Kimi masonlar, üyesi oldukları derneğin topluma yönelik birtakım somut hizmetler üretmek üzere belli bir strateji oluşturmasını, sonra da hem derneğin hem de kollarının yani locaların bu stratejiye uygun etkinliklerde bulunmasını, ortaya gözle görülür, elle tutulur bir şeyler çıkmasını istiyor.
Başka dernek ya da kurumlar bu tür girişim ve etkinliklerde bulunabilir. Amaçları buna göre belirlenmiştir, ilkeleri buna göre saptanmıştır. Çalışma yöntemleri de buna göre düzenlenmiştir. Fakat Masonluğun yöntemi böyle değildir.
Buna karşın dünyanın birçok yerinde kimi mason örgütlerinin bu tür girişimlerde bulunduğu, yer yer toplumun kanayan yaralarını sarmak, gereksinme içinde olanlara destek vermek için birtakım somut etkinlikler gösterdiği görülebilir; görülmektedir de…
Hatta bazı yerlerde toplum yararına birtakım projelerin gerçekleştirilmesinde diğer sivil toplum örgütleriyle iş birliği ettikleri de görülebilir; görülmektedir de…
Dahası, bazı ülkelerde politikaya bulaştığı bile izlenebilir; izlenmektedir de…
Fakat hiçbir mason örgütünün bilgisizliği gidermek, toplumda yaygın olan bağnazlık ile savaşmak gibi etkinliklerde bulunduğu görülmemiştir. Oysa Masonluğun amaçlarının gerçekleştirilebilmesi bakımından yapılması gereken ilk işlerden biri budur.
Bu iş bireye yani masona, kendisini “mason” sayana, öyle görene düşmektedir. Her masonun, söz verişlerine içtenlikle bağlı kalarak, görevlerini bilinçle kavrayıp yerine getirmesine dayanmaktadır.
Önemli olan noktalardan biri, bir masonun görevlerinin ya da yükümlülüklerinin neler olduğunu bilmesi kadar, bunu nasıl yapacağını da bilmesidir.
Bu bakımdan locaların ileri gelenleri ya da eski masonlar, yeni masonlara, “mason” olmaya çalışırken uymaları ve uygulamaları gereken çok önemli bir ilke önerir. «Hiçbir mason bir diğerinin taşını yontmaya kalkışmamalı. Ona taşını nasıl yontması gerektiğini göstermeli ama her mason kendi hamtaşını kendisi yontmalı.» derler.
Bence bu simgesel deyişin belirttiği uygulama, yalnızca Masonluğun içinde, yalnızca masonlara özgü olarak kalmamalı.
Bence her toplumda tam ve yetkin bireyler, Masonluktaki deyiş uyarınca küptaşlar var. Üstelik bunlar Masonlukta bulunanlardan yani masonlardan daha çok. Fakat ne yazık ki bunların toplum içindeki sayısı pek az.
Her toplumda işlenebilecek, masonların deyişi uyarınca birer küptaş olmaya hazırlanabilecek, pürüzlerinin tümünden arındırılamayacak olsa bile iyice işlenip biçimlendirilebilecek taşlar var. Ne yazık ki bunlar da azınlıkta.
Her toplumda üzerinde ne kadar uzun süre ve ne kadar özenle çalışılırsa çalışılsın, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde biçimlendirilemeyecek taşlar var. Gene ne yazık ki büyük çoğunluğu bunlar oluşturuyor.
Masonların asıl hedefi bu geniş halk kitlesi olmalı. Masonlar, barış, esenlik ve mutluluğu asıl onlar için istemeli.
Fakat masonların gücü ve olanakları onlara doğrudan ulaşabilmeye yetmiyor. Görev edindikleri doğrultudaki çalışmalarını aşamalara bölmeleri gerekiyor. Hedef kitle ile doğrudan uğraşmayı geleceğe bırakmalılar. Çünkü her şeyi birden yapmaya kalkışırlarsa, hiçbir şey yapamamış bir duruma düşebiliriler. Nitekim biraz da öyle oluyor galiba.
Masonların, kendilerine oranla aslında daha yetkin olanlara, kendi hamtaşlarını yontarken yararlanmak, örnek almak, gerek bireysel gerekse kurumsal çalışmalarının düzeyini yükseltmek için gereksinmeleri var. Kendilerini onlardan üstün görmeye kalkışmaları, bir boş böbürlenmeden başka bir şey olmaz.
Şu aşamada masonların öncelikli hedefi olan taşlar, tıpkı masonlar gibi -eğer gerçekten öyleyseler- işlenmeye, yontulmaya, biçimlendirilmeye elverişli olanlardır.
Bu yeteneği gösteren kişilerle iki ayrı bakımdan ilgilenmeleri gerek. Bunlardan ilki ve asıl önemli olanı, her birinin kendi hamtaşını yontması için onlara yardımcı olmak, iyi ve doğru olan yolu ve yöntemi göstermektir. İkincisi, aralarına katılabilme niteliği göstermekte olanlarını masonik kardeşlik zincirine birer halka olarak eklemek suretiyle gerek bireysel gerekse kurumsal güçlerine güç katmalarını sağlamaktır.
Şu Masonlukta zaman zaman ve yer yer geçen “bilgisizlik ve bağnazlıkla savaşmak” sözü beni çok düşündürüyor. Bir sonraki yazımda bunun üzerinde biraz daha durayım.