Fethullah Gülen 1999 yılında rahatsızlığı sebebiyle tedavi amacıyla yurtdışına çıkmış ancak Türkiye’de hakkında açılan davalar ve hukuksuzca aleyhinde yürütülen kampanya sonucu yurtdışında ikamet etmek zorunda kalmıştır. Fethullah hocanın suçu neydi? Türkiye’nin birçok ilinde ilçesinde okullar, kurslar gibi eğitim kurumları ya da devletin imkanlarının yetersiz olmasından dolayı, gittikleri şehirlerde barınacak yer bulamayan gençlerimize yönelik yurtlar açmak mıydı?. Ya da Türk bayrağını, dünyanın dört bir yanında dalgalandıracak, Türk insanının eğitim kalitesini adı aklımıza bile gelmeyecek ülkelerde gösterecek eğitim kurumlarına gönül elçiliği yapması, Anadolu insanının büyüklüğünü göstermesi için vesile olması mıydı? Bugün kimi kesimler taşıdığı misyonu görmek, nasıl destek oluruz diye araştırmak yerine nasıl köstek oluruz çabasına giriyorlar ve bilerek ya da bilmeyerek, Türkiye’ye zarar veriyorlar. Hangi ülke vardır ki, kendi özvarlığından çıkmış bir okulu, kendi basını aracılığı ile şikayet etsin ya da onlar hakkında olumsuz bir haber yapsın. Fransa’da Sen Benuva ya da ABD’de Robert Kolej hakkında olumsuz bir haber çıktığına hiç şahit oldunuz mu? Bilakis bu okullarda okuyan Türk öğrencilere özel avantajlar sağlanır ve söz konusu ülkelerle Türkiye arasında bir köprü olarak görülürler.
Bugün sayın Gülen’in vesilesiyle açılan yurt dışındaki onca okul yeri geldiğinde Türkiye’nin söz konusu ülkelerdeki fahri konsoloslukları, elçilikleri olarak görev görmekte, Türkiye’nin çıkarlarını söz konusu ülkelerde korumaktadırlar. Bulundukları ülkelerin, elit tabakasının çocukları bu okullarda okumakta, Türk insanına, Türkiye’ye ve Türkçe’ye aşina olmaktadırlar. Günümüzde küreselleşmenin en önemli kollarından birisi olan “Kültürel Küreselleşmenin” uygulamasını bu okullar vasıtasıyla görmekteyiz. Bu okulların görevini tamamlamak için Türkiye’nin bilgi, demokrasi, adalet ve zenginlik üreten bir yapıya kavuşması elzemdir.
İşte aslında bu okullar ve sayın Gülen’in Türkiye içindeki eğitim faaliyetleri Abdulhamid vizyonunun günümüze derlenmiş bir aktarımıdır. Bununla birlikte Abdulhamid’in özellikle doğu politikası okunduğunda bölgedeki din alimlerine önemli misyonlar yüklediği ve yardımlarını aldığı görülmektedir. II. Abdülhamid Han bölgeye dönük alt ve üst yapı yatımları ile birlikte manevi birlikteliğin sağlanmasının da bir zorunluluk olduğunu görmüştür. İşte sayın Gülen, modernlik ile İslamiyeti bağdaştıran çalışmaları, ki onun vesilesiyle açılan okullar ve o okullardan mezun olan gençlerin uluslar arası düzeyde gösterdikleri başarılar, modernite-din ilişkisinin iyi kurgulanmasının müspet sonuçlar vereceğinin bir göstergesidir. Sayın Gülen’in tüm eserlerinde Türkiye’ye olan bağlılığı görülmektedir. Kendisinin, din üzerinden toplumsal çatlaklar oluşturulmaya çalışıldığı zor zamanlarda yaptığı ufuk açıcı tespitler ile gerilimlerin dozunu azalttığı da bilinmektedir. Bugün kendisine Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde duyulan muhabbet de not edilmelidir. CHP lideri Deniz Baykal’ın henüz yeni gördüğü gelişmeleri sayın Gülen yıllar önce öngörmüş ve hem söz konusu bölgelerimizde hem Kuzey Irak’ta okullar açılması yolunda tavsiyeler de bulunmuştur. Bugün söz konusu bölgede sayın Gülen’in öngörüsüyle açılmış 6 okul bulunmakta ve bu okullar Öyle ki bugün söz konusu eğitim kurumları terör örgütünün ve onun temsilcilerinin karşı çıktığı yapıların başında gelmektedir. Bu kişiler, söz konusu eğitim kurumlarına karşı ne yazık ki kimi kesimlerce kullanılan irtica perdesi üzerinden yapmaktadırlar. Kimi çevrelerin silahını kullanarak, bölgeye yönelik girişilen eğitim hamlelerine ve bu hamleler sonucu oluşan gönül birlikteliğini sarsmaya uğraşmaktadırlar. PKK ve uzantısı gruplar, içinden Selahaddin Eyyubi gibi büyük bir İslam komutanını çıkarmış Kürt halkının açıkça “dinsizleşmesini” istemektedirler. Biliyorlar ki bu coğrafyayla aralarındaki en önemli bağ din bağıdır ve o nedenle yüzyıldır başlatılmak istenen hiçbir kalkışma başarıya ulaşamamıştır.
Bununla birlikte son yıllarda sayın Gülen’in Batı bölgelerimizdeki işadamları Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgemize yönelik motive ettiği ve yönlendirdiği de görülmektedir. Örneğin geçen sene Kurban Bayramında, bölgeye dönük oluşturulan Kurban kampanyası, sivil toplumun bölgeye yönelik kucaklama girişiminin en önemlilerindendi.bu ziyaretler sırasında karşılaşılan bir olay bu noktada dikkat çekicidir. İşadamlarımız bölgedeki şehirlerin birinde, bir evi, gıda maddeleri ile birlikte ziyaret ediyorlar. Karşısında işadamlarımızı gören ev sahibi kadın partiden (PKK) geldiniz di mi soruyor? İşadamlarımız ise kendilerini ve geldikleri yerleri anlatıyor. Ev sahibi kadınımız bir anda gözyaşlarına boğuluyor ve şimdiye kadar Batı bölgelerinden hiç kimsenin kendilerine hal hatır sormadığını dile getirerek, aslında büyük bir eksikliği de vurguluyor. Evet devlet bölgeyle ilgilenmeli ancak sivil toplum olarak biz de söz konusu bölgedeki kardeşlerimize elimizi uzatmalı ve onları kucaklamalıyız. Bu nedenle sayın Gülen girişim önceliği verdiği bu faaliyete büyük önem vermek ve her türlü katkıyı sunmak zorundayız.
Sayın Gülen’in düşünceleri ve varlığı, Türkiye’yi etnik bir çatışma sürecine taşımak isteyenlerin önünde önemli engellerden biri olacaktır. Toplumsal diyaloğa ve uzlaşıya her fırsatta büyük önem verdiğini söyleyen Gülen’in Türkiye’ye geri dönüşü hızlanmalı ve gerçekleşmelidir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin demokratik olgunluğunun gelişimi için de önemli bir işaret olacaktır. Türkiye için son derece önemli çalışmaların gerçekleşmesine vesile olmuş, Türk bayrağının dünyanın dört bir tarafında dalgalanmasını ve Türkiye’mizin sesinin duyulmasına vesile olmuş muhterem bir şahsın, ülkesine dönmesi ve kendisine yönelik mesnetsiz suçlamaların kaldırılması zor bir şey olmasa gerektir. Pire için yorgan yakmanın hiç vakti değildir. Teröristle mücadelede yararlanılması askeri yöntemler sonuna kadar uygulanırken, terörle mücadelede de her türlü kuvvetimizden özellikle sosyal barışın sağlanması hususunda önemlidir. Her röportajında vatan hasretiyle yandığını söyleyen sayın Gülen de eminim ki kendi sütüne düşen görevin farkındadır. Türkiye gönül ve aklın ortak çalışması gereken bir süreçten geçiyor. İlk meclisin kompozisyonu aslında Türkiye’nin neye ihtiyaç duyduğunu da ortaya koyuyor! Tarihten ders almanın vaktidir.
Metin Külünk