Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İlk Ayet ''OKU''  (Okunma sayısı 22868 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 04, 2011, 01:27:14 ös
Yanıtla #30
  • Ziyaretçi

Burda Mustafa Kemal Atatürk'ün son Meclis Konuşmasında vurguladığı Hakikat hiç bir 'Te'vil' gerektirmeksizin şu gerçeği ortaya koyuyor ;

 ''Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz"
( Mustafa Kemal Atatürk )

Bu noktada Kur'an Kutsal Kitap mıdır değilmidir ? ortaya çıkacaktır !

İslam ‘dinlerden bir din’ olmadığı gibi…
Hz. Peygamber ‘din adamı’ olmadığı gibi…
Kur’an da bir ‘kutsal kitap’ değildir! demektedir bir düşünürümüz..

Çünkü İslam’a “dinlerden bir din” muamelesi yapar ve onun Peygamberini de “din adamı” gibi görürseniz, her ikisini de gerçek hayat mecralarının dışına itmiş olursunuz…

Kur’an’a da ‘kutsal kitap’ muamelesi yaparsanız, onu “tapınak ayinine” dönüştürür ve “ölü metin” haline getirirsiniz…

Çünkü ‘kutsal kitap’ okunmaz, anlaşılması gerekmez, tapınmaya yarar. Aklın ve tefekkürün konusu değildir. Bu nedenle de içinde her türden ‘absürd’ geçse normaldir. Zira nasıl olsa yaşamın konusu değildir. Diriler için manevi tatmin, ölüler için de telkindir…

Daha önceki dinlerin hayattan çekilişi hep böyle olmuştu.

Şu an Türkiye’de din buna dönüşmüş durumda.

İslam, dinler dünyasındaki reformcu özelliğini kaybederek, dinlerden bir din haline geldi/geliyor ve eski dünya dinlerinin akibetine doğru hızla ilerliyor.

Kanımca bunun panzehiri “Devrimci din”, “Arkadaş peygamber” ve “Yaşayan Kur’an” anlayışıdır.


Saygılarımla



Ocak 04, 2011, 02:25:56 ös
Yanıtla #31


Ritüeller hakkında Sayın ,Prenses Isabella 'Namaz' konusunu paylaşacağım, Konuya rağbet olursa diğerlerinide paylaşabilrim 'Alıntı' yaptığım yazılar bu konularda çalışma yapan Bir İlahiyatçı'nın Mekalesi,ancak ben bu konularda İlahiyatçı Yazar'a katıldığım için paylaşmak istiyorum...


Cok guzel olur.. Tesekkur ederim Sayin Rohani; paylasiminizi dikkatle izliyorum.

Saygilarimla,
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ocak 04, 2011, 04:16:38 ös
Yanıtla #32
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Burda Mustafa Kemal Atatürk'ün son Meclis Konuşmasında vurguladığı Hakikat hiç bir 'Te'vil' gerektirmeksizin şu gerçeği ortaya koyuyor ;

 ''Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz"
( Mustafa Kemal Atatürk )

Bu noktada Kur'an Kutsal Kitap mıdır değilmidir ? ortaya çıkacaktır !

İslam ‘dinlerden bir din’ olmadığı gibi…
Hz. Peygamber ‘din adamı’ olmadığı gibi…
Kur’an da bir ‘kutsal kitap’ değildir! demektedir bir düşünürümüz..

Çünkü İslam’a “dinlerden bir din” muamelesi yapar ve onun Peygamberini de “din adamı” gibi görürseniz, her ikisini de gerçek hayat mecralarının dışına itmiş olursunuz…

Kur’an’a da ‘kutsal kitap’ muamelesi yaparsanız, onu “tapınak ayinine” dönüştürür ve “ölü metin” haline getirirsiniz…

Çünkü ‘kutsal kitap’ okunmaz, anlaşılması gerekmez, tapınmaya yarar. Aklın ve tefekkürün konusu değildir. Bu nedenle de içinde her türden ‘absürd’ geçse normaldir. Zira nasıl olsa yaşamın konusu değildir. Diriler için manevi tatmin, ölüler için de telkindir…

Daha önceki dinlerin hayattan çekilişi hep böyle olmuştu.

Şu an Türkiye’de din buna dönüşmüş durumda.

İslam, dinler dünyasındaki reformcu özelliğini kaybederek, dinlerden bir din haline geldi/geliyor ve eski dünya dinlerinin akibetine doğru hızla ilerliyor.

Kanımca bunun panzehiri “Devrimci din”, “Arkadaş peygamber” ve “Yaşayan Kur’an” anlayışıdır.


Saygılarımla




Evet sayın Rohani!...

Uğraşımız haline dönüşen Ezoterizm üzerinden anlamaya,anlatmaya çalıştığımız da buna yakın kutsi bir misyondur.

Absurdluğu,dogmayı,bağnazlığı,taassubu,aklın inkar ettiği olguyu bu şekilde aşmaya çalışanlarımızın sayısının giderek artıyor olması da bizleri/beni mutlu etmektedir.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ocak 04, 2011, 09:17:35 ös
Yanıtla #33
  • Ziyaretçi


Ritüeller hakkında Sayın ,Prenses Isabella 'Namaz' konusunu paylaşacağım, Konuya rağbet olursa diğerlerinide paylaşabilrim 'Alıntı' yaptığım yazılar bu konularda çalışma yapan Bir İlahiyatçı'nın Mekalesi,ancak ben bu konularda İlahiyatçı Yazar'a katıldığım için paylaşmak istiyorum...


Cok guzel olur.. Tesekkur ederim Sayin Rohani; paylasiminizi dikkatle izliyorum.

Saygilarimla,

İslam'ın Ritüellerine Devamla..



EZAN:

Nüsuku: İçinde “Allahuekber” ve “Lailahe illallah” sözlerinin en çok geçtiği bilinen cümlelerden oluşan ilan ve çağrıdır. Genellikle günde beş (Sünnîler) ve bazen de üç kez (Şiîler) camilerden yükses sesle okunur. Buna ezan (duyuru, ilan) denir.

İbadeti: Allah’tan (halktan) daha büyük olduklarını sananlara ve Allah’a (halka) rağmen otorite tesis etmeye çalışanlara bir reddiyedir. Mülkü ele geçirerek müstağnileşen ve böylece tuğyan edenlere hatırlatma ve ihtardır. Çünkü İslam’ın şiarlarının merkezinde “Lehu’l-mülk” (Mülk Allah’ındır) vardır. Bu, bir şeye reddiye değil; önce ilan ve duyurudur. Kur’an’ın tüm ruhuna sinmiştir. Öyle ki Kur’an’ın her sayfasının ortasına sanki Lehu’l-mülk damgası basılıdır. Bütün kıssalar, ahkam, nüsuk ve anlatılar bunu açımlar. Konu (parağraf) bitimlerinde yerlerin ve göklerin mülkünün Allah’a ait olduğu sıklıkla vurgulanır.  İşte ezanda kim       yeryüzünün kuvvet arçalarını (bilgi, iktidar ve servet) ele geçirip büyüklenmeye kalkarsa ona reddiye gelir: Allahuekber! [En büyük Allah’tır]. Sonra kişi veya kişiler, kurum veya kurumlar bu büyüklenmeye dayanarak insanlar üzerinde otorite tesis etmeye ve hegemonya kurmaya kalkarsa ona reddiye gelir: Lailahe illallah! [Allah’tan başka ‘ilah’ yoktur].  (Bkz. ‘İslam’ın iki büyük şiarı’ başlıklı makale).

ORUÇ:

Nusuku: Ramazan ayında bir ay boyunca yemeden, içmeden ve cinsel ilişkiden uzak durmaktır.

İbadeti: Hayatta Şeytanın dört büyük saptırma yolunu tıkamayı ve onlara karşı kendini tutmayı ifade eder: Servet, şehvet, iktidar, şöhret…  Aç kalarak servete ve biriktirmeye, cinsel ilişkiden uzak durarak şehvet ve iktidara (iktidarsızlık!) ve itikafa girerek şöhrete karşı kendinizi tutma talimi yaparsınız. Bu durumda oruç ritüelinin ibadeti servet, cinsellik, iktidar ve şöhret tutkusundan uzak durmanın bizatihi kendisidir. Çünkü her tür şehvetin panzehiri açlıktır. Yeryüzünde bir milyar aç varken, orucu zenginlerin iftar gösterişine çevirenler ibadet yapmış olmazlar. İftar ve sahur sofralarındaki oruç değildir; onun ritüelidir. Bilakis ibadet hayatta öksüzü koruma ve yoksulun yanında olmadır. Böyle bir hayat tarzını benimseme, örneğin siyaseti bunun için yapmadır. Demek ki ramazanda ritüel/nüsuk ile iş/dava öğretilmekte Ramazan ayı çıkınca da ibadeti başlamaktadır.

KURBAN:

Nüsuku: Hacda hediye olarak kesilen hayvanlara denir. Bazı İslam toplumlarında hac dışında da kurban kesmek büyük eşitlik ritüeline (hac) bulunduğu yerden katılım sağlamak amacıyla adet olmuştur. Kurbanlar üçe bölünür: Bir parçası hane halkına, ikincisi komşulara, üçüncüsü yoksullara dağıtılır.

İbadeti: Hayatta birbirine yakınlaşma, hediyeleşme, kaynaşma ve kucaklaşmadır. Oluşmuş tabakalaşma ve sınıflaşmaların kaldırılması, herkesin birbirini ziyaret etmesi, hacda ihram ve tavaf ile sergilenen sınıfsızlaşmaya yaşanılan yerden katılma, öteki için fedakarlık, onun halini anlama ve empati yapmadır. Nimetleri paylaşmalı: Bilgiyi, iktidarı ve serveti de kurbanı üçe böldüğümüz gibi taksim etmeli, paylaşmalı, dağıtmalı ve yaymalıyız. Bir tek yerde temerküz (kenz) ederek tabakalaşma ve eşitsizlik meydana getirmemeliyiz. Bunun için bayrama i’ydu’l-edha yani fedakarlık, öteki için kendini feda etme, diğergamlık bayramı denmiştir.


alıntıdır


Saygılarımla


Ocak 09, 2011, 04:35:22 ös
Yanıtla #34

Guzel bir sekilde aciklik getirmissiniz Sayin Rohani; konuya.. Ben de ozellikle ''kurban'' kelimesi uzerine kisisel dusuncelerimi sizinle paylasmak isterim. Genellikle Islam ' a atfedilen bu durum aslinda Hz.Ibrahim' den kalma diye dusunuyorum ve bu gelenek haline gelmistir. Nasil ki Islam toplumunda koyun kurban etmek bir sevap sayiliyorsa ayni sekilde Hiristiyan toplumlarinda da '' Hippileri '' toplumdan dislayarak onlari farkinda olmadan feda ederek kurban etmislerdir. Yine sizin de bildiginiz uzere eski cag geleneklerinde de birtakim seyler adak olarak sunulurdu. Ancak ne yazikki oyle bir donem icersindeyiz ki, kesilen kurbanlar yapilan onemli hatalarin onune gecemiyor. ( bunu insanlik bilinci baglaminda dusunmenizi istiyorum, boylelikle ne demek istedigim rahat bir sekilde anlasilabilinir. ) Bu arada Islam mevzusu uzerinde detayli bilgi vermeniz sayesinde daha saglam goruslerimin oldugu kanisindayim, sagolun.

Saygilarimla..  
« Son Düzenleme: Ocak 09, 2011, 04:58:33 ös Gönderen: Prenses Isabella »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ocak 10, 2011, 03:31:14 ös
Yanıtla #35

Oruç:

Aç kalmak, cinsel ilişkiye girmemek değildir. Nefse hakim olmaktır. İlk cümledeki eylemlere yalan söylememeyi, hırsızlık yapmamayı, haketmediğini istememeyi, kötülüğü aklından dahi geçirmemeyi, vb. ekleyebiliriz. Bunlar bir araya getirildiği zaman "iyi insan" olmayı anlatır. İbadet biçimiyle belli bir süre için öngörülmesi, bence öğretim süresidir. Yahudilikten alınan bir ibadet şeklidir.

Kurban :

Bilinen en eski ibadet şeklidir. Kötü güçleri defetme, atalarının ruhlarını huzura erdirme ya da bereket ve bolluğun sağlaması için her inançta kabul edilen ana ibadetlerden birisidir. Burada asıl sembolizma hayat döngüsünün kesintisiz devam etmesidir. Bir canlının kanı aktığı zaman öldüğü için, eski devirlerde "can" "kan" ile eşdeğer tutulurdu. Çok basit bir örnekle anlatmak gerekirse; bir koyun kurban edildiği zaman, kan akar toprağa karışır, koyun ölür ama kanın aktığı toprakta çimenler çıkar, başka bir koyun bunları yer ve hayat bulur.

Kurban sunma geleneği Hazreti Adem’in oğulları Habil ile Kabil dönemine kadar uzanır. Kabil toprağın mahsulünden, Habil de sürünün ilk doğanlarından ve yağlarından Rablerine birer takdim arz etmişlerdi. Habil’in takdimi kabul edilirken, Kabil’inki kabul edilmedi. Bunun üzerine Kabil Habil’i öldürdü.  Nuh Peygamber’in de kurban sunduğu bilinmekte. Tufan’dan sonra Hz. Nuh mezbah üzerinde hayvanların ve kuşların temiz olanını Rabbe takdim olarak sundu. Hz.İbrahim beraber yürüyüp gezecek çağa erişince oğlu İsmail’e: Yavrucuğum! Rüyada seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin? dedi. O da cevaben: Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap. İnşallah beni sabredenlerden bulursun, dedi.  (Bu meselin İslamdan çok önceleri kullanılan Yahudi versiyonunda kurban edilecek oğul İshak’tır.)

Yahudilik’te kurban ilk dönemlerden itibaren, ikinci Mabed’in yıkılışına kadar, İbrani dininin ve Yahve’ye ibadetin en önemli unsuru idi. Hala kutlanmakta olan Fısıh Bayramı, ikinci Mabed’in yıkılışından beri kurban kesilmeksizin kutlanan bir “kurban bayramı”dır.  Hz. İsa, bir cüzamlıyı iyi ettikten sonra ondan gidip Musa şeriatında belirtildiği üzere bir kurban takdim etmesini istemiştir (Burada Hz. İsa’nın -eğer gerçekten yaşamışsa - Yahudi bir anneden doğan bir Yahudi olduğunu unutmamak gerekir). Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi inancı, onun insanlığın ezeli günahtan kurtarılışı adına kurban edilişi olarak değerlendirilerek, Hristiyanlık’ta kurban anlayışına farklı bir boyut kazandırılmıştır. İbrahim’den alınan gelenekle, Müslümanlar Hicret’in 2. yılından itibaren kurban kesmektedir.

Kurbana, insanlık tarihinin kaydettiği pek çok dinde rastlanır. Örneğin Mezopotamya tufan hikayesinde, Utnapiştim tufandan sonra kurban sunar.  Japonların eski tabiat dini Şintoizm’de öfkelerini yatıştırmak için tabiat tanrılarına ve ölülere kurban ve takdimler sunulurdu. Eski Çin’de en büyük tanrı T’ien veya Şang-ti’ye kurban sunulurdu. Ariler’in etkisiyle Hinduizm’de de tatbik edilmeye başlayan kurban, insanları tanrılarla iyi münasebette bulunduran ve kurtuluşa götüren yollardan birisi idi. İranlılar, en eski zamanlardan beri, ibadetleriyle birlikte tanrılara kurbanlar sunmuşlar. Sabiilik’te, ayin yemeklerinin bir parçası olarak kabul edilen kurbanın ışık elçisi Hibil Ziva tarafından emredildiğine ve ilk defa onun tarafından uygulandığına inanılır.

Masonlukta ritüellerden bahsederken, her ezoterik örgütte benzeşen ritüeller olduğunu söylüyoruz sürekli. Dinlerin de bıkıp usanmadan aynı ibadetleri kendilerine uyarlamaları ilgi çekici değil mi?

Saygılarımla.
Bir kavramın tarihini bilmediğiniz sürece
Kavramın kendisini idrak edemezsiniz


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
5 Yanıt
3785 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 27, 2013, 10:17:50 ös
Gönderen: 418