Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Psikoloji-mutluluk  (Okunma sayısı 4723 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 24, 2011, 01:58:36 ös
  • Ziyaretçi

Değerli Form Üyeleri,

Masonluk bilgilerimi yeterli görmediğimden, Masonlukla ilgili derin konulara girerek hata yapmak istemem. Ancak Masonluğun irdelediği konulara değinmek amacındayım. Bu sebeple mutluluğu bir de ben yazayım dedim. Yazım uzun oldu ama bölerek konunun bütünlüğünü bozmak istemedim.

Masonlukta mutluluğun önemli bir yeri var.
Mutluluk Masona amaç ve anlam kazandırır. Masonlukta “…tüm insanlar için barış ve mutluluk yuvası olacak bir ülkü…” den bahis ederler… Masonca bakışla toplumsal mutluluk olmadan bireysel mutluluk olmaz. Olumlu kuvvet ve mutluluk olgun kişilerle birlikte sürekli gelişme yolunda güçleri birleştirmekle oluşturulur…  Masonluk haz ve coşkulara saygı duyar ancak onlara tutsak olmayı yadsır. Mal, para vs, geçici olup, amaç değil araçtır…

İlgilenenlere sunarım.

Sevgi ve Saygılarımla,
HERKÜL

MUTLULUK

“Gönlünü, ne kadar büyük olursa olsun,
O görünmeyen nesneyle doldur.
Yüreğin mutluluktan dolup taşınca,
Ona istediğin adı ver...
İsim, gürültüden ve dumandan başka bir şey değildir.”
  Goethe.

Sağlığı elden gittikten sonra, yaşama daha büyük bir güç ve ümitle sarılıyor. Sağlıklı zamanımızda bunu tam olarak anlayabilsek ve bizi mutlu edecek duygularımızın kendi seçimimiz olduğunu aklımızdan çıkarmasak, nice mutluluklar yakalayabiliriz.

Mutluluk ve mutluluk arayışları yaşamımızın en önemli konularından biridir. Mutluluk nedir? Yaşamımızda ne kadar önemlidir? Mutsuzluk nedir?  Daha nice mutluluk ve mutsuzlukla ilgili sorular!.. Bu soruların cevapları tüm yaşamımızı etkileyen, akıl, ruh ve beden sağlığımızla büyük ölçüde bağlantılı olan konulardır. Tarih boyunca insanlar mutluluk arayışı içinde olmuşlar, bu konulara kafa yormuşlar, çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.
 
İnsan zihni, mutlu veya mutsuz olmanın sebebini, başka insanlarda ve dış olaylarda arar. Eski inanç sistemleri de buna dayanıyordu. Bu yüzden dış hadiselerden ve başkalarının yaptıklarından etkilenip, mutsuzluğumuzu onlara dayandırarak tepkisel gerginlik içinde yaşadık. Ruhsal yapımızdan kendimiz sorumlu olduğumuzu unuttuk. Rahatsız edici olayları öğrenme fırsatı olarak değerlendiremedik. Bu da mutluluğumuzu engelledi. Bizi inciten düşüncelerin ayıklanabilir olduğunu çok geç fark ettik. Bu yüzden nice mutlu olunabilecek imkânları ya elimizden kaçırdık ya da mutsuzluğa dönüştürdük.
 
Mutluluk üzerine çeşitli örnekler

Singapur’da yemyeşil bir parkta, büyük ağaçların gölgesinde, tropik bitkilerin arasında dolaşıyordum. Hava o kadar sıcak ve nemliydi ki, her tarafım yapış yapış olmuştu. Çoğu zaman olduğu gibi elimizdeki nimetleri düşünüp ona yoğunlaşacağım yerde, anı yaşayamıyor, o güzelliklerin farkına bile varamadan biran evvel otele dönmeyi düşünüyordum.

İleride bir çeşme kenarında iki ihtiyar Yogi (veya Budist rahibi) oturuyorlardı.  Merakla yanlarına yaklaştım. Üstleri çıplak, belleri ise sadece bir şalla örtülüydü. Vücutları adeta bir deri bir kemik misali çok zayıftı. Kuru bir ekmek parçasını paylaşmış yiyorlardı. Beni görünce ekmeklerinden bana da uzattılar. Çok duygulandım. Giysileri ve başka bir yiyecekleri yoktu. Buna rağmen mutlu gözüküyorlardı. İkramlarına teşekkür ettikten sonra ben kendilerine para vermek istedim almadılar. Anladığım kadarınca örtündükleri örtüden ve kuru ekmekten başka daha fazla bir şeye de ihtiyaçları yoktu.

Çok şaşırmış ve ibret almıştım. Yoksul olan bu iki yaşlı insan çok mutlu olup, ellerindeki tek şeyi bile paylaşabilecek olgunluğa sahiptiler.

Oysa dünyanın en gelişmiş ve yoksulluk sınırını aşmış ülkelerinden İsveç’te, tekerlekli sandalyelerle dolaştırılan yaşlı insanlar görmüştüm. Harika genç kızlar, görevli olarak onları şehir içinde dolaştırıyorlardı. Yani devlet bu yaşlıları en mükemmel şartlarda güvence altına almış, güzelim kızlarla bakımlarını yapıyor ve her türlü imkânlarını sağlıyordu. Ama o gördüğüm ihtiyarcıklar mutsuzdu… Her yaştaki alkolik sayısı da orada çok yüksekti. Cuma günü olduğu zaman Malmö’den kalkan feribotlarla Kopenhag’a geçiyorlar, orada daha ucuza ve serbest satılan içkilerden kasa kasa alarak Malmö’ye dönüyorlardı. Daha vapurda sarhoş oluyorlardı. İntihar yüzdesinin de oralarda çok olduğu söyleniyordu. Galiba insanlar devlet güvencesindeydi ama bu imkânlar onlara mutluluk getirmiyordu. Oysa biz de onların düzenine imreniyor ve kendimizi memleketimizde mutsuz hissediyorduk.

Hollywood’da Beverly Hills Bulvarında gördüğüm süper lüks villalardan çıkan zenginler de mutlu gözükmüyorlardı. Yüksek duvarlarla örülü malikânelerde yaşıyor, kapıdaki gizli kameralarla ve dev cüsseli korumalarla güvence arayarak vakitlerini geçiriyorlardı. Belki de çoğu o serveti kaybetmekten bile korkarak mutsuzluğa düşüyorlardı. Yoldan geçen fakir kılıklı zenci çocuk ise, ıslık çalıp, elindeki basit yiyeceği ve içeceğiyle oyalanıp, bir yandan da kendi kültürünün dansını yaparak yürürken daha mutlu gözüküyordu.

Amerika’yı dolaşırken birçok yerde, evlerin önünde sergi gibi dizilmiş çoğu yepyeni eşyaların yok pahasına satıldığını gördüm. Toplumun tüketim hırsıyla belki hiç kullanmadıkları yeni eşyaları, daha yenisini almak için satmak istemeleri ihtiras ve mutsuzluğun kaynağını teşkil ediyordu.

 Romanya’ya Çavuşesku zamanlarında birçok yarışmaya gittim. Dağ, taş “Sosyalista, komünista, Çavuşesku...” yazılarıyla doluydu. Televizyonlar her gün saatlerce onun konuşmalarını veriyordu. Çavuşesku adeta Romanya’nın tanrısı gibiydi. İktidar, saraylar, servet ve tüm güvenlikler onun içindi... Sonra bir gün, meydanda halka yaptığı konuşmada çıkan bir “yuuuh” sesi, bir kıvılcım... Ve kaçarken bir köy ahırında iki kuşun ve ölüm!

Oysa yolda gördüğüm Romanyalı Çingeneler ne kadar mutlu gözüküyorlardı.
1990 senesinde bir gün otomobilimizle, şiddetli yağmur altında Romanya’nın köy yollarında gidiyorduk. Yolda önümüzde düğüne giden bir Çingene kafilesi ilerliyordu. Gelinle damat üstü açık at arabasının üzerindeydi. Kafile ise yolda yürüyordu. Kadınlar rengârenk giysiler içindeydi. Erkeklerin ise hepsi siyah takım elbise giymişlerdi. Yumurta topuk ayakkabılarının arkasına basmışlar, yağmur altında sırılsıklam olmalarına rağmen, neşe içinde yürürken, göbekler atarak şarkılar söylüyorlardı. Yağmur ve ıslanmaları umurlarında bile değildi. Belli ki hepsi çok da mutlulardı. Yanlarından geçerken, hepsi bize el sallayarak, ellerindeki şarap şişelerini kaldırıp bizi de davet ederek coşku gösterdiler.

Düşünce tarihi boyunca ezoterik öğretilerde, dinlerde, tarikatlarda, tasavvufta, dergahlarda ve de Masonlukta hep mutluluk arayışları yapılmış ve yapılmaktadır. Bu konuda daha nice misaller verilebilir. 

Mutluluk üzerine öne sürülen görüş ve tartışmalar düşünce tarihini kapsamaktadır. 

Mutlulukla ilgili görüşler: Mutluluğun kesin bir tarifini yapmak mümkün değildir. Felsefi tarifinde genel olarak; “isteklerin giderilmesiyle gerçekleşen iç rahatlığı, zenginlik ve bolluk anlamında bütün isteklerin yerine getirilmesi...” şeklinde yorum bulmaktadır.

   İnsanların bir kısmı da mutluluğun dünyada sağlanması gerektiğini göz ardı ederek, öte dünya arayışlarına girmişler ve mutluluk uğruna yaşamlarındaki mutluluklarından vazgeçmişlerdir.

   Antikçağda mutluluk;  mutluluk-erdem-bilgelik felsefesi üzerine kurulmuştur. Tüm antikçağ felsefe dizgelerinde mutluluk ruhsal rahatlık, ruhsal dinginlik anlamına gelir. Mutluluğa erişmek için tümü erdem ve bilgelik koşulunu arar. Bu yüzden tüm tartışmalar erdem nedir? Bilgelik nedir? Soruları üzerinde yapılmıştır.  Bunun için de Kendini tanımak, doğaya uygun davranmak, akla uygun davranmak ve ölçülü olmak konularını işlemişlerdir.

Demokritos mutlu olmak için erdem ve bilgeliği gerekli görmektedir. Mutluluğu zevk almak olarak kabul etmiş ve çok sevinç, az acı olarak nitelemiştir. Ölüm korkusu, boş inançlar, bedensel tutkuları sevinci engelleyen etmenler olarak kabul ederek, bunları akılla yok edilebileceğine inanmış.

   Aristopposa’a göre “Her davranışın nedeni mutlu olmak isteğidir. Yaşamın ereği mutluluk, mutluluğun ereği ise hazdır. Her varlık hazzı arar ve elemden kaçar, haz sadece kendisi için istenilir. Doğal olan hiçbir şey utandırıcı değildir. Bilgelikten beklenen, hazların acıya dönmesini önlemektir.”
 
   Platon Devlet adlı yapıtında mutluluk için şunları dile getirir, “Mutluluk toplum içindir, biz devletimizi tüm topluma mutluluk sağlasın diye kuruyoruz. Yoksa bir sınıf ötekilerden daha mutlu olsun diye değil.”

   Bu arada Tanrı korkusunun insanların mutlu yaşamına engel olduğunu öne süren düşünürler de ortaya çıkmıştır. Epikuros’a göre; “İnsanlara gerekli olan tek bilim mutlu yaşama bilimidir. Bilimin görevi insanları mutlu kılmak olmalıdır. Mutluluğa engel olan iki büyük korkuyu, Tanrı ve ölüm korkusunu silmemiz lazımdır. Şu güzelim dünyanın tadını çıkarmak dururken şişirilmiş bu iki kuruntu yüzünden acı çekmek neden?”

   Ortaçağ düşüncesinde mutluluk arayışları bu görüşlerin üzerine oturtulmaya çalışılan dinsel bir kılığa bürünmüştür. Buna göre mutluluk, Tanrının bağışıdır; ancak ölümden sonra gerçekleşir. Hıristiyan inanışında saf ve ermiş kişiler Tanrı’yı gördüklerinden mutluluğa ermişlerdir. İslam sufileri de Tanrı ile birleşip Tanrı’da yok olmayı mutluluk sayarlar.

   Yeniçağda mutluluk kavramına yeni anlamlar getirilmiştir. Petrarca’ya göre mutluluk iç ve dış etkilerden sıyrılmak ve bağımsız olmakla bağıntılıdır.

   Descartes’e göre; “Mutluluk erdemle elde edilir. Erdem ise doğru olanı bilmek ve ruhu bedene köle etmemektir. 

Çağdaş görüş ise; bireysel mutluluğun, toplumsal mutlulukla gerçekleşebileceği anlamını içeriyor. Bir başka tarifle mutluluğu; minnettarlık, iç huzuru, doyum, paylaşma, iman, inanç, kendine yetme ve sevginin bütünü olarak tanımlayabiliriz.

Fransa 1793 Devrim Anayasasında; “Toplumun amacı ortak mutluluktur”
   
Russell’e göre; “Evren vatandaşlığının bilincine erişmiş insan, insanlığı uygarlığa götüren ordunun bir eri olduğu için mutluluk duymalıdır. Mutluluk Tanrı’nın bir bağışı değil, insanın çabasıyla elde ettiği bir başarıdır. Mutlu insan dış dünyada yaşar, özgür sevgileri, geniş ilgileri vardır. Mutluluğunu bu sevgi ve ilgilerden alır. Mutlu insan hem kendisini, hem de toplumu ile birliğe ulaşan insandır.”

Çağımız insanı ne yazık ki mutsuz. Her şeyi olanlar da mutsuz. İnsanlar materyalist felsefe içinde başarı, maddi güç, iktidar vs gibi hedeflerin peşinde koşuyor. Onlara adeta tapıyor. İç huzurları yok. Manevi değerler yitirilmiş. Çoğu sevgiden yoksunlar.

 “Dünyayı tüm aradıktan sonra, mutluluğun kendi öz yuvanda olduğunu öğreneceksin.” Voltaire’nin sözünde olduğu gibi, mutluluk uzaklarda değil, kendi evimizde, elimizde, hatta ayaklarımızın altında.

Kant mutluluğu, kişinin kendinden hoşnut olma durumuyla bağdaştırıyor. Dolu dolu yaşayanlar mutlu olurken, kendileriyle birlikte çevreyi de aydınlatıp mutluluk ışıkları saçarlar.

Atatürk mutluluğu; “İnsanın mutlu olması ve hayattan zevk alması, kendinden çok gelecek nesillerin varlığı, şerefi ve saadeti için çalışmasına bağlıdır...” şeklinde tarif eder.

Bazı filozoflar ise, mutluluğu hassas bir köprü olarak görüyorlar. İnsana mutluluk veren şeylerin (para, zevkler vs.) üzerine çok düşüldüğü zaman mutsuzluğa dönüşebileceği görüşündeler.

Bir gün bir küçük kedinin, devamlı olarak kuyruğunu yakalamaya çalışıp, yakalayamayınca daha büyük bir hırsla ve sinirle ayni şeyleri devam ettirdiğini gören yaşlı ve bilge kedi, neden bu hareketi yaptığını genç kediye sormuş.
Genç kedi; “Mutluluğun kuyruğumda olduğunu ve onu yakalarsam mutlu olacağımı söylediler. Mutlu olmak için kuyruğumu yakalamaya çalışıyorum...” diye cevap vermiş.
Yaşlı bilge kedi gülmüş; “Sen mutluluğun peşinde koşup kendini de harap ettikçe, o senden kaçar. Oysa sen gidersen o zaten peşinden gelecek...” demiş.

Bilinen bir başka hikâyede ise, mutsuzluk çeken padişaha ülkenin en mutlu kişisinin gömleğini giydiği takdirde mutsuzluktan kurtulacağını önerirler. Padişah emir verir ve herkes köşe bucak, ülkenin en mutlu kişisini aramaya koyulur. Sonunda herkesin mutluluğunu kabul ettiği birini dağ başında bulurlar. Bu fakir bir çobandır. Ama ne var ki onun da fakirlikten giyeceği bir gömleği yoktur!

Dünyada hiçbir şey mutluluğu; onu bulmaya çalışmaktan daha çok erişilmez kılmıyor. Yaşamın tüm normal fonksiyonlarında mutluluk vardır. Önemli olan onu görebilmektir.

Tasavvufta mutluluk; büyük varlığı içinde duyarak evrensel varlığa karışmaktır. İnsanları mutlu edecek olan bu mistik duygudur.

Her kültüre göre ve özellikle doğu ile batı arasında mutluluk görüşleri değişiktir. Doğu felsefesi bir lokma bin hırka misali, mutlu olmak için istemden vazgeçmeyi, ihtiraslardan arınmayı gerekli görmesine karşın, batı felsefesi daha iyiyi, daha çoğu, güzeli ve rahatı ister. Bence iki uç görüşün de birleştirici dengelikle bir arada uygulanmasına ihtiyaç vardır.

O.Hançerlioğlu bir yazısında mutluluğu şöyle ifade eder; “Mutluluk, bir yaz denizinin karşısında bir ağaç gölgesindedir. Tedirgin edilmeden üstünde uyunan bir toprak parçasındadır. Bir bahar sabahında çıplak ayakla koşulan ıslak çimenlerdedir. Sıcak bir günün bitimine doğru, birdenbire esiveren serin bir yeldedir. Güvenli bir düşüncenin aydınlığında, uygun bir sesin titreşimindedir. İstekle ısırılan bir peynir diliminde, yanarak içilen bir yudum çayda, özlemle aranan bir fincan kahvededir. Günün ilk aydınlığında, gecenin son karanlığındadır. Özlenen sevgilinin dudaklarındadır. Bir annenin okşayışında, bir babanın bakışında, bir çocuğun gülüşündedir… Çevremiz mutluluklarla doludur…”

Öğretilmiş mutsuzluklar: İnsanlar büyüdüklerinde bile, kendilerine çocukluklarında öğretilmiş olan yasakların etkisi altındadırlar.

   Örneğin; cinsiyet ayıptır, sövmek, içki içmek, kurnazlık, kabalık vs. kötüdür gibi. Belki de kişinin büyüyünce zevk alabileceği birçok şey, kendisine küçük yaşlarda yasaklanan şeyler olup, büyüyünce de onların kötü olduğu baskısını duyarlar.
 
Sahte mutluluk gösterisi: Bir başka açıdan sahte mutluluk gösterileri de kişiyi daha fazla mutsuz eder. Aşırı dışa dönüklük, neşe, mutluluk gösterileri, mutluluk oyunu oynamak da bir nevi palyaçoluktur. Oysa palyaçolar çoğu zaman mutsuz olup, yalnızken ağlarlar! Bu rolü üstlenenler etrafa neşe saçsa da, kendilerini ciddiye alamaz ve aldırtamazlar. Unutulmamalıdır ki, hayali mutluluk ve mutluluk gösterisinin arkasına sığınma, kötümserliğin ve mutsuzluğun paravanıdır.

   Avukatlık mesleğimde, evlilik dönemlerinden tanıdığım, birbirlerine güzel sözler söyleyerek, mutlu oldukları izlenimi veren nice saygın insanların, boşanma davalarında birbirlerine; “adi, ib.., oros.. vs.” ve daha bir sürü ağır ithamlarda bulunduklarını hayretle gördüm. Mutlu görülen ailelerin “izale-i şüyu” davalarında, dost görünen arkadaşlıkların alacak davalarındaki tutumu da böyleydi.
 
Mutluluk arayışları; Mutluluk ruh ve beden sağlığının temel unsurudur. Mutlu olmasını bilen insan hem kendi bedenine, hem de etrafına olumlu enerji dağıtabilir. Buna rağmen genelde çoğu insan dert tiryakisi olup, mutluluğa kapılarını kapamaktadır.

Yaşam dengedir. Bu doğanın bütün sistemlerinin temelidir. Her sistem kendi içinde bir dengeye sahiptir. Yaşam da dengeyle yolunu bulur. İnişli çıkışlı yollarda yere düşmeden, adeta kanat çırparak yaşamın akışı sağlanabilirse, mutluluk ve huzur sağlanabilir. Bu bir açıdan dinamizm ve bilgelik uçuşudur. Kişisel hayallerle, günlük hayatın gerçekleri denge içinde birleştirilebilirse daha mutlu olunur.

Mutluluk çoğu zaman, fiziksel hazla veya psikolojik bir doyumla erişilen bir benlik duygusu olarak algılanmakta ve insanı yanılgıya götürmektedir. Bu kısa ömürlü bir doyumluluk duygusudur. Gerçek doyum ve mutluluk, içimizde ulaştığımız, her türlü bağımlılık, korku ve egodan sıyrılmış özgürlük halidir. Bu açıdan eğlenceyi mutlulukla karıştırabiliriz. Oysa eğlence geçici bir haz, mutluluk ise devamlı bir duygudur.
 Elindekilerle yaşama zevkini çoğaltan insanlar, elindekilerle yaşama zevkini azaltan insanlardan daha mutludurlar. Şüphe yok ki mutlu gördüğümüz insanlardaki en önemli müşterek nokta, onların “yaşama zevkine” sahip olmalarıdır. Yalnızca içinde bulunulan anı özgürce yaşamak bile mutlu olmak için yeterlidir.

İnsan mutluluğu çok karmaşıktır. Yaşam için seçilecek binlerce realite vardır. Köyde veya şehirde yaşayabilir, teknik imkânlar veya doğal yollarda yaşamak için tercih yapılabilir. İçinde yaşamayı düşlediğiniz evreni hayal ederek, yeni realiteler geliştirilebilir. Eğer ömrümüzde birkaç ay gibi bir süre kaldığını bilebilsek, o süreyi ah ve vah ederek geçirmek istemez, elden geldiğince yapamadıklarımızı gerçekleştirmek isterdik.

Bir insan yemekten, spordan, geziden, tabiattan, evindekilerden kısaca elindekilerden yaşama zevki alabildiği gibi, ayni şeylere sahip olup da mutlu olamayanlar da vardır. Çünkü mutlu olamayanlar, sahip oldukları şeyleri çoğu zaman göremezler. Elindekilerle ve rastladığı her şeyle meşgul olarak, onların değerini bilenler ise daha çok mutlu olurlar. Yarım bardak misali buna en güzel örnektir. Kimi bardağın yarısını boş, kimi ise bardağın yarısını dolu olarak görür. Hayatı dolu ve iyi tarafından görmek çok önemlidir.

Mutluluk sinerjidir: Mutluluk da bir sinerjidir. Mutlu insanlar, birlikte yaşadıkları kimseleri de mutlu ederken, mutsuz insanlar, etrafındakilere de hayatı zindan edebiliyorlar. Oysa mutluluğun sinerjisi gerçek dostluklarla yayılır ve tekrar veren kişiye geri döner. Kadınların erkeklerden fazla yaşamalarının sebebi, dışa dönük bulunmaları, dostlarının fazla olması ve dostluğu onlarla paylaşarak mutlu olabilmeleridir.
Mutluluk, kişisel ve evrensel bir yolculuktur. Ruhsal yönden gelişmek, büyümek ve yüksek benliğe ulaşmak, akıl, ruh, beden ve evrenle bütünleşmekle mümkündür. Bu yol uçsuz bucaksız bir derinliktir. Farkında olmaktır. Bu yol mutluluğa giden yoldur.

Zamanımızda mutsuzluk adeta bir salgına dönüşmektedir. Herkes mutluluk ve sevgi sinerjisi yerine, mutsuz olduğundan ve sıkıntılarından bahsetmekte ve etrafa da karamsarlık bulaştırmaktadır.

Mutluluk bir başka açıdan, iyi enerji taşımaktır. Mutlu insan bedenindeki enerji ile hücrelerine gönderdikleri enerji olumludur. Bu olumluluk onların hem ruh sağlıklarını hem de beden sağlıklarını iyi yönde etkiler. Bedenle ruh arasında bir birlik vardır. Mutlu olduğumuz ve sevdiğimiz zaman canlılık enerjisi artar ve evrendeki kozmik enerjiyle de birleşir. Korktuğumuz ve mutsuz olduğumuz zaman da olumsuzluk enerjisi üreyerek bedenin içine çekilir. Bu da çeşitli hastalıklara yol açar.

Hayata anlam yüklemek ve “orada” olmak mutluluk verir: Yaşamak için güçlü sebepleri olan, her şeye göğüs gerer.

   Buna hapse girmiş ünlü düşünürler en iyi örneği oluştururlar. Birçok düşünür, siyaset adamı ve yaşamında amacı olanlar, hücrelerinde geçirdikleri ağır şartlarda bile, gardiyanlardan daha mutlu olduklarını ifade etmişlerdir. Buna sebep ise, amaçları uğruna yaşamlarının anlam kazanmasıdır.

   Bir başka açıdan, “olmak istediğim yerdeyim” demek, “kendi dünyamın merkeziyim” anlamı taşır. Yani gittiğim her yere kendimle beraber giderim. Kendimden kaçmam. Bu suretle gittiğim her yer benim merkezimdir... Bu da bir nevi an’ı yakalamaktır. Buradaysam, buradayım, an’ımı ve burayı yaşıyorum. Başka bir yere gidersem de gittiğim yerdeki o an’da olurum. O zaman bulunduğum şartlar ne olursa olsun beni olumsuz etkilemez!

   Genelde hep yaptığımız hatadır. Yazın kışı, kışın yazı düşleriz. Yurt dışı seyahat özlemiyle tutuşur, bir süre sonra evimizi özleriz. İki ucu kirli değnek misali bulunduğumuz yerde değil, düşlediğimiz yerde yaşama hayaline düşeriz.

Mutluluk düşüncelerimizden kaynaklanır: Olumsuz düşüncelerden kurtulma ve olumlu düşüncelere yönelme mutluluk yaratır. İnsanlar mutluluklarını ya kendi kendilerine kemirirler ya da kendi kendilerini mutlu ederler. Mutluluk kavramını anlamak ve mutluluğu yaşamak, zihinsel düzeyde gerçekleşen bir süreçtir. Mutluluk için dışarıdan destek arayanlar, kendi duygularına güvenmedikleri için bu yolu seçerler ve bu şekilde de kendi mutluluklarını çalarlar. İnsanlar kenenin ete yapışması gibi; din, dil, ırk, sınıf, ulus vs. farklılıklarına kapılarak kendilerine sevme engelleri ve çeşitli bağımlılıklar yaratıp mutsuz oluyorlar.

Mutluluk yaşanılan andır: Bazen arkadaşlarla farklı özelliklere sahip, kaliteli lokantalara gittiğimiz olur. Daha oturur oturmaz paradan, işten, maddi dünyadan, çekişmelerden konular açılır ve bir sonra gidilecek lokantadan ağızlar sulanarak bahis edilir. O an mutlu olmaya yol açan ortam ve lezzetler dikkatten kaçar, güzelliklere yoğunlaşıp anı yakalayamadan, mutluluğu tekrar geleceğe erteleriz.
 
Ellerinde her imkânı olan, zengin, iş ve mevki sahibi bazı tanıdıklarım ise, hep durumlarından şikâyet ederler. Kendilerini emekli etmenin, uzun bir tatilin özlemini çekerler. Ama yapamazlar. Mutlu insanları kıskanırlar. Mutlu gördükleri insanların çoğunda, onlardaki imkânlar yoktur. Ama ne var ki ellerindeki servete bağımlı olmuşlardır.

Mutluluk ve sosyete: Gerçekte “sosyete” olarak nitelediğimiz insanların dünyası da böyledir. Dışarıya hoş gelen o şaşaaya rağmen içindekiler mutsuzdur. Gösteriş savaşı, üstün görünme ihtirası onları mutsuzluğa iter ve çoğu zaman ellerindeki güzellikleri anlayamazlar. Çünkü mutluluk; filmlerdeki ve diskolardaki gibi herkesin dans edip kendini dağıttığı bir sahte gösteri olmayıp, gerçekten hissedilebilen bir süreçtir.

Deniz kenarında şirin bir salaş lokantada, bir dostla paylaşılan iki lokma veya bir kadeh içki ne mutluluk verir. Oysa karşıda demirlemiş yata akıl takılırsa, o an elden gitti, mutluluk bitti demektir. O yatın sahibi ise belki etrafında serveti için bulunanlar arasında çok yalnızdır! Belki de servetini kaybetme korkusuyla veya bizim bilemeyeceğimiz sebeplerden o anını yaşayamayacak kadar mutsuzdur! Birçok zengin paralarıyla, pişmanlıktan başka bir şey satın alamıyorlar.

Sokrat bir gün pazarda dolaşırken; “Pazarda ne kadar çok şey var, hiç işime yaramayacak...” demiş.

Mutluluğunu ve gücünü sahip olduğu şeylerde ve kullandığı makinelerde arayan ve onu kendi gücü zanneden insan illüzyon içindedir. Devamlı eğlencelerde mutluluk arayanlar ise, geçici hazların bağımlısı olur ve mutluluğu hiç yakalayamazlar.

Genelde insanlar mutsuz. Kaygı yaranın acısını almıyor, sadece bugünün neşesini götürüyor. Sonuçta sorunlarımızı yaratan kişi olarak kaldıkça, onları hiç çözemiyor ve daha çok mutsuz oluyoruz. Çoğu kez günlük hadiselerin tuzağında tutuklanıyoruz. Oysa aynı güncel olaylardan bazıları etkilenmiyor, bazıları ise mutsuz oluyorlar.

Mutluluk öğretilemedi: Küçükken bize mutluluk nedir? Nasıl ulaşılabilir? Kimse hiçbir şey öğretmedi. Çoğunlukla bize öğretilmeye çalışılan doğruluk, dürüstlük ve büyüklere saygı gibi etik değerlerdi. Nasıl mutlu olunacağını kendileri de bilmiyorlardı. Mutsuzluk kültürümüzün bir parçasıydı. Biraz güldüğümüz zaman, arkasından ne dertler çıkacağı korkusuyla büyüdük. Buna rağmen yaşamdan fazla beklentimiz olmadığından, pek mutsuz da sayılmazdık!

Her şeyde olduğu gibi mutlu olmanın da bir eğitimi olmalıydı. Kısmen de olsa yoğunlaşma, sevme vs. gibi konuları kapsıyor ve beyni o yönde yönlendirmek gerekiyordu.

Mutluluğun en önemli unsuru galiba; elimizde olmayanı aramak yerine, elimizde olanı anlayıp takdir etmekte görünüyor.

Yıllar önce TRT de “İpek yolu” adında, Japon yapımı bir dizi program yayınlanmıştı. Bir bölümünde Çin’deki “Taklamakan” çölündeki ufacık bir yerleşim bölgesi olan yerde yaşamakta olan Türkleri göstermişlerdi. Belki asırlardır orada yaşamakta olan ufak bir Türk boyuydu. Etrafları çöldü ve en yakın yerleşim merkezine yüzlerce kilometre uzaktılar. Hiçbir medeni imkânları yoktu. Kendi ektikleriyle geçiniyorlardı. Medeniyetten uzak o köylülerin çalışırken, yemek yerken, şarkı söyleyip dans ederken, birlikteliklerindeki zevki paylaşırken gözlerinde ışıldayan mutluluk beni çok etkilemişti. Yanlarında hiç sıkılmadan asırlarca yaşarım gibi hissetmiştim.

Mutluluğu engelleyen sebepler
- Gerçekte mutluluk, Tanrıların bir armağanı olmayıp, insanın içsel üreticiliğinin neden olduğu bir başarıdır. Onun için de mutluluğu da bir sanat gibi değerlendirip uygulamak gerekir. Mutluluğu engelleyen sebepleri kısaca sıralarsak:
-   Anı yaşayamamak. Mutluluk ve gerçek hepsi o anda mevcuttur.
-   Geçmişin üzüntülerini taşımak ve bağımlı düşünceler. Geçmiş olaylar ve geçmişten gelen fikirler zihinde bağımlılık yaratır. Bunları silip, yerine olumlu düşünceler getirmeden mutlu olunamaz. Hele öfke, korku, üzüntü vs. gibi tatmin edilemeyen bağımlılıklar insanı büsbütün etkisi altına alır. Acılara karşı savunmasız bırakır.
-   Duygu destekli arzular, bize illüzyon yapar ve onları elde edince mutlu olunacağına inandırırlar. Duyguların yaşattıkları zevkler güzel de olsa, onlara bağımlı kalmak mutsuzluk da getirir. İnsana mutsuzluk veren, bitmez tükenmez istekleridir. Buda; “Istırabın kaynağı, bitmez tükenmez isteklerimizdir.”der.
-   Mutsuzluğumuz için başkalarını ve dış koşulları suçlasak da, bizi mutsuz eden şey, kafamızdaki kalıplar ve bu kalıplarla onlara gösterdiğimiz yanlış tepkilerdir.
-   Aşağılık duygusu: Çekingenlik, güvensizlik ve olumsuz duygular yaratarak mutluluğu engeller.
-   Kararsızlık: Yorucu ve boşa giden çabalardır.
-   Devamlı mükemmeli aramak da insanı mutsuz eder. Evrenin mükemmel olduğunu ve her şeyin de mükemmel olacağını düşünmek hatadır. Dünyada hiçbir şey, tam ve mükemmel olmadığı gibi, devamlı olarak da öyle kalmaz. Nankörlükler, kazalar, belalar, ihanetler, savaşlar vs. hep olmuş ve olacaktır.
-   Hayali iyimserlik, çoğu zaman kötümserliğin paravanıdır. Bu tipler kendi mutsuzluklarını örtmek için bu yolu seçerler.
-   Güç bağımlılıkları (Para, ev, varlık, şan, şöhret, seks, çeşitli zevkler vs.) da mutluluğu engeller. Onların peşinde koşanlar, öyle olmayanları zavallı görürken, kendilerinin mutlu olmadıklarını fark edemezler. Bunlardan vazgeçmeden mutlu olunamaz. Bu vazgeçmedeki ayrıntı, onlardan alınan zevkten vazgeçmek değil, onlara bağımlı kalarak, devamlı onlarda zevk arayışımızdır.
-   Ölçüsüzlükler: Ölçülü ve mütevazı bir yaşamda, küçücük zevkler dahi daha mutlu edicidir. Çünkü mutluluk filizleri, sakin ortamda yeşerir.
-   Mutsuzluk çarkına kapılan kişi, her olayı olumsuz kabul eder. Bu yüzden tüm enerjisini, insanları ve olayları kendi düşünce ve programlarına uydurmaya çalışmakla boşa harcar.
-   Düzen ihtiyacı: Düzene aşırı ihtiyaç duyanlar genelde hayattan korkan insanlardır. Çünkü hayat düzenli olmayıp, sürprizlerle doludur. 
-   İletişimsizlik: Mutluluğa kavuşmanın en pratik yolu, başkaları ve etrafla ilgilenmektir. Yerinde ve bilinçli soru sormak, en iyi ilişki kurabilme yöntemidir.
-   Yasaklar: Mutluluğa giden yolun önündeki barikatlardır.
-   Mutluluğu başarıda aramak hatadır. Başarı iyidir ve mutluluğa da yol açabilir ama mutluluk için başarıya endekslenmemek ve başarı tuzağından kaçmak gerekir.
-   Mutlu olmak için, başkalarının belli bir şekilde ve bize göre davranmalarını beklemek, mutluluğu kendi dışımızda aramaktır.

Mutlu olabilmek için:
-   Kendi mutluluğunuz için değiştiremeyeceğiniz şeyleri kabul edin.
-   Yapmayı sevdiğiniz şeyleri yapmaya gayret edin.
-   Can sıkıntısı: Önü alınamaz şekilde canlanan tatlı hatıralar ve gelecek hayaliyle yaşamak, şimdiki durumu kaçırtarak, kişiyi bocalatır ve can sıkıntısına neden olur.
-   Kararsızlık: İnsanı yorar, mutsuz eder ve duygusal yorgunluk yaratır.
-   Beğenmediğiniz fikri kabul etmeyin.
-   Kıskançlık ve haset acı yaratır, mutsuzluğa yol açar. İnsan kendisinde olanlardan mutlu olacağına, başkalarının elinde olanlara bakıp acı çeker.
-   Günah korkusu: Kökü bilinçaltına dayanan mutluluk engelidir. Ahlakın önemli bölümü, bağnaz din adamları tarafından yönlendirilmektedir.
-   Kendini büyük görme: Kendini aldatarak ona sığınmak, zamanla sahte gurur şeklindeki işkenceye dönüşür.
-   Hoşnutsuzluk: Her hoşnutsuzluk bir hastalıktır. İlgi duymadığımız şeyler bir anlam ifade etmez. Oysa ilgi arttıkça, sevgi ve mutluluk da artar. Çünkü nesne ve olaylar, ilgi duyulursa sevilir ve tecrübemizi arttırır.
-   Tek zevke odaklanmak, diğer zevklerden kaçışı oluşturarak, mutluluk yolunu tıkar.
-   Gözyaşı rahatlatır. Gülmek mutluluk yaratır. İçinizde tutmayınız.
-   Gelecek korku ve endişesinden kurtulun. Kendinizi; korkulu, endişeli, olumsuz geleceğe göre ayarlayarak düşünmeyin. Geleceği olumlu düşünün. En büyük güvence yaşamın güvencesiz olduğunu bilmektir.
-   Günlük hayatın kesin listelerinden kaçının ve plan nevrozuna girmeyin. Listelere körü körüne bağlı kalmak, insanı bazen, işi en elverişsiz zamanda yapmaya itebilir. Mutsuz olursunuz. Bu yüzden ruh halinizin uygun olduğu zamanda istediğiniz işi yapın ve ona odaklanarak zamanı değiştirin. Bu o işe çekim gücünüzü arttırır ve sizi mutlu eder.
-   Kendine acıma duygusu: Zihni alışkanlıkları en kötüsü olup, kendine saygıyı yitirtir. Sorumluluğu başkasının üzerine atma alışkanlığıyla kişiyi mutsuz yapar.
-   Başkalarının sorunlarına odaklanıp üzülmeyin. Vefasızlıklara hazır olun ve kabullenin. Gelişmeyi reddeden ve hep karamsar olan dostlarınızdan uzak durun. Onların düşük enerjilerini içinize almayın. Her ortamda sakin ve huzurlu olmaya çalışın. 
Mutluluğa giden yol biyokompüterimizi eğitmek ve yüksek bilinçle olumlu düşünmektir. İç ve dış dünyayla denge sağlamaktır. Yaşamın amacı da budur. Kuşlar kanatlarıyla çırpıp hep denge sağlayarak havada kalırlar. Ayni bunun gibi, içsel ve dışsal denge her an sağlanabilmelidir. Yaşam, yaşamak içindir.

Mutlu bir hayat için belirli derecede can sıkıntısına dayanabilme gücü gereklidir. Çünkü yaşam dümdüz gitmez.

İnsanların çoğu geleceği düşler, çok azı kendilerine inanır. “An”ları yakalayabilenler ise şanslıdır. Çünkü “an”ları yakalayabilmek geleceğin teminatıdır.

Mutluluk oyunundaki rakiplerimiz: Josef Kirschner bunu şöyle sıralar:
-   Karşı cins: Kadın erkek çekişmeleri ve mutsuz ilişkiler.
-   Gelişmemize engel olanlar: Bize yaslananlar, etkilemeye çalışanlar vs.
-   Otorite çıkarcıları: Otoritelerini kendi çıkarları doğrultusunda kullananlar.
-   Toplum baskısı: Kültür, yasa, din vs. ile bize baskı oluşturanlar.
-   Medya: Medyanın olumsuz etkileri ve yanlış yönlendirmeleridir.
-   Bizi seven ve iyiliğimizi isteyenler: Kendi özgürlüğümüzden onlar için fedakârlık yaparız.

Duygularımız kendi doğallığında gözükse de, gene bizim seçtiğimiz tepkilerdir. Bu tepkiler, mutsuzluğumuza dış etkenlerin sebep olduğu yanılsamasını yaratır. Bunu değiştirmek için uzun uğraşı gerekebilir. Ayni araba kullanmayı öğrenirken olduğu gibi; debriyaj, fren, gaz, sistemlerini dengelemek için nasıl binlerce defa çalışılıp alışkanlığı kazanılıyorsa, mutluluk için de ayni gayret gösterilmelidir.

Bir yıl 31.536.000 saniyeden oluşur. Bu da o sayıda mutluluk, mutsuzluk, olumluluk, olumsuzluk vs dır. Bu kadar saniyenin kaçta kaçında bu duyguları nasıl değerlendiriyorsak, o duyguları bize yaşatır. Bu yüzden her saniye, gelecek endişesiyle mutsuz olmak yerine, yaşanıp mutlu olunacak andır. Yaşamak ayni saniyeleri binlerce kere tekrar etmek yerine, değişime açılarak hayatı değerlendirmektir.   

Her şey geçici: Yaşamda sahip olduğumuz her şey geçici ve değişken akıcılık halindedir. Mal, mülk, ilişkiler, aşk vs. gibi hiçbir şey kalıcı değildir. Örneğin birçok insan ve özellikle de kadınların çoğu güzelliklerine, erkekler de daha ziyade güçlerine tutkuyla bağlanmışlardır. Bir süre için onlara sahibiz. Sahip olduğumuz mal, mülk ise birkaç kuşak devam etse bile sonunda ya yok oluyor ya da el değiştiriyor. Gidişe izin vermeyenler mutsuz oluyorlar. Tarihe baktığımızda nice ülkeler, krallık ve imparatorlukların bile yok olup sahneden çekildiklerini görüyoruz.

Eski ahitte bu ne kadar anlamlı; “Güneşin altında yapılan her şeyi gördüm; heyhat hepsi boştu ve rüzgârın peşinde koşmaktan başka bir şey değildi!”

Kalbimizin, midemizin velhasıl organlarımızın nerede olduğunu, onlar bozulduğunda öğrendiğimiz zaman çok geç oluyor. Bir fakir sofrasında sağlıkla yenen iki lokmanın verdiğini, sağlık elden gittiği zaman, zengin sofralarında altın tabaktan ikram edilecek en harika yemekler bile dolduramaz.

Yaşam ve mutluluk konusunda hep Ömer Hayyam’ın şu dizelerini hatırlayıp, tam uygulayamasam bile, bu yaştan sonra kendimi biraz olsun anın akışına bırakmaya çalışırım.

“Hayyam, keyifsen içkiden yana keyfine bak.
Ay yüzlü yarla, böyle yan yana; keyfine bak.
Madem hayatta her şeyin sonu, en sonu hiç,
Şükret bu var olan zamanına; keyfine bak.”

Mutluluk sadece uygun şartların bir araya gelmesiyle kucağımıza düşecek bir meyve olmayıp, çaba gerektiren bir sanattır. Gerçek mutluluk, günlük hayatı belirleyen bütün faktörlerin arasında oluşacak bir uyum sonucunda ortaya çıkar. Yaşamdan zevk almayan kişiler, yaşamlarını öç alma üzerine kurarlar.

Sonuç olarak öğretilerin hepsinde vurgulananları sıralarsak;  mutlu olmak isteyen kimse, hazlardan ve coşkulardan payını almalı ama onlara tutsak olmamalıdır. Yalnız kendisi için değil, bütün insanlar için yaşamalı ve çalışmalıdır. İnsanları büyük ölçüde bilgi ve erdem mutluluğa ulaştırabilir. İnsanları mutlu eden ün ve onur, ancak insanlığa yararlı görevleri yerine getirmekle kazanılır. Mutluluk kötü tutkulardan arınmaktır.

 Görüldüğü gibi tüm filozofik ve dinsel öğretilerin hepsinde mutluluk genel olarak iyi yaşamak anlamını içeriyor. Ancak bu noktada birbirlerinden ayrılıyorlar. İyi yaşayış bir açıya göre dinsel, öteki açıya göre bireysel, bir başka açıya göre toplumsal bir yaşayıştır.
 
Gençlerimiz, mutlu bir yaşam için zengin olmayı önemser görünüyorlar. Ama zenginliği bireysel kurtuluşta arıyorlar. Oysaki toplumsal kurtuluş olmaksızın, bireysel kurtuluş olmayacağını göz önüne alamıyorlar.

Yaşam ateşböceğinin bir anlık yanıp sönüşü kadar kısa... İnsanlar yaşadıkça, etraflarına yansıtacakları sevgi ve mutluluk ateşböceğinin zifiri karanlıkta, bir anlık çıkardığı o harika ışık gibi pırıl pırıl olsun ve tüm dünyaya yansısın...
 
Mutluluğunuz daim olsun.

Sevgi ve Saygılarımla,
HERKÜL


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
MUTLULUK

Başlatan arte Diger Konular

0 Yanıt
2315 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2009, 12:05:06 öö
Gönderen: arte
3 Yanıt
6387 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 14, 2012, 12:50:15 öö
Gönderen: yavuz
0 Yanıt
2275 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 09, 2011, 10:53:17 öö
Gönderen: karahan
Psikoloji-Sevgi

Başlatan Özer Baysaling Psikoloji - Ruh bilimi

0 Yanıt
5228 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 20, 2011, 04:32:51 ös
Gönderen: Özer Baysaling
2 Yanıt
2377 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 29, 2013, 12:36:32 ös
Gönderen: Felix Steiner
2 Yanıt
2466 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 01, 2014, 02:01:45 ös
Gönderen: ABCDEF
4 Yanıt
2672 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 08, 2014, 04:06:43 ös
Gönderen: MysticMind
0 Yanıt
1699 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 27, 2015, 05:15:58 ös
Gönderen: Ömercan
4 Yanıt
3076 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 12, 2015, 11:48:50 ös
Gönderen: Ömercan
0 Yanıt
1561 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 30, 2015, 02:59:55 ös
Gönderen: Ömercan