Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: FENİKELİLER  (Okunma sayısı 6758 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 25, 2007, 08:53:54 öö
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 153
  • Cinsiyet: Bay

aNTİK ÇAĞIN TÜCCARLARI: FENİKELİLER

Fenikelilerin kendilerine verdikleri adın ne olduğu tam olarak bilinmesede "Kenaani" (Akad dilinde Kinahna), yani "Kenanlılar" adını kullandıkları düşünülüyor. "Kenaani" sözcüğü İbranice'de tüccar anlamına geliyor. Bu da Fenikelileri iyi betimleyen bir sözcük.
Samilerin yaşadıkları alan Kilikya'dan Kızıldeniz'e, Akdeniz'den Suriye bozkırlarına kadar uzanıyordu. İnsanlarla uygarlıkların birbiri içinde eridiği bir pota olarak nitelendirilebilecek bu topraklara MÖ 3. binyılın sonlarında yerleşmiş olan Samiler, Kenan'ın ilk halkı sayılabilir. Kenanlılar, sınırları Asi ve Ürdün ırmaklarıyla Akdeniz tarafından çizilen bir bölgede, denize yakın yaşıyorlardı. Amurrular olarak adlandırılan halksa Kuzey Suriye'de yaşıyordu. Göçebe Sami ırkından gelen Arami-ler, MÖ 1200'den başlayarak bölgeye yavaş yavaş sızdı. Bunu Ege'den saldıran denizci halkların yoğun ve şiddetli akınları izledi. Bir sonraki yüzyılda geriye kalan Kenanlılar kıyı şeridine yerleşti: Bunlar Fenikelilerdi.
Fenikelilerin başlıca kentleri Gebal (Yunanca Byblos: bugün el-Cübeyl), Sidon (bugün Sayda). Tsor ya da Tire (Yunanca: Tyros: bugün Sur) ve Beerot'du (Yunanca Berytos. bugün Beyrut). Güneyde Filistfler (Deniz Halklarının bir kolu) yerleştikleri bölgeye kendi adlarını verdiler: Filistin, yani Filistî Ülkesi. Aramilerse doğuda Lübnan Dağı'na kadar olan bölgede küçük krallıklar kurdular. İbraniler, İsrailoğulları, Yahudiler gibi halklar. Filistin denen bu ülkede Milattan Önce ilk bin yılda yaşayan halklardı.
Kenan ülkesi dönemin büyük güçleri arasında stratejik bir öneme sahipti. Burada kurulan kentlerden Ugarit. özel konumu sayesinde kozmopolit ve zengin bir kent bir ticaret kavşağı haline gelmişti. Ugarit'in yeniden keşfedilmesi 20. yüzyılda gerçekleşti. Arkeologlar 1929'da Suriye'nin kuzey kıyısında bulunan Ras Şamra'da o zamana değin bilinmeyen bir kenti gün ışığına çıkarıyorlardı. Antikçağdaki adı Ugarit olan bu kent. neredevse 6000 kilometrekare'ye ulaşan ve içinde 100'e yakın kasabayla köy bulunan bir araziye hakim durumdaydı. Burada MÖ 8. binyılda bir köy kurulmuştu. Bu köyün yerini MÖ 3. binyıla doğru bir kent almıştı. En güzel konutların, Tanrı Baal ile Tann Dagan'a adanan büyük tapınakların ve yaklaşık bir hektarlık alan kaplayan krallık sarayının inşa edildiği MÖ 15. yüzyıl, kentin en parlak dönemi oldu. Kenan diline yakın bir lehçeyle konuşan Samilerin yaşadığı Ugarit kenti Mısırlı. Hitit Hurri. Mezopotamyalı tüccar, memur ve askerlerin yollarının kesiştiği bir ticaret alanıydı. Bu site bağımsızlığına sahip değildi. Bütün Kenan siteleri gibi zamanın dev imparatorlukları arasında sıkışmış, hepsine bağlılık bildirmişti. Ugarit. MÖ 1299'da Kadeş'te II. Ramses'le karşı karşıya gelen Hitit kralı Muvattali'ye asker sağlamış, fakat aynı dönemde kendi surları içinde yaşayan Mısırlıları rahatsız etmekten de kaçınmıştı. Ticaretteki usta manevralarıyla bu alanda ne denli becerikli olduğunu gösteriyordu Ugaritliler. Akdeniz'in tüm ürünleri, ihraç edilen Lübnan kerestesi, denizcilerin dönüşte getirdiği maden cevherleri, köleler bu kentten geçiyordu. Kendine özgü bir alfabe geliştiren bu kentte, Doğu'da konuşulan bütün dillerde yazılır, bilim adamları Sümer metinlerini kopya eder, yazıcılar Kenan ülkesinin mitolojik ve edebi metinlerini Ugarit diline aktarırdı.
Kenan Uygarlığı MÖ 12. yüzyıldan itibaren Akdeniz kıyılarında yaşamaya başlamıştı. Kuzeyde Ugarit yok olmuş, bu arada Filistîler, Karmel Dağı'mn güneyine yerleşmişti. İkisinin arasında. Fenike'nin kıyı kentleri olan Arados. Biblos, Sur ve Sidon'un birbirini izlediği Suriye koridoru bulunuyordu. Bu siteler uzun zamandır ticaretle uğraşıyorlardı. Girit-Miken uygarlığının deniz gücünün yok olması, Fenikelilerin yayılmalarını kolaylaştırdı. Fenikeliler denizlere açıldı ve 8. yüzyılda Yunan seferlerinin başlamasına kadar rakipsiz kaldılar. Atlas Okyanusu'na kadar ulaşan bu seferler, ticaret amacıyla yapılıyordu. Böylelikle batı keşfedilmiş, uğrak ticaret limanları kurulmuş, ileride bağımsızlaşacak yeni siteler doğmuştu.
Fenikeliler için ticaret ve keşif aynı anlama geliyordu neredeyse. Keşfettikleri her bölge, gittikleri her yer. kurdukları her yerleşim birimi ticareti daha iyi yürütmek içindi aynı zamanda. Adalara, vadilere ad veriyorlardı. Bu adlara bakarak bir ülkede ne gibi zenginlikler olduğunu anlamak mümkündü. Bakır Adası denen Kıbrıs'tan bakır getirilirdi. Malakit Yarımadası'nda (bugünkü Sina Yarımadası) malakit denen yeşil bakır taşı çıkarılırdı. Şimdi Toros Dağları dediğimiz Gümüş Dağları'ndan gümüş elde edilirdi. Yeni dünyaların kapılan açılıyordu insanların önünde. Keşfedilen her bölge, bulunan her maden, beraberinde yenilikleri de getiriyordu. Maden filizleri eritilerek maden baltaya dönüştürülüyor, baltayla gemi yapılıyor, gemilerle denizlere açılarak bilinmeyen ülkelere gidiliyordu. Fenikeliler. Lübnan dağlarının eteklerindeki yüz yıllık ulu sedir ağaçlarını kesiyor, gemi ustaları keskin baltalarla ağaç gövdelerini yontuyorlardı. Ağaç gövdesinden kesilen uzunca bir kiriş, gerilen ipe göre tesviye edildikten sonra kirişe, belkemiğine kaburga geçirir gibi tahtalar yerleştirilirdi. En üste de kaburgaları bağlamak için bir güverte döşenirdi. Geminin arka kısmı balık kuyruğu, burun kısmı da kuş başı şeklinde yapılırdı. Fenikelileri bilinmeyen dünyalara götürecek garip "hayvan" işte buydu. Gemiye verdikleri bu şekille ustalar, "sudayken balık gibi yüzsün ve batmasın, dalgaların üzerinde de kuş gibi uçsun" demek ister gibiydiler. Geminin en arkasına bir de özene bezene insana benzer bir figür yerleştirilirdi. Bu, küçük Çekiç Tanrısı Puam'dı. Uzun deniz yolculuklarında onu götürmemek olmazdı: çünkü Malakit Yarımadası'nın karanlık maden ocaklarından filiz çıkarmaya yardım eden. gemi yapmayı öğreten, gemi ustalarına işlerinde yardım eden oydu. Puam'ın yardımı olmadan işler yürümezdi. Geminin arkasına oturtulan bu tanrı, kendi yarattığı gemiyi her gittiği yerde korurdu. Dünyanın bilinmeyen bölgelerine giden denizcilerin bu korumaya gerçekten gereksinimleri vardı.
Fenikeliler bilinmeyen denizlerde yol aldıkça yeni yerler keşfediyorlardı. Okyanusun kapılarına kadar giderek gördükleri Cebelitarık kayalarına Melkart'ın Sütunları adını vermişlerdi. Melkart bir Fenike tanrısıydı. Fenikeliler Tire kentinin surlarını onun ördüğünü sanırlardı. Kimse daha ötelere gitmeye cesaret etmesin diye, denizden okyanusa çıkılan yerdeki bu sütunları o dikmişti. "Durun!" der gibiydi Melkart denizcilere. "Daha ileri gitmeyin! Yurdunuzdan zaten çok uzaktasınız, hiç olmazsa burada, dünyanın sonunda durun."
Denizciler yüzyıllar boyunca bu yasağı çiğnemeye cesaret edemediler. Melkart Sütunları'nın arkasında görünen uçsuz bucaksız okyanus korkunçtu. Fakat bilinmeyen ülkelerin servetleri, tüccarlar için çekiciydi. Küreklerle donatılmış gemilerle sonunda okyanusa açılmaya cesaret etti Fenikeliler. Kalay Adası denen İngiltere'ye. Kehribar Kıyısı denen Baltık ülkelerine kadar gidiyorlardı artık. Denizciler dünyanın sınırlannı sürekli daha ileri taşıyorlardı; yine de kıyı şeridini izliyor, açık denize çıkmaya korkuyorlardı. Açık denizde insan yolunu kolayca kaybedebilirdi. Karayla deniz iki ayrı dünyaydı. Lübnan Dağları'nda yolcular, daha önce açılmış olan izlerden yürür, baltalarla sedir ağaçları arasında açılmış bulunan izleri takip ederlerdi; Arabistan Çölü'nde eski bir konak yerinde bir kül yığını bulunabilirdi; kervan yolunda kapkacak kırıntıları, koyun ve deve kemikleri göze çarpabilirdi; taşlar bile konuşur, yolun bulunmasına yardım ederlerdi. Yer, binlerce işaretle insana yol gösterir, insan da bu işaretlere bakarak dünyayı kolayca dolaşabilirdi. Oysa durum denizde tümüyle farklıydı. Denizde bütün dalgalar birbirine benzerdi. Altta mavi deniz, üstte mavi gök varken insan yolunu kolaylıkla kaybedebilirdi. Denize bakmak faydasızdı: asıl bakılması gereken yer. yukarısıydı. Denizciler artık başlarını gökyüzüne kaldırıp, yollarının işaretlerini yıldızlar arasında aramaya başlamışlardı. Gündüzleri Güneş'i izlemek mümkündü, geceleriyse Küçük Ayı, kuzeye giden yolu gösteriyordu. Küçük Ayı, Fenikelilere göre karada da denizde de yolcuların izleyebileceği güvenilir bir "araba"ydı.
Ticareti yapılan yalnızca kap-kacak, köle ya da kumaş değildi. Ülkeler arasında kültür alışverişi de söz konusuydu. Resimyazı. Mısır'dan Fenike'ye. Fenike'den de Yunanistan'a geçerken değişikliğe uğramış, harflere dönüşmüştü. Harfler ve rakamlar Fenikeliler için çok önemliydi. Her Fenike gemisinde not alan. hesap tutan, okur-yazar bir adam bulunurdu: çünkü dönüşte gemi ve mal sahibine inceden inceye hesap vermek gerekiyordu.
Böylece Fenike gemileriyle Asya'dan Avrupa'ya keskin Filistin şarapları ya da erguvanı Sidon hitanları (bir çeşit gömlek) yanısıra, dünyanın ilk alfabelerinden biri de gidiyordu. Fenike alfabesi tüccarlar aracılığıyla Akdeniz'in her yerine yayılmıştı. Yunan alfabesinin, dolayısıyla da bütün batı alfabelerinin. Fenike alfabesinden türediği sanılıyor. Fenike alfabesinde tamamı sessiz. 22 harf bulunuyor ve yazı sağdan sola doğru yazılıyordu. Fenike dilindeki "galer" (kadırga benzeri bir gemi), "vino" (şarap), "hiton" gibi sözcükler değişerek varlıklarını sürdürmüş olup. dünya dillerindeki yerini bugün bile korumaktadırlar.
Fenikeliler için ticaret her zaman kolay değildi: zaman zaman tehlikelerle karşılaşıldığı olurdu. Denizciler bilmedikleri kıyılara yanaştıklarında buraya keşifçiler gönderilirdi. Denizaşırı ülkelerden gelen bu denizcilerin, ev sahipleri tarafından sık sık mızrak ve okla karşılandıkları olurdu. Ancak böyle durumlardan ders almışlardı. Önce kıyıya yanaşır, mallarını kıyıya bırakır ve bir ateş yakarlardı. Sonra gemilerine döner ve denize açılırlardı. Dumanı gören ev sahipleri, bırakılan armağanları alır, misafirlere bu sefer kendi armağanlarını bırakırlardı. Böylece insanlar birbirlerini görmeksizin "karşılaşırlardı".


Fenike alfabesi dünyanın ilk alfabelerinden biriydi. Tüccarlar hesap yapmak için yazıya gereksinim duyuyorlardı

Fenike Kolonileri

Akdeniz'in Kuzey Afrika kıyılarının büyük bölümü MÖ 1. binyılda doğu Akdeniz'de bulunan Tire ve Sidon gibi Fenike kentlerinin koloniler kurmasıyla yerleşime açıldı. Fenikelilerin amaçları kendilerine yerleşecek topraklar bulmak değildi. Kolonilerin başlangıçtaki amacı İspanya'yla Fenike kentleri arasında ticaret bağını güçlendirecek ara yerleşmeler kurmaktı. Başka bir deyişle koloniler konak yerleri gibi düşünülüyordu. İspanya gümüş ve kalay bakımından oldukça zengindi: bu da Fenikeli tüccarların ilgisini çekiyordu. İspanya'ya Kuzey Afrika sahillerini izleyerek gitmek mümkündü. Bu yolu izlemek istemeyenler içinse ikinci bir yol vardı: Kıbrıs, Girit, Sicilya, Sardinya'dan geçip Balear Adaları'na ulaşan bir yol.
Fenikeliler genelde ticaretle uğraşan bir halktı; ne var ki nüfus bakımından kalabalık sayılmazlardı. Kolonileri elde tutacak ve ticaret ilişkilerini sürdürecek kadar çok insana sahip değillerdi. Bu nedenle ellerinde kolay tutabilecekleri, saldırılara karşı korunaklı adaları, ya da denize çıkıntı yapan burunları yerleşim için seçmişlerdi. Bu koloniler arasında Kartaca en büyük ve en güçlü koloni haline gelecekti.
Kartacalılar, tarihte adlan Romalılarla birlikte anılan bir halk oldu. Kökenleri Fenikeliler olan Kartaca'nın nasıl kurulduğu söylencelerde şöyle anlatılıyor: Fenike Prensesi Elyssa, kendi ülkesini kurmak üzere yanına aldığı, Fenike'nin en yakışıklı 50 küsur erkeğiyle denize açılır. Bugünkü Kıbrıs adasında bir geceyarısı mola vermek için durduklarında, adet olduğu üzere çırılçıplak denize giren Kıbrıslı kadınların arasında bulurlar kendilerini. En güzel kadınlardan yaklaşık ellisini yanlarına alarak bugünkü Kartaca (Kart Hadast - Yeni Kent) kentine varırlar ve ülkelerini bu verimli topraklara kurarlar. Kartaca. Fenikelilerin kurduğu en zengin kolonilerden biri olur. Sicilya'yı. Sardunya Adası'nı bile içine alır. Bu zenginlik ve güç. bir yandan Roma İmparatorluğu'nün iştahını kabartırken bir yandan da "Çizme"nin insanlarını korkutur. Bu yüzden iki ülke arasında, 150 yıl içinde 3 büyük savaş yaşanır (Pön Savaşları). En sonunda kazanan Roma olur, ve koca Kartaca yakılıp yıkılır. Aristokratların seçimle göreve getirdiği Kartaca Kralı'nın ülkesi yok olur...
Bazı kaynaklarda en eski Fenike kolonisi olarak Gades'in (Bugünkü Cadiz) MÖ 1110'da, Utica'nın MÖ 1101'de, Kartaca'nın MÖ 814'te kurulduğunu söyleyen tarihçiler vardır. Buna karşın bazı tarihçilere göre de. Fenikeliler MÖ 8. yüzyıldan önce batıya yönelmemişlerdi. Yunan kolonilerinin tersine Fenike kolonileri uzun süre Fenike'ye bağlı kaldılar. İçlerinde yalnızca Kartaca, coğrafi art alanının uygun olması nedeniyle bağımsız bir güç haline dönüşmüş ve ileri çıkmıştı. Bazı Yunan yerleşmecilerin Sicilya'ya yerleşmesi ve burada güçlenmeye başlaması. Kartacalıları endişelendiriyordu. Adanın batısında kurulan Motya ve Panormus (Bugünkü Palermo) kentleri Yunan kolonileriydi. Fenikeliler Sicilya'nın bir süre sonra tümüyle ellerinden çıkmasından korktular. Böyle bir durumda Sardunya Adası da kaybedilebilir ve Kartaca kenti Afrika'ya sıkışıp kalırdı. Kartaca, Yunan tehdidinden kurtulmak için Etrüsk kentleriyle anlaşarak onların yardımıyla İspanya'yla Yunanistan'ın bağını kesti. İspanya büyük olanaklar sunuyordu Fenike'nin önünde. Değerli madenler açısından çok zengin olan bu koloniden gelen gümüşlerle Fenikeliler. Asur kralına vergilerini verebilmişlerdi. MÖ 700'lü yıllarda İspanya'dan Fenike kentlerine o kadar çok gümüş akışı olmuştu ki, Ortadoğu'da gümüşün değeri düşmüştü.
Fenike ticareti, büyük ölçüde Tire ve Biblos gibi kentlerdeki aile şirketlerinin, gemi sahiplerinin ve onların diğer ülkelerdeki temsilcileri üzerinden yürütülürdü. Yapılan kazılarda ele geçirilen mezar buluntularından ticaretin boyutları anlaşılabiliyor. Şarap küpleri, altın eşyalar buralarda bulunan eşyalar arasında. Ayrıca Balear adalarından Cadiz'e kadar olan bölgede yer alan deniz üsleri, tuzlanmış balık, boya ve tekstil ürünlerinin ticaretinin yürütüldüğü önemli merkezlerdi. Bu bölgedeki birçok koloni yerleşkesi günümüze dek varlığını sürdürdü. Abdera (Adra), Baria (Villaricos). Carmona (Carmo). Gades (Cadiz), Malaca (Malağa) Kartacalıların kurduğu en önemli koloni kentleriydi. Eivessa (İbiza), tuz, yün, boya ve balık üretimiyle dikkatleri üzerine çekiyordu. Bir başka Kartaca kolonisi olan Carthago Nova (Cartagena). Romalılarla yapılan Pön Savaşları sırasında kurulmuştu. Cenova, Marsilya gibi kentler de başlangıçta Fenikelilerin ticaret amacıyla kurduğu ileri karakollardan başka bir şey değildi. Fenikelilerin varlığı yalnızca kuzey Afrika ve Batı Akdeniz'le sınırlı değildi.(*******)
Fenikelilerin, ticaret kolonilerini Küçük Asya'ya da yaydığı biliniyor. Doğu Kilikya bölgesindeki Samal (Zincirli Höyük). Toros Dağlan'ndaki Kara-tepe, Anadolu'daki başlıca Fenike yerleşimleri. Fenikelilerin kuzeye doğru, yayılmayı sürdürdüğü ve Karadeniz kıyılarında da yerleştiği biliniyor. M.Ö. 521 yıllarında Fenikeliler Karadeniz'e geçtikten sonra. Kızılırmak ağzına gelerek Bafra ve çevresine yerleşmişlerdi. Irmağın denize açıldığı yer geniş olduğundan gemiciler buraya rahatlıkla girebilmiş. Fenikeliler ırmağın ağzına ticaret evleri kurmuşlardı. Eskiden bu civarda iki büyük koy varmış; bunlardan birine Kumcağız, diğerine de Kumboğaz denirmiş. Fenikeliler bu koylara "farya", kurdukları ticaret evlerine de "bafra" ismini vermişler. Bafra isminin bu kelimeden gelmiş olduğu sanılıyor.
Bir başka koloni olan Kıbrıs Adası'na MÖ 9. yüzyılda yerleşir Fenikeliler. Adanın zengin bakır yataklarıdır ilgilerini çeken. Malta. Sicilya gibi adalarsa doğal zenginliklerinden çok. İspanya üzerinde bir uğrak noktası olmalarından önem kazanmışlardır.
Ticaretle uğraşan Fenikeliler. Kartaca kolonisi dışında önemli bir askeri güç olmadılar hiç bir zaman. Bölgelerindeki büyük güçlere vergi ödeyerek bağımsızlıklarını sürdürmeye çalıştılar. Hitit, Mısır, Asur gibi büyük krallıkların denetimi altında uzun yıllar geçirdiler. MÖ 538'de Fenike, Pers egemenliğine girdi. Bir kara imparatorluğu olan Persler Fenike gemilerinden askeri amaçlarla yararlandılar. Pers hakimiyetiyse Büyük İskender'in gelişiyle son buldu. MÖ 65 yılından sonra Roma İmparatorluğu Fenike'yi Suriye vilayetinin bir parçası ilan etti. Aradus, Sidon, Sur gibi kentler özerkliklerini bir süre daha sürdürdülerse de Roma işgali Fenikelilerin tarih sayfasından çekilmesi demek oldu.
İnsanoğlunun en büyük merakı, görmediği ve bilmediği gizli şeylere karşıdır.Merak ilmin hocası olduğu için  o, bu merakında haklıdır...


Ekim 07, 2007, 02:21:01 ös
Yanıtla #1

Medeniyetin Vaizleri
FENİKELİLER (Kenanlılar)



Günümüz medeniyetine alfabeyi, camı, gemiciliği bilinen ilk notalama sistemini ve daha bir çok şeyleri armağan eden ama hakkında fazla konuşulmayan bir halk. Sur, Sayda, Malaga, Marsilya, Biblos gibi önemli şehirler ile ismi Roma ile birlikte anılan Kartaca gibi büyük imparatorluklar kuran Fenikeliler’in deniz yoluyla İngiltere’ye, Fas’a ve hatta Brezilya’ya gitmiş oldukları tarihi ve arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır.




Sadece doğu değil batı kültürünün de temel taşlarından sayılan Fenikeliler (Kenanlılar) Marsilya (Fransa), Cenova (İtalya), Malaga (İspanya) gibi günümüzde dahi önemini koruyan yerleşim merkezlerini kurmuşlardır. İleriki sayılarımızda aktaracağımız Kartaca İmparatorluğu ise o tarihlerde küçük bir köy olan Roma’nın ve Roma ağırlıklı Batı Kültürü’nün temelini oluşturmuştur.

Fenikelileri diğer toplumlardan ayıran en önemli özelliklerden biri imkanlarını siyasi ve askeri harcamalardan ziyade yerleşim ve ticarete harcamış - aktarmış olmalarıdır. İşte bu sebepledir ki zamanla Fenike ülkesi ve Fenike kolonileri birer ticaret, bilim ve kültür merkezi olmuştur

Fenikeliler Sami kökenli Süryanilerin atalarını oluşturan halklardan biri olmakla birlikte Aramice‘ye yakın hatta bazı kaynaklarda Aramice’nin bir lehçesini konuşmaktaydılar.


 
Ugarit'te (Ras Şamra) bulunan çivi yazılı kil tablet belge
Dünyanın ilk alfabesinin yanı sıra, ilk cam üretimini gerçekleştiren yine Kenanlılar - Fenikeliler olmuştur. Fenikeliler’in en eski notalama sistemini oluşturduğu ise Ugarit’te bulunan ve M.Ö. 1400’e tarihlenen arkeolojik buluntularla bilimsellik kazanmıştır. Bunun yanısıra Fenikeli denizcilerin M.Ö. 950’li yıllarda deniz yoluyla Brezilya’ya dahi gitmişler ve yerli halklarıyla ticarette bulunmuşlardır.

FENİKE - KENAN ADI VE KENANLILARIN KÖKENLERİ

Kenaniler, genelde Tevrat dolayısıyla Filistin nüfusu içindeki İsrailliler-öncesi ve onlar tarafından kısmen yerlerinden edilen ana unsur olarak bilinir. Kenan; Mezopotamya, Mısır ve Anadolu arasında bulunan bölgeye verilen isimdir.

Fenik veya Fenike adı, bu halkın kendisinin kullandığı bir ad değildir. Onlara bu adı verenler Yunanlar olmuştur. Aslen bu halkın ismi kutsal metinlerde de sıkça geçen Kenanlılar’dır. Kenanlı - Knanaye - Kinha Sami Dilleri’nde “Tüccar” anlamındadır. Halkın esas uğraşı olan ticaret ile uyumlu bu isim kutsal metinlerde de sıklıkla geçmektedir. John Gray’ın “Ancient Peoples And Places” serisi arasında çıkan The Canaanites (1964, 38. cilt) adlı çalışmasına göre, Canaan (Kenan) adı, İskenderiye Körfezi’nden Carmel Head’e kadarki Suriye kıyısının M.Ö. 2. milenyumdaki Semitik (Sami) adı olan Kinahna’dan gelmedir.

Daha sonraları bu halka Yunanlar tarafından verilen “Fenikeliler” ismi ilk olarak Yunanı tarihçi Homeros tarafından kullanılmıştır. Halbuki bu bölgede yaşayan halk yazı yazmaya başladıklarından itibaren kendilerini Kenanlılar olarak adlandırdıkları bilinmektedir. Homeros tarafından ilk olarak kullanılan Fenike isminin menşei belli değildir. Bu ismi Mısırlılar’da kullanılan “Fenkhu” teriminden aldıkları görüşü vardır. Bazı tarihçilere göre ise Yunanlılar tarafından Fenikeli olarak isimlendirilen Kenan adı, Hurrice (Hurriler de M.Ö. 3. binde yaşamış olan Süryaniler’in kökenini oluşturan halklardan biridir.) bir sözcük olan ve “kırmızı” anlamına gelen Kenaggi’den gelmedir. Yunanca olan Phoenician (Fenike, Fenikeli) adı da “kırmızı” demektir.



Zaman zaman bağlı oldukları büyük şehirlere göre de Surlular, Saydalılar olarak da isimlendirilmişlerdir. (Özellikle bu site-şehir devletlerin öne çıktığı dönemlerde). Fenikeliler’e, en eski Fenike kenti olduğu söylenen Beyrut’un 20 mil güneyindeki Sidon’un (Zidon; Arapça’da Saida, Sayda) adıyla Sidonlular (Saydalılar) dendiği de olmuştur. Başlangıçta yalnızca Sayda kenti sakinlerini tanımlayan bu ad, bazı dönemlerde Fenikeliler’in genel adı olarak da kullanılmıştır. Sayda’nın adı M.Ö. 1500’den itibaren Mısır kayıtlarında anılır. Bazı kaynaklarda ise, Fenikeliler’e, bir diğer eski ve ünlü Fenike kentinin adıyla Tir’liler denmektedir. Tir’in diğer adı Sur’dur.

Bazı kaynaklara göre ise Fenikeliler, İsrailliler de dahil tüm komşuları tarafından Saydalılar (Sidonlular) olarak nitelendirilmişlerdir. Bu ad, bazı dönemlerde Fenikeliler’in genel adı olarak da kullanılmıştır. Sayda’nın adı M.Ö. 1500’den itibaren Mısır kayıtlarında anılır. Bazı kaynaklarda ise, Fenikeliler’e, bir diğer eski ve ünlü Fenike kentinin adıyla Tir’liler denmektedir. Tir’in diğer adı Sur’dur.

“The World’s History” adlı esere göre, Fenikeliler, İsrailliler de dahil tüm komşuları tarafından Sidonlular olarak adlandırılmışlardır. “Sur ve Sayda Birleşik Krallığı”(Tir ve Sidon) da “Sidonlular Krallığı” diye bilinmiştir.


 
Erken dönemlerde Fenikeliler'in (Kenanlılar'ın) yerleşim bölgeleri




TARİHÇE

Fenikeliler ilk olarak tarih sahnesine M.Ö. 3000 yıllarında çıkmışlardır. Günümüzde Lübnan, Suriye ve İsrail’in bir bölümünü içine alan Doğu Akdeniz kıyı şeridinde beliren Fenikeliler’i ilk olarak Mısırlılar ve Sinearlıların kaynaklarında söz edilmektedir.

3. binde bölgede belirmeye başlayan Kenanlılar 2. binde Lübnan dağları ile Akdeniz arasındaki sahil şeridinde bulunan koylara yerleşmişlerdir. Bu yerleşimler zamanla ünlü Kenanlı liman kentlerine dönüşmüştür. Bu liman şehirleri Karmel ve Ugarit -Ras şamra - şehirlerini kuzey ve güney sırlarını oluşturdukları bu kentler sırasıyla Ugarit, Arad, Simira, Botris, Biblos, Berit, Parfion, Sayda (Sidon), Serapta, Sur (Tir) ve Akko siteleridir. En ünlü olanları ise kuzeyde bulunan Sur ile güneyde kurulmuş olan Sayda’dır.

Ortadoğu’daki toprağa bağlı olan diğer Süryani toplumlarından farklı olarak yerleştikleri bölgenin coğrafi özelliklerinin de etkisi ile yaşam ve medeniyetlerini denize yönlendirmişlerdir (Suriye kıyıları ticareti genişletmek hususunda oldukça elverişliydi). Yine bu sebeptendir ki Fenike medeniyeti (tarıma elverişli olmayan topraklardan ötürü) köy-kırsal temelli yerleşim birimleri kurmamıştır.

2. binde Fenikeiler’in tarihi konusunda en aydınlatıcı bilgiler Asur ve Mısır kaynaklarında bulunmaktadır. Bu site-şehirler bir devletten ziyade her birinin kendi kanun ve kuralının olduğu bağımsız devletlerin oluşturduğu bir federasyon olarak yönetilmişlerdir. Bu konuda Fenikeliler Süryani halklardan Aramilere benzemektedir. Çünkü Aramiler de diğer Süryani halklar olan Akad, Babil ve Asur gibi tek devlet kurmamış, bağımsız krallıklar olarak yaşamıştır. Fakat bu site-devletlerinden özellikle ikisi; 2. binde Sayda ve 1. binde özellikle Sur-ağırlıklarını hissettirmiştir ve Fenike kültür ve tarihini belirlemiştir. Bu sebepledir ki bazen Fenikeliler Kenanlı/Fenikeli yerine Sidonlular şeklinde de isimlendirilmiştir. Bir başka önemli site-devlet olan Biblos ve Ugarit özellikle eski ve orta krallık zamanında Mısır ile ticari ilişkileri sebebiyle bu konuda ikincil planda kalmış ve ticaret yollarını güvenceye alacak olan bu siyaseti izlemiştir. Sayda ve Biblos sonunda Ege ile Mısır arasındaki ticarete hakim olmuşlardır (M.Ö. 19. ve 18. yy’lar).



2. binde Fenike’nin en büyük site-devleti (metropolü) olan Sayda, Tamiras Irmağı’ndan Serpta’ya kadar uzanıyordu. M.Ö. 15. - 16.yy.’larda Mısırlılar Suriye ve Fenike’yi nüfuzları altına almışlardı. İşte bu dönem içinde Sidon öne çıkmış ve Mısır ile sıkı bir ticaret ağı kurmuştu. Özellikle bu ticaret ağından elde edilen mallar Aram diyarına (Suriye), Mezopotamya ve Güney Mezopotamya aracılığıyla Hindistan’a gidiyordu. Bu devirde Fenike ticareti ve kültürü (1. binde batı Akdeniz’e ve Cebelitarık dışına yayılacaktır) özellikle Doğu Akdeniz’de gelişmiştir. Ege sahillerinde Kıbrıs, Rodos, Girit ve Taşoz’da koloniler kurulmuş ve buralardan çıkarılan madenler (örneğin Kıbrıs’tan bakır, Taşoz’dan altın) işlenmiştir.

Firavun I. Ahmes’le başlayarak M.Ö. 1570’lerden itibaren Mısır Fenike devletlerini ele geçirmiş ve vergiye bağlamıştır. Fenike devletleri Mısır hegemonyasına karşı iki gruba ayrılmıştır. Başta Sayda, Simira ve Arad olmak üzere birçoğu Mısır hegemonyasına karşı olurken Biblos ve Sur Mısır taraftarı bir siyaset gütmüştür. Özellikle Sayda kralları olan Zimridakr ile Beruthaalin, yine Süryanilerin kökenini oluşturan bir halk olan Amurriler’in kralları ile birlik olarak Mısır’a karşı isyan etmişlerdir.




M. Ö. 14 yyda Fenike kentleri Hattiler’in güçlenmesi ve Amurriler’in karşı çıkışları ile de ilişkili olarak teker teker Mısır nüfuzundan çıkmışlardır.

İkinci bin sonlarında ise Filistinliler ve onlarla akraba olan Zakalar’ın bölgeye gelmesi ve M. Ö. 12. yyda Sayda’ya saldırmaları sonucu, şehir yağma edilmiş yakıp yıkılmıştır. Sur kenti de aynı akıbete uğramıştır.

Birinci binin başından itibaren ise bu işgal ve yıkım evresinin ardından Fenike şehirleri tekrar yükselişe geçmiştir. Deniz halklarının istilası sonrası oluşan siyasi ve askeri durum Fenike Federasyonu için bir bağımsızlık çağının başlangfıcı olmuştur. Bu dönemde Mısır, Hitit ve Asur devletleri gerilerken Kenanlılar, Aramiler ve İbraniler gelişmiştir. Eski Ahidin I. krallar 5-(1-11) ayeti bu dönemlerde Fenike Federasyonu’nun bağımsızlığı hakkında bize bilgi vermektedir. X. yy’da Filistinliler’in İbraniler tarafından bozguna uğratılmasından sonra bölgedeki kaos devri kapanmış bununla beraber artık Fenike kültürünün ve federasyonunun merkezi Sur şehri olmuştur. Bu dönemde Fenikeliler doğu Akdeniz’in yanısıra batı Akdeniz’i de ele geçirmiş; Malta, Sicilya adaları, Tunus’ta Kartaca ve Utika, Cezayir’de, İspanya da Kadeks ve Banarme, Malaga gibi birçok yerleşim kurmuşlardır. Bununla da kalmayıp Cebelitarık Boğazını geçmiş İngiltere ve Fas’a kadar ilerlemişlerdir. Bunun yanında şaşırtıcı bir gerçek de bu devirde yine aynı amaç için Fenikeliler’in Atlantik Okyanusu’nu aşarak Brezilya’ya gittikleri tarihi ve arkeolojik bulgularla ispatlanmıştır
 
                             

                                              SUR KRALLARININ KRONOLOJİK LİSTESİ
 

                                                        Abibaal
                                                        Hiram I (Ahiram) (MÖ. 969-935)
                                                        Baal Utsur (MÖ. 935-919)
                                                        Abdaştart (MÖ. 918-910)
                                                        Saltanat Gasbı (MÖ. 909-888)
                                                        İtobaal I (MÖ. 887-856)
                                                        Baal Utsur(MÖ. 855-850)
                                                        Mettenos (MÖ. 849-821)
                                                        Pigmalion (MÖ. 820-774)
                                                        Hiram II (MÖ. 750’ler)
                                                        Maitena (MÖ. 701’ler)
                                                        Luli (Elulaios) (MÖ. 700’ler)
                                                        İtobaal II (MÖ. 676’lar)
                                                        Baal (MÖ. 606’lar)

 

(Bu konu ileriki sayılarda ayrıntılı olarak işlenecektir.) Sur’un ilk kralı Abibaal (M. Ö. 1020) olmakla birlikte Ardılı olan Sur Fenike krallarının en şöhretlisi I. Hiram (Ahiram) M. Ö. 969 - 935yılları arasında tahta geçmiştir. Bu dönemde Fenikeliler İbraniler ile iyi ilişkiler kurmuş ticari ve askeri ortak anlaşmalar da bulunmuşlardır. Bu diyalogun en belirgin örneği Kral Hiram’ın Kral Süleyman’a Tanrı’ya adayacağı mabedin yapımı için çok sayıda usta, sedir ve selvi keresteleri göndermesi gösterilebilir. Bu durum Eski Ahid’in I. Krallar bölümünde geçmektedir. Kenanlı (Fenikeli)-İbrani ilişkileri hakkında Kitabı Mukaddes’te (Özellikle “I. Krallar” kitabında çok sayıda ayet bulunmaktadır. İkili ilişkiler o kadar ilerlemiştir ki İbrani kral Ahab’ın Fenike kralı İtobaal’in kızı İzabel ile evlenmesi buna çarpıcı başka bir örnek olarak verilebilir. Fenike kültürü bu dönemde İbraniler üzerinde dini yönden bile etki göstermiştir. (Bkz. I. Krallar 6-(30-32)


KAYNAKÇA:
* Kitabı Mukaddes
* Yakınşark III Suriye ve Filistin, Ord. Prof. Dr. Şemsettin Günaltay TTK Yayınları - Ankara 1987
* Bar Hebraius (Abulfaraç) Tarihi TTK Yayınları - Ankara 1999
* Civilisation De L’Orient Ancien Jean Deshayes - Paris 1969
* Fenikeliler, Sabatino Moscati DOST Yayınları - İstanbul 2004
* Türk Süryaniler Tarihi, Hori Episkopos Aziz Günel - Diyarbakır 1970
* Tarihte Süryaniler, Gabriel Aydın İstanbul 1974
* Süryaniler, Emanuel Aydın NUHRO Yayınları - 1982
* Heredot Tarihi, Heredotos İş Bankası Yayınları - İstanbul 2002
* Bilim ve Teknik, Sayı: 399 Şubat 2001 Tübitak Yayınları
* National Geographic, Sayı: Ekim 2004
* Ancient Peoples And Places, John Gray Cilt 38 “The Canaanites” 1964


Yazı : http://www.reyono.net adresinden alınmıştır. Not: (Süryani Sitesi)


Ekim 07, 2007, 03:29:50 ös
Yanıtla #2
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 788
  • Cinsiyet: Bay

Kenaniler, genelde Tevrat dolayısıyla Filistin nüfusu içindeki İsrailliler-öncesi ve onlar tarafından kısmen yerlerinden edilen ana unsur olarak bilinir. Kenan; Mezopotamya, Mısır ve Anadolu arasında bulunan bölgeye verilen isimdir.


Bize,memlekette Kenanlar,derler..Dedem ve  babası,üzüm ticereti yaparlarmış,
Bu Fenikeliler le alakası yoktur tabii de,Mezopotamya ve anadolu diyince Fraternis,şüphelendim :)
Vostede é vostede. . Nunca perder o caducidade. .