Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Büyük Konstantinin Sinerjik Bildirgesi mi yoksa İznik İnanç Bildirgesi mi?  (Okunma sayısı 4690 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 04, 2008, 04:39:47 öö
  • Ziyaretçi

Büyük Konstantinin  Sinerjik Bildirgesi mi yoksa İznik İnanç Bildirgesi mi?

 

Apostolik Babalar hakkında bir önceki makalemiz de ele almış olduğumuz konulara bu yazımızda da devam etmekteyiz. Hristiyan ilahiyat inancının temel direği olan İznik İnanç Bildirgesinin, oluşumuna sebebiyet veren unsurları , koşulları ,arka planda yatan asıl gerçekleri ortaya koyarak  günümüzde bu inanca sahip olan hristiyan  inanlılarına ışık tutmak amacındayız. İznik İnanç Açıklaması, Elçilerin İnanç Açıklaması gibi klasik inanç açıklamaları ile birlikte Westminster İnanç Açıklamasını temel alan ve bunları kiliselerinin  merkezlerine yerleştiren hemen hemen tüm kilise ve önderlerinin tarihsel bir boyutta dikkatlerini çekmek istiyoruz.

 

Doğu Roma İmparatorluğu, ya da 16. yüzyılda Alman Hieronymus Wolff'un adlandırmasıyla Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu'nun 395'te Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmasıyla ortaya çıktı. Başkenti Roma olan Batı Roma İmparatorluğu 5. yüzyılda Germen kabilelerince yıkıldı. Merkezi Konstantinopolis (bugünkü İstanbul) olan ve Doğu Roma İmparatorluğu da denen Bizans İmparatorluğu ise, bin yılı aşkın süre varlığını sürdürdü. Bizans'ın ortaya çıkışı, Roma İmparatoru I. Constantinus'un başkenti, Roma'dan bugünkü İstanbul'a taşımasıyla da yakından ilişkilidir.

Roma İmparatoru I. Constantinus (Büyük Konstantin), 330'da imparatorluğun başkentini eski Yunan kenti Byzantion'a (Bizans) taşıdı ve yeni başkente, Constantinus'un kenti anlamına gelen Konstantinopolis (Constantinopolis) adını verdi. Constantinus, Roma'dan senatörler ve yüksek memurlar getirterek Konstantinopolis'te yeni bir yönetim oluşturdu ve kenti yeniden imar etti. Roma çok tanrılı olmasına karşın, Konstantinopolis'i bir Hıristiyan kenti yapmak istiyordu.

Fakat Büyük Konstantin bu dönemde doktriner anlamda  birbirleriyle tartışan , kaos içinde olan bir kiliseyle karşılaştı. Kilise 1. ve 2.yy sonrasında İsrail’den tek Tanrı tutkusunu almıştı ve bunu kendisinde esas kılmıştı. Ama bu tek Tanrı inancını nasıl İsa’ya adaptasyon (iman,dua,sakrementler gibi )  edeceği hususunda ise kendi içinde çekişmeler yaşamaktaydı.

Bu çekişmelerin başında Libyalı vaiz bir babanın oğlu olan Arius’un görüşleri beraberinde 50 yıl boyunca sürecek olan bir tartışma ortamını  yaratmıştı.Ariusçuluk – Arianizm diye adlandırılan bu görüşler aslında hristiyan tarihinin en özlü teolojik çekişmelerinin başlangıcını oluşturmuştu.

Ariusçuluğun temel almış olduğu esasların başında ;  Logos-Oğul ilişkisinde yaratılmış olan, dünya yaratılmadan önce Baba’da yaratılmış olan olarak görmekteydi.Ve bu bağlamda demek ki Oğul’unda olmadığı bir zaman söz konusuydu. Oğul ilk ve en büyük olarak doğandı. Tanrı’ya herkesten en yakın olandı ve bütün yaratılanlar Oğul aracılığıyla yaratılmıştı.Sadece Baba sonsuz , yaratılmamış olan ezeli ve ebediydi.

Arius , İsa 'nın Allah'a bağlı ve diğer insanlar gibi aciz bir kul olduğunu söylüyordu. Arius  İsa'nın Yeni Ahit'te kendisinden sık sık "insanoğlu" diye söz etmesine de dikkat çekiyor ve bunun  İsa'nın beşeri doğasını gösterdiğini vurguluyordu.

Ariusçuluğun aynı dönemde de Origen - Origenizm ile de sorun yaşadığını görmekteyiz.Origenizm de yer alan derecelendirme konusunda , nasıl olurda İlahi bir konum için derecelendirme yapılır diye görüşlerini ilan etmekteydiler.Baba net bir şekilde Yaradan ise nasıl bir ihtiyaç vardı ki Oğul’la derecelendirmeye girmekteydi ,Oğul sonuçta yaratılan olandı. ( Bu günkü Yehovacıların görüşleri de  bu noktadadır )

İşte tam bu dönemde bu akımdan ve çekişmelerden rahatsız olan İskenderiye Psikoposu Alexander devreye girmiştir. Çünkü kendi inanç yapısında Alexander bu ayırımı yapmamakta aksine tamamn bir bütünlük ilişkisi içinde teolojilerini savunmaktaydılar. Onlara göre Baba - Oğul bir ve eşitti. İsa’yı mecaz anlamda değil literal bağlamda Allah’ın Oğlu sayan Roma kilisesine bağlıydı.

 Önce Arius'u fikirlerini değiştirmesi için ikna etmeye çalıştı. Bunu başaramayınca da Ariusçuluğa karşı şiddetli bir saldırı başlattı. Bunu kendi yazılarında şöyle anlatıyordu:

“ Bu akım giderek her yere, tüm Mısır'a, Libya'ya ve Yukarı Tebes'e yayıldı. Bunun üzerine, biz de, Mısır ve Libya'nın piskoposları ile biraraya geldik ve yaklaşık üçyüz kişilik bir kurulda bu akımı ve tüm takipçilerini lanetledik”

Bütün bu saldırıların neticesinde Arius’un Filistine gittiğini ve burada da Doğu kilisesi bisoplarıyla-Luciancılar - irtibata geçerek kendine yeni taraftarlar bulmaya çalıştığını görmekteyiz.Bu bölgede bulunan din adamlarının Lucian tarafından eğitildiklerini ve de onların görüşlerinin de kendilerinkine yakın olduğunu bilmekteydi.Doğu kilisesi, Ariusçu düşünceyle kısa zamanda haşır neşir hale gelmişti fakat içlerinden çok azı Ariusçuluğun temel düşünce yapısını ( Oğul’un yaratılmış olduğu düşüncesi ) kavrayabilmişti.Aynı zamanda Doğu kilisesinin Originizme  de olan yakınlığı sayesinde Ariusçu düşünceyle birlikte bölünmelerin başladığını görmekteyiz.

Evet böyle bir arka plan dahilinde Büyük Konstantinin kendisi ve  ülkesi için seçeceği yeni din inancında çekişmeler yatmaktaydı.Ülkenin yeni kurulum aşamaları için Roma’dan getirmiş olduğu senatörler , yüksek memurlar , mimarların yanında ayrıca batılı bir Roma episkoposuda danışman olarak yanına almıştı.Bu danışmanında diretmeleriyle de  bu kaos ortamını çözmek ve tek bir doktriner yapıya sahip olmak için 320 yılında üçyüze yakın bisoplardan , presbiterlerden oluşan bir topluluğu İznik Konsülünde bir araya getirtmişti.Kendisinin de bilhassa oturum başkanlığını yapmış olduğu bu konsülde söz sahibi olmanın vermiş olduğu güç ve yetkiyle de , batılı danışmanının sinerjisini kabul ettirmiştir.

Ortaya çıkan sonuç ise , o meşhur adıyla anılan İznik İnanç Bildirgesidir.

““Her şeye gücü yeten, görülen ve görülmeyen, bütün  şeylerin Yaradanı olan bir tek Baba Allah’a inanıyoruz;  Bir tek Rab İsâ Mesih’e inanıyoruz: Allah’ın Oğlu, Baba’dan doğan biricik Oğul, yani Baba’nın öz varlığından oluşan Allah’tan Allah, Nurdan Nur, gerçek Allah’tan gelen gerçek Allah, yaratılmış değil,  doğurulmuş, Baba’nın aynı öz varlığına (homo-ousios )sahip olan, Kendi aracılığıyla gökteki ve yerdeki her sey yapılmış, biz insanlar için ve kurtuluşumuz için gökten inmiş, insan bedeni almış ve insanlar arasında yaşamış,sıkıntı çekmiş ve üçüncü günde ölümden dirilmiş, göğe  yükselmiş, dirilerle ölüleri yargılamaya gelecek olan  O’dur;  Ve Kutsal Ruh’a da inanıyoruz“

 

Ortaya çıkan bu sonuca baktığımızda özetle ; Oğul ile Baba aynı özde (homo-ousios) , aynı doğadaydı. Baba İlah ise Oğul’ da öyleydi.Tabiki bu sırf bir bildirgeyley de kalmadı sonucunda da bir ana temaya bağlandı. Kim bu bildirgeyi imzalamazsa afaroz edilecekti ki en başta Ariusu aforaz etmişlerdi zaten.Arkasına koca bir imparatorluğun gücünü de almış olan bu yapı artık tamamen yasal bir zemine de oturtulmuştu.

Bu yasal zeminde Ariusçulardan sadece iki tanesinin bu bildirgeyi ve ana temayı imzaladıklarını bilmekteyiz.Fakat Konstantinin emriyle de  bütün Ariusçuların ülkeden sürgün edilmesine karar verilmişti.

Ortaya çıkan bu bildirgeyle hem doğu hem de batı kiliseleri arasında görünüşte bütünleştirici , barışçı bir ortam kağıt üstünde sağlanmış gözükmekteydi. Fakat bu kolay kolay bitecek gibi bir görünüşe hiçte sahip değildi.50 yıl boyunca bu çelişki devam edip durdu.Sonuçta doğu kiliseleri üçe bölünmüş Ariyusçular, İznikçiler ve Origenciler olarak bu doktirinel savaşa devam etmişlerdir.

Üçlü inanç sisteminin- trinity- gelmesiyle de ortalık biraz daha karışmaya başlamış bu sefer; Origencilerle İznikçilerin kendi aralarında çelişkileri ortaya çıkmaya başlamıştır.

İznikçilerin İsa için kullanmış olduğu  homo-ousios kavramının aynı zamanda Sabelliancılar tarafından da kullanılıyor olması yüzünden , Origenciler bunu sapıklık olarak değerlendirdiler.İznikçilerin büyük çoğunluğu sabellianist değildi ama Origenciler onları öyle görüp değerlendirmeye aldılar. Origencileri kızdıran Sabellianizm de temel husus ; Baba soyunmuştu ve dünyaya beden alarak - homo-ousios – aynı öz de  gelmişti.Baba’nın derecesi ortadan kalkmış sadece Oğul tek bir anlamda başa geçmekteydi

Madalyonun diğer yüzünde de İznikçiler bu tutuma karşılık Origencileri de Ariusçularla bir tutmaya,doğru bir ilahiyat temellerinin  olmadıklarını ileri sürmeye  başladılar.Ortalık tam bir cadı kazanına döndü ve 50 yıl boyunca böyle devam etti .

 

Bu konsülde alınan karalara sadece İskenderiyeli Alexander sadık kaldı ve ondan sonrada gelen yardımcısı Athanius’un kurtuluş üzerine verdiği tüm teolojiler devreye girmeye başlamıştır.Yani kurtarıcı İsa motifiyle insanları ilahi kılmakta , insan doğasının günahlı olan yapısının lütufla , İsa aracılığı olmaksızın kaldırılayamayacağı inancı esas kılınmaya başlamıştır.Bir nevi İlahi Tanrı’nın ortaklığı inancıdır..Athanius Yeni Ahitte geçen ayeti esas edinmiş 2.Pe.1: 4 “ O'nun yüceliği ve erdemi sayesinde bize çok büyük ve değerli vaatler verildi. Öyle ki, dünyada kötü arzuların yol açtığı yozlaşmadan kurtulmuş olarak, bu vaatler aracılığıyla tanrısal özyapıya ortak olasınız. “  ve bunun üstüne doktrinini devam ettirmiştir.

 

Evet yukarıda gözler önüne sermeye çalıştığımız bu tarihsel gerçeklik doğrultusunda, günümüze kadar alışılagelmiş olan klasik bağlamdaki görüşlerden uzak kalarak  bu İznik İnanç Bildirgesinin oluşumunda yaşananları farklı bir gözle sizlerin yorumuna sunmaktayız.

Gerçekten bu bildirge , bütün hristiyan inancınında ki samimi inananların  ortaklaşa aldığı bir sonuç mu  yoksa büyük Bizans’sın baskısal sonucumu dur..  Yorumu size kalmış…

http://akademiatr.com/index.php?option=com_content&view=article&id=81:apostalk-babalar-ii&catid=30:makale


Kasım 22, 2008, 04:29:36 öö
Yanıtla #1

Sadece son cümleye göre yorum yapılacak olsa şunu gayet net söylemek isterim Mitra dininin unsurlarını çıkartırsanız ne Bizans'ı nede Hristiyanlığı anlayamazsınız. Özün ne olduğu tartışmasında Tanrının insanlaştırılmış form yerine yarı-insan forma geçişini görürüz ki bu bir geçiş evresidir tıpkı Eski Mısır'daki İsis-Osiris-Horus üçlemesinde görülen geçiş gibidir. Ancak şunu da belirtmek gerekir biz bugün Bizans tanımını yaparken bu terimi ''aydınlanma dönemi'' düşünürlerinden alıyoruz. Roma İmparatorluğu içinde Bizans terimi yoktur. Bu açıdan Bizans'a tekrar bakarsak Bizans'ı oluşturan 4 ana etmen görürüz
Grek Düşüncesi
Roma devlet geleneği
Hristyanlık (henüz cemaat evresindedir ''kilise'')
Doğu kültürü ve inanç yapısı

Bunları bir arada düşündüğümüzde ise Güneşin-Oğlu-Tanrı olan Constantinus'un ne yapmaya çalıştığını daha rahat görebiliriz.
İmparatorluk türlü etki altında kalmış zayıflamıştı ve kurtuluş için ''eski usüle'' başvuruldu. ( Zerdüşt'ün ve Amenhotep'in yürüdüğü yol) bu yol en yakın Yahudiye'den geçiyordu ve oradaki yerel inanç alındı Greko-Romen etki ile tekrardan şekillendirildi Milano Fermanı ile yasal statüsü hakkında ilk adımlar atıldı ve ileride resmi din haline getirildi böylece halklar tek din altında toplanmak ve iç huzur sağlanırken imparatorluğun sınırları ''doğal sınır'' dan ''dini sınıra'' taşındı.

Daha ayrıntılı bilgi için George Ostrogorsky ve Belleten'in Bizans sayılarına bakabilirsiniz.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
28 Yanıt
65395 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2017, 08:24:27 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
6773 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 29, 2015, 12:39:52 öö
Gönderen: Kağan
4 Yanıt
4718 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 11, 2008, 07:26:17 öö
Gönderen: MASON
15 Yanıt
9793 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 01, 2012, 09:43:37 öö
Gönderen: CAMPANELLA
8 Yanıt
8663 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 14, 2012, 01:12:49 öö
Gönderen: Munir
25 Yanıt
11402 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 29, 2010, 12:18:56 öö
Gönderen: hakan_34_06
44 Yanıt
24365 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 18, 2011, 02:49:29 ös
Gönderen: ruzber
2 Yanıt
5676 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 05, 2009, 01:48:55 ös
Gönderen: KUZEYDOĞU
0 Yanıt
1649 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2013, 07:04:31 öö
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
4396 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 30, 2014, 02:32:41 ös
Gönderen: yazbenide