Bu soru 2008 yılının Mart ayında ortaya atılmış ama sorun katılımcı o tarihlerden beri forumda yok.
Buna karşın konu başlığını değerlendirmek gereğini duydum. Belki benden sonra daha derinlemesine irdeleyenler olur.
Bu bağlamda Sayın MASON'un dediği doğru. Masonlukta masonların inençları üzerine hiçbir beskı uygulanmaz. İsteyen istediğine inanır.
Kuramsal olarak öyle ama görüyoruz ki isteyen istediğine inanmakta ya da inanmamakta pek de özgür bırakılmıyor.
Masonluğun bir kad-nadında bir ulu yaradana inanmak koşulu var ki bu üstelik Masonluğa girebbilmek için asal koşul bile sayılıyor. Andından Masonluğun o kadının bir diğer bölümünde "Ulu yaradan" kavramının ayrıntı tanımı da yapılıyor ve bu kişilikli bir Tanrı ile özdeş bile tutuluyor.
Masonluğun öteki kanadında ise durum bunun tersine. Orada genelde masıonların inançlarına ya da inançsızlıklarına hiç karışılmazken, bir bakıyorsunuz ki yer yer salt pozitivist ya da diyalektik materyalist yönelimde bir düşünce empozesi var.
Masonluğun her iki kanatta geçerli olan bir düşünce/değerlendirme tarzı da var aslında, başlangıçta öngörülmüş ilkelerin az ötesinde... Bilimsel yöntem, akıl ve bilgelik ile düşünüp davranmak...
İşte, öncekileri bir yana bırakarak bunun üzerinde durabiliriz. Kader ya da alınyazısı deadiğimiz olgu bilimsel yöntem, akıl ve bilgelik ile değerlendirilebilir mi?
Bu aşamada öncelikli olan bilimsel yöntem... Bu olgu henüz bilimlede uygulanmakta olan yöntemle açıklığa kavuşturulabilir gibi değil. Dolayısıyla günümüzün salt bilimcileri, kader ya da alınyazısı olgusunu kendi alanları dışında tutup bunu biraysel inanç hatta belki din alanına bile iterek bırakabilirler.
Fakat bilim dediğiniz bugüne böyle doğup böyle gelmedi ki... Çok iyi biliyoruz ki tarih boyunca bilim adamları çok doğal gerçeği yadsıyıp bilim dışında bıraktı, ta ki o doğal gerçekler bilim adamlarının kendilerince çizdiği katı sınırları gevşetip hatta kırıp kendilerini bilimin kapsamı içine sokana kadar.
Bir basit örnek... Yurdumuzda geçtiğimiz tarihlerde (çok eski değil) Hacettepe Üniversitesi'nde bir tıp kongresi toplanmıştı. (Bilenler tarihini belirtebilir, ben urnuttum) Bu kongrede yapılan tartışmalar sonucunda şuna karar verilmişti: "Akupunktur denilen uygulama bir şarlatanlıktır. Bunun bilimde yeri olamaz." Ne garip değil mi? Aradaün pek az zaman geçti ama şimdi bazı tıp fakültelerimizde Akupunktur Kürsüsü var. (Adı belki biraz farklıdır ama olgu bu.)
Henüz kendisini bilim alanına somkamamış olan Parapsikoloji, kader ya da alın yazısı olayını dinlerde olduğu gibi değil, bambaşka bir yaklaşımla değerlendirir. Psikoloji, yakın geçmişimize dek bir bilim alanı olarak kabul görmüyordu ama şimdi durum hiç de öyle değil. Dolayısıyla Parapsikoloji için de gelecekte öyle olamayacağını böylemek ancak bağnazlık olur.
Şu halde, kader ya da alın yazısı konusuna Masonlukta "masonca" denilen bir yöntemle ancak şöyle bakılabilir/bakılmalıdır: Bu gerçek olabilir de, olmayabilir de. Günümüzün bilemsel verileriyle, günümüzün akıl yürütme yöntemiyle, günümüzün bilgelik anlayışıyla bunun ne var ne de yok olduğu söylenebilir.