Sayın Kudüs prensi, öncelikle şunu söyleyeyim; . Bana karşı bir suç işlemediğiniz için affıma sığınacağınız bir durum görmüyorum.
Yazınızı tekrar okudum, ifade eksikliği diye açıklamışsınız ve sonra "mutluluk, yaşamımızın amacı değil, aracı olmalıdır" demişsiniz.
Bu gerçekten ilginç bir düşünce. Ben bunu ilk okumada anlamamıştım, ama siz bu açıklamayı yaptıktan sonra ilk yazınızda da "mutluluk bir hedef değildir" dediğinizi farkettim.
Bu gerçekten ilginç bir düşünce. Gerçekten de, bir şeylerin farkında olduğunun gerçekten "farkında" olan bir insan bir şeylerin gereksizliğini farketmiş bir insandır da.
Ben dine inanıyorsam, Allah'ın varlığı ve yaratılma amacım konusunda herhangi bir şüphem olabilir mi acaba? Olmaz. Ve eğer ben dine inanıyorsam, dünyevi mutluluk için kâr odaklı çıkar hesapların ayırdığım vakit, Allah'ı düşünmeye ayırdığım vakitten neden fazla diye düşünüyorum.
Ben bir dine inanıyorum, fakat tam anlamıyla dindar olmadığımı söylemek durumundayım. İnsanın yaşamını günlük hayatta o kadar basit ama büyük sınırlamaları olan şeyler örtüyor ki, insan ister istemez, bu kargaşada önce bu rahatsızlıklardan kurtulmaya, ve biraz da maddi huzuru bulmaya odaklanıyor.
Mutluluğu da ben bu açıdan görüyorum. Evet, mutluluk bir amaç değildir, ancak hayatı daha iyi çekilebilir kılmak için insanın ihtiyacını duyacağı bir duygudur. En azından bu benim için böyle.
Hayatında sadece mutluluğu hedefleyen biri ile, hayat hedeflerine mutluluğu
da ekleyen biri farklı kişilerdir.
Ben, mutluluğum için de bir şeyler yapmayı, önemsiz görmüyorum.Ve mutluluğum için yaptıklarımın da, dini inancımla çelişeceğini düşünmüyorum (yazınızdan doğrudan böyle bir anlam çıkmıyor, buraya sonradan geleceğim). Çünkü, eğer üstüme başıma bir şey alamaz, insan ilişkilerim iyi olmaz, iyi bir çevrede yaşamak elimdeyken, kötü bir çevrede, kötü bir muhitte yaşamaya hala devam edersem, bu beni "mutlu" yapmaz. Ben otoriteye eğilimli, korkak, saldırgan insanlarla etkileşime girmektense, daha iyilerini ararım. Böyle bir ortamda mesela ben nedensiz bir mutluluğa kavuşamam
Maddi başarılara bilinçli bir şekilde, kendinizi kandırmadan önem vermiyorsanız, ve sadece gereği kadar bu işlerle uğraşıyorsanız zaten, siz yolun yarısını halletmişsiniz demektir. Çünkü ego ihtiyaçları sonsuzdur, insanı kire bulaştıran da egodur. İslamda ego "nefs" olarak geçer, ve nefs, çoğunlukla şeytan ile birlikte anılmıştır.
Ama ben ego'nun meşru yollardan tatmin edileceğine inanıyorum. Bu inancım ile dinin ahlakının çeliştiği noktaları (mesela kazanmak için başkasının hakkını yemek) zaten tasvip etmiyorum. Ama kazanmak için kendi çabasının hakkını yiyen bir kişinin de, dini amaçlarla çelişeceğini sanmıyorum.
Şimdi sizin söyleminize geleyim; "Mutluluk araç olmalıdır, amaç değil" diyorsunuz anladığım kadarıyla. Ancak "araç" olarak bir mutluluğun nasıl elde edilebileceğini ben pek anlamadım. Sizin söyleminizde bence bu eksik kalmış. Yani mutluluk "araç" olarak nasıl elde edilebilir?
Büyük bir gerçeğin farkında olmak mıdır bu araç?
Ama o zaman bu mutluluk olmaz bence, farkındalık olur. Eğer mistik insanların hem aşkın bir olguya inanıp, hem de neden mutluluk, maddiyat peşinden bu kadar hırsla koştuğunu sorguladığınızı söylerseniz, size burada katılırım. Bu bir çelişkidir.
Ama çetin bir çelişkidir.
Ben bilinçaltında, çoğu inananın pratik bir ateistmişçesine yaşadığına inanıyorum. Üzülerek, bu insanlara kendimin de girdiğini söylemek durumundayım. İnanıyorum, fakat neden önceliklerimi o inandığım şeye göre düzenlemiyorum?
Araç; yani büyük bir gerçeğin farkında olmam elimde! Fakat bunları yazan biri olarak, yarın ki işlerim, ve sene sonundaki hedeflerim, kişisel sorunlarım, eksikliklerim beni neden daha çok ilgilendiriyor?
Bunun sebebi, belki de o kadar farkında olmadığımdır. Ve zaten bu çetin çelişki üzerine hayat bir "imtihan" olarak dizaynlanmıştır.
Ben hala, belli bir mutluluk seviyesine geldiğimde, üstüme düşenleri daha iyi yapacağıma inanıyorum. O seviyeye geldiğimde başka nefsi arzularımın, ihtiyaçlarımın "artmayacağını" umarak belki.
Nefsi yenmekten bahsediyorsanız, ve bu anlamda bir "farkındalık"sa dediğiniz, bunu her peygamber dile getirmişti. Ama böyle bir ortamda araç olarak bile mutluluktan bahsedilemeyeceğini düşünüyorum. Bu kadar ulu amaçlar için mutluluk pek eğreti durmuyor mu? Sonuçta bir zevk durumu olan mutluluğun bir araç olarak kullanılması nedir?
Nefsini, egosunu yenmiş bir insan, mutlu olmayada bilir. Mutlu olmamasına rağmen, ulu amaçların peşinden "sebat"la gitmeye devam da edebilir. Kuran'da hayat yolcuğu için "zorlu bir iş" "sabır gerektien" bir iş olarak bahseder. O halde insanın ulu amaçlara inandığı sürece sürekli mutlu olamayacağını da bana Allah bildirmiştir.
O yüzden mutluluğu araç olarak elde etmek deyiminin bile, nihayetinde mutluluğu hedefleyen bir deyim olduğunu düşünüyorum. Bence mutsuz da olsa insan farkındalığı, görevini yapmasını gerektirir. Ama mutluluk için çalışarak da bu görevin peşinden pek ala gidebilir.