Halit Kakinc / Aksam
Türkiye'nin Kafkasya Sorunu sürecinde sergilediği performans, iyimser olmamız için yetersiz. Konuya doğrudan ve daha hassas noktalardan girmek yerine, Kafkas Paktı ya da Kafkas Platformu denilen içeriği ve sonuçları belirsiz bir tez ortaya atıldı. Oysa bu format daha önce Demirel tarafından denenmiş ve başarısız olmuştu.
Isıtılıp tekrardan önümüze konulması, Hükümet açısından zevahiri kurtarmaktan öte bir işe yaramadı. Hoş zevahiri kurtarmadığı bile ortada. Bu format çerçevesinde önemli bir rol oynaması öngörülen ABD, projeden duyduğu şaşkınlığı, Dışişleri Bakan Yardımcısı düzeyinde dile getirdi.
Rusya, Azerbaycan ve Gürcistan herhalde 'bekle gör' mantığıyla projeyi geri çevirmedi ama, etkin bir biçimde sahip de çıkmadı. Azerbaycan cenahından gelen haberlere göre bu girişim, Hükümet'in Ermenistan'la başlatmayı düşündüğü doğrudan görüşmeler için kılıf olma ötesinde bir sonuç doğurmayacak.
Hoş görünme mi?..
Kararlı ifade mi?..
Bu son gerilim ortamında Türkiye Hükümeti, yine genel kabûl gören 'barış', 'karşılıklı ekonomik çıkarlar' gibi mevcut koşullarla doğrudan bağlantılı olmayan kavramlara sarıldı. Oysa her ülkenin petrol ve doğalgaz boru hattı güzergâhları dışında da birçok hayatî çıkarları var. Ve bunların korunması, çatışan tarafların tümüne her koşulda hoş görünmekten değil, kararlılıkla ifade edilmekten geçmekte.
Türkiye Hükümeti, Gürcistan'da Rus birliklerince bombalanan bölgenin önemli bir kısmında Türk nüfusun yaşamakta olduğunu, günümüzde Gürcistan genelinde yarım milyon civarında bir Türk nüfus olduğunu, ayrıca Ahıska Türkleri'nin kendi memleketlerine geri dönüş sürecinin başlatıldığını, Acaristan üzerindeki garantörlük haklarını vb. görmezden geldi.
Türk köylerini hatırlayan yok!
Abhaz ve Oset kökenli vatandaşlarımızın gönlünü hoş tutabilmek için onların söz konusu bölgelerdeki akrabalarının güvenliği gündeme getirilirken, evleri ve tarlaları bombalanan Türkler, ne hükümet edenlerin açıklamalarında ne de Türkiye basınında tek kelimeyle anılmadı. Oysa Gori, Karel, Kaspi gibi savaşın yoğun olarak yaşandığı bölgelerde çok sayıda Türk köylerinin varlığı öncelikli konu olmalıydı.
Gürcistan'daki ekonomik çıkarlarımız (Bakü-Tiflis- Ceyhan, Bakü-Tiflis-Erzurum boru hatları gibi), sadece temenniler düzeyinde "korundu". Oysa bu konuda; Batum Limanı'nın ve Gürcistan doğalgaz dağıtım şebekesinin işletme haklarını elinde tutan ve bu hedeflerin vurulmaması konusunda Rusya'yı zamanında uyaran Kazakistan kadar ciddi bir tavır ortaya konması gerekirdi.
Gelinen noktada sonuçta: Türkiye'nin (çoğu zaman olduğu gibi) hazırlıksız yakalandığı bu sürecin ciddi biçimde inceleneceğini; Hükümet, Basın ve Ordu arasında bir koordinasyon sağlanarak gereken adımların atılacağını temenni etmekten başka yapacak iş yok.
ABD ve Rusya - Gürcistan 'piyonu'nu gerektiğinde kullanılmak üzere atlayıp geçtiler. Türkiye ise kan tuttuğu için 'olay mahalli'nde dolaşan suçlu, mücrim gibi şuursuz kaldı.