Başlıktaki asıl konuya girmeden önce, ön bilgi vermek amacıyla bu bölümde Kızılderililerin kökenine ilişkin tasarımsal açıklamalara değinmek istiyorum.
Tarihte Amerika kıtasına ilk gelenlerin, Kuzeydoğu Sibirya'da yaşamakta olan Asyalı halklar olduğu ve bunların o sıralarda bir kara köprüsü olan bugünkü Bering Boğazı'nı aşarak Amerika kıtasının en kuzeybatı ucuna, günümüzdeki Alaska’a geçtikleri öngörülmektedir.
Son buzul döneminde donan su, deniz seviyesinde 100 m’yi aşan düşüşlere neden olmuş. Suyun böylesine çekilmesinin sonucu olarak, günümüzdeki Bering Boğazı bir kara köprüsü halini almış. Yaklaşık 27 bin ile 10 bin yıl öncesi arasında kalan dönemde bu kara köprüsü hep varmış. Bu süre boyunca Asya ve Amerika kıtaları birbirine bitişik durumdaymış. Bu çevre kısmen gölcükler ve bataklıklarla kaplı, bitki örtüsünü genelde sazlar ile otların ve bodur ağaçların oluşturduğu bir kara parçası halindeymiş.
O dönem insanının bugünkü Asya ile Amerika kıtaları arasındaki yörede yaşayan otçul hayvanların mevsimlik göçlerini av amacıyla çift yönlü izleyerek büyüklü küçüklü avcı grupları olarak bir yandan diğerine gidip gelmiş olmaları doğal sayılıyor.
Daha sonraki yani daha yakın tarihlerde, buzulların erimesine bağlı olarak sular yeniden yükselip söz konusu kara köprüsü bu kez yine deniz engeliyle kaplanınca, bu gidiş-gelişler ister istemez sona ermiş ve Asya’dan Amerika kıtasına daha önceden geçmiş olanlar bir daha geriye dönemeyerek, yaşamlarını orada sürdürmüşler. [Böyle deniyor ama ben bunun ille de Asya’nın ana kıta olarak benimsenişi varsayımına dayandığı görüşüyle, bunun tam tersi de olabilir diye düşünüyorum.]
Bilim çevrelerince, Asya’da yaşayan insanların Amerika kıtasının Alaska yöresine ilk kez günümüzden yaklaşık 17 bin yıl önce geçmeye başlamış oldukları kabul ediliyor. Bu kıtanın ilk kez kimlerce, nasıl ve ne zaman oturulur, yaşanır hale getirildiği ile bağlantılı görüşler, son yüzyıl içinde sürdürülen arkeolojik ve antropolojik tartışmaların başında yer alanlardan biri. Çeşitli kitap, dergi ve gazetelerde bu ilk gelenlerin bir bölümünün doğudan, Atlas Okyanusu’nu aşarak Yeni Dünya’ya ulaşan Mısırlılar ve belki Fenikeliler, batıdan bu kez Pasifik Okyanusu üzerinden gelen Çinli ve Japonlar olduğu da öne sürülüyor. Başka iddialar da var bu bağlamda.
Yakın geçmişimize kadar yaklaşık 11.200 yıl önceleri gelişkin bir taş âlet teknolojisine sahip, başarılı büyük baş hayvan avcılarından oluşan Asya kökenli bazı toplumların Alaska’ya geçtiği ve çok kısa bir süre içinde oradan güneye inerek bütün kıtaya yayılmış oldukları kabul ediliyordu. Avda kullandıkları ok ile mızrak gibi silahlarındaki özel yapım gösteren ve “clovis” olarak bilinen taş uçlarından ötürü, Kuzey Amerika kıtasına gelen bu ilk insanlara “Clovis halkı” denmekteydi. Bu kişilerin oluşturduğu Clovis kültürüyle de Kuzey Amerika kıtasında günümüzden önce yaklaşık 11.200 ile 10.800 yılları arasında kalan 400 yıllık bir süre boyunca karşılaşıldığı kabul ediliyordu.
Bilim, bir açıdan bakıldığında ne nankör!... Yıllarca bir şeyin öyle olduğuna inanıyorsunuz; sonra aynı bilim yeni bilgiler elde ediyor ve ortaya öyle bir tez atıyor ki, önceden doğru diye bildiğiniz hemen her şey bir anda allak bullak olup yanlışa çıkabiliyor.
Son birkaç yıldır yoğunlaştırılan antropoloji, genetik, dilbilim ve arkeoloji çalışmaları, artık o Clovis Hipotezi olarak da bilinen bu görüşte, özellikle de Amerika kıtasındaki ilk yerleşimin başlangıcı olarak öngörülen tarihte bazı asal değişikliklerin yapılmasını zorunlu kıldı. Elde edilen yeni bulgular ve eski insana ilişkin somut kalıntılar, oradaki ilk yerleşimin yaklaşık 6 bin yıl kadar daha önce olduğunu ortaya koydu. Ayrıca, Kuzey Amerika kıtasındaki Kızılderili kültürleriyle Orta ve Güney Amerika’da daha geç dönemlerin Olmek, Maya, İnka ve Aztek gibi uygarlıkları arasında köken bakımından yakınlıklar bulunmasına karşın, çok önemli farkların olması da araştırmaları başka bir yöne çekti. Bu farklar, kökenleri ortak olan bu her iki kültürün zaman içinde birbirinden kopması ve bunun sonucunda da ayrı ayrı ekolojik ve coğrafi ortamlara uyum sağlamalarına bağlandı. Unutmayalım ki kültür, aslında coğrafyaya sıkı sıkıya bağlıdır.
Kızılderililerle bağlantılı olan ve arkeolojik verilere dayanan bu yeni görüş, filolojik (dilbilimsel) açıdan yapılan çalışmalarla da desteklendi. Amerika kıtasında yaşayan yerli toplumların aynı kökten geldiği kesin dil ve lehçeleri arasında büyük farkların olduğu öteden beri bilinir. Kimi uzmanlara göre; Kızılderililer kendi aralarında 140’ı aşkın dil ve lehçe kullanmaktaydı; çoğu da birbirini anlamamaktaydı. (Oysa Hollywood filmlerinden edindiğimiz etkilenmeyle Kızılderililerin hepsinin tek hecelerden oluşan pek basit sözcüklerden oluşan tek bir dil konuştuklarını sanırdık.)
Gene dilbilim uzmanlarına göre kökleri ortak olan dillerin birbirinden böylesine farklılaşması için binlerce yıllık bir sürenin geçmiş olması gerekli.
Kuzey Amerika kıtasındaki insanın varlığına işaret eden eski örneklerden biri Alaska’daki Bluefish mağarasında elde edilen taş aletlerdir. Bunlar, günümüzden yaklaşık 15.700 yıl öncesine tarihleniyor. Pennsylvania eyaletinde arkeolojik çalışmalar yapılan Meadowcroft kaya sığınağında ise gene binlerce taş alet, yüz bin dolayında çeşitli hayvan kemiği, dokuma kalıntıları, yüzlerce ocak kalıntısı saptanmış. Bunlar da günümüzden yaklaşık 14.500 ile 14.000 yılları arasına tarihlenmiş durumda. Bunlara benzer daha birçok buluntunun Amerika kıtasının ilk kültürü olduğu savunulan Clovis örneklerinden binlerce yıl daha eskiye dayandığı kanıtlandı.
Bilimin kaderi bu!
Amerika’ya ilk gelen ya da oralarda ilk oturan kişiler yalnızca Kuzey Amerika’da değil, Güney Amerika’da da çeşitli izler bırakmış. Bunların coğrafi dağılımının özellikle Brezilya’da, And Dağları’nın eteklerinde, Peru’nun kuzey sahillerinde, Arjantin ile Güney Şili’de yoğunlaştığı görülüyor. Şili’deki Monte Verde, Venezuela’daki Taima-Taima, Kolombiya’daki Tequendema, Brezilya’daki Itaparice evresine ilişkin bulgular Amerika kıtasının güneyinde saptanmış tarih öncesi yerleşim yerlerinden bazıları. Bunların arasında günümüzden 12 bin yıl öncesine tarihlenenleri var.
Son veriler, insanın Amerika kıtasına bir süre öncesine kadar genelde kabul edildiği gibi günümüzden 11.200 yıl önceleri değil, bu tarihten en azından 5.800 yıl kadar daha eklenerek yaklaşık 17.000 yıl önce ilk kez ayak bastığını ve bir kez ayak bastıktan sonra da hızla önce Kuzey Amerika, sonra da tüm kıtaya yayılarak birkaç bin yıl gibi kısa bir süre içinde Güney Amerika’nın en uç noktası olan Tierra del Fuego’ya kadar ulaşmış olduğunu kanıtlamış durumda.
Buraya kadar tamam da, tamam olan sadece buraya kadar… Bakarsınız birkaç yıl sonra bu kadarla kalmayıp çok daha eski olduğu bile ortaya konulabilir.
Soru: Amerika’nın yerlilerinin oradaki tarihi bu denli eski ama şimdi oraya sahip çıkan ve bu toprakların asıl sahibini kovarak ya da dehşetli bir soykırım ile yok eden BEYAZ ADAM buraya ne zaman geldi acaba?
Beyaz Adam’ın Amerika’ya gelişini izleyecek bölüme bırakıyorum. Kızılderililerin Dramı işte ondan sonra başlıyor.