Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Öğrenilmiş Çaresizlik.......  (Okunma sayısı 3669 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 18, 2010, 01:50:30 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 308
  • Cinsiyet: Bay

      "Öğrenilmiş Çaresizlik" kısaca bir konuda "aciz" olduğunu öğrenmektir; üstelik gerçekte "aciz olmadığı" halde. Ne yapsam işe yaramıyor, nasıl çalışırsam çalışayım olmuyor dediğimiz anlarda kendini gösterir öğrenilmiş çaresizlik. Aslında vardır çaresi; ama bizim umutsuzluğumuz ve karamsarlığımız çaremiz yokmuş gibi düşündürür bizi. Olaylar üzerindeki kontrolsüzlük hissi şevkinizi kırabilir, her şey üstünüze üstünüze geliyor olabilir. Bu nedenle bazen kendinizi acizlik anaforuna kaptırmanız kadar normal bir şey yok. Acizlik girdabı insanı depresyona sokabilir. Depresyon, yaşadığımız ve engelleyemediğimiz olumsuz deneyimler sonrasında, yaşamdan aldığımız zevkin azalarak geleceğe dair umutlarımızın tükendiği ve yaşamdan beklentilerimizin kalmadığı bir noktadır. Hayatın tadı tuzu kalmamıştır yani.

      Size ilginç gelebilir ama öğrenilmiş çaresizliğe kapılmak sizin elinizdedir kurtulmak da. Yani aslında "bilinçsiz olarak" öğrenilmiş çaresizliğe çanak tutarız; kurtulmak için ise "bilinçli çaba" göstermemiz gerekir. Bunun için önce öğrenilmiş çaresizliğin nasıl ortaya çıktığını saptamamız gerekiyor. Ardından öğrenilmiş çaresizlikten kurtuluş yolları üzerinde duracağız.

     Öğrenilmiş Çaresizlik Teoirisi 1970'lerde yaptığı öğrenme deneyleri sonucunda Martin Seligman tarafından ortaya atıldıktan sonra depresyonu açıklamakta da kullanılmaya başlamıştır.

     Önce deneyin orijinaline bir göz atalım isterseniz. Seligman, deneyinin ilk yarısında denek olarak kullandığı köpekleri sürekli ama kısa aralıklarla şiddetli elektrik şoklarına maruz bırakıyor. Laboratuardaki köpekler, maruz kaldıkları ve daha da önemlisi engelleyemedikleri bu ceza karşısında çaresizlik geliştiriyorlar. Daha sonraysa, deneyin ikinci ayağına oluşturan klasik kaçınma eğitimine geçiliyor. Normal şartlar altında, bu eğitim sırasında kutucuklardan birinin zeminine uygulanan elektrik şoku zil, ya da bir ışık kaynağıyla beraber koşullandırılarak hayvanın diğer kutucuğa zıplaması ve elektrik şokundan kaçınması öğretiliyor. Ancak Seligman'ın köpekleri, ilk etapta şoku engelleyemeyeceklerini öğrenerek çaresizlik geliştirdiğinden, ikinci aşamada düzenek zıplayarak karşı tarafa geçebilmelerine ve şoktan kurtulabilmelerine el vermesine rağmen kontrol grubundan farklı olarak bu davranışı geliştirmeyi öğrenemiyorlar. Diğer bir deyişle, çaresizlik, kaçınma davranışını engelliyor.

     Şimdi isterseniz, bu deneyi depresyon ile karşılaştıralım. Sürekli ve şiddetli elektrik şoklarını hayatımızdaki stres unsurları olarak düşünebiliriz. Çevremizle yaşadığımız çeşitli sorunlar bizleri sürekli olarak sıkıntı ve üzüntüye sokabiliyor. Tüm bunlar birikim yaparak depresyon belirtilerini tetikliyor. Başlarda sıkıntılara karşı koymaya çalışsak da, birikim yapmaya devam ettikçe çaresiz olduğumuza ve onları engelleyemeyeceğimize inanmaya başlıyoruz. Kontrolsüzlük hissi hayattaki hemen hemen tüm aktivitelere karşı ilgimizi kaybetmemize ve onlardan aldığımız zevki azaltmaya başlıyor. Hayvanlardan bize ne diyemiyoruz; çünkü benzer deneyler insan üzerinde de yapılmış ve benzer sonuçlara varılmıştır. Kısaca acizlik geliştirenler Orhan Gencebay'ın "Batsın bu dünya" şarkısına göre hareket etme eğilimindeler. Yaşadıklarını beğenmeyen ama koşulları değiştirmek için de herhangi bir çaba göstermeyen kişiler, "batsın bu dünya" diyerek rahatlamakta ve eş zamanlı olarak da pasifleşmektedirler.

    Öğrenilmiş acizlik kavramıyla komşu iki kavramdan söz etmenin tam sırası.
    Öğrenilmiş Karamsarlık / Öğrenilmiş İyimserlik

    Psikolog Martin Seligman insanların, başarısızlıklarını ve karşılaştıkları engelleri farklı biçimlerde açıklama eğiliminde olduklarını keşfetmiştir. Seligman'a göre düşündüğünüz şeyler davranışlarınızı belirler. Bu bağlamda iki temel eğilimden söz edilebilir; iyimserlik ve karamsarlık.

    Karamsarlar: Genellikle başarısızlıktan davranışlarını değil de bizzat kendilerini sorumlu tutarlar. Bu yüzden ne yaparsam yapayım ben başarısızım diye düşünürler. Başarısızlığı kalıcı görürler ve ne yaparlarsa yapsınlar değişmeyeceğini düşünürler. Bu da onlara çare geliştirmek için yeni bir hamle yapmayı saçma görmelerine yol açar.

    İyimserler: Genellikle başarısızlığı belli davranışlarıyla ya da koşullarla açıklarlar. Bu nedenle yaşanan başarısızlığı geçici ve yaşamlarının diğer yanlarını etkilemeyecek bir durum olarak görürler. Bu da onlara çare geliştirmek için hamle üzerine hamle yapma arzusu verir.İyimserler, bir engelle karşılaşınca, büyük bir olasılıkla, direnirler. Karamsarlar ise, büyük bir olasılıkla, vazgeçerler.

    Bir problemle, bir yenilgiyle, ya da üstesinden gelmesi zor bir durumla karşılaştığımızda "iyimser" olmak çok işimize yarar. İyimser bir düşünce tarzı, bu gibi anlarda, durumlara daha umutlu bakabilmeyi ve dolayısıyla daha olumlu ve kabul edilebilir sonuçlara ulaşabilmemizi sağlar. İyimserlik, gerek iş hayatında gerekse özel yaşantımızda yaptığımız girişimlerde beceri ve istekle birleştiği zaman başarıyı mümkün kılar. Kötümser bir bakış açısıyla ise daha kaygılı ve umutsuz bir boyuta gireriz. Çünkü kötümser bir kişi olayı bütün çıplaklığıyla gözlediği için öncelikle mücadele duygusunu kaybeder.

    Bu bakımdan özellikle sonucu belirsiz olan durumlarda iyimser olmak daha verimli sonuçlar getirir. Zira hayat belirsizliklerle doludur ve duygularımızın dünyasında, ilişkilerimizde, hatta genel olarak hayatta, iyimser olmak daha faydalıdır. Ancak, iyimser olmak riskli durumlarda sonucu düşünmeden olayların içine dalmayı gerektirmez. Yani Daniel Goleman'ın dediği gibi "İyimserlik hayatta kazanç sağlar, tabii gerçekçi iyimserlik olursa; çok naif bir iyimserlik felâkete yol açabilir."  Goleman iyimserliği "tıpkı umut gibi zorluklara ve engellemelere rağmen genel olarak hayatta her şeyin iyi gideceğine dair beklenti" olarak tanımlar. Bu tanıma dahil olarak iyimser kişiler:

   Engellere ve yenilgilere karşın, ısrarla hedefleri araştırırlar.
   Başarısızlık korkusundan değil, başarı umudundan yola çıkarlar.
   Yenilgileri kişisel kusurların değil, üstesinden gelinebilecek koşulların sonucu olarak görürler.
 
   W. Arthur WARD’ın vurguladığı üzere "Gerçek iyimser, problemlerin farkındadır ama çözümleri de bilir, zorlukları görür ama üstesinden gelineceğine de inanır, olumsuzlukları yakalar ama olumlulukları da vurgular, en kötüye açıktır ama en iyiyi de bekler, şikâyet etmek için nedeni vardır ama gülümsemeyi seçer."

   Öyleyse öğrenilmiş acizlik psikolojisinden çıkmak için iyimserliğinizi harekete geçirin ve gereksiz yere karamsarlığa kapılmayın. Karamsarlık depresyonu dopinglerken iyimserlik depresyonun ilacıdır. İyimserlik ve karamsarlık bir tercihtir. Kendi kendini gerçekleştiren kehanet gibi hangisini tercih ederseniz yüksek olasılık gerçekleşen de o olur. (Alıntıdır )


IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......


Işık, sadece ışık ama daha fazla ışık.......


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
3940 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 05, 2014, 06:37:46 ös
Gönderen: resurrected
0 Yanıt
1442 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2016, 03:12:03 öö
Gönderen: hyperbolic metamaterial