Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Masonluk ve özgür düşünce  (Okunma sayısı 30704 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 26, 2011, 06:19:19 ös
Yanıtla #10
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Hepimiz düşünmenin soylu bir erdem olduğunu söyleriz. Siyasal, ekonomik, dini veya birçok konuda düşüncelerimizden bahsederiz. Daha doğrusu söylediğimiz düşüncelerin bize ait olduğuna hemfikirizdir.Hala gazete trajlarının artmadığı, bilimsel düzeyde yayın yapan ülkeler sıralamasında

ilk 20′ye bile giremediğimiz, kitap satış oranlarının beklenilen seviyenin soyut bir görüntüsünü bile oluşturmadığı bir toplumda, bir fikir beyan etmek ve bunun kendi düşüncemiz olduğunu belirtmek sadece düşüncesizce bir düşüncedir.

Düşünmenin, düşünmeyi biçimlendirmenin yapıtaşları ise kavramlardan geçer. Yalınlaştırılmış bir tanımla kavram; bir şeyin taşıdığı anlam yüküdür. Bu yönden doğru, açık ve aydınlık düşünmenin ilk yolu(koşulu) kavramları basmakalıplıktan uzak, özgün cümle kalıpları içerisinde kullanmaktan geçiyor.

Kavramları kolayca anlaşılamayan kişilere bakın. Kavram dağarcıklarının karmakarışık olduğunu görürsünüz. Ayrımları seçemez, ayrıntıları göremez böyleleri. Daha doğrusu gelişigüzel öğrendikleri kavramları gelişigüzel bir biçimde kullanırlar. Bunların gerçek anlam yükünü tam olarak anlayamadıkları için de onlardan düşünce üretemezler. Bellediklerini yinelemekten basmakalıplığa, yalınkatlığa düşmekten öteye gidemezler.
Nereden geliyor bu düşünmeme hastalığımız? Düşün ve sanat alanındaki bu bozbulanıklığın, bu alacakaranlığın kökeninde hangi nedenler yatıyor? Neden tartışmalarda hep yüzeyde kalınıyor? Neden suçlamalar, karalamalar birbirini kovalıyor? Niçin aralarında kin ve düşmanlık bulunan yaklaşmalar oluyor?      
Bu soruları daha da artırmak mümkün. Kuşkusuz verilecek cevapları da.

Çevrenizdeki tartışmalara kulak verin, yazılıp-çizilenleri eleştirel bir gözle değerlendirin. Birtakım özel adların ve bunlara

bağlı olarakta bazı kavramların büyük bir coşku ile tekrarlandığını göreceksiniz. Bu yineleme, bu özel adları sayıp dökme, öne sürülen savları kanıtlama,onların tanıklığına başvurmak için değildir. Kendi düşüncelerinin yerini almıştır o kavramlar. Sözde özgün olduğu söylenen bu söylemler, o adların belirli kavramların gözlgesine sığınmadır. Sindirme değil, bellemedir.

Düşünme bellemeden çok öğrenmeye dayanan bir eylem biçimidir. Oysa kavram tutsaklığına yakalananlar, öğrenmeden çok bellemeyi yeğlerler. Kafalarının içi devşirme bilgilerle doludur. Bunlarda ezberleme bilgilerden oluştuğu için bütünsellikten yoksun ve tamamen uzaktır. Edinme, davranışa dönüşmez. Düşünmeyi öğrenememesi -ama kendince- üstelik özgün düşündüğünü zannetmesi, onu belirli kalıplar içinde kalmaya, kalıplar içinde duymaya, düşünmeye zorlar. Bu tür kişiler ister istemez belli bir düşüncenin kölesi, belli bir kavramın tutsağı olur. Kölesi olduğu düşünce, tutsağı olduğu kavram neyi çağırır, neyi buyurursa ona göre davranır.

Kavram tutsaklığının ya da düşünme köleliğinin kökeninde düşünememe, düşünmeyi bilmeme gelir. Çünkü düşünme; bir tartıdan, bir irdeleme sürecinden geçirme, bağlamsal yönden onları bağlantılama işidir. İrdeleme, eleştirme ve bağlantılama da kavramların kabuğunu kırmayı, yüzeyde kalmamayı gerektirir.      
Kişi bu gerekliliği yerine getirdiği zaman, böyle bir yönelim içine girdiğinde kolay kolay kavramların albenisine kapılmaz, kulu kölesi olmaz. Özgür düşünce dedikleri de bu değil midir ?

Sebahattin Eyüboğlu bir yazısında bu gerçeği şu şekilde dile getirir:

“Özgür düşünce, bütün kalıpları, altın da olsa bütün kafesleri, bütün yasakları yıkan düşüncedir. Böylesi düşünce ancak kulluğu bile hoş görmeyen bir dünya görüşüne açılmaksa insanı, yaşamayı hoş görenlerin harcı değildir.”

“Düşünmeyen, özgür düşünmediği için de kendini kavramların kafesine kapamış olan kişi; bu kavramı savunanların kapısına kul olur. Dilinden adlarını ve sözlerini düşürmez.

Şu der ki… diye başlar sözüne …..der ki diye bitirir sözünü. Kendi ne düşünür, kendin ne der? önemi yoktur bunun.Uydulaşmıştır. Tutsaklığına kapıldığı kavramların yayınını yapar durmadan.” Bu uyduluğa değinirken Sebahattin Eyüboğlu şöyle sürdürüyor sözlerini;

“Özgür düşünce hem tutucu, gelenekçi hem de özgür olamaz. Nasıl olabilir ki, düşünce özgürlüğü eski kalıplarını kırmanın ta kendisidir. Kendi aklını kullanmayan insan, kitapların en güzelini de kullansa özgür düşünemiyor demektir.”


Düşünmeyi insan aklının kndiliğinden olan bir işlevi olarak görenler de az değildir. Böyle sananlara göre düşünen insan Rodin’in ünlü yortusunda olduğu gibi, eli çenesinde bir köşiye çekilmiş, olasılıkla toplum için zararlı kurgular içinde sakıncalı bir bireydir. Düşünen insan sakıncalıdır. Neden mi? Tarih boyunca böyle insanlar sakıncalı görülmüştür. Çünkü tarih boyunca düşünen insanlar toplum düzenine karşı çıkmıştır.      
Dünyanın düz bir tepsi biçiminde olduğu görüşü nasıl olmuştu da toplumların huzurunu kaçırmıştı ki, yine nasıl oldu da bir düşünür bunun böyle olmadığını söyledi. Dünyanın öküzün boynuzunda durduğuna inanarakta erdemli veya huzurlu toplum olunabilirdi.

Şimdi içeriğimizi biraz da tarihte düşündükleri için yargılanan birkaç düşünüre ayıralım.

İnsan bazı kimselerle okul sıralarında tanışır. Bizim Galileo diye bildiğimiz ünlü bilim adamıyla tanışıklığımız da okul sıralarında başlar. Dünyanın güneş çevresinde döndüğünü söylediği için Engizisyon Mahkemesinde en ağır cezalara çarptırılacağı söylenmiş, bu fikrinden vazgeçmesi istenmiş, ünlü bilgin ise;

“Ne yapayım, dönüyor” demiş.

Piza Üniversitesi’nde önce öğrenci, sonra öğretim üyesi, Kopernic sisteminin doğruluğunu gözlemci ve deneyvi yöntemle kanıtlayıp savunan kişi, modern fiziğin babası. Ne yazık ki ” Dünya evrenin merkezi değildir. Güneşin çevresinde dönüyor” deyince, incille çatıştığı için şimşekler üzerine çekildi.

16 Haziran 1632′de Galile papanın emriyle Engizisyonda yargılandı.

Halk incilden geldiği söylenen sözlere körü körüne bağlı kalmalıydı ki düzen sürüp gitsin. Köleler köle, papazlar papaz, dükler dük, asiller asil kalsın. Ama Dünya Güneş’in etrafında dönmeye devam ediyor.

Hazerfan Ahmet Çelebi’yi bilmeyenimiz yoktur. Galata kulesinden dünya tarihinin ilk uçuşunu yaptığı için ulema tarafından kem gözleri üstünde görmüş, destek görmek bir yana özgür düşünüyor, basmakalıplıktan uzak diye padişahca idamına karar verilmişti.


Socrates ise skolastik düşüncenin mimarıdır. O dönemde İran ordularına karşı Atina ve Isparta ortak bir savaşa katılmışlardı. Isparta kara kuvvetleriyle savaşa girmişti. Atina güçlü deniz kuvvetlerine sahipti. İran savaşı kaybetti, Isparta askerleri İran’a girdi. Atina savaş filosu ise ticarete açıldı. Dış ilişkilerin gelişmesi, yani insanların buluşması değer yargılarının çeşitlenmesine yol açtı.      
Anlaşıldı ki yalnız Atina yoktur yeryüzünde. Başka ülkelerde başka tanrılar ve başka düzenler var. eski inançlar yıkılmaya, yeni değerler doğmaya yüz tutunca, Socrates’in toplumuna ortam hazırlandı. Etkili çevreler hem yeni fikirleri engellemeye çalışıyor hem de bu fikirlerin savunucusu Socrates’e diş biliyorlardı.
Sonuçta Socrates yargılandı ve

baldıran şerbeti içmeye mahkum edildi, ölümdü söz konusu olan.

Socrates’in ölümü kişiliğinde oldu. Zehiri içmeden yıkandı, hazırlandı. Zehiri getiren görevliye “Gel bakalım arkadaşım, ne yapacağımı söyle bana” dedi. Görevli:

“Kolay olur, içtikten sonra odada dolaşırsın. Bacaklarında bir ağırlık duyunca yatağa uzanırsın” dedi. Socrates tası aldı, zehiri içti.
Koca bilge zehiri içmeden hemen önce bir öğrencisinin elinde saz görür. Nasıl çalınacağını sorar. Öğrencisi “az sonra öleceksiniz, bundan bir tat alamazsınız” deyince, Socrates:

“Asıl tat çalmakta değil, çalmayı öğrenip onu farklı bir tarzda çalmaktır” demişti.

Evet düşünce böyledir. Sazı çalmayı öğrenmek değil, onu değişik bir ahenkte buluşturmaktır.

İnsan kişiliğini yapan etkenlerden biri de onun kendi kafası ile düşünmesidir. Oysa genellikle bunun tersi oluyor. kendi kafası ile düşünmeyi bir kenara bırakalım, çoğu insan başkasının kafasının hizmetçisi olmayı erdemlik sayar. İnsanı insanlığından uzaklaştıran bir durumu erdemlik sayması önemli bir çelişki olsa gerek.

Nadir Nadi 1943′te “Sokakta Gürültü Var” adlı eserinde şöyle diyor:

“Şuradan buradan topladığı kırpıntı fikirlerle geçinen zavallıları hesaba bile katmayız. Çünkü kuvvetli bir gövde üzerinde yağma edilmiş bir banka kasası gibi bomboş duran kafalar bizi alakadar etmez. Bazen belki onlara kızdığımız olur. Canlı olan bir beynin bu kadar hareketsiz kalmasına, bu kadar papağanlaşmasına şaşarız.”

ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 26, 2011, 06:34:17 ös
Yanıtla #11
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Düşünce; insanın ölüm cezası korkusu, hastalık gibi fiziksel köleliklere boyun eğmeyen, değişmez bir disipline bağlanmaya zorlanamayan, sosyal baskılardan etkilenmeyen belki de tek öğesidir. Tabii ki düşüncelerimizi ve bunların ürünlerini paylaşmamamız şartıyla huzurlu yaşayabiliriz!!! Burada bir paradoks karşımıza çıkıyor. İşte düşüncelerini ve bunların sonucunda elde ettikleri ürünlerini paylaşan bazı ünlülerin yaşarken başlarına gelenler: Confucius yurdunu terk etmeye mecbur kalmıştır, Socrates ölüme mahkum edilmiştir, Platon esir olarak satılmıştır, Aristo ümitsizlik ve dışlanmışlıktan kendisini zehirleyerek intihar etmiştir, Spinoza Yahudilerce lanetlenmiştir, Kant Protestanlarca lanetlenmiştir, Wagner dinleyenlerince piyanosuyla resital verirken düşünceleri nedeniyle ıslıklanmıştır, Galilée hapsedilmiştir, Baudelaire’nin yapıtlarının yayınlanması yasaklanmıştır, Pasteur meslektaşları tarafından dışlanmış ve nefret edilmiştir. Burada Swift’in bir sözüne değinmeden geçemeyeceğim: “bir deha ortaya çıktığında kendisini tanımamıza en iyi olanağı sağlayan o anda bütün budalaların kendisine karşı birleşmeleridir”
 
İnsan Hakları Beyannamesi ile toplum; insana tam bir özgürlük içinde düşünme ve konuşma hakkını bahşeder. Diğer taraftan aynı toplum insanı sürekli olarak baskı altında tutar. Toplumun sosyal ve hatta fiziksel baskısı altında insan; dokunulmazlığı olan, dayatmaların olmadığı, kontrol edilemeyen tek kalesine sığınır. Düşünce şatosuna yerleşir, rahatlar ve hiçbir zarar görme kaygısı olmaksızın güven içinde en tutucudan en sapığına kadar uzayabilen düşünce oyunlarına dalar. Kendini düşünce ve akıl spekülasyonlarına hiç rahatsız edilmeksizin terk eder. Burada insan, eşitsizliklerin, nankörlüklerin, sıkıntının karşısında mantık ve alışılagelmiş şartlanmaların dışında düşünmeye başlar. Düşünce kimi zaman o kadar ileriye gider ki, saçmayı kabul eder, kötüyü onaylar, ilerlemeyi horlar, ahlak kurallarıyla alay eder, erdemleri yıkar. Bu nedenle, her şeyin olduğu gibi düşünmenin de bir sanatı olmalıdır.
 
Düşünce akıcı olma niteliğine de sahiptir. Akıcılıktan kastım; düşüncenin bloke edilemediği, sınırlandırılamadığı, hapsedilemediği, yani zaman ve mekanı sınırlı olan bir daire içine kapatılamadığıdır. Bununla birlikte duyguların, anıların, durumların kendi aralarındaki fikir ilişkileri ve benzerlikleri ile sebep-sonuç etkileşimleri anında bir tepkimeye girer, ortaya çıkan anlık sonuç bizim bu birikimimize ve birikimimizi o an nasıl yorumladığımıza bağlıdır. Yani düşünce değişkendir ve yönlendirilebilir. Olayların akış sırası, gelişme şekli, bizim o andaki duygularımız, şartlanmalarımız, tecrübelerimiz, sembollerin bizde oluşturduğu farklı etkiler ve benzeri gibi nedenlerle aynı olay sonucunda farklı kişilerde farklı düşünceler oluşabileceği gibi aynı kişide farklı zamanlarda farklı düşünceler de oluşabilir. Burada bahsetmek istediğim düşüncelerimizin kişisel  ve değişken olduğudur. Hatta bunu daha da ileriye götürebilir ve olaya sosyal bir içerik de kazandırabiliriz. Günlük iletişimde kullandığımız sembolleri yani kelimeleri ve beden dilimizi ele alacak olursak, aynı kelime bireyin değer yargılarına, sosyokültürel seviyesine hatta cinsiyetine göre farklı anlamlar kazanmakta ve bunun sonucunda farklı düşünceleri doğurmaktadır. Benzer farklılık toplumlar için de geçerlidir. Davranış tarzları da aynı benzerliği göstermektedir. Eskimolar arasındayken misafir bulunduğunuz evde ev sahibinin eşiyle yatmazsanız hakaret sayılır, Yunanistan’da elinizin beş parmağını açarak karşıya doğru gösterdiğinizde –ki ülkemizde beş derken bizim doğal olarak yaptığımız şeydir bu- Yunanlılar tarafından tacize uğrayabilirsiniz. Çünkü bu harekete Yunanistan’da hakaret anlamı bindirilmiştir. Yeri gelmişken “taciz” kelimesi de kendisine bindirilen anlamlar açısından kişilere göre farklı anlamlar taşımaktadır. Bu örnekleri rahatlıkla hem toplumlar hem de kişiler açısından çoğaltabiliriz.
 
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 27, 2011, 09:51:39 öö
Yanıtla #12
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Sayın Karahan konuyu çok güzel değerlendirmiş ve zenginleştirmiş.

Bu tempoda gidersek, bundan sonrası diğer kimi yazar ve düşünürlerin özgür düşence ile bağlantılı sözleri ve yargılarını aktarmak olabilir.

Konunun Masonluk ile bağlantısında ise, daha önce değinmiş olduğum şu “irreligious libertine” kavramı orada öyle duraduruyor.

Sayın Karahan, önce kavramlara sahip çıkmak gerektiğini olanca ağırlığıyla vurgulamış. Çok doğru.

Forumda, zamanı olmadığı için yazamayan Prometheus dışında hiç kimse dokunamıyor mu bu kavrama?



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 27, 2011, 11:20:54 öö
Yanıtla #13
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Aslında herkes dokunabilir.
Ancak özgürlük tanımı üzerinde biraz araştırma yapmak gerekir.
Bana göre, insan bir yere, bir inanışa, bir kuruma ait olunca özgürlüğünü kaybeder.
Oysa insan sığınmak ister, ait olmak ister, en kötüsü başına gelse bile birilerinin de başına gelmesini ister.
Hiç kimse bu açıdan özgür değildir ve bu konuyu tartışmak istemez. Tartışacağı sadece inançları doğrultusundaki tatmin ve haz amacıyla olur.
Özgürlük içsel bir şeydir.
İçsel olan ise ne anlatılır nede kolayca paylaşılır.

Doğadan(kendimizden) koptuğumuzdan beridir özgür değiliz.
O günden beridir özgürlüğe olan sevgimiz hiç dinmemiştir.
İnsan özgürdür ve tek başınadır. Ancak evrenin sırrı şudur; "Özgür ama yalnız değil."
Madem masonların sitesinde yazıyoruz, o zaman yerine uysun diye masonluğu örnek alabilir veya masonluğa vurabiliriz. İnsan mason olunca özgür olamaz diyelim ki, sözümüzde bir birlik, dirlik olsun.
Tekrarlıyorum; "İnsan ait olduğunda özgür olamaz."
Özgürlük içseldir, dışsal değil. Yada olmamalı.
kanunlar, dinler, toplumlar size bir sürü özgürlükler verebilir. Ancak hiç biri yetmeyecektir. Çünkü size ait olan özgürlük başkalarının kalıplarına yada oturma odalarına sığmayacaktır. Sizce en iyi özgürlük size göre olandır. Oysa dışarıdaki farklıdır ve zaten olmak zorundadır.
Bu yüzden ben özgürlüğü, Kişiye ait görüyorum. Bu yüzden beni anarşist sayanlar var. Hayır ben anarşist değilim(keşke olabilsem). Ben sadece kendim olmak istiyorum ve bu yüzden de hep kavga içindeyim. Hemde herkesle...

Evrende bildiğimiz, üstüne oturabileceğimiz bir tane doğru var mı? Bana göre yok, o zaman iyiyi, güzeli, doğruyu ve özgür olmayı nasıl tanımlayacağız? Tanımladık diyelim, bunu nasıl paylaşabileceğiz?
Asla.
Özgürlük paylaşılabilecek bir şey olamaz, olursa özgürlük olmaz. Çünkü aynı değiliz, farklıyız.
Mason olsak, dindar olsak, Türk olsak, alevi olsak, humanist olsak hep bir şeylere ait olacağız. Ait olan özgür olamaz, kişi olamaz. Bir şeyin parçası olmayı bıraktığımızda ancak özgür olabiliriz.
Peki burada bunları konuşmamım anlamı ne?
Masonluğa göre özgürlük bana göre hikaye, tıpkı dinlerin, kanunların verdiği fiks menüden fazlası değil.

Hiç kimse kendinden daha fazlası olamaz. Dışarıdaki dünyadan gelecek her hediye bizi sadece dışarıya bağımlı kılar. O yüzden dışarının tanımladığı ve bize sunduğu özgürlük bile olsa sadece yalan olur.
Bir tek şey hariç; Doğa.

Hiç bir insan bismillah diyerek doğmadı. Hiç bir insan Türküm diyerek doğmadı. Hiç bir insan -vay be- masonum diyerek doğmadı. Hiç bir insan "oh erkeğim" diye doğmadı.
Oysa masonlukta erkek olmanız şarttır(seçemezsiniz), oysa masonlukta inanç sahibi olmanız istenir, oysa masonlukta sır saklamanız istenir, oysa masonlukta ait olmanız istenir. Bütün insanlık yerine, tekristen geçeni kardeş diye anmanız gerekir.

Şimdi özgürlük nerede?
« Son Düzenleme: Kasım 27, 2011, 11:25:42 öö Gönderen: Prometheus »
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Kasım 27, 2011, 11:38:37 öö
Yanıtla #14
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

sn.Prometheus


ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Bu sözü yıllardır kullanırım nickimde sanırım sorunuzun cevabıdır.Sınırlandırılmış özgürlük acaba düşünen özgür insan doğasına uygunmudur hep merak etmişimdir.Toplumsal bütünlük içinmi istenir özgürlüklerin sınırlandırılması.Ait olduğun her ne ise koyulan kurallarına uyulmasını istemek o anda kişinin özgürlüğünü elinden alır peki ya tam tersi olduğunda paradox yaşamayacakmıyız,düzenin nasıl sağlayacağız.Aynı kültür ve eğitim düzeyine sahip olsa bile tüm insanlar sanırım özgürlükler yinede sınırlandırılmalıdır.
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Kasım 27, 2011, 12:04:10 ös
Yanıtla #15
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bu forumu sürekli izleyenler Sayın Prometheus’un düşünce yapısını, dünya görüşünü biliyor. Bu nedenle, bu başlık altında yazmış oldukları pek yadırganır değil.

Sayın Prometheus bu yazılarında kendi tutum ve görüşünü savunuyor. Bu da doğal ve olmalı. Forumda Sayın Prometheus gibi görüşlerini özgürce ortaya serenlere yani özgür düşüncesini düşünce özgürlüğü ile buluşturanlara gereksinmemiz var.

Ancak bu demek değil ki Sayın Prometheus’un tüm dedikleri doğru ve tam öyle.

Bir kere Sayın Prometheus’un bu başlık altında belirttiklerinin bu başlık altında olmaması gerek. Buradaki başlık “Masonluk ve özgürlük anlayışı” değil, “Masonluk ve özgür düşünce”. Düşünme özgürlüğü ya da düşünce özgürlüğü (bu ikisi farklıdır) bile değil; sadece özgür düşünce.

Ben Sayın Prometheus’a bu başlık altında genel olarak özgürlük ile bağlantılı deyişlerini bir başka başlığa taşımasını öneririm. Orada tepe tepe tartışalım ama burada bu başlığın sınırları çerçevesinde kalalım.

“İşte, özgürlük elden gitti.” diyebilir Sayın Prometheus. Evet, doğrudur, düzen ve disiplin özgürlüğü sınırlar.

Ancak sayın Prometheus bir de başka şeyler söylüyor. Yanlış şeyler. Konuyla doğrudan bağlantılı olmasa da bu yanlışları burada düzeltmek gerekiyor. Aksi takdirde öyle sanılabiliyor.

Masonlukta erkek olmanız şart değildir. Kadınlar, kadın mason kuruluşlarına ya da karma mason kuruluşlarına başvurup mason olabilir.

Masonlukta inanç sahibi olmanız istenmeyebilir. Bu koşul bazı mason kuruluşları için geçerlidir ama bazı mason kuruluşları masonların inançlarıyla hiç ilgilenmez.

Masonlukta sır saklamanızın istendiği doğrudur ama sır saklamanın özgürlüğe aykırı bir yanı yoktur. İlgisi bile yoktur. “Ben gelip sizin sırlarınızı öğrenir, sonra özgürlüğüm gereği bunu istediğim yerde açıklarım.” demek, en azından saçmalamaktır.

Masonlukta ait olmanız falan istenmez. Siz, kendi özgür buyrultunuzla ait olmayı isteyebilirsiniz. İstemiyorsanız hiç kimse sizi zorlamaz.

Masonluktaki temel tutum, mason olmasalar da Masonluğun ilkeleriyle bağdaşan tüm insanları kardeş sayıp bilmektir. Kardeşlik, masonlukta bir ülkü birliğinden kaynaklanan, özgür buyrultu ve bireysel duyumsama ile oluşan bir olgudur. Kimi masonlar, bir başka masonu kardeş bilmeyebilir. Bu olgu bile vardır. Olmaması gerekir ama olduğu yadsınamaz.

Dolayısıyla Sayın Prometheus’un ileri sürüşleri özgürlüğe aykırı düşemedi. Buradaki başlık olan özgür düşünce ile de bağlantısız kaldı. Fakat şimdi anlaşılan Sayın Prometheus’un vakti olduğuna göre onun Masonluk ve özellikle özgür düşünce üzerine görüş ve değerlendirmelerini alalım.

Vermek isterse eğer… Özgürdür.
« Son Düzenleme: Kasım 27, 2011, 12:06:44 ös Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Kasım 27, 2011, 10:03:17 ös
Yanıtla #16
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

           Sayın ADAM'ın  site adı ve konusu ile ilgili söylediklerine katılmamak mümkün mü?  hemen hepimiz Masonluk hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak, bilmediklerimizi öğrenmek, bildiklerimizi paylaşmak için bu sitede bulunmuyor muyuz ? Bu site yoluyla  Mason olunamıyacağı hepimiz tarafından bilinmiyor mu ?  Gelin görün ki; sitede Masonluğun konu edildiği kaç yazı var ? Gerçekten sayın ADAM'ın bu tespiti çok yerinde bir tespit. Hem hep hariciler yazarsa Masonluğu Masonlar'dan  nasıl öğreneceğiz ki;
            Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Kasım 27, 2011, 10:55:17 ös
Yanıtla #17
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 689

ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.
Bunu devlet sisteminde, cemaat kültüründe, her hangi bir toplulukta yaşayan insanlar da görmek mümkün insan
aslında özgür ama yaptığı hata (kurallara göre), farklı düşünme işte sınırlandı özgürlük.
Bir de herkes özgür o zaman da kural yok. saygı yok.
Şu anda insan var kul hakkı yer, küçücük bebeğe tecavüz eder, hırsız ve katildir, sırtı kuvvetlidir iyi halden
al az ceza çık hapisten aynı işi bir daha yap. bir de insan vardır der; 'daha iyi yaşayalım aslında bizim de haklarımız var
özgür olmak' der ve ağırlaştırılmış hapis alır. Suçu ne 'özgürlüğü dillendirme'. Ne görsen, duysan, dillendirme yoksa gider özgürlük.
Ben de bunu anlıyorum özgürlükten. 
Doğru rehberini bulana ne mutlu...


Kasım 28, 2011, 01:23:57 öö
Yanıtla #18
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Sayın KARAHAN,
Bu sistemdeki özgürlükler için evet sınırlandırılmalı. Ancak sistem doğrumu ki? İnançlarımız saf mı? Bize dürtülen gerçeklerin doğru olduğunu kim iddia edebilir?
Kusuruma bakmayın, ben bize bahsedilen özgürlük anlayışını bile kabul edemiyorum. Özgür düşünce saf verilerle ve baskı ortamı olmadan sahip olunabilir.
Yönlendirme olmamalı, bana milliyetçiliği aşılarsanız ben o yönde düşünürüm, ancak bu ne kadar doğru olabilir? Bana komünizmi aşılarsanız o yönde düşünürüm. Her konuda fanatik insanlar yok mu? Hepsi doğru düşündüğü şeylerin peşinden koşmuyor mu? Bunun için hayatlarını verecek kişiler bulamaz mıyız?

Sayın ADAM,
Bu sitenin ait olduğu masonlukta kadınlar mason olamaz. Yoksa bende biliyorum diğer masonik kuruluşlarda çok farklı şeyler var. Ancak buradaki masonluğa ve anlayışına göre konuşmayı daha uygun buldum. Böyle bakınca bir çok maddede haklı olduğum görülebilir. Tabi ki karşıt kuruluşların veya buradakinin hangisinin daha çok mason olduğuna ben karar veremem. O konu başka bir şey.

Yinede aidiyet başlayınca özgürlüğün bittiği bir gerçektir. Hiç kimsenin düşünme tarzı ve hayat anlayışı, hatta yaşadıkları ve tecrübe ettikleri diğerininkiyle aynı değildir. Bu kişiyi, ben yapan, sen yapan şeylerdir. Aynı kurallar herkesi birden bağlayamaz. İnsanlar aynı değil çünkü.
Sır saklamak, bakış açısına göre konuşma özgürlüğünün önüne geçer. Sadece bazılarının kuralları gereği basit bile olsa, konuşmanız gerekse bile konuşamazsınız. Bunun için yemin etmiyor musunuz? Yemin etmek ne oluyor?

Ancak, konumuz elbette masonik kurallar değil. Bana göre konu, ait olmakla giden özgürlük. Ben sadece masonluğa vurmak istemiyorum. Ama madem mason sitesindeyiz o zaman konuyu biraz oraya çevireyim demiştim.
Sorun mason olmak değil, sorun yarattığımız uygarlık ve bununla gelen kurallar dizisi. Hatta sadece kurallar demek bile çok yanlış, ahlak anlayışımız, sosyal yapımız, inançlarımız, doğru sandıklarımız ve her şey tamamen yanlış. Bir çok konfor ve imkan sağlamış olmak bu bedelle ödenmemeliydi.
İnsanlık batıyor, gelecek çok karanlık. Hayattan uzaklaştık, robotlara dönmeye başladık. Değerlerimizi matematikle hesaplamaya başladık. Yaşadığımızı unuttuk. Doğanın bir parçası olduğumuzu unuttuk, cenneti unuttuk, sevgiyi unuttuk, coşkuyu ve mutluluğu unuttuk. Erdem sahibi olmayı, içtenliği, paylaşmayı ve bir çok güzel şeyi konfora ve güce değiştik. Yarattığımız sanal ve saçma sapan değerlerle acıya, gözyaşına ve yokluğa sebep verdik. Her gün 200 türün yok olmasına ve havanın kirli, toprağın kirli, suyun kirli olmasına sebep verdik. Tarihi yanlış anlattık, çıkarlarımız ve doğru bildiklerimiz için çarpıttık.  Hesap tabloları, istatiklerle ölçülebilir olduk. Bilgi peşinde koşarken bilgeliği unuttuk. Daha önce hiç olmayan hastalıklar ürettik. Stres gibi, kanser gibi, aids gibi. Kariyer gibi, hijyen gibi, pastörize gibi, adanmışlık gibi, popüler gibi, şöhret gibi kelimeleri bişey sandık.
 
Hadi bırakayım bunları da günlük hayatımızdan örnek vereyim. Evini geçindirmeyen bir baba toplumun gözünde nasıldır? Yada evine bakmayan bir kadın? Bir işte çalışmak, sabahları işe gitmek akşamları eve gelmek. Yıllarını böyle geçirmek, sigortalı olmak, uygun bir maaş almak. Bu konuda bile masonlar bir şart koşmuyorlar mı? Günümüz şartları, ahlak yapısı ve toplumun doğruları bizi evlenmeye, iş güç sahibi olmaya ev-bark, araba sahibi olmaya dürtmüyor mu? Özgür düşündüğümüzü sanırken, aslında toplumun doğrularının bizi etkilediğinin farkında değil miyiz?

Bir video izlemiştim; Reklamların bizim üzerindeki etkisi malumdur, ancak reklamcılar nasıl insanlardır diye bir araştırmayı anlatıyordu. Reklamcılar bir iş yerine getirildi ve şirketin yaptığı iş anlatıldı ve buna uygun yarım saat içinde bir reklam, bir afiş istediler. Adamlar yarım saat sonra bir şeyler çizdiler. Şirket onlara aynı afişi kendilerinin daha önce çizdiğini gösterdi. Adamlar şok oldular. Onların düşüncelerini hiç anlayamayacağı şekilde yönlendirdiler. Reklamcılar, düşündükleri şeyin kendilerine ait olduğunu sanıyorlardı. Bu videoyu umarım bulur ve buraya koyarım.

Özgür düşünce ile özgür olmak arasında çok fark göremediğim için bu şekilde ifade ettiğim için kusuruma bakmayın, konu başlığına uygun olduğunu sandım.
Masonluğun içindeki düşünce özgürlüğünü de herhalde bu kadar yapabilirim. Elimdeki veriler neyse ona göre konuşuyor ve yorumluyorum. Yoksa konu başlığına bakarak masonlardan başka kimsenin konuşmaması, fikir yürütmemesi lazım.

Saygılarımla...

Benim için sorun şu ki; Bende özgür düşünemiyor olabilirim. Çünkü bu sistemin içinde doğdum ve büyüdüm. Bütün değerlerimi bu toplumdan, bu sistemden aldım. Bunlardan kurtulmaya çalışıyorum, ancak çok zor ve ilk önce hayat tarzımı değiştirmem gerekiyor. Bunun için yıllardır hazırlanıyorum. Size de bu konuyu anlatmıştım zaten.
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Kasım 28, 2011, 11:23:51 öö
Yanıtla #19
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Sayın Prometheus değerlendirmelerinde kendice bu siteyi salt belli bir kanattaki masonlara özgü olarak niteledikten sonra bir de öyle olunca burada masonlardan başka kimsenin konuşmaması gibi bir durumun ortaya çıktığını da belirtiyor.

İyi de… Bakınız ortaya Masonlukta pek önemli olan bir kavram koyuyorum: “irreligious libertine”. Sonra da bu forumun üyesi olan Sayın masonların bu terim üzerinden konuyu değerlendirmeleri ricasında bulunuyorum.

Tık yok!

Anlaşılan sitenin üyesi olan masonlar bu konuda bir görüş belirtmek istemiyor.

Yoksa bunun ne olduğunu bilmiyorlar mı?

Nasıl bilmezler? Bu terim Masonluğun anayasasının en önemli maddesi olan ilk yükümlülüğünde geçiyor ve bir masonun töresi gereği bir irreligious libertine olamayacağı belirtiliyor.

Ne demek bu “irreligious libertine”?

Bugüne kadar yapılmış olan açıklamalar kısa olarak “dinden bağımsız bir özgür düşünceci” şeklinde bir açıklama üzerinde yoğunlaşıyor. Daha geniş bir açıklama yapılabilir ama işte o zaman işin içine yorum karışıyor.

Demek bir mason böyle olamaz.

Sayın Prometheus haklı… Nerede kaldı özgürlük? Masonlukta doğru dürüst bir özgürlük varsa, bir mason “irreligious libertine” olabilmeli. İstediği her şeyi olabilmeli özgürlük varsa.

Bir masonun istediği her şeyi olması diğer masonların özgürlüklerini etkilemez. Dolayısıyla başkalarına zararlı bir şey değildir. Korkulmazsa.

Korku varsa zaten özgürlük olmaz düşüncede.

Şimdi ben diyorum ki….

Ne demek istemişler acaba bu terimi kullanmakla? Bunun sonrası nasıl gelecek?


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3073 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 02:14:59 ös
Gönderen: Mozart
5 Yanıt
6749 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 27, 2009, 06:37:05 ös
Gönderen: Prenses Isabella
3 Yanıt
11938 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 11, 2009, 02:28:24 ös
Gönderen: AteSHaN
21 Yanıt
23407 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 23, 2017, 09:38:24 ös
Gönderen: karahan
8 Yanıt
12024 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 03, 2010, 03:17:39 öö
Gönderen: Waldow
4 Yanıt
8180 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 17, 2011, 07:20:49 ös
Gönderen: Lethe
11 Yanıt
13816 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 07, 2016, 11:14:23 öö
Gönderen: Attalos
0 Yanıt
3880 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 22, 2010, 04:12:42 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
7498 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 30, 2010, 11:11:04 ös
Gönderen: enelsır
0 Yanıt
2991 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 26, 2013, 11:10:55 ös
Gönderen: Tij