Sayın Prometheus bu başlığın açılması dileğinde bulunurken bir bildiği varmış demek ki… Doğrusu bu başlığın böyle çok ilgi çekeceğini bu kadar çok katkıda bulunulacağını hiç düşünemezdim. Bundan önce “Bağnazlık” üzerine bir başlık açmış olduğumuzdan ötürü mü acaba?
Nitekim acaba bu başlık altında yazılanların kimileri de azcık bağnazca kokmuyor mu? Özellikle de bilginin mutlak yani saltık olduğunun, başka türlü bir bili bulunamayacağının ileri sürülüşü gibi…
Ben derim ki; gelin biraz toleranslı davranalım. Şöyle diyelim:
Niteliği ve özelliği her ne olursa olsun bilgiyi önce ikiye ayırmak olanaklıdır.
Bunlardan biri mutlak ya da saltık (absolü) bilgidir. Bu bilgi, mutlak ya da saltık oluşu nedeniyle kendisinin tanımlanması bakımından başka bir bilgiye gereksinme duymaz. Kesindir, tamdır, bütündür, yetkindir, değişmez, sorgulanamaz, eleştirilemez, başka türlüsü düşünülemez.
Diğeri ise göreli bilgidir. (Kimileri göreli sıfatı yerine göreceli kullanıyor; eş anlamlı sıfatlar olarak rölatif, nispî ve izâfî kullanılabilir.) Bu bilgi bütünlememiş, Kendinden başka bilginin varlığını gereksinme duyan, değişebilir, geliştirilebilir, saltıklığın (mutlaklığın) doğrultusunda ilerleyen ve onu da içeren bilgidir.
Mutlak bilgi metafizik bir nitelik taşır; göreli bilgi ise diyalektik ile bağlantılıdır.
Eğer önce yapmış olduğum tanım çerçevesinde “bilen” olarak insan alınırsa, bilginin “insan ile doğa arasındaki ilişki” olarak tanımlanabilmesi olanağı doğar. Fakat ben bu aşamada şunu eklemeden geçmemek isterim: “Bilen” olmak, salt insana özgü bir nitelik değildir. Metafizik düşünce açısından öyle sanılabilir ve öyle kabul edilebilir ama bilim öyle demiyor. Kaldı ki “bilinen” dediklerimiz de bilenin yalnızca yakın çevresinden algılayabildikleriyle sınırlı değildir. Bir “bilen” olarak insan, duyu organlarıyla algılayamadığı birçok şeyin de bilgisine ulaşma yeteneğini taşımaktadır. İşte bu yetenek,. birer bilen olarak başka canlıların kimilerinde çok daha güçlüdür.
Doğası uyarınca insan her şeyi kendine göre düşündüğü için hatta evrenin bile kendisi için yaratılmış olduğunu sandığı ve buna inandığı için, bilgi kavramının tanımında bilen yerine insan, bilinen yerine de doğa konulması bu kavramın aha kolay anlaşılabilmesini sağlamaktadır.
Katılımcılarımız bilgiyi çok türlere ayırmış. Yanlış değil. Daha da çoğaltılabilir. Ben basitleştirmeden yanayım. Üçe ayırsak yeter diyorum. Sonra istenirse her birinin altında kollar açılabilir.
Dolayısıyla benim sınıflandırmam da şöyle:
a) Duyusal, Görsel ve Deneysel Bilgi: Duyulara, algılara, doğal gözlemlere ve güncel deneyimlere dayanan, insanın aklını ve düşünme yeteneğini hiç kullanmadan, kullanmasına gerek kalmadan, yöntemli deney ya da değerlendirmeler yapmadan, kendiliğinden (spontane olarak) edindiği bilgi. (Bildiğimiz insan dışı canlılar sadece bu tür bilgiyi edinebilir. Elbette burada insan dışı canlılardan söz ederken, bu da ancak bugün için bildiğimiz kadarla sınırlıdır. Bu bağlamda parapsikolojiyi, beşinci ve daha ileri evren boyutları gibi olguları şimdilik göz ardı ediyoruz.)
b) Bilimsel Nitelikli Bilgi: İnsanın aklını ve düşünme yeteneğini kullanması, sınaması ya da deney yapması, kendinden önce başkalarının sınamalarından ve yapılmış deneylerden yararlanması, gözlemlerini bunlarla birleştirerek birtakım sonuçlar çıkarması suretiyle oluşan bilgi.
c) Felsefi ya da Düşünsel Bilgi: Edinilmiş tüm bilgiler arasındaki bağıntılar kurarak, bunların hepsini bir evrensel bütün içinde toparlayan bilgi. (Öncekiler göreli olsa da, saltıklığa doğru ilerlemeyi bilinçli ve yöntemli bir tarzda sağlayan aşama.)
Ne var ki, günce yaşamımızda bili “bilgi” diye ilgilendiren bunlardan sadece ilkidir. Zihnimizi doldurmuş bilgi kırpıntılarının büyük çoğunluğunu da bunlar oluşturur.
Ancak bu böyledir diye, insanın durduk yerde, hiç emek harcamaksızın sürekli bilgi edindiği de sanılmasın. İnsanın zihninde bilginin oluşumunun da izlediği bir dizge vardır. Bu bağlamda genellikle insana özgü olmak koşuluyla dört evreden söz edilir. Şöyle:
1. Algılama evresi: Doğadan etkilenen duyu organlarının, insanın bilincinde doğanın nesnel gerçeğinin bir imgesi olan tasarımı oluşturması.
2. Düşünme evresi: İnsanın aklını işletmesi, zihninde oluşan yeni tasarımı, bilinçteki diğer tasarımlarla karşılaştırması.
3. Anlama evresi: Zihindeki birçok tasarımın birleştirilip karşılaştırılarak, tümünün kendine özgü ve olması gereken yere konması.
4. Açıklama evresi: Tüm bu bilgisel tasarımların bu kez öğelerine ayrılıp, aralarında bağlantılar kurulması.
Ben bunları dedim ama elbette konu bunlarla bitmez.
Kaldı ki benim bu dedikleri doğru olmayabilir de.