Kuşkusuz tabu farklı biçimlerde tanımlanabilir ama ben bunu “sözü edilmesi hatta akla getirilmesi bile yasak olan” anlamında alıyorum.
Her dinde “tabu” olarak nitelenen birtakım konular vardır. Ben Hıristiyanlıkta söz konusu olan, bence en önemlilerinden söz edeceğim.
Forum alanında Hıristiyan inancında olanlar bulunabilir. Bu nedenle öncelikle şunu belirtmek isterim: Hiç kimseye inanç saldırısında bulunmak niyetinde değilim. İnançlarının yanlışlığını göstermek gibi bir amacım da yok. Sadece tabu denilen konuları objektif bir gözle biraz irdeleyeceğim, o kadar.
Şöyle bir soru öteden beri Hıristiyanlardan birçoğunun kafasını kurcalar:
«Hz. İsa’nın annesi Meryem sahiden de bakire miydi?»
Bir bakirenin gebe kalabildiği bilinir; ender de olsa bunun örnekleri görülmüştür ama elbette buradaki sorunun amacı bu değil. Meryem’in hiçbir cinsel ilişkide bulunmaksızın gebe kalıp kalmadığı soruluyor. Bunun yanıtı her nasıl verilirse verilsin, bir diğeri eklenir:
«İsa gerçekten de “Tanrı’nın oğlu” muydu?»
Yaşamı boyunca ne yapıp etmiş olduğu pek önemsenmese bile merak edilen bir başka nokta daha vardır:
«Çarmıha gerildikten sonra orada öldü mü, ölmedi mi?»
Orada öldüğü kabul edilirse, bu ölümün sırf “bedensel” olup ruhunun cennete yükseldiği, bunun ne anlama geldiği apayrı bir konudur.
«Evlenmiş olduğu doğru mu?»
Diyelim ki buna kesin olarak «Evet!» diye yanıt verilebiliyor. O zaman hemen bir diğer soru daha sorulur:
«Çocukları da olmuş mu?»
Bu kadarı yeter. Bu sorulara soran Hıristiyanlara şöyle seslenerek onları uyarmak gerekir:
«Yapmayın... Bunlar çok tehlikeli sorular. Böyle şeyler sormayın... Sonra başınıza iş açar, sapkın olarak nitelenirsiniz.»
Çünkü Kilise’ye göre, iyi bir Hıristiyan böyle sorular sormaz. Böyle şeyleri aklına bile getirmez. Akıllarını bu gibi sorgulamalarda karıştırmaya kalkışanlara kulaklarını tıkar. Kilise her ne demişse ona inanır.
Kilise şöyle diyor:
«İsa, bakire Meryem’den doğdu. Babası, tüm evreni yaratan yüce ve tek Tanrı’dır. İsa’nın bedenini bu dünyaya getirmek üzere Meryem’i özellikle seçti. Sonra İsa’nın bedeni hepimizin günahlarını çekmek üzere çarmıha gerildi. Bedeni orada ölmüştü. Ruhu cennete yükselip Tanrı’yla birleşti. O dünyanın kralıydı ama hiç evlenmedi. Çünkü o tektir. Onun bu dünyada kendine özgü bir çocuğu yoktur. Fakat ona inanıp güvenen tüm insanlar onun çocuğu sayılır.»
İyi bir Hıristiyan (!) bu açıklama üzerine hayli rahatlar, «Oh!... Sorularımın yanıtlarını aldım. Kuşkularım kalktı. En doğrusunu Kilise söyler. Gerçek budur ve bundan başka hiçbir şey olamaz.» der.
Böyle düşünenlere denilecek bir şey yok. Herkes kendi yoluna!... Atalarımızın dediği gibi, “Sen sağ ben selâmet.”
Ancak şunu da bilmeli ki, Hıristiyan dünyasındaki geniş kitlelerin inanarak benimsediği bu dogma, yaklaşık on yedi yüzyıl boyunca insanlığın tarihine yön vermiş olan temel etkenlerden biridir.
Hıristiyanlar arasında bu dogmayı benimsemeyen, farklı inanışları olan ya da başka türlü düşünenler de vardır.
Katolik Kilisesi onları sapkın sayar.
Aynı dinin çatısı altında başka türlü bir inanç edinilmesine dayanamayanlar, yüzyıllar boyunca zaman zaman birbirleriyle sadece söz düellosu yapmakla kalmamış, silâhlı çatışmaya da girişmiştir. Tarihteki birçok savaş, sırf bundan ötürü çıkmıştır. Yahudilikte de Müslümanlıkta da benzerleri görülmüştür.
Hıristiyan dünyasının kendi içindeki din çatışmaları ise, hep en çok kan akıtılanı olmuştur. İnsanlara en çok acı çektirmiş kıyımlar sergilemiştir.
Katolik Kilisesi’ne göre; herkes ortaya konulmuş dogmayı benimseyecek olursa, hiçbir sorun çıkmaz. Dolayısıyla, herhangi bir çatışma doğuyorsa, bunun tek sorumlusu dogmaya karşı çıkan, onu yıkmaya çalışanlardır.
Peki, Katolik Kilisesi’nin bu tarzda ya da buna benzer bir şekilde ortaya koyduğu temel dogmaya karşı çıkanlar ne diyor?
Onu da izleyen bölümde görelim.