Forumda başka başlıklarda gezinirken, üyelerimizden biri bana bunu okumamı ve önerdi ve görüşlerimi belirtmemi rica etti.
Nedenini bilemiyorum; ben henüz çaylağım burada, o ise pek kıdemli bir üye. Gerekiyorsa kendisi söyler neden istediğini.
Hem ana yazıyı hem ardından yapılmış tartışmaları okudum.
Ne anladım?
Aykut Yazgan ÖMBL üyesiymiş ama ayrılmış. Oraya da babası mason olduğu için girmiş. Anlaşılan gerektiğince ısınamamış; Masonluğa uyum sağlayamamış. Birçok şeyi eleştiriyor. Ancak bence o kurumun içinde bulunduğu sırada eleştirmeli ve sırf eleştirmekle de kalmayıp, öneriler getirmeliydi. Gerçi 30. derecede olduğu da söyleniyor. Doğruysa, bu kurumda hayli zaman geçirmiş. Niçin? Babası da orada olduğu için mi? Belki! Ancak madem o kadar çok zaman geçirmiş orada, beğenmediği şeyleri düzeltmek için girişimlerde bulunmalıydı. Girişmiş de mi olmamış, orası belli değil. Bu arada uygun bulmadığı işleri yapmış olduğundan da söz ediyor, hangi başkası adına travay yazmak gibi.
Yazdıklarında bana göre doğrular da var yanlışlar da… Bence ne doğruları önemli ne de yanlışları. Dolayısıyla bunların üzerinde durmak istemem.
Asıl yazıdan sonra yapılmış tartışmalar belki daha önemli.
Sayın M.Akyol’a takılıveriyorum ister istemez. “Orası bir mason kuruluşu değil ki.” diyor. Değilse, bu ortamda niçin ilgi çekiyor? Kendisini mason kuruluşu olarak gösterdiği için. Sayın M. Akyol’a sormak isterim; tarihteki ilk mason kuruluşu hangisidir diye. O da bu sorunun ardından ne geleceğini biliyor elbette; buna çok özenli bir yanıt verecektir.
Forum üyelerimizden kimileri “yemin” konusuna takılıyor. Haklılar. Neyin üzerine yemin edilir; değerli bulunanın üzerine diyorlar. Yine haklılar. Şimdi ben diyorum ki bana bir ortamda “Gel yemin et.” diyorlar; “Neyin üzerine?” diye soruyorum. “Senin dinin nedir? diyorlar. “Elhamdülillah Müslümanım.” diyorum. Önüme “Kur’an-ı Kerim” olduğunu söyledikleri bir kitap getiriyor, “Bunun üzerine el bas.” diyorlar. Kitabı elime alıp bakıyorum. İçinde Arap harfleriyle bir şeyler yazıyor. Dedikleri doğru mu, değil mi, bilemem. Güvenmek zorundayım. İyi de, İslâm dininde kitaba el basarak yemin edilir mi? Şöyle de diyebilirim: El basmak mı önemli olan yoksa niyet mi? Ben bir başka şey, bir kavram üzerine yemin edeyim. Hani bu konu üzerinde söz edilen “şeref ve namus” gibi bir kavram.
Aman bana namustan söz etmeyin. Bu aşamada konuyu sulandıracağım. Bir zamanlar bir kurumda çalışıyorum. Üst düzey sayılabilecek bir görevim var. Benden birkaç göbek aşağı düzeyde olan bir kişinin yapması gereken bir iş var. Adam o işi bir türlü yapmıyor; savsaklıyor. Sonunda bir gün patlıyorum. Birçok kişinin önünde ona “Bu senin yaptığın namussuzluktur.” diyorum. bir ay kadar sonra da bir mahkeme çağrısı alıyorum. Adam beni dava etmiş. Hakime anlatıyorum derdimi. Hakim anlıyor anlamasına da bana öğütte bulunuyor: “Yanlış yapmışsınız efendim. Onur deseniz, haysiyet deseniz, şeref deseniz haklı olabilirdiniz ama namus demişsiniz. Bu onu haklı çıkarır.”
Yemine dönelim… Neyin üzerine yemin edersen et… İstersen hiçbir şey üzerine değil, sadece “Şunları yapacağıma ötekileri de yapmayacağıma yemin ediyorum.” de. İş bitti. Masonluğa karşıt olanlar da bu yemin konusuna çok takılmıştır; hele Katolik Kilisesi… Kimileri Masonluktaki yemini geçersiz saymıştır; işlerine öyle geldiğinden.
Peki, nedir bu yeminin kapsamı, ona bakalım… Birtakım kurallara uymak; birtakım işler yapmak; bazı şeyleri yapmamak.
Kurallara uymak kolay; uyulur. Masonluk bir düşünsel disiplin kurumudur. Masonlar burada düşünsel disiplinlerini sağlamaya, geliştirmeye çalışır. Kuralların çoğu ise biçimseldir. Biçimsel disipline uymak, düşünsel disiplini sağlamaktan çok daha kolaydır. Ancak bildiğimce kimi masonlar biçimsel disiplinden de pek yakınıyor.
O birtakım işleri yapmak… İşte o bağlamda bir çapanoğlu var. İnsan onları yapacağına söz veriyor, yemin ediyor ama işin aslına bakarsanız onları zaten yapamaz. İstese de yapamaz; yetersiz kalır; gücü yetmez çünkü. Zaten ondan önceki masonlar da yapamamıştır. Becerebilmiş olanlar varsa parmakla gösterilir. Demek ki yeminin o bölümü boşuna. Çıkarsalar daha iyi. Yapılamayacak bir şeye söz vermenin anlamı ne?
Geldik sonuna … İşin en kritik noktası ve üzerinde en çok durulanı da bu: Sırların saklanması. Aykut Yazgan’ın anlattıkları üzerine yapılan eleştirilerin çoğu da bu noktada bağlanıyor zaten.
İşte bu aşamada bir sorun ile karşı karşıyayız. Sonu şu: “Masonlukta sır denilen şeyler nelerdir?” Tersine, neler sır değildir? Bunu masonlar kendi akıllarını kullanarak mı belirler, yoksa ellerine verilebilecek bir “sırlar listesi” var mı? Bana göre sır olması gereken bir şey size göre olmayabilir. Sizin sır olarak nitelediğiniz bir şey ise bana göre sıradan bir bilgi sayılabilir.
Bu iyi bir şekilde belirlenmemişse, kişiyi suçlamak zor.
Ancak kişi Masonluktan şu ya da bu nedenle ayrılmış olmakla bu sorumluluğu üzerinden atamaz. Şayet bir şirkette çalışıyorsanız, en düşük düzeydeki eleman olsanız bile o şirketin kendine özgü bazı sırlarını öğrenirsiniz. Çalıştığınız sürece bunları öğrenmemesi gereken kişilere anlatamazsınız. Üstelik oradan ayrıldıktan sonra da anlatamazsınız; anlatmamanız gerekir çünkü bunlar sizin onurunuza emanet edilmiştir.
Siz bu anlatmamanız gereken şeyleri sır olarak benimsememişseniz, ancak ilgili kuruma göre bunlar sır sayılıyorsa, bu kez kusur sizde değil ilgili kurumdadır çünkü size bu bağlamda gerekli bilgi verilmemiştir.
Özetle, Aykut Yazgan ile yapılmış söyleşide bana göre söylemiş olduğu hoş şeyler de var hoşnutsuz şeyler de. En güzel yanı kurumu karalamamış, sadece kişileri ağır bir tarzda eleştirmiş olması.
Sevgilerle,
ADAM