Lezbiyenlerin, eşcinsellerin ve biseksüellerin ezilmesi de ayrılmaz bir şekilde cinsiyetçilikle ilgilidir. Ataerkil, kapitalist bir toplum homoseksüel pratikleri normal insani çeşitlilikler olarak göremez, çünkü bunlar toplumdaki katı toplumsal cinsiyet [ing. gender] rolleri ve cinsiyetçi kalıpları bulanıklaştırır. Genç eşcinsellerin çoğu cinselliklerini evden kovulma korkusuyla kendilerine saklarlar ve tüm eşcinseller eğer cinselliklerini özgürce ifade ederlerse, birtakım "harbiler"in cinselliklerini onlardan koparmaktan zevk almayı deneyeceği korkusuna sahiptirler.
Eşcinseller bir kapris [saçma arzu] yüzünden değil, kapitalizmin çekirdek aileye olan belirgin gereksinimi yüzünden ezilirler. İtaatkar insanların asli --ve ucuz-- yaratıcısı (otoriter aileler içinde büyümek, çocukların hiyerarşi ve itaat etmeye karşı "saygı"lı olmasına ve alışmalarına yol açar
ve keza işgücünün sağlayıcısı ve bakıcısı olarak çekirdek aile, kapitalizmin önemli bir gereksinimini karşılarlar. Alternatif cinsellik aile modeline karşı bir tehditi temsil eder, çünkü bunlar insanlara farklı bir rol modeli sunarlar. Bunun anlamı ise kapitalizmin "aile değerleri"ni (örn. otoriteye itaat, "gelenek", "ahlak" vs.) kuvvetlendirmek istediği zaman ilk saldırılacağının eşcinseller olacağıdır. Britanya'da (kanundaki) Bent 38'in yürürlüğe girmesi bunun iyi bir örneğidir; [bu bentle] hükümet eşcinsel cinselliği savunan (yani onu cinsel sapıklıktan başka bir şekilde sunan her şeyi) kamusal organları yasadışı ilan etmektedir. Bu nedenle cinsellikleri nedeniyle insanların ezilmesi cinsiyetçilik ortadan kalkana değin sona ermeyecektir.
Cinsiyetçilik, ırkçılık ve homofobi işçi sınıfını böler; bunun anlamı ise düşük-ücretli rekabet eden bir emek havuzu oluşturarak, beyazlar, erkekler ve heteroseksüeller kendi eşlerinin, kızlarının, annelerinin, akrabalarının ve arkadaşlarının düşük ücret almasını sağlamış olurlar. Böylesi bölünmeler tümümüz için daha kötü [çalışma] koşulları ve ücretler ortaya çıkarır, çünkü kapitalistler bu ucuz emek havuzunu kullanmanın rekabetçi avantajından yararlanırlar, piyasada var olabilmek için tüm kapitalistleri koşullar ve ücretleri kırpmaya zorlarlar (bunun yanısıra devlete ve işte işverene karşı dayanışmayı zayıflatarak, bu gibi toplumsal hiyerarşiler grevler sırasında grev kırıcı olabilecek dışlanmış bir işçiler grubu ortaya çıkarırlar). Keza işçi sınıfının "ayrıcalıklı" kesimleri kaybetmektedirler, çünkü ücret ve [çalışma] koşulları birlik halinde kazanabileceklerinden daha düşük olur. Gerçekte yanlızca patronlar kazanır.
Bu, bu konuda yapılan araştırmalarda görülebilir. Araştırmacı Al Szymanski'nin beyaz işçilerin ırkçılıktan kazançlı çıktığı önermesini sistematik ve bilimsel bir şekilde sınamayı amaçlamıştı ("Racial Discrimination and White Gain", American Sociological Review'de, cilt 41, sayı 3, Haziran 1976, s. 403-414). Amerika Birleşik Devletleri'ndeki "beyaz" ve "beyaz olmayan" (örn. siyah, Yerli Amerikalılar, Asyalılar ve İspanyol kökenliler) işçilerin durumlarını karşılaştırmış ve pekçok önemli şey bulmuştu:
(1) Bir Amerikan eyaletinde beyazlarla siyahlar arasındaki açık daraldıkça, oradaki beyazların kazançları diğer yerlerdekilere nispetle daha yüksek oluyor. Bunun anlamı, "beyazlar ekonomik ayrımcılıktan ekonomik olarak faydalanmaktadırlar. Beyaz işçiler özellikle de ekonomik ayrımcılığın yokluğundan faydalanıyor gözükmekteler, ... hem kazançlarının mutlak düzeyi anlamında hem de beyazlar arasındaki göreceli eşitlik anlamında." (s. 413) Diğer bir deyişle, siyah işçilere karşı daha az bir ücret eşitsizliği olduğunda, beyaz işçilerin aldığı ücretler daha iyi olmaktadır.
(2) Belirli bir Amerikan eyaletinde nüfusta daha fazla "beyaz-olmayan" kişi olduğunda, orada beyazlar arasında daha fazla eşitsizlik olmaktadır. Diğer bir deyişle, yoksul, baskı altında olan işçiler grubunun varlığı, her ne kadar beyaz-olmayan işçilerin ücretlerini pek fazla etkilemese de, beyaz işçilerin de ücretlerini düşürmektedir --"(beyaz-olmayan) işçilere karşı daha fazla ayrımcılık olduğunda, beyazlar arasında da daha fazla eşitsizlik olmaktadır" (s. 410). Yani beyaz işçiler bu ayrımcılıktan ekonomik olarak açık bir şekilde zarar görmektedirler.
(3) Yine, "ırksal ayrımcılık yoğunlaştıkça, (bunun) işçi-sınıfı birliğine olan etkisi ... yüzünden beyazların kazançları da düşmektedir." (s. 412) Diğer bir deyişle, ırkçılık ekonomik olarak beyaz işçilerin dezavantajınadır, çünkü siyah ve beyaz işçiler arasındaki dayanışmayı yıpratmakta ve sendika örgütünü zayıflatmaktadır.
Yani bütünsel olarak, bu beyaz işçiler ırkçılıktan bazı belirgin imtiyazlar edinmekte, ancak aslında ezilmektedirler. Irkçılık ve diğer hiyerarşi biçimleri aslında onu uygulayan işçi sınıfı kesiminin çıkarlarına karşı işlemektedir --işyeri ve toplumsal birliği zayıflatarak, yönetici sınıfa fayda sağlar.
Bunun yanısıra, alternatif görüşlerin, anlayışların, deneyimlerin, kültürlerin, düşüncelerin vb. zenginliği, ırkçı, cinsiyetçi ve homofobistler tarafından reddedilmektedir. Onların zihinleri bir kafesin içine hapsedilmiştir, mono-kültürün içinde durağanlaşmıştır --ve durağanlaşma kişisellik için ölüm demeektir. Bu gibi tahakküm biçimleri onları uygulayanları, bir kişi olarak değil de bir rol olarak yaşayan tahakkümcüyü insansızlaşmaktadır; onun tarafından kısıtlanmıştır ve kendi bireyselliklerini özgürce ifade (yaparlarsa da oldukça sınırlı bir şekilde) edemezler. Bu tahakkümcünün kişiliğini yamultur, kendi yaşamlarını ve kişiliklerini yoksullaştırır. Homofobi ve cinsiyetçilik aynı zamanda tüm insanların, gay ya da düz [heteroseksüel] olsun, kendileri için doğru olan cinsel ifade ve ilişkileri seçmekteki esnekliğini kısıtlar. Cinsiyetçi ve homofobist cinsel baskının, onların zihinsel sağlığı, ilişkileri ve genel gelişmesi için iyi olması imkansızdır.