Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Yaradan Kavramı  (Okunma sayısı 18109 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 26, 2014, 12:45:40 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bu başlığın hemen öncesinde “Nasıl bir Yaradana İnanıyoruz” diye bir başka başlık var.

Bana o başlık altında yazılmış olanlar biraz yozlaştırılmış gibi geldi.

Bu nedenle konunun masonluk ile bağlantısını da kurarak yeni bir başlık açmayı öngördüm.

Bu başlığa katkıda bulunacak olanların özenli davranmalarını rica ediyorum. Herhangi bir şekilde konuyu sulandırmaya kalkışan ya da bireysel çekişmelere yönelten olursa, hiçbir uyarıda bulunulmaksızın o iletiler silinecek; bunun baştan bilinmesini rica ediyorum.




Çoğu mason locaları (hepsi değil) bir kişiyi Masonluğa kabul edebilmek için o kişinin bir dinsel inancının bulunması gerektiğini öngörüyor.

Bazı mason locaları ise, Masonluğun amaç ve ilkelerini öncelikli tutarak, Masonluğa girecek kişilerin din ve inançlarıyla değil, onların öncelikle onurlu ve dürüst kimseler olmaları gereğini gözetiyor.

Bizim buradaki ilgi konumuz, yukarıdaki sıralama bakamından öncekiler olacak. Diğerlerini belki başka başlık altında ayrıca irdeleriz.

Bu "inanç konusu" bakımından mason kuruluşlarının arasında da farklar var.

Kimileri bir yaradana inanması gerektiğini söylüyor.

Yaradanı sonraya bırakıp şu inanma konusuna gelelim ve bunun üzerinde bir uyuşmaya varalım.

Bana birine inanıp inanmadığım sorulursa, yanıtım soruyla gelir: “Hangi sözüne?”

Dolayısıyla burada da yaradana inanmak denilince, yaradan bir şey demiş olmalı ki o dediğine, o dediğinin doğru olup olmadığına inanmak söz konusu olsun.

Bu deyiş ille söz ile olmayabilir. yazıyla da olabilir. Dolayısıyla kimileri diyor ki “İşte bu yaradanın kitabı… buna inanıyor musun?”

O kitaba inanmak demek elbette o kitabın kapsamında anlatılanlara inanmak demektir, değil mi?

Şu halde önce kitabı okumak gerek.

Okumak yeter mi?

Yetmeyebilir. Okuduğunu anlamak gerek.

Elbette o yazılı olanların ardında birtakım içrek ya da gizli anlamlar varsa, simgesel anlatımlar söz konusuysa, önce belli bir disiplinden geçmiş ve onları anlayabilecek bir düzeyde yetiştirilmiş, eğitim görmüş olmak gerek.

Bunlar olmazsa?

O zaman güvenilir bir kişi ya da kişiler gerek. Gerçekten de bildiğine, bilmekle de kalmayıp içtenlikli ve dürüst olduğuna güvenilen kişi ya da kişiler. Öyle kişiler ki, işte onlar kitabı okuyacak, anlayacak ve bize anlayabileceğimiz düzeyde anlatacak. Böylece biz de o kitapta yazılı olanlara inanıp inanmamak konusunda bir karar vereceğiz.

O kitabın kendine özgü bir dili varsa, işte bir sorun da orada. Hele o kitap ta bilmem ne zaman yazılmışsa, dillerin zaman içinde evrildiği bilgisine dayanarak bir sorunla daha karşı karşıya olabiliriz. O dili bilmiyorsan bir de kitabı bir diğer dile çevirenlerin hiçbir hata yapmadığına, çevirirken işin içine kendi görüş ve yorumlarını katmadıklarına da güvenmek gerek.

Böyle güvenilir insanlar var mı dünyada?

Kitaplı dinlerde bu işler genellikle böyle oluyor. Ancak bazı dinlerde ve inanç sistemlerinde, kişinin uzun bir süre eğitimden geçmesi, kendi inancını kendisinin kendi öz buyrultusu ve çabasıyla oluşturması öngörülüyor.

Sonu yaradanın sözlü ya da yazılı olarak dediğine inanınca yaradana inanmış oluyoruz.

Ancak kimileri bu inanma konusunu bu düzeye getirmiyor. İnanmayı, yaradanın varlığına inanmak olarak değerlendiriyor.

Bu da bir sorun… Yaradan diye bir şey, bir olgu, bir oluşum hatta kimine göre bir yüce varlık var mı yok mu?

Dindarlardan kimisi, “yok” diyenden dediğini kanıtlamasını ister. Bu yanlış bir istem. Yok olduğunu söylemek kanıt gerektirmez ki. Kanıt var olduğunu söyleyenlerin olmalı, şayet tersine var olduğuna inanmayanlar varsa.

Nitekim dindarların birçoğu da “var” olduğunu başkalarına da inandırmaya girişir. Bunun için bin bir takla atar ve tezlerinin doğruluğunu bir kısır döngüyle ancak yine kendi tezleriyle açıklayarak kanıtlanmış gibi gösterirler.

Bu sözü ettik ama yanlış anlaşılmasın; buradaki amacımız yaradanın var olmadığını ileri sürüp, var olduğunu söyleyenlerin yanlışlığını ortaya sermek değil.

Elbette önceki konu yani yaradanın sözü ya da yazısına inanmak ancak yaradan varsa söz konusu olur. Yaradan yoksa, sözü ya da yazısı da yoktur. Herhalde yaradanın sözünü söyleyip ya da yazısını yazdıktan sonra yok olduğunu benimseyecek değiliz.

Demek ki “yaradana inanmak” denince, onun varlığına inanmak öncelikli ya da ağırlıklı oluyor. Biz de şimdi bunu ele alalım ve şu söz ya da yazıda anlatılanlara inanmayı sonraya bırakalım.

Elbette yaradanın varlığına nasıl inanacağımız da bir başka sorun…

Sırf güvendiğimiz bir kişi var olduğunu söylediği için mi inanacağız, yoksa kendimiz bu konuda çalışarak, emek harcayarak, gerçekleri araştırarak, bunun sonucunda vardığımız verilere dayanarak mı inanacağız?

Masonluğa girerken kişiye bunu soranlar, olumlu yanıt aldıktan sonra bunun nedenini, gerekçesini, nasılını sormuyor. Evet demiş olması yeterli bulunuyor.

Bu evetin nasıl bir evet olduğu da tartışılabilir.

Bir adım daha ileri gidince görüyoruz ki, masonlardan kimisi “yaradan” ile de yetinemiyor. Bu inanç koşulunu “ulu yaradan” için öngörüyor.

Eyvah!...

Eyvah çünkü “ulu yaradan” dediğiniz anda, eğer öyle bir şey bir olgu gerçekten de varsa, bir de “ulu olmayan yaradan” var demektir. Bir kavramı sıfatlandırdığınız anda bunun bir eytişimsel yani diyalektik (en azından ikicil yani düalist) karşılığı var demektir. Bu nedenle sıfatlandırmak çok zor ve sıkıntılıdır. Nitekim bazı dinlerde Tanrı kavramına böyle sıfatlı yakıştırmalar, nitelendirmeler yapıldığı anda, bunlar sadece düşünme zahmetine katlanmayan zihinlere hoş gelir.

Tarih boyunca dinlerde yapılmış olan hep bu... Böylece insanları düşünmekten ve değerlendirmekten alıkoyarak hatta onların olabildiğince düşünmemesini sağlayarak, onları boyunduruk altına almak. İnsanlar inançlı olursa, dünyevi işleri de fazla sorgulamaz; biz de işlerimizi yürütürüz.

Demek ki ulu yaradan kavramından kaçınmakta yarar var çünkü iş çıkmaza giriyor.

Ancak bazı mason kuruluşları bu konuyu öyle yaradan kavramıyla da bırakmıyor. Çünkü bu aşamada bırakılsa iş “nedentanrıcılık” da denilen “deizm” düzeyinde kalacak. O ise bir inanç sistemi olabilir ama bir dinsel kurumlaşması yok. Tam tanımlı çerçeveler içinde değil. bu nedenle de işi “tanrıcılık” da deniler teizme yöneltiyorlar. Gelişigüzel bir tanrıya değil, teist nitelikli bir tanrıya inanma koşulunu getiriyorlar.

Bu teist nitelikli tanrının özelliklerini sayarak, inancı bu açıdan bağlamalarla, kesinleştirilmiş tanımlarla çerçeveleyen de yok değil. Bu da yapılınca, bir bakıyorsunuz ki ortaya konulmuş olan koşul, belli bir dinin sıkı inançlısı olmayı gerektirir düzeye gelmiş.

Tanrı kavramıyla uğraşmak daha ayrıntılı ve zor. Yaradan daha kolay. Çünkü o, tanrının sadece bir niteliği ya da yönü. İyisi mi biz yaradanda kalalım.

İşte şimdi asıl konumuza geldik…

Yaradan deyince bundan ne anlıyoruz?


Masonluğa girmek için bir yaradana inanmak zorunluluğunu öngören mason kuruluşlarının bu bakımdan yapmış olduğu bir açıklama var mı?

Böyle bir açıklama varsa, bu mason adaylarına önceden veriliyor mu?

Yoksa, herkesin bu konuda tek bir kavramı anladığı mı varsayılıyor?

Eğer durum bu sonuncusuysa, bakalım bu Forumun bu başlığı izleyen katılımcıları “yaradan” denilince bundan ne anlıyor.

Kendisine sorulmuş olan varsa o ne anladı da yanıtladı, sorulmasını bekleyen varsa o ne anlıyor?

Buyrun… Söz ilgi gösterecek olanların...
« Son Düzenleme: Eylül 26, 2014, 12:50:11 ös Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 26, 2014, 08:32:51 ös
Yanıtla #1
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 214
  • Cinsiyet: Bay

Bu konuya İslam dini çerçevesinden bakacak olursak çok çetrefilli dallara bölebiliriz .

Nasıl bir din ve Tanrı anlayışıdır ki ;

taraftarlarının  bazıları İbn-i Arabi'nin ışığında giderken , bir kısmı da İŞİD gibi radikal guruplar içerisinde kafa kesebilecek kadar

kendisinden geçebiliyor ?

Sayın ADAM'ın belirttiği keskin noktayı iyi yakalamamız gerekir  .

Bir tarafta yaradan veya  yaratanlar , Makro boyutta ise ulu yaradan yahut EVRENİN ULU MİMARI

Herkes algısının çapına göre yaratıcıya sahip .

Çapımın nereye ulaşabileceğini ya da     ne derece düşebileceğini bilmediğimden Yaratıcı ve inanç konusunda Agnostik kalmayı tercih ediyorum .

Ancak , bilincin genişlemesi Yaratıcı  anlayışının da değişmesine sebebiyet verecekse kabullenemediğimiz guruplara düşüncesizce,  katı bir ateist

edasıyla saldırmak fayda vermeyecektir .

Bunun farklı yollarını bulmamız gerekir .

Bilim ile Dinin eskisi gibi bilek bileğe savaşmasını bekleyenlerin dönemi kapandı  .

Nihayetinde Bilim  ulaştıgı seviyeyle , inancın psikolojik tahlillerini ve reaksiyonlarını ölçebilecek konuma gelmiştir .

Geriye , bu tahlilleri uygun bir dille en aşağıdan en yukarıya  kadar anlatabilmek kalıyor .




« Son Düzenleme: Eylül 26, 2014, 08:45:49 ös Gönderen: Dor »
"Bu ıssız dağları, şükranlarını dile getirmeksizin terk edemezsin"


Eylül 26, 2014, 09:28:28 ös
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 201
  • Cinsiyet: Bay

"Kainatın Ulu Mimarı" sıfatındaki "Ulu", Atatürk için kullanılan "Ulu" sıfatı ile aynıdır. Burada Yaratanı yüceltme çabası söz konusu aslında. Apayrı olarak incelemeye kalkarsak işin içine felsefi birçok şey girer ve çıkılamaz hale gelebilir. Mesela; Görkemli bir mimar ya da büyük bir mimar kavramı olarak Demiurgos, gnostisizm ile diğer dinsel ve felsefi sistemlerde de görülür. Bu apayrı bir şeydir. Demiurgos’un en belirgin özelliği bir şeyi yoktan var etmemesidir; yaratmaz, yoktan bir şey var etmez, fakat yaratılmış olana biçim vererek bir şeyler meydana getirir, yaratılmış olanı düzenleyerek yeni yeni şeyler meydana getirir. Dünya’yı da böyle, biçimlendirerek ve unsurlarını düzenleyerek oluşturmuştur.

Bir de Wiccanların gözünden bakacak olursak; eski doğa dinleri, tüm evreni ve kâinatın özünü oluşturan bir Yaratıcı’dan bahsederler. Bu Yaratıcı, kutsal ve gizli olandır. Bu büyük ebeli ve ezeli güç, evrenin dönüşümünü ve kontrolünü sağlayacak tanrı ve tanrıçalar yaratmıştır. Bu yüzden aslında var olan bütün eski doğa dinleri (Vodooo, druidizm, eski mısır inancı, yunan inancı vs..) tek bir Yaratıcı’ya inanırlar, lakin bu Yaratıcı’nın emriyle görev olan vazifeli varlıklar vardır (tanrı, tanrıçalar).  İşte eski inançlarda (hristiyanlık öncesi dönemlerde) rahip veya rahibeler önce tanrı ve tanrıçalarla bütünleşir (böylelikle evrenin kozmik güçlerini öğrenir), sonrada Yaratıcı’ya dönüp, nihai bilgeliğe ulaşacaklarına inanırlardı.   

İbrahimi dinlerde ise Yaratıcı ile Tanrı aynıdır. Her şeyi yaratan ve yok eden Tanrı'dır.

Masonlukta inanılan Yaradan kavramı nedir? Peki ya bizim inandığımız Yaradan kavramı nedir? Tanrı'nın kendisi midir? Tanrı'yı da yaratan mıdır? Yoksa öyle bir şey yok mudur?

Saygılarımla...
Serius est quam cogitas.


Eylül 27, 2014, 08:31:11 öö
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Güzel katkılar var.

Başka katılımcıların da değerlendirmelerini bekliyoruz.
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 27, 2014, 05:49:44 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

       Sayın ADAM'ın belirttiği gibi, önce o kitabı okumak lazım, hatta yalnız o kitabı değil diğer kitapları da okumak,mümkünse aralarında kıyaslamalar yapmak, kitabi olmayanları da incelemek gerekir.
        Çoğu zaman bakıyorum,  gerek İbrahimi dinlere ait kitaplar ve gerekse diğer dinlerle ilgili yeterli araştırma yapmadan  kendi fikirlerini dinin emri imiş gibi lanse etmeye çalışanlar oluyor. Tabii ki bu da konunun sulanmasına yol açıyor. Umarım bu konu amacına ulaşır, konuyu anlatırken hiç değilse " Surelerden, Ayetlerden, pasajlardan" örnekler verilmek suretiyle katkıda bulunulur.
         Saytgılar-sevgiler.
       
"Vur ama dinle beni"


Eylül 27, 2014, 09:24:09 ös
Yanıtla #5
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 201
  • Cinsiyet: Bay

Şahsen ben İbrahimi dinlerin kitaplarını okudum fakat okurken karşılaştığım paradokslar, bu kitapların -sayın Alşah'ın dediğime benzer bir şekilde fakat bu sefer kaynağın- çıkar amaçlı değiştirildiği hissine kapılmama yok açıyor. İznik Konsili'ni bilmeyen yoktur diye düşünüyorum. Bu nedenle; bahsedilen yaratıcıya insani özellikler yükleyen ve Yaratıcı ile Tanrı'nın aynı olduğunu savunan bu dinlerin, pagan tanrılarını tek bir vücutta birleştirdiği kanaatindeyim. İslam'a göre Yaratıcı Allah'tır ve Esma-ül Hüsna'da özelliklerini açıklayan isimleri yer alır.

Tercümelerde isimlerin bir Arapçada kullanılmayan ve kısmına zorlama olduğu hissi veren anlamlar verilirken bazı isimler de tenzih amacıyla birtakım değişiklikler yapılarak anlamlandırılır. Birinci gruba ahad, samed, rahman, aziz, ikinci guruba da celil, sabur, mütekebbir, mümin, dar gibi isimler örnek gösterilebilir. Örneğin mümin, ismi fail olduğu ve güvenen, inanan anlamına geldiği halde ismi mef'ul olarak güvenilen anlamı verilir. Aynı şekilde tevvab çokça dönen, pişman olan, tevbe eden anlamında olduğu halde, tevbeleri çokça kabul eden anlamı verilir.

Bu isimlerden bazıları insansı (antropomorfik) özellikler taşır: Müntakim (intikam alan), Mütekebbir (kibirlenen), Sabur (sabırlı) vb. İhlas suresinde geçen ve Allah’ı anlatmak için kullanılan Ahad, Samed kelimeleriyle diğer surelerde geçen Aziz (din), Rahman, Şafi gibi isimler ise İslam öncesi dönemde Ortadoğu ve komşuluklarında tapınılagelmekte olan bazı tanrılara verilmiş olan isimlerin aynısı veya yakın fonetiğe sahip olmaları dolayısıyla tevhid inancı açısından eleştirilen isimlerdir.

Muazzez İlmiye Çığ bir örnekle bunun tek tanrıcılığa giden yolda gerçekleştirilen değişimlerden birisi olduğunu kaydeder. O’na göre çoktanrıcı olan Sümerler daha sonra bu tanrıların isimlerini Marduk üzerinde toplarlar ve Marduk’un 50 kadar ismi olur. İlmiye çığ aynı eğilimin Allah’ın isimleri konusunda da yaşandığını söyler ve bir araştırmacının Ahad ve Samed isimlerinin Allah’a atfedilmesi konusundaki analizini aktarır.

Özetleme gereği duyarsak; İslam'da Allah, Kainatın kurucusu ve tek hakimidir. Akla gelen en sıkıntılı soruyu soracak olursak da şöyle diyebiliriz; "Ya öyle değilse?"

Saygılarımla...
Serius est quam cogitas.


Eylül 28, 2014, 01:03:33 öö
Yanıtla #6
  • Ziyaretçi

Eğer bir aska hizmet etmiyorsaniz varliginizi veya felsefik tartismalariniz hep saptirmak zorunda kalirsiniz saptirmamak için evrenin ulu mimari(burada genel alip inanci onemsiyor) bana gore bu sifati aslında Tanri sifati diye tahmin ediyorum. Tanriya duyulan ask hizmet olmaz ise yaptigin işe hep şeytan karisir yani seni saptirir bazen sadece inanmak gerekir, siz hic düsüncelerinize niye düşünüyorsun dediniz mi diyemezsiniz saçma gelir, bu da boyle bir durumdur. Bazen sadece kabul etmek gerekir arastirdikca bas edebilecek durum değildir sonsuzluk aslında varda olabilir yoksa bunu biz anlayamayiz.... Çok uzun mesele yaradani kavramlarla tasfir etmek sadece sacmaliktir...

Saygilarimla...


Eylül 28, 2014, 08:03:42 öö
Yanıtla #7
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 201
  • Cinsiyet: Bay

İşe duygusal açıdan yaklaşmamanızı öneririm. Burada Kutsal Kitaplarda anlatılan Yaratıcı ve Tanrı kavramlarını incelemeye çalışıyoruz. Tavsiye ederim. :)

Saygılarımla...
Serius est quam cogitas.


Eylül 28, 2014, 01:36:02 ös
Yanıtla #8
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 228
  • Cinsiyet: Bay

Tanrı inancının evrim sürecinde (tanrılardan tek tanrıya geçiş) herşeyi var eden ilahın soyut tanımlarının somuta indirgenmesi sırasında ilahın hangi adlar veya sıfatlar ile tanımlanacağıda bildirilerek ilahi dinlerde sınırlamalar getirilmiştir. İlahi dinlerde, ben burada sadece islam inancından beahsetmek istiyorum, kitapta herşeyin yanıtının var olduğu, anlamak için anlayabilecek bilgi birikimine sahip olunması gerektiğine, yanlış anlama var ise de bunun kişinin kendi eksikliğinden kaynaklandığı, arapça kelimelerin birden fazla anlam içeridğinden bununda Kur an ı sadece arapça okuyanların anlayabileceği vurgulanır. Ancak, burada sorulması gereken arapçanın da ana dil olması yetmez, çünkü kelimenin hangi anlamı ifade ettiğini arapta bilemeyebilir. Surelerin başındaki bazı harflerin anlamı olmaz denir. Neden sorusuna verilen yanıt "ayet inerken melekler yazdırmıştır" olur. Yani düşünme kabul et.

Son günlerde ise şu görüş ön plana çıkartılmaya başlandı, "arapça bilen de anlamaz, çünkü o ayetin Hz Muhammede indirildiği anda hangi şartlar gereği ve ortama göre indirildiğinin bilinmesi gerekir. Bu bilgiler eksiktir, ancak sahabelerin açıklamaları ile bilebiliyoruz, o da yeterli değil."

Kendi kutsal kitabıma göre "sakın sorgulama, olduğu gibi kabul et. Eğer eksiklik var diyorsan o senin eksikliğindir"

Dolayısı ile yaradan kavramı islamiyette belirlidir, soru sorulmaz.

Kişsel görüşüme gelince (okunan kitaplar, tartışmalar sonucu şekillenmiştir);

Düşünce hiçbir kavramı veya olguyu soyut düzeyde tutmaz. Herzaman şeyleri somutlaştırır, veya benzeri ile özdeşleştirir. Yaratan, var eden bunun karşıtı olarak illaki yok eden özelliği mi olması gerekir. Hayır, yok etmek varlığı oluşturan tüm şeylerin yok olmasını gerektiri ki, şeyler daima evrende vardır, var olmaya devam etmektedir. Eğer yok etmek fiili formun yok olması ise o da illüzyondur. Örneğin, İnsan bedeni birden bire ölmez, ölüm uzun süreçlidir. İnsan vucudu sürekli olarak yenilenir, yani hücreler ölür ve yerine yenisi gelir. Eksilen sadece yenilenme sürecindeki yaşam enerjisidir. Kısaca bir bütünün parçasıyım. Bana bakarak bütün hakkında karar veremeyebilirsin. Etrafıma bakarak hakikati bulmaya çalışırım. 

Masonluk ilkelerine göre yaradan kavramına tam olarak vakıf değilim. Ancak burada sadece yorum yapabilirim ki bu da yanlışlık ve eksiklik ihtiva edebilir. Anlayış göstereceğinizi düşünerek diyorum ki;

Yaradan yani evrenin ulu mimarı var oluş sürecinde her bir taşı (şeyler) tam yerine uyumlu olarak yaratmıştır, dönüştürmektedir. Sorgulamak ondan uzaklaştırmaz, çünkü şeyleri sorgularsan kainatın ulu yaratıcısına yaklaşırsın, insanoğlunun (şeylerden sadece akli iradeye sahip olan) var oluş gerekçesini düşünerek araştırarak, gözlemleyerek, algılayarak, kavrayarak, bilgelikle ona yönelir. Araştırarak taşları yerine oturtur, bir sonraki kişiye bilgiyi aktarır ve insanoğlunun hakikate ulaşması için taş basamağı her aşamada bir sonra gelen yükseltir. 

Saygılarımla,
Madem yersizlik alemi aslım
Artık bana tek bir şey düşecek
Yücelip aslıma gitmek


Eylül 28, 2014, 03:57:23 ös
Yanıtla #9
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Güzel ve geniş katkılar sürüyor. Özellikle Sayın Selim'in irdelemesi çok değerli.

Ancak bu katkıların çoğu konuyu İslâm dini açısından ele alıyor. Böyle bir değerlendirme teist nitelikli tutumun sadece bir bölümü. Kaldı ki insanlar arasında bir yaradanın varlığına inanmakla birlikte ne Müslüman ne de bir diğer teist nitelikli dinin inançlısı olmayanlar da var.

Bir diğer deyişle; konuya salt İslm dini açısından bakmak yaradan kavramını anlamak ve açıklamak bakımından yetersiz olur. Kaldı ki özgün İslâm'da böyle bir kavramın bulunup bulunmadığı, var idiyse ona ne dendiği bile sorulabilir.

Bu başlık altında sorduğumuz diğer soruların yanıtını veren yok henüz... Hani mason kuruluşları konuya nasıl bakıyor, adaylara bu konuda na sıl bir ön bilgi veriyor, onlardan ne bekliyor vb.

Ara sıra kimi katılımcılarımızın konunun içine bir de Masonluktaki Evrenin Ulu Mimarı kavramını katıyor. (Kimileri eski dille Kâinatın Ulu Miman diyor.) Bu başlıkta bu terimin kullanımı yanlış olabilir. Üstelik Forum kurallarının 17. maddesine aykırı da düşebilir. Bu nedenle burada o terimi kullanmaktan kaçınmakta yarar var. Çünkü mason kuruluşlarından hiçbiri bir mason adayının Evrenin Ulu Mimarı diye bir kavrama inanır olmasını öngörmekte değil. Konu: Yaradan.

Bir de Türk masonik tarihinde "Kâinatın Ulu Yaradanı" diye bir kavram var. İsteyen ona da değinebilir. Ancak sanırım o terim genel olarak "Yaradan" teriminin bir özel hâli.

Bizim bu başlık altında ele aldığımız, almamız gereken kavram ise pek genel. Batı dillerinde de, çeviri yapılmasına gerek olmaksızın bir karşılığı bulunan bir kavram bu.

Zaten belki de bu kavramı Batı dillerinde irdelemeye kalkışacak olursak ne yapacağımızı şaşırabiliriz. Bu başlığı katkıda bulunmuş olanlar ve bulunmak isteyenler konuyu bu açıdan da değerlendirebilir.

 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
10048 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 22, 2011, 08:01:58 ös
Gönderen: NOSAM33
2 Yanıt
4700 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 05, 2008, 01:43:19 ös
Gönderen: dogudan
7 Yanıt
15204 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 20, 2008, 09:18:44 ös
Gönderen: saskin
2 Yanıt
5791 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2009, 02:55:29 ös
Gönderen: ceycet
26 Yanıt
16075 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 06, 2014, 10:51:19 ös
Gönderen: blackfriairs
7 Yanıt
9709 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 27, 2012, 12:46:38 öö
Gönderen: CAMPANELLA
2 Yanıt
6207 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 19, 2011, 01:44:08 ös
Gönderen: Maledictum
12 Yanıt
9269 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 21, 2011, 08:03:12 ös
Gönderen: Tij
14 Yanıt
8264 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 27, 2011, 05:05:54 ös
Gönderen: ADAM
10 Yanıt
7112 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 02, 2012, 06:54:15 ös
Gönderen: karahan