Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İzmir yangınıyla ilgili flaş gelişme  (Okunma sayısı 6305 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 03, 2010, 05:52:49 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Türk Tarih Kurumu, 1922'de İzmir'in işgalden kurtarılmasının ardından çıkan büyük İzmir yangınıyla ilgili yabancı kaynaklardaki önemli belgeler ve tanıkların ifadelerine dayanan İngilizce bir kitap hazırlıyor. Kitaba göre, yangını Türk askeri üniforması giymiş 22 Ermeni başlatmış ve 'mallarını Türkler'e bırakmamak için İzmir'i yaktıklarını itiraf etmişler.

Türk Tarih Kurumu (TTK) Ermeni Araştırmaları Grubu Başkanı Prof. Dr. Kemal Çiçek, kurumun 1922'deki “Büyük İzmir Yangını” ile ilgili bir kitap hazırladığını, bu kitapta dönemin Askeri Valisi Kazım Paşa'nın yürüttüğü soruşturma sonucunda yangını çıkardıkları gerekçesiyle 22 Ermeni'nin tutuklandığına ve bu kişilerin yangını çıkardıklarını itiraf ettiklerine ilişkin bilgilerin de yer alacağını belirtti.


Çiçek, İzmir'in işgalden kurtarılmasının hemen ardından 13 Eylül 1922'de çıkan Büyük İzmir Yangını'na ilişkin TTK'nın hazırlıklarını sürdürdüğü İngilizce kitapta çok önemli bilgi ve belgelerin yer alacağını söyledi. İzmir'i Türklerin yaktığı yönündeki iddialara da değinen Çiçek, “Maalesef, Falih Rıfkı Atay gibi bazı yazarlarımız da her ne kadar İzmir'i görmemiş ve tanıklarla da konuşmamışlarsa da genellikle bu tarzda bir ifade yazdığından dolayı, Türkiye'de de bazı aydınlarımız bu kanaate varıyorlar” dedi.

Konuyla ilgili olarak kendisinin araştırmalar yaparak İngiltere, Amerika, Fransa ve İtalya'daki arşivlerde bulunan bütün belgeleri topladığını anlatan Çiçek, şunları söyledi:
“Bu hazırladığımız İngilizce esere göre, incelemiş olduğumuz belge ve eserlerde İzmir yangınını kimin çıkarttığına dair kesinleşmiş bir kanaat yok. Dolayısıyla, kesinleşmiş bir kanaat yabancı kaynaklarda bile olmamasına, bütün uluslararası eserlerde ve arşiv kaynaklarında İzmir yangınını kimin başlattığı ya da yaktığına dair bir fikir birliği olmamasına rağmen bazı yazarlarımızın 'Türkler yaktı' demesi, ilmi ahlaka aykırıdır, uymaz. Çünkü, İzmir yangınını Türklerin, Rumların ya da Ermenilerin çıkardığı konusunda iddialar var fakat belgelere toptan baktığımızda aslında yangının Ermeniler tarafından başlatıldığı konusunda yabancı kaynaklarda bir fikir birliği var.”

YANGINDAN SONRA TUTUKLANAN ERMENİLER

Yangını kimin çıkardığını anlamak için İzmir'de o dönemde bulunan kişilerin tanıklıklarını göz önünde bulundurmak gerektiğini vurgulayan Çiçek, İzmir'deki İngiliz Konsolosu Harry Lamb'in, 'benim kanaatime göre, İzmir'i, Rumlar ile birlikte hareket eden Ermeniler yakmıştır” şeklindeki ifadesinin bulunduğunu kaydetti.
O dönemde Askeri Vali Kazım Paşa'nın yürüttüğü bir soruşturmanın bulunduğunu da aktaran Çiçek, bu soruşturmayla ilgili de şu bilgileri verdi:
“Kazım Paşa'nın yaptığı bir soruşturma var, İzmir'i kimin yaktığı ile ilgili ve bununla ilgili ve burada bazı Ermeniler sorgulanıyor ve İzmir yangınını başlattıklarından dolayı tutuklanıyor. Bunların sayısı 22. Orada 22 Ermeni, yangın başlatma suçlamasıyla tutuklanmıştır. Bunlar, 600 kişilik bir dernek, cemiyet olduklarını ve İzmir yangınını, 'eğer İzmir düşerse malımızı, mülkümüzü, Türklerin servetine servet katmak için ayakta bırakmayız' dediklerini, böyle planladıklarını ve bu yüzden de Türkler, işgalden kurtardıktan sonra İzmir'i yakmaya karar verdiklerini ifade ediyorlar. 22 kişi itiraf ediyor. Yani savaşı kaybediyorlar, gerek Rumlar, gerekse Ermeniler, şehirden gideceklerini biliyorlar. 'Malımızı, mülkümüzü Türklere bırakmayalım' diyorlar. Bazı sağduyulu yabancı yazarlar ve diplomatlar da zaten o zamanlar diyor ki 'Türkler İzmir'i neden yaksın, zaten ele geçirmişler, bu onlar için en büyük ganimettir. Ganimeti kim yakar, böyle saçma sapan iddia mı olur?' Şimdi demek ki bu yeni bir bilgi, 22 Ermeni bu yangını çıkarttıklarından dolayı tutuklanmıştır. Suçlarını 16 Eylül 1922 tarihindeki sorgularında da itiraf etmişlerdir.”

“TÜRK ÜNİFORMASI GİYEN ERMENİLER İFADESİ”

İzmir Metropoliti Hristomos'un kiliselerde yaptığı konuşmalarda da “İzmir'i yakmanın dini bir borç olduğunu ve servetin Türklere bırakılmaması” yönünde ifadelerinin bulunduğunu belirten Çiçek, ayrıca bu ifadenin Atatürk'ün, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey'e çektiği 17 Eylül 1922 tarihli bir telgrafta da ifade edildiğini söyledi.

Çiçek, “O dönemde İzmir'de bulunan eğitimci Alexander Maclachlan var. Yangına bizzat şahit oluyor. İzmir Enternasyonal Kolejinin Müdürü, çok önemli bir şey söylüyor ve bunu da başka hiç kimse demiyor. 'Yangını Türk askeri kıyafeti giymiş, tebdili kıyafet yapmış Ermeniler yaptı' diyor. Başka kimsede yok bu bilgi. Bu bilgiyi de 25 Eylül 1922 tarihli İngiliz The Times Gazetesine gönderiyor” dedi.

Ünlü tarihçi Reşat Kasaba'nın çalışmasında yer alan ve belgelerle de doğrulanan bir görüşten de söz eden Kemal Çiçek, “Bu belgelerden de şunu anlıyoruz: Rumlar Dumlupınar'da meydan muharebesini kaybettikten sonra çekildikleri şehirleri yakmak için yangın timleri oluşturuyorlar. Çekildikleri ve kaybettikleri bütün şehirleri yakıyorlar. Dolayısıyla, sadece İzmir yakılmamıştır, İzmir yangınını bir tarafa koyup diğer bütün yangınları unutmak olmaz” diye konuştu.

Amerikan donanmasından Amiral Bristol'ün de o dönemde subaylarıyla yaptığı konuşmalar bulunduğunu, yangının Ermeniler tarafından başlatıldığı bilgisini edindiğini söylediğini dile getiren Çiçek, o dönemde İzmir'de bulunan Yakın Doğu Yardım Cemiyeti temsilcisi Mark O. Prentiss'in de San Antonio Express'e 22 Ocak 1923'teki demecinde, “İzmir'i Türkler değil Ermeniler yakmıştır” dediğini söyledi.


O dönemde İzmir Yangın Departmanı Şefi olan Paul Grescovich'in de Ermenilerin terk ettiği mahallerde benzine bulaştırılmış kumaş parçaları, halılar bulduğunu söylediğini ve “bu da Ermenilerin yaktığını gösteriyor” dediğini de ifade eden Çiçek, “Kendisine, 'bazı yardım kuruluşu ve misyonerler Türk askerlerinin de binaları yaktığını görmüşler' diyorlar. Şef, yangın söndürmenin yöntemlerinden birinin de yangının daha büyük alanlara sıçramasını önlemek için bazı yerleri yakmak ve oraları boşaltmak olduğunu söylüyor. 'Bunu yaparız, Türkler bunu yaptı' diyor” bilgisini verdi.

İZMİR'İ TÜRKLERİN YAKTIĞI İDDİALARI

Amerikan donanmasının kaptanlarından A.C Hepburn'ün ise yangın sırasında İzmir'de olduğunu ve bir rapor yazdığını anlatan Kemal Çiçek, “O da, 'benim kanaatim, Türkler şehirde yapmış oldukları yağmayı ve talanı örtbas etmek için şehri yakmış olabilirler. Böylece Ermeni ve Rumlara artık burada döneceğiniz bir şey yok' demek istemişlerdir' diyor. Bu da çok saçma görünüyor bana” dedi.


İzmir'deki Amerikan Konsolosu George Horton'ın iddialarına da değinen Çiçek, bu kişinin İzmir'i Türkler'in yaktığını savunan kişiler tarafından kaynak olarak gösterildiğini hatırlattı.


Horton'ın “Türk düşmanı” olarak tanındığını ve bu yönde yazılar içeren “Asya'nın Belası-Blight of Asia” adlı bir kitabının da bulunduğunu anlatan Çiçek, “Biz onun mirasçılarıyla da konuştuk, bize Horton'ın bir kitap yazmak için Ermenilerden, diasporadan para aldığını söylediler. Kitabımız bitmeden önce kendilerinden tekrar bu yönde yazılı bir ifade almaya çalışıyoruz” şeklinde konuştu.
ABD'de gösterilen “The Pasific” adlı dizinin bir bölümünde, İzmir'in Yunan işgalinden kurtarılışı ile ilgili bir diyalogda, İzmir'i Türkler'in yaktığı iddia edilmişti.

Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/14305753.asp?gid=373



Nisan 03, 2010, 06:16:08 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Ben artık daha Tarihe inanmıyorum,herkez birşeyler yazıyor çok yanlı bir mahluk şu insan..

Saygılarımla..


Nisan 03, 2010, 06:34:35 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Paranoya ve aşağılık kompleksi yaşayan insanlar var, sakin olmak lazım. Sonuçta bu insanlar ruhsal baskının etkisiyle uyum bozukluğu yaşıyorlar. Nereden vuracaklarını şaşırdılar, oturup düşünüyorlar, şükürler olsun ki onların hayal dünyalarında yarattıklarını, Türk Milleti geçmişte de yapmadı, gelecekte de yapmayacaktır.

Barış ve huzur çağırımızı biz seneler evvel yaptık, olay bitmiştir.

Yurtta barış, dünya da barış!


Ocak 03, 2011, 11:55:35 ös
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 223
  • Cinsiyet: Bay

Bu uyanış yüzyılı diye adlandırdığım maya takvimi ve marduk krizi aralık ayının 2012 yılın tekabul eden zamanında savaşların yerini barışın sonuna kadar sürmesi dileğiyle


Armin van Buuren ft Sharon den Adel - In and Out of Love (Official Music Video)
MAY THE FATHER OF UNDERSTANDING GUIDE US...


Kasım 13, 2012, 11:06:15 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 91

İzmir yangınıyla ilgili belkide kendisini tanıdığımdan ve araştırmacılığına güvendiğim ve kaynaklarındaki tutarlığı beğendim Prof.Dr Engin berber'in İZmir Yangını ile ilgili yazı dizisini buradan paylaşmak istiyorum.Gerçekten okumayanlar varsa bunu okuduktan sonra çok şey değişecek.


eçtiğimiz ay, Türkiye ve Türk halkının özgürleştiği (gün olarak kabul gören) 9 Eylül 1922’nin, yani Yunan Ordusu’nun İzmir’den sökülüp atıldığı günün 90. yıldönümü kutlandı[1]. Bu arada, 13 Eylül’de başlayıp, İzmir’in Türkler ve Yahudilerin oturduğu mahalleler dışında kalan kısmını yok eden büyük yangın da, 90. yaşına girdi.

Yakın gelecekte, Türkiye’nin başına ağrıtmaya aday bir konu olan İzmir Yangını’nın, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı ile İzmir Valisi ve de AKP’nin İzmir milletvekillerinden birisi arasında, 9 Eylül’de yapılan törenlerin programı ve törenler sırasında yaşananlar çerçevesinde gelişen anlamsız bir söz dalaşının gölgesinde kalması talihsizlik oldu.

Osmanlı egemenliğinde olduğu dönemde, büyük depremlerden sonra başlayan yangınların vurduğu bir kent İzmir. İzmir’i vuran bu son yangın, bir süredir hem ulusal, hem de uluslararası ölçekte konuşuluyor. Tarihsel bir olayın konuşulup yazılması son derece doğal. Doğal olmayan, bunu yapan bazılarının, akademinin gerektirdiği özenli araştırmayı yapmadan ve/veya yazın kurallarına uymadan bir yargıya (!) varması. Böyle yapılarak varılan yerin, çoğu kez bir önyargının kamuoyuna itiraf edilmesi olduğu ve bilimsel bir değer ifade etmediğini söyleyelim.

DT’nin Haziran 2010 sayısına yazdığım, “İzmir Yangını Siyaset Mezesi Değildir” başlıklı bir makalede, İzmir Yangını üzerine kalem oynatanları isim vermeden gruplandırmış, “İzmir’i Türkler yaktı” yargısına (!) varmış tetikçilerin, kimlere hizmet edebileceğine işaret etmiştim.

Elimdeki çalışmalar tamamlandığında, kitap boyutunda bir yayına dönüştürmeyi düşündüğüm “İzmir Yangını” konusuyla ilgili görüşlerimi, DT okurlarıyla da paylaşmak istedim. Bu görüşler, Egeli Sabah’ta 9–16 Eylül tarihleri arasında yayımlanmış bir dizi-röportajda dile getirilmiştir[2]. Umarım okuyacaklarınız, bu konuda özellikle bulandırılmış tarih suyunun durulaştırılmasına katkıda bulunur.

Soru: “İzmir Yangını” konusu, aradan 90 yıl geçmesine rağmen faili/failleri ve neden gerçekleştiği bağlamında hala tartışılıyor. Konu en son, ABD’nde gösterime giren “The Pasific” isimli TV dizisinde bir oyuncuya, İzmir’in Türklerce yakıldığının söyletilmesiyle yeniden gündeme geldi. Bu konuda, neden herkesin üzerinde buluşabileceği bir yargıya varmak mümkün olamıyor?

E. Berber: Gerçeğin peşine düşmek: Tarihçilik mesleğinin yöntemini öğrenmek; gerekli filolojik donanıma sahip olmak; bilgiye ulaşmak ve değerlendirmek için uzun zaman ve emek vermek; çoğu kez etnik, dini, mezhepsel ve sınıfsal kimliklerle önyargılardan sıyrılmak için çaba sarf etmeyi gerektirir. Tarihin konusu yaptığımız soru ve sorunlara, sadece akademisyenlerin hakkıyla yanıt verebileceğini söylemek istemiyorum. Ancak, az önce tanımladığım süreci olabildiğince tüketmek için gereğini yapmamış ve de yeterince titizlenmemiş birilerinin (akademisyenler dahil), konuyu aydınlatmış özgüveni içinde yazıp konuşması kabul edilebilir değildir. Ben herkesin olmasa bile, aklıselim sahibi olanların üzerinde buluşabileceği bir yargıya varılamayışında, “İzmir Yangını” konusunun tartışıldığı zeminin giderek siyasileşmesi/siyasileştirilmesinin önemli bir rol oynadığını düşünüyorum.

Soru: Bunu kim veya kimler, ne sebeple yapıyor?

E. Berber: İsim vermek istemiyorum ama bunu yapanların çoğu gazeteci, azı akademisyendir. Daha kolay algılansın diye, bunları üç gruba ayırıyorum: 1. Konuyla ilgili vaktiyle yayımlanmış belgeleri yeni diye yutturmaya kalkanlar ile bilinenleri cilalayarak tekrar edenler; 2. Bir-iki anı ve tanıklıktan yola çıkarak, ‘Türkler yaktı veya (Sakallı) Nurettin Paşa yaktırdı’ diyenler ki,  esasen ikincisinin ‘Türkler yaktı’ demekten bir farkı yoktur; 3. Neye dayandıklarını açıklama gereği bile duymadan, ‘failin kim olduğu belli, hepimiz biliyoruz ama açıkla(ya)mıyoruz’ anlamında yazıp konuşan, aydın görünümlü tipler. Özellikle ikinci ve üçüncü gruba dahil olanlar, seçtikleri bir veya birkaç kaynaktan (diğerlerini işlerine gelmediği için ya görmezden gelirler veya kendileri sanki hiç öyle değilmiş gibi, bunların yanlı olduklarını iddia ederler) hareketle İzmir Yangını’nı Türklere fatura ederler. Bunlar, son üç-beş yıl içinde, İzmir Yangını ile kitap yazmış bazı yabancıların Türkiye sürümüdür. Keza, ‘tarihimizle yüzleşmek’ söylemini kendilerine paravan ederek, küfretmek peşinde olanlar da bunlardır.

Soru: “Tarihimizle yüzleşmek” neden sizi rahatsız ediyor?

E. Berber: Yüzleşmek, gerçeği bulmak amacıyla suçlu olduğu düşünülen kişilerin sorgulanmasında kullanılan bir yöntemdir. Tarihimizle yüzleşmek söyleminin, geçmişimizi sanık sandalyesine oturtmayı amaçlayan maksatlı bir proje olduğunu düşünüyorum. Konumuzdan sapmak kaygısıyla ayrıntıya girmiyorum ama tarih mahkeme salonu değildir. Kuşkusuz bize belletilen tarih (resmi tarih), her zaman yaşanmış gerçekle örtüşmüyor, ancak birilerinin iddia ettiği gibi büsbütün düzmece ve palavra da değildir. Ben ürettiğimiz geçmiş bilgisinin (tarih), yeni bilgi ve belgeler ışığında sürekli güncellenmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu bağlamda, ‘tarihimizi doğru öğrenmek’ veya ‘tarihimizi yanlışlardan arındırmak’ söylemi, bana daha isabetli gibi geliyor.

Soru: “İzmir Yangını” konusunu siyasi zemine çekmek isteyenlere biraz daha odaklanacak olursak...

E. Berber: Şöyle söyleyeyim. Birinci grup, şöhrete meraklı akademisyenlerden oluşuyor. Bunların şöhret merakı, akademik yaşamda kendilerine hiç yakıştıramadıkları konumlarını örtbas etmek istemelerinden kaynaklanıyor. İkinci grup tiraja meraklı, bunun için her şeyi mubah gören gazetecilerden oluşuyor. Bunlar köşeli haberler yapmayı, gazetelerinde kalıcı olmanın biricik yolu olarak görüyorlar. Üçüncü grup ise, bilimi bütünüyle dışlayan gazeteci ve akademisyenlerdir. Şöhrete meraklı olanların zararı sadece kendilerinedir. Ancak diğerleri için aynı şeyi söylemek mümkün değil. İkinci grup, bilerek veya bilmeyerek iç kamuoyunu, İzmir Yangını’ndan Türklerin sorumlu olduğu düşüncesine alıştırırken; üçüncü grup sanki bizzat tanık olmuşçasına Türkleri ima ve işaret ediyor, tetikçilik yapıyor.

Soru: İzmir Yangını’nı Türklerin çıkardığını öne sürenler hangi belgelere dayanıyor?

E. Berber: Esasen ortada belge falan yok. Olan, Falih Rıfkı Atay’ın, Dünya Yayınları tarafından 1958 yılında basılmış: ‘Çankaya: Atatürk Devri Hatıraları 1918–1938’ başlıklı kitabında (2 cilt) yazdıklarıdır (bilgi) ki, bunlar için en önemli delildir:

‘... Gâvur İzmir karanlıkta alev alev, gündüz tüte tüte yanıp bitti. Yangından sorumlu olanlar, o zaman bize söylendiğine göre sadece Ermeni kundakçıları mı idi? Bu işte o zamanki ordu komutanı Nurettin Paşa´nın hayli marifeti olduğunu da söyleyenler çoktu. Bildiklerimin doğrusunu yazmaya karar verdiğim için o zamanki notlarımdan bir sayfayı buraya aktarmak istiyorum: Yağmacılar da ateşin büyümesine yardım ettiler... İzmir’i niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve gazinolar kalırsa, azınlıklardan kurtulamayacağımızdan mı korkuyorduk? Birinci Dünya Harbi’nde Ermeniler tehcir olunduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semtleri varsa, gene bu korku ile yakmıştık. Bu kuru kuruya tahripçilik hissinden başka bir şey değildir. Bunda bir aşağılık duygusunun da etkisi var. Bir Avrupa parçasına benzeyen her köşe, sanki Hıristiyan ve yabancı olmak, mutlak bizim olmamak kaderinde idi. Bir harp daha olsa da yenilmiş olsak, İzmir’i arsalar halinde bırakmış olmak, şehrin Türklüğünü korumaya kâfi gelecek miydi? Koyu bir mutaassıp, öfkelendirici bir demagog olarak tanımış olduğum Nurettin Paşa olmasaydı, bu facianın sonuna kadar devam etmeyeceğini sanıyorum. Nurettin Paşa, ta Afyon’dan beri Yunanlıların yakıp kül ettiği, Türk kasabalarının enkazını ve ağlayıp çırpınan halkını görerek gelen subayların ve neferlerin affedilmez hınç ve intikam hislerinden de şüphesiz kuvvet almakta idi’.

Anılar kuşkusuz, tarihçiler ve tüm sosyal bilimciler için önemli başvuru kaynaklarıdır. Ancak bu kaynakları kullanırken ihtiyatlı olmak, eldeki bilgiyi sağlamlaştıracak arayışlarda bulunarak, başkaca kanıtlara ulaşmak gerekir. Nitekim Falih Rıfkı, Çankaya’dan üç yıl önce, yani 1955 yılında Doğan Kardeş Yayınları tarafından basılmış ‘Babanız Atatürk’ başlıklı kitabında, ‘bu sırada bir mesele çıkarmak isteyen Ermeni komitecileri şehri tutuşturdular’ diye yazmıştı. Falih Rıfkı neden fikir değiştirmiştir bil(e)miyorum, kesin olarak bilmek/bilebilmek de mümkün değildir. Yeri gelmişken, Yangının başladığı 13 Eylül gününün akşamı İzmir’e gelen, Falih Rıfkı’nın, Babanız Atatürk kitabında, sanki görgü tanığıymış gibi bildirdiği görüşün doğru olması mümkün değildir. İzmir Yangını’nı Türklerin çıkardığını öne sürenler, Falih Rıfkı’nın Çankaya’sına tapınırken; ya Babanız Atatürk kitabında yazılanlardan habersiz, ya da haberdar ancak değilmiş gibi davranacak kadar zavallıdırlar. Her iki durumda da, Türkleri sorumlu bulanların, bilgiyi sağlamlaştıracak bir arayış içinde olmadıkları ortadadır. Peki, hangi Falih Rıfkı’ya inanmalı? Elbette işimize gelene değil.

Görüşleri belgeye dayandırmak çerçevesinde, önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Az önce söylediğimiz gibi, bir sözde aydın İZMİR YANGINI’NIN FAİLİ HERKESİN MALUMUDUR (!) buyurmuş. Türkleri ima ve işaret eden bu ifadenin kendi, sırf hazretin ağzından döküldüğü için nasılsa çürütülemez olmakta; böylece bir belge arayıp bulma zahmetine girmek yerine, onu yaratmak gibi son derece ucuz bir yöntem benimsenmiş bulunmaktadır. Açıkça söylemeliyim ki, bu ruh hali de, kaba milliyetçiliğin tezahürü olan bir zavallılıktır.

Soru: Falih Rıfkı’nın Çankaya’sına “tapınanlar”, anladığım kadarıyla Türk vatandaşları. Peki, İzmir’i Türklerin yaktığını öne süren yabancıların dayandığı kaynaklar hangileri?

E. Berber: İzmir’e gelmiş/gönderilmiş bazı ABD’li gazetecilerin gözlem ve duyduklarından hareketle yazdıkları haberler; İzmir Körfezi’nde demirli ABD savaş gemilerinde görevli askeri personelin üslerine verdiği raporlar; ABD’nin İzmir Konsolosu George Horton’un (11 Eylül günü İzmir’den ayrıldığı için, İzmir Yangını’nın görgü tanığı değildir) 1926 yılında, The Bobbs-Merrill Company tarafından Indianapolis’te yayımlanmış ‘The Blight of Asia’ (Asya’nın Belası) başlıklı kitabı ile Ermeni asıllı Amerikalı yazar Margaret Housepian Dobkin’in, 1971 yılında yayımlanmış ‘Smyrna 1922: Destruction of a City’ başlıklı kitabı (İzmir 1922, Bir Kentin Yıkımı başlığı altında, Attila Tuygan tarafından Türçeye çevrilip, Belge Yayınları’nca Şubat 2012’de İstanbul’da basılmıştır) bu kaynakların belli başlılarıdır. İlginç olan, az önce sözünü ettiğimiz ve de etmediğimiz daha çağdaş çalışmalarda, yangından Rum ve Ermenileri sorumlu tutan ifade, belge, rapor ve kitapların (ki, bunların çoğu Türkçedir) görünmezliğidir. Örnek vereyim. Giles Milton, 2009 yılında dilimize çevrilip yayımlanmış,‘Paradise Lost: Smyrna 1922’ (Kayıp Cennet: İzmir 1922, İzmir: Şenocak Yayınları) başlıklı kitabına veri toplamak üzere geldiği İzmir’de, yaklaşık altı ay kalmıştır. Ancak bu süre içinde nedense, İzmir Milli Kütüphane’ye kadar gidip, İzmir İtfaiye Şefi olan Sırp asıllı Avusturya-Macaristan vatandaşı Paul Grescovich’in yangın raporunu görme gereği duymamıştır. Herve Georgelin tarafından kaleme alınıp, Bir Zamanlar Yayıncılık’ın ‘Smyrna’nın Sonu: (İzmir’de Kozmopolitizmden Milliyetçiliğe)’ başlıklı çalışmasını da (İstanbul: 2008), bu bağlamda değerlendirmek gerekir. İzmir Yangını’ndan Türkleri (aynı zamanda Rumlar ve Ermenileri) sorumlu tutan her tür bilgi ve belge, güvenirlik tartısına çıkarılabilir. Ancak ben, bir başka konuya dikkat çekmek istiyorum. Yangından Türkleri sorumlu tutan yabancılar, 9 Eylül 1922 sonrası İzmir’ini tanımlarken, kent için ortak ancak gerçek olmayan bir söylem oluşturuyorlar. Milton ve Georgelin’in yazdığı kitapların başlıkları çok manidar. İzmir okuyuculara cehenneme dönüşmüş, yok olmuş bir kent gibi takdim ediliyor. Oysa sayıları azalmış olsa da Yahudi ve Levanten nüfusu; gündelik yaşamda izlerine sıkça rastlanan alışkanlık ve tercihleriyle İzmir, hala kozmopolit bir kent. Üstelik 1950’lerden sonra almaya başladığı iç göç, yapı dokusundaki değişim, fuarı ve yakın çevresindeki turizm etkinliğine bağlı olarak canlı bir kent. Böyle olduğunu görmemek için, deyim yerindeyse tavukkarası olmak gerek.



Kasım 13, 2012, 11:07:25 ös
Yanıtla #5
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 91

İzmir Yangını hakkında, 9–16 Eylül tarihleri arasında Egeli Sabah’ta yayımlanmış bir dizi-röportajda dile getirdiğim görüşlerimin ikinci kısmı aşağıdadır:

Soru: Bazılarınca iddia edildiği üzere, İzmir Yangını’ndan “sakallı” lakaplı Nurettin Paşa sorumluğu var mı?

E. Berber: Nurettin Paşa dini duyguları güçlü bir muhafazakâr; benmerkezci ve intikamcı kişiliğe sahip bir subaydı. Gayri Müslimlerden hoşlanmadığı da bir sır değildir. Kurtuluş Savaşı’nın kazanıldığı günlerde, Mütareke Dönemi’nin Ankara karşıtlığı ile bilinen nazırlarından Ali Kemal’in İstanbul’dan kaçırılarak İzmit’te; İzmir Rum Metropoliti Hrisostomos’un ise, vilayet konağı önünde (veya Kemeraltı Çarşısı’nda) linç ettirilmesi, Nurettin Paşa tarafından tezgâhlanmıştı. Merkez Ordusu Komutanı iken, asayiş ve inzibatı sağlamak için aldığı sert önlemler anımsandığı ve Yunanlılarca yakılıp-yıkılmış kent ve köylerin sefil ve perişan halde gezinen Türk sakinlerini bizzat gördükten sonra, İzmir Yangını’nı da tezgâhlamış olabileceği akla geliyor. Nitekim Falih Rıfkı’nın da aklına gelmiş. ‘Nurettin Paşa’nın kısa görüşü acı biten iki olaya neden olmuştur. Biri İzmir’in büyük yangını, diğeri Gazi Kemal’in bu yangın münasebetiyle yerleştiği otelden, Latife Hanım’ın Göztepe’deki evine yatılı misafirliktir’ diyen Fevzi Paşa’da, açıkça Nurettin Paşa’yı işaret etmiştir (Süleyman Külçe, Mareşal Fevzi Çakmak, Askeri Hususi Hayatı, Birinci Cilt, 1953, s. 236). Ancak sırf birilerinin aklına geldiği ve bunu söyleyip yazdıkları için, Nurettin Paşa’yı İzmir Yangını’ndan sorumlu tutmak ilmen doğru olmadığı gibi, insafsızlıktır. Ben üç sebepten ötürü, Nurettin Paşa’nın İzmir Yangını’ndan sorumlu tutulamayacağını düşünüyorum.

1. Paşa’nın böyle emrettiğini gösterir resmi bir belge ortalıkta yoktur. ‘Kendisini ele verecek bir şey yapar mı? Sözlü emir vermiştir’ denebilir. Denebilir ama varsayımlar üzerine geçmiş bilgisi inşa etmek mümkün değildir. Böyle belge yaratıp yazmak suretiyle üretilmiş metinlere ‘pehlivan tefrikası’ denir ki, bunların akademik değeri yoktur, sadece zihni kirletir.       

2. Nurettin Paşa, kişiliği ve Gayri Müslimlere olumsuz bakışından ötürü hedef tahtası yapılmaya son derece uygun bir isimdi. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, Aydın Valisi (İzmir’de) ve 17. Kolordu Komutanı olarak görev yaparken Rumlarca, Aydın Rumlarının katledilmesi için, Aydın’daki Jandarma subaylarına gönderdiği iddiasıyla iki belge ortaya çıkarılmış, Osmanlı Hükümeti Paşa’yı görevlerinden alarak İstanbul’a çağırmıştı. Paris Barış Konferansı’nca, 15 Mayıs 1919 günü ve sonrasında, İzmir ve civarında olup bitenlerden Yunan Ordusu’nun sorumluluğunu araştırmak üzere bölgeye gönderilen Uluslararası Tahkikat Komisyonu, söz konusu iki belgenin düzmece olduğunu ortaya çıkarmıştı (Bu konuda ayrıntılar ve Yunan Tarihçi Neoklis Sarris ile polemiğim üzerine bkz. Engin Berber, Yeni Onbinlerin Gölgesinde Bir Sancak: İzmir 15 Mayıs 1918–15 Mayıs 1919, İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1999, s.s. 20–22).

3. Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa, yangın başladıktan bir gün sonra, yani 14 Eylül akşamı, Garp Cephesi Komutanlığı’na bir harp raporu gönderir. Paşa bu raporunun ilk maddesinde şöyle diyor: ‘İzmir şehrinde başlayan yangın şu an devam etmektedir. Söndürülmesine çalışılmakta olup, yakında önünün alınması muhtemeldir. Yangının söndürülmesi için Ermeni Mahallesi’ne gidenlere, bazı binalardan bomba ve silah kullanılmıştır. Yangının Ermeni ve Rumların milli teşkilâtının tertibiyle olduğu ve bunların İngiliz Konsolosu’ndan son iki gün zarfında gördükleri teşvik ile yaptıkları istihbar edilmekte ve de bu husus bazı yabancılar tarafından teyit olunmaktadır. Yangında evleri yanan bütün Hıristiyanlar ve ecnebi tebaası, yangının Ermeniler tarafından kasten yapılmakta olduğunu söylemektedirler. Yangın faillerinin birkaçı ölmüş ve bir miktarı da suçüstü halinde yakalanmıştır’ (Harp Tarihi Vesikaları Dergisi, 17/64, Vesika No: 1453). Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi’nin bu belgeyi, İzmir Yangını konusunun yerli yabancı birilerince hiç suiistimal edilmediği 1960’lı yıllarda yayımlamış olduğunu hatırlatmak isterim. Nurettin Paşa’nın, henüz yangın devam ederken, ileride sorumlu tutulurum kaygısıyla bu harp raporuna gerçek dışı ifadeler koyduğunu iddia edebilecek olanlara, ancak öküzün altında buzağı aramayı bırakın diyebilirim.

 




Soru: Peki, İzmir Yangını’nı Yunan Ordusu, Rumlar ve Ermenilerin çıkardığı neye dayanarak öne sürülüyor?

E. Berber: Çok sayıda belgeye. Bunların en bilineni, İzmir Sigortaları İtfaiye Şefi Grescovich’in, ‘İzmir Sigortaları İtfaiye Kumandanı Mösyö Greskoviç’in İzmir Büyük Yangını Hakkındaki Raporu (İstanbul: Hüsnü Tabiat Matbaası, 1339)’ başlıklı olandır. O tarihlerde İzmir Körfezi’ne demirli Fransız savaş gemilerine komuta eden Amiral Dumesnil’in taraf olduğu iki görüşmenin tutanakları (ilki: 11 Eylül’de Nurettin Paşa, ikincisi: 15 Eylül’de Mustafa Kemal Paşa ile yapılmıştır) ile Fransız yetkililerine göndermiş olduğu çeşitli telgraf-raporlar da önemlidir ki, bunlar Enis Tulca tarafından derlenerek yayımlanmıştır (Documents Francais Sur L’Occupation Grecoque Anatole, Center for Strategic Research, Some Papers, 4, s.s.165–173). Near East Relief isimli bir Amerikan yardım kuruluşu adına İzmir’de bulunan ABD Mühendisi Mark Prentiss’in 1923 Ocağı’nda Amiral Bristol’a sunduğu, günümüzde Kongre Kütüphanesi’nin, Bristol Belgeleri (Bristol Papers) başlıklı fonunda bulunan rapor ile İzmir’deki İngiliz Konsolosu H. Lamb’in 20 Eylül tarihli bir raporunu bunlara ilave etmek gerekir. Ayrıca yayımlandığı halde nedense pek kullanılmayan, Harp Tarihi Vesikaları Dergisi’nin 68. sayısındaki bir dizi vesika ile İzmir’i kurtaran Türk birlikleri arasındaki yazışmaları içeren ATASE Arşivi (Ankara) ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki çok sayıda klasör ve fonda biriktirilmiş belgeler, konunun aydınlatılması açısından son derece önemlidir.

O günlerde İzmir’de görev yapmış bazı gazetecilerce, özellikle Fransız olanlar, yapılmış haberler ile anılar ve günlükler de unutulmamalı. Falih Rıfkı’nın ‘Çankaya’ kitabından söz ederken, anılara eleştirel yaklaşılması ve ihtiyatı elden bırakmamak gerektiğini söylemiştim. Ancak günü gününe, başka bir deyişle yaşadıkça yazılan günlüklerin, anılara oranla daha güvenli başvuru kaynakları olduğu, sosyal bilimcilerin hemfikir oldukları bir konudur. Bu bağlamda, 10 Eylül günü Askeri Vali olarak İzmir’de görev başı yapan, Birinci Kolordu Komutanı İzzettin Paşa’nın (Çalışlar) günlüğünün (On Yıllık Savaş, Org. İzzettin Çalışlar’ın Not Defterlerinden Balkan, Birinci Dünya ve İstiklal Savaşları, İstanbul: Türkiye İş Bankası, 1993) ‘Büyük Taarruz, Zafer ve İzmir’e Giriş’ başlıklı bölümünde yazdıkları son derece önemlidir. Yer darlığı nedeniyle çağdaş çalışmaları sıralamak istemiyorum.

Soru: İlk olarak neden Grescovich’in raporundan söz ettiniz?

E. Berber: Çünkü Grescovich’in kaleme aldığı bu raporun, bir belge olarak çok önemli olduğuna olduğunu düşünüyorum. Grescovich, İzmir’de yangın poliçesi düzenleyen sigorta şirketlerin ortaklaşarak kurdukları bir itfaiye teşkilatının başında bulunuyordu. Türklere ve Türk makamlarına değil, çoğu yabancı sermayeli olan sigorta şirketlerine hizmet ediyordu. Osmanlı tebaasından olmadığı gibi, Türk de değildi. Bu sebepler, verdiği raporu güvenilir yapmaya fazlasıyla yeterlidir. ‘Report of Mr. Grescovich, Commender of the Smyrna İnsurance Fire Brigade on the Great Fire in Smyrna’ ismiyle İngilizcesi de basılmış olan bu rapor (Constantinople: Printing House Hunsu-Tabiate, 1922), aynı zamanda poliçe sahiplerinin, Avrupa’nın değişik ülkelerinde açtıkları davalarda, sigorta şirketlerini tazminat ödemekten de alıkoyan belgeydi. Sebep-sonuç ilişkisi kuran kronolojik anlatımı; yer ve zaman konusunda gösterdiği özenle bu raporun, İzmir Yangını’ndan Türklerin sorumlu olduğunu öne sürenlerce, bir kaynak/belge olarak neden hakkıyla değerlendirilmediği veya görmezden gelindiği anlaşılmaktadır. Esasen sadece bu davranış biçimi bile, Grescovich raporunun değerini tüm çıplaklığı ile ortaya koymakta olup, ilave söze gerek yoktur.

Soru: Bildiğim kadarıyla siz bir süre Yunanistan’da da araştırmalar yaptınız. Yunan kaynaklarını gördünüz. Yunan kaynakları İzmir Yangını’ndan kim veya kimleri sorumlu tutuyor?

E. Berber: Evet, doktora tezime malzeme toplamak için, bir bursla iki yıl kadar Atina’da kaldım. Arşiv ve kütüphanelerden topladığım Yunanca malzeme içinde, Yunan işgalindeki İzmir’in son günlerine ışık tutan belge ve bilgiler de var. Bu belge ve bilgilerin bir kısmını, ‘Sancılı Yıllar: İzmir 1918–1922’ başlığıyla yayımlanmış doktora tezimde (Ankara: Ayraç Yayınları, 1997) kullanmıştım. İzmir Yangını 13 Eylül tarihinde başladığı için, Yunan işgal makamlarına ait resmi evrak içinde, bu konuyla alakalı herhangi bir belge yok. Yangınla ilgili Yunanca malzeme daha çok, Yunanistan’a göçmüş bazı İzmirli Rumların kaleme almış olduğu metinlerdir. Olup bitenlerden ötürü, nefret söyleminin egemen olduğu bu metinlerin çoğu, fotokopi olarak kişisel arşivimde bulunmaktadır. İzmir Yangını’ndan söz eden, Yunanca yazılı çağdaş çalışmalar da, başvuru kaynağı olarak aynı metinleri kullanmaktadırlar. Özetle söylemem gerekirse, Yunan Ordusu’nun kundakçılığından hiç söz etmeyen bu metinler, yangının Ermeni Mahallesi’nden başladığı ve sorumlunun Türkler olduğu konusunda ağız birliği etmektedir. Yeri gelmişken, Yunan Ordusu’nun kundakçılığını itiraf etme dürüstlüğü gösteren, Yunanlılarca kaleme alınmış bir-iki kitabın olduğunu da söylemek isterim. Jeffrey Eugenides’in, Pulitzer Ödüllü ‘Middlesex’ isimli romanı (Çev. Solmaz Kâmuran, İstanbul: İnkılâp, 2002, s. 58), bunlardan biridir.

Soru: Yunan işgali yıllarında Anadolu ve İzmir Yangını’nı konu alan bir TV programında, ‘Yunan Ordusu’nun kundakçılığına dair elimizde çok delil var’ diyorsunuz. Bu delillerin ne olduğunu açıklar mısınız?         

E. Berber: Bakınız en önemli delil, Yunan Ordusu’nun işgal ettiği arazide, bazen içindeki Türk/Müslüman sakinleriyle birlikte yaktığı yerleşim merkezlerini görüp fotoğraflamış tanıklardır. Yakın geçmişte bir milletvekili, ‘Yunan tarihinde Ege’de Türklerle bir savaş yok. Bizim tarihimizin en önemli savaşlarından biri Yunanlılara karşı verilmiş olan savaştır. Biz Milli Güvenlik Akademisi’nde oralardaki şehitlikleri dolaştık. Bütün şehitlikler temsili’ diyerek, yalan söylemekten çekinmemişti. Seçilmiş olsun olmasın içimizden bir başkası, ‘Yunan tarafını barış konferansında zor durumda bırakmak için, bu yerleşim merkezlerini Türk Ordusu yaktı’ veya buna benzer bir yalan söylerse hiç şaşmam. Ben yine de Halide Edip’in, Falih Rıfkı ve Mehmet Asım ile birlikte hazırladıkları fotoğraflı: ‘İzmir’den Bursa: Hikâyeler Mektuplar ve Yunan Ordusu’nun Sorumluluğu’na Dair Bir İnceleme’ ve ‘Türkün Ateşle İmtihanı’ başlıklı kitaplarına bakılması gereklidir diyorum. Yunan Ordusu başlangıçta, işgale direnen yerleşim merkezlerini cezalandırmak için yakıyor ya da topa tutarak tahrip ediyordu. Sakarya Savaşı’ndan sonra ise, çekildikleri bölgede kalan köyleri de yakmıştı. 1922 yılında İstanbul’daki Hüsnü Tabiat Matbaası’nda Fransızca basılmış: ‘Atrocities Greques en Asie Mineure’ başlıklı bir kitabın dış kapağına dolmakalem ile yazılmış ve fotokopi edilmiş örneği arşivimizde bulunan, 17 Ocak 1922 tarihli şu kısa not, böyle olduğunu tartışmaya mahal bırakmadan itiraf etmektedir: ‘Midilli’denim, adım Yoannis Eleftheriu Danglis, 7. Tümen, 23 Alay, 3. Tabur, 11. Bölüktenim. Bir süredir Sakarya cephesinden geri çekiliyoruz. Komutanlık ordunun köyleri yakması emrini verdi. Tümenin 10 numaralı emrin alınmasından sonra, köyleri yakmakla görevli Yunan Ordusu’na mensup özel mangaların ateşe verdiği köyleri bizzat gördüm’ (Engin Berber, Sancılı Yıllar: İzmir 1918–1922, s. 471). İzmir’deki İngiliz Konsolosu H. Lamb, 6 Eylül günü Londra’ya gönderdiği telgrafta, ‘Yunanlılar hala geriliyorlar ve geçerken her şeyi yakıyorlar’ diyordu (Bilal Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e “1921–1922”, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1989, s. 373). Son olarak, Birinci Türk Kolordusu Komutanı İzzettin Paşa’nın günlüğüne bakalım. 2 Eylül 1922: ‘Düşman durmaksızın çekiliyor... Kaçarken köyleri yakıyor, tahrip ediyorlar’. 6 Eylül 1922: ‘Kula’dan Salihli’ye geldik. Düşman Salihli’yi tümüyle yaktı’. 7 Eylül 1922: ‘Sabahleyin Ahmetli’ye geldik. Düşman devamlı yakıyor ve kaçıyor. Zulümden başka bir şey yaptığı yok. En güzel kasaba ve köylerimizi yakıyor. Manisa da yanıyor. Bu hallerine çok üzülüyoruz’. Sanırım daha fazla söze gerek yok.

Soru: TBMM daha önce, Bursa’yı yakmaması için Yunan Ordusu’nu uyarmıştı. İzmir için de böyle bir uyarısı oldu mu?

E. Berber: Gereğini yapması için TBMM Reisini, yani Mustafa Kemal Paşa’yı görevlendirdi. Şöyle ki, 7 Eylül 1922 günü, Meclis Reis Vekili Dr. Adnan (Adıvar) imzasıyla uygar dünyaya çağrıda bulunan şu nota açıklandı: ‘Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’nin silahsızlandırıldığı bir sırada, yurdun içlerine kadar sokulmuş olan Yunan Ordusu’nu Anadolu’dan atmak maksadıyla ve ulusal sınırları içinde ülkenin bağımsızlığını sağlamak için kurulmuş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, yaratığı ordu sayesinde düşmanı tamamen bozguna uğratmıştır. Yenilerek çekilmekte olan düşman ordusu, hiçbir askeri zorunluluk olmaksızın kötülüklerini sürdürmekte, kentleri köyleri yıkmakta, Müslüman halkı genel ve dini binalara doldurarak yakmakta, yüzyıllık tarihi değeri olan bütün sanat anıtlarını yıkmaktadır. Eskişehir, Afyonkarahisar, Uşak, Alaşehir ve çevrelerinin yıkılıp yakılması, Elen tahribatına tanıktır. Bu vahşeti haber alan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 7 Eylül 1922 günlü oturumunda sonsuz üzüntüsünü belirtmiş, bu durumu görüşmüştür. Sanat şaheserlerine sahip bulunan ve askerlerimizce kurtarılmaları kaçınılmaz olan Bursa ve İzmir’de de benzer vandalca hareketleri önlemek amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi, kendi adına uygar dünya önünde Elen Hükümeti’nin bu hareketini protesto etmesi ve bu cinayetleri halkımızın hiçbir zaman unutmayacağını bildirmesi için reisini görevlendirmiştir’.

Soru: Bunca belge ve bilgiye rağmen, neden İzmir Yangını’ndan hala Türkler sorumlu tutulmak isteniyor? Bu ısrar neden?

E. Berber: Eylülün 18. günü tamamen söndürülebilen İzmir Yangını, kentin Türkler ve Yahudilerin yaşadığı kısmı hariç tümünü yok etmiştir. Büyüklüğü 260 hektara yaklaşan yangın mahallinin, sadece İzmir’in değil Anadolu’nun da en zengin ve mamur kısmı olduğunu anımsatmak isterim. İzmir İstatistik Müdüriyeti’nce 1923 Martı’nda açıklanan verilere göre, yangında İzmir’de mevcut 42.495 haneden 14.004’ü tamamen yanmış, geriye sadece kentin kenarları ile ortası yanmış koca bir delik kalmıştı (1923 Senesi İzmir Vilayeti İstatistiği, 1. Kitap, Yayına Hazırlayan: Erkan Serçe, İzmir: İBB Kültür Yayını, 2001, Sunuş). Avrupa’dan ithal lüks eşyalarının satıldığı büyük mağazalar, yabancı şirketlere ait depolar ve finans kurumları da yangın mahallindedir. Bu mahaldeki gayrimenkul ile ticari emtia, nakit para, hisse senedi ve mücevherat gibi taşınır değerlerin ne kadarının, yangına karşı sigorta edilmiş olduğunu tespit etmek mümkün değilse de, önemli bir kısmının sigortalı olduğunu varsaymak yanlış olmaz. Elinde yangın poliçesi bulunanların, daha doğrusu yangın poliçelerini yangından kurtarabilenlerin Avrupa’da açtığı onlarca dava, böyle olduğunu göstermektedir. Bu davaların hiçbiri, poliçe sahiplerinin yani davacıların lehine sonuçlanmış değildir. Dava tutanaklarına henüz ulaşılamadığından, mahkemelerin davalı sigorta şirketlerini neden tazminat ödemeğe mahkûm etmediklerini bilemiyoruz. Ankara Hükümeti, 1923 Mayısı’nda, zararı ödemediği gibi diğer yükümlülüklerini de yerine getirmeyen sigorta şirketlerinin Türkiye’deki hesaplarına el koyup inceleme başlatmışsa da, bundan bir sonuç alınamadığı anlaşılıyor (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Dosya: 1782, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 167.165..2.).

İzmir Yangını’ndan bu yana, tam 90 yıl geçti. O günlerde yangın için sigorta poliçesi düzenlemiş şirketlerin bazıları kapanmış; şirket evliliği yoluyla isim değiştirmiş veya bir başka sektörde yoluna devam etmektedir. Söylemek istediğim şudur: Elinde bir yangın poliçesi olan/olmayan sigortalılar ve de hiçbir zaman sigorta yaptırmamış mağdurların/yangınzedelerin, kayıplarını (yasal faizlerle birlikte) tazmin edebileceği tek muhatap, Türkiye Cumhuriyeti’dir. Konuyla ilgili bir tasarının ikidir, ABD Senatosu’nun alt komitesine getirilerek, Türkiye’yi sorumlu tutan bir karara dönüştürülmek istenmesi bundandır. Ben İzmir Yangını’ndan Türk Ordusu ve Türklerin sorumlu olduğunu öne süren ısrarcılığın arkasında, sigorta şirketlerinden uğradıkları zararları tazmin edememiş büyük şirketlerin (yasal varisçilerinin) olduğunu düşünüyorum. Konuyu ABD Senatosu’na ve aynı ülkedeki televizyon dizilerine kadar sokanlar, sıradan mağdurlar olmasa gerek. İktisaden bu denli güçlü olanların, Türkiye dahil dünyanın her yerinde yardakçı ve/veya tetikçi bulması pek zor olmuyor.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
17 Yanıt
11639 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 18, 2007, 12:34:57 ös
Gönderen: Itzhak
6 Yanıt
23911 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2007, 06:18:57 ös
Gönderen: Ittihatci
8 Yanıt
7299 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 25, 2008, 09:52:49 ös
Gönderen: tuana
0 Yanıt
2543 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 01, 2008, 09:15:04 ös
Gönderen: Isis
1 Yanıt
3706 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 19, 2008, 09:55:13 öö
Gönderen: MASON
26 Yanıt
16971 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 05, 2013, 10:32:08 öö
Gönderen: Arais
5 Yanıt
6281 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 10, 2013, 01:09:39 ös
Gönderen: Melina
0 Yanıt
5651 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 05, 2011, 10:51:48 ös
Gönderen: scherif
1 Yanıt
2508 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 13, 2014, 04:51:11 ös
Gönderen: davut
17 Yanıt
8347 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 03, 2015, 05:38:59 ös
Gönderen: ARARAT