Önümüzdeki Evrim Örnekleri
Diğer yandan günlük yaşamımızda zaman bağlı birçok dönüşüm ve değişimler vardır. Bir insanın anne karnında, tek hücreden doğuma kadar gelişimi, zamana bağlı bir farklılaşmadır. Buna her anne ve baba şahit olur. Hele hele günümüz ultrason çağında, neredeyse, ayda bir yapılan hamile takipleriye bir dönüşüm ve değişime gözleerimizle şahit oluruz. Bu süreç, dokuz ay ve 10 gün kadar sürer. Doğumdan ölüme kadar olan basamaklı değişim ise bir başka süreçtir. Bu basamaklı oluş içinde yaşadığımız maddi evrendeki fizik ve kimya kurallarının zorladığı bir oluştur. Bu basamaklı oluşun dışına çıkıp ani olarak bedensel var olma diye bir şey söz konusu değildir.
Kıyamet 37. O, dökülen meniden bir sperm değil miydi? 38. Sonra o, bir çiğnem et oldu da Allah onu yarattı, ardından düzgün bir şekle ulaştırdı. 39. Nihayet ondan iki çifti, erkeği ve dişiyi vücuda getirdi. 40. Peki bunu yapanın, ölüyü diriltmeye güç yetmez mi?
Yaratan “ol” emri ile yaratmaya başlayabilir ya da daha önceden koyduğu evrensel kuralı işletebilir ancak, bizim bulunduğumuz evrende, başlangıçtaki ilgili kuralların işlemesi gerekir. Bu kurala göre, ani ve pat diye var oluş, bizim algılamamıza göre yoktur (atom altı parçasıklarda ani var ve yok oluşlar mümkündür). Belki, fiziğin ileri sürdüğü 11-boyutlu ya da başka boyutlarda ani var olma ya da yaratma olabilir. Ama bu evrende, başlangıçta belirlenen kurallar gereği, ani var oluş bizim gibi büyük nesneler için mümkün değildir. Dolayısı ile Yaratan’ın yöntemi bizim evrenimizde hep aynı olmak durumundadır:
Fatır 43: “Onlar öncekilerin kanunundan (onlara uygulanandan) başkasını mı bekliyorlar? Allah'ın kanununda/yönteminde asla bir değişme bulamazsın, Allah'ın kanununda/yönteminde kesinlikle bir sapma da bulamazsın”.
“Yaratılışta aynılık” insan hücreleri ile Dünya atmosferi arasında bile vardır. Atmosfer bir hücre zarı gibi Dünya’nın zarıdır. Atmosfer bir zar gibi asla tam düzgün şekilde değildir. Bazı alanlarda zayıf ve ince, bazen kalın, bazı yerleri su açısından daha yoğundur. İçerdeki bitkiler üzerine su yağmurla yağar. Hücre içine de zardan adeta su ve besinler yağar. Atmosferin elektrik enerjisi olan yıldırımlar vardır. Hücre zarında da elektrik enerjisi vardır. Atmosfer kozmik ışınların ve göktaşlarının geçmesine izin vermez, hücre zarı da seçici geçirgendir ve gelen her şeyin geçişine izin vermez. Hücre içinden dışına haberleşme olduğu gibi Dünya’dan da dışarıya haberleşme yapılabilir. Atmosfer içinde bir hayat vardır ve hücre içinde de bir hayat vardır.
Evrimi Test Etmek
Bütün karşı çıkışlara karşın, elde bilimsel olarak var olan fosiller, genetik kanıtlar vardır. Bunlar ne anlam ifade ediyor o zaman? Bulunan fosillerin sayısı, 1000 film karesinin belki 1 tanesidir. Ancak bu kanıtlar bilimin elinde ve arşivlerinde vardır. Fakat ne ilginçtir ki, İslam dininin kutsal kitabında da buna bir atıf vardır:
Ankebut 20. De ki: Yeryüzünde dolaşın da yaratılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, her şeye Kadîr'dir.
Bilim insanları deneysel olarak test edemedikleri teorileri bilimsel saymazlar. Evrim teorisi bu yönü ile dindar çevrelerce çok eleştrilmiş ve bilimsel bir anlamı olamayacağı öne sürülmüştür. Ama Yaratan Kutsal kitabımızda, bizim yaratılışımıza (hem de meleklerinkine) tanık olmadığımızı ya da olamayacağımızı ifade eder:
Zühruf 19. Rahman'ın kulları olan melekleri, dişiler saydılar. Onların yaratılışına tanık mıydılar? Tanıklıkları yazılacak ve sorguya çekilecekler.
Kehf 51. Ben onları ne göklerle yerin yaratılmasına, hatta ne kendilerinin yaratılmasına tanık tuttum. Ben, sapıp gitmişleri yardımcı edinecek değilim.
Evrime Karşı Ayet Var mı?
Kur’an hiç bir yerde evrime karşı çıkan bir ifade kullanmaz. Hatta basamaklı, aşamalı yaratılışlara sık sık örnekler verir. Hatta “ters evrim” diyebileceğimiz, insanların başka canlı türlerine (maymunlara) çevrilebildiğinden bahseder. Bunu bir çok dindar insan “maymuna çevirme” olarak bilir. Bunu kabul eder ve Tanrı’nın bunu yapabileceğine inanalır. Ama “insana çevirmeye” sıra gelince bu Tanrı işi olmaz.
A’raf 11.Andolsun ki sizi yarattık, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da meleklere: "Adem'e secde edin" dedik... 166.Ne zaman ki, yasaklandıkları şeylerden ötürü öfkelenip başka aşırılıklar yapmaya başladılar, onlara şöyle dedik: "Aşağılık, maskara maymunlar olun!"
Yasin 67. Dilesek, onları oldukları yerde hayvana çeviririz. O zaman ne ileri gitmeye güçleri yeter ne de geri dönebilirler. 77. Görmedi mi insan, kendisini bir spermden yarattığımızı! Bir de bize açık bir hasım kesilmiştir o. 78. Kendi yaratılışını unutmuş da bize örnek veriyor. Ve bir de şöyle diyor: "Şu çürümüş kemiklere kim hayat verecek?"
Nuh 14. O ki, sizi halden hale/evreden evreye geçirerek yarattı.
Enbiya 37. İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!
Müminun 12. Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.
Bunlara bir çok örnek daha eklenebilir (Sad 71-72, Meryem 67, Taha 55, Hud 61, Hicr 26...).
Sonuç
Dinlerin yerine getirdiği görevi, bilim ne zaman yerine getirirse, o zaman dinler ortadan kalkabilir. Zaten dine de gerek kalmaz. Bilim tekrar uzaklaştığı metafiziği veya bugünkü teolojiyi, bilim dalı olarak ele almalıdır. Dünya üzerindeki dinler bir şekilde ortadan kaldırılsa bile insanoğlu kendine mutlaka bir din bulacaktır. Bu durumda, var olan şartlarda, bilimin dinden uzak kalması ve yokmuş gibi yadsıması yanlıştır. Bu yanlışın sonucunda, din eline geçeceği insanlar tarafından yanlış amaçlarla kullanılacak ve yobaz insanların yetişmesine neden olacaktır. Çünkü, kural olarak, boş bırakılan her alan bir şekilde doldurulur! Ama iyi ama kötü şekilde.
Bilim, dış dünyanın doğurduğu ortak tecrübenin bir üretisidir. Ancak, kendisini tanımladığı ile terimler arasında “nesnellik” var olmasına karşın, bilimin çoğu alanı “öznellikten” kurtulamamıştır. Bilim dini öznel kabul ederek, nesnelliğin yanına yaklaştırmaz. Oysa hem din hem de bilim, zihnin dış dünya ile olan ilişkisinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bilim ve dinin diğer bir ortak noktası da, derinliğine incelenecek olursa, “bilinemez” ve “düşünülemez” bir şeyin varlığını aramayı içerir. Din daha çok bilinemez şeyden kaynaklanır ve onu tanımlamak için uğraşır. Diğer yandan bilim, “tanımlanabilir” ve “bilinebilir” olan şeyin sınırları içinde kalmak için boş yere çabalar durur. Ancak, bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin, ortadan kaldırmak istediği “bilinemezi”, bir o kadar kabul eder duruma geçer.
Bilim, kendini kuşatan sırları ve sınırları her yönden tam olarak ortadan kaldıracak güçte değildir. Bugünün görünen sırları yarın açıklanacaksa bile beraberinde daha derin sırlar ve soruları da beraberinde getirecektir. Gerçek bir din ve bilim ortak bir amaç için çalışır: insanın mutluluğu ve kudreti için.
Ülkemizdeki ve hatta dünyaki, eğitimcilerin, akademisyenlerin ve hatta resmi kurumların kafa karışıklığını gidermek için, bu konunun üzerine gidilmesi ve insanlar, “din mi bilim mi, bilim mi Tanrı mı?” arasında bir seçim yapmaya zorlanmamalıdırlar. Bir çok dindar insan, evrim teorisini ve onun ana çıkış yeri olan bilimi, dini inançları gereği kabul etmemekte ve ona güvenmemektedir. Özellikle bir grup, İsalm dinini kullanarak, kitap ve medya aracılığı ile sadece tek işi evrim teorisine karşı çıkmak gibi bir görev üstlenmiştir. Bu bilgi bombardımanı insanlarda içsel çatışmalar yaratmakta ve ardından da seçim yapma zorunluluğu doğurmaktadır. Bilimin evrim teorisinin, dinin büyük patlama teorisinden farkı olmadığı vurgulanarak, okuldaki öğrencilerde, akamdemisyenlere kadar herkese anlatılmalıdır.
Bu 5 bölüm halinde yayınladığım makale,henüz keşfetme şerefine nail olduğum bilim insanı nörolog Dr.Sultan TARLACI'ya ait.Okudum ve çok beğendim.Uzun olduğunu düşündüğüm için de 5 bölüm halinde yayınlıyorum.
Dilerim okuyanların ufkuna katkısı olur.Din ve bilim arasındaki yersiz çatışmalara ve mevcut önyargıların ortaya koyduğu dogmalara bir cevap niteliğinde yazılmış bu makalenin foruma ve üyelere faydalı olacağını umuyorum.
Saygılarımla