Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Ezoterizm Üzerine Bir Söyleşi  (Okunma sayısı 6810 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 17, 2020, 10:54:51 ös

www.pozitifdergisi.com ‘dan alıntıdır. Sayın Burcu Öztınaz Kömürlü ile sayın Ergun Candan’ın bir söyleşisi. Foruma yeni katılan üyeler için; Ezoterizmle ilgili bazı temel bilgi ve inançları içeriyor. İyi okumalar.


“Ezoterizm

Varoluşun sırrı varoluşun içindedir

Varoluşumuzu anlamanın yolu kendimizi tanımakta, bunun yolu da içe dönüşte saklı… Bu yolda ilerledikçe devreye ezoterizm giriyor. Varoluşumuzla ilgili büyük bilmeceyi çözmek için belki de geçmişin izlerini farklı gözlerle sürmek gerekiyor.

-Burcu Öztınaz Kömürlü-

Ezoterik çalışmalar, insanoğlunun binlerce yıldır sorduğu “Ben kimim, dünyada yaşamın gayesi nedir, varoluşun sırrı nedir?” gibi soruların cevaplarını araştırıyor. Bu soruların cevaplarına yaklaşabilmek için de insanın kendini keşfetmesi, içine dönmesi ve cevapları kendinde araması gerektiğini savunuyor. “Kendini keşfetme yolculuğu Mu’ya kadar nasıl uzanıyor?” diye merak ettik ve ezoterik öğretilerle ilgili birçok kitap yayınlamış olan araştırmacı yazar Ergun Candan’a sorduk.

“Ne kadar ileri gidebilmek istiyorsak, o kadar geçmişe dönme ihtiyacımız da var” diyen Ergun Candan, bir dönem Türkiye Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği Yönetim Kurulu’nda öğretim sorumlusu olarak görev yapmış. Onu 1990’lı yıllarda “Sınır Ötesi” adlı televizyon programlarından hatırlayanlarınız da vardır. Sonraları ezoterik konuları anlatan bir ek gazete de çıkarmıştı. Ergun Candan’la olan sohbetimizde sırların perdesini biraz da olsa aralamaya çalıştık.

Ezoterizm hakkında bildiğimiz dışa kapalı bir öğreti şekli olduğu. Nedir ezoterizm? Neye dayanıyor?

Ezoterizmin Osmanlıca karşılığı “Bâtınilik”tir. Bâtın; iç yüz, içteki anlamına gelir. Yani içteki gizli olan anlamındadır. Ezoterik öğreti, herkese açıklanmayan ve öğretilmeyen, gizli bir yerde gerçekleştirilen bir öğretim şeklidir. Bu öğretinin kökeni de bundan binlerce yıl önce, kıtaların batmasıyla yeryüzünden silinen Mu ve Atlantis uygarlıklarına dayanır.

Kozmik kökenli Mu ve Atlantis’in sırlarını öğrenen devremizin insanları, binlerce yıl önce bu bilgileri kuşaktan kuşağa aktarmışlardı. Günümüze kadar ulaşan bilgilerin kaynağı da aslında bu kadim öğreti sistemine bağlı.

Ezoterik bakış açısının temel prensibi nedir peki? Neyi içeriyor bu öğretiler?

Ezoterizmin ana konusu, insan, yaşam ve evrendir. Ezoterizme göre varoluşun sırrı da varoluşun içinde saklıdır. Bu sebeple insanın kendini tanıması için içine dönmesi gerekir. Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, ruhsal ve maddesel oluşumların altında görünmeyen gerçekler yatar. Doğal olanı incelerken onda doğaüstü olanı da görebiliyorsanız ezoterik olarak çalışıyorsunuz demektir. Çünkü her şey, bir şeyin sembolüdür. Herhangi bir sembolün içerdiği anlam yani sır, onun içinde gizlidir.

O sembolü bir bilmece gibi çözmeden o sırla yüz yüze gelinemez. Ezoterizmin en temel bilgilerinden birine göre parça, bütüne ait bilgi taşır. Bu nedenle insanda da tanrısal bilgiler gizlidir. Ezoterik inisiyasyonun amacı insandaki bu tanrısal bilgileri ortaya çıkartmaktır. Bir zamanlar mabetlerde bu içsel sırlara ermeyi amaç olarak seçen kişiler de bu bilgilerin peşindeydiler.

Kozmik bilgilerin saklı bir şekilde öğretilmesi nereden kaynaklanıyor?

Bu zaruretten doğmuş bir sistemdir. Bu bilgilerin herkese açıklanmamasının sebebi içinde yaşamakta olduğumuz şartların bir gereğiydi. Sır sükunet içinde alınır ve kimseye söz edilmezdi. Bu öğretiye dahil olan kişi, inisiyasyon yoluyla kendinde zaten var olan içsel bilgilerle yüz yüze getirilmeye çalışılırdı. Bu bir iç değişim değil içtekinin açığa çıkmasıdır.

Bu eğitimde ezoterik sırlar müridin göstereceği çabaya göre değişen bir süre içinde verilirdi. Sırrın içerdiği bilginin içselleştirilmesi de gerekiyordu çünkü zamanından önce açıklanacak bir sır, kişinin bilgiyi yanlış yorumlayarak yanlış sonuçlar çıkarmasına ve ciddi sorunların oluşmasına da sebep olabilirdi. Bu nedenle sırlar idrak edemeyecek olanlardan saklanırdı. Bir hazırlık ve hazmetme devresi gerekliydi. Bu şimdi günümüz için de geçerlidir. Artık toplu inisiyasyon devri kapanmış, bireysel inisiyasyon dönemi başlamıştır. Günümüzde artık inisiyatik çalışmalar yok.

Öğretinin kökeninin Mu ve Atlantis uygarlıklarına dayandığını söylediniz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

Mu uygarlığını bugünkü uygarlığımızla mukayese ettiğimizde çok ileri seviyede olduklarını söyleyebiliriz. Bugün bizler için kapalı kalmış olan kozmik bilgiler, insan varlığının özellikleriyle ilgili bilgiler ve ruhsal konudaki bilgiler o dönem apaçık günlük hayatlarının içindeydi. Mu’da ezoterizm diye bir kavram yoktu çünkü apaçık bilgiler vardı, gizlilik yoktu. Mu uygarlığının dünya sahnesinden silinmesiyle birlikte, kıta batmadan önce çeşitli kıtalara göç ettiler. Çünkü artık kıtanın batacağı anlaşılmıştı. İlk önemli göç Atlantis’e yapıldı. Bizim kıtamıza, Orta Asya civarlarına da göç ettiklerini biliyoruz.

Mu kültürü Atlantis’te uzun yıllar yaşadı. Atlantis’in batışı günümüzden yaklaşık 12 bin 500 yıl önceydi. Dünyanın aşağı iniş sürecinden bahsederiz ezoterizmde. İşte bu aşağı iniş süreci ile birlikte apaçık olan bilgiler yavaş yavaş dejenere olmaya başladı. Özellikle Atlantis’in son dönemlerine doğru birlikten uzaklaşıldı ve dualiteye geçildi. Yani pozitif ve negatif kutuplar dünyada etkin olmaya başladı. Daha önceleri böyle bir atmosfer yoktu, dünyanın aurası yani manyetik enerjisi çok farklıydı. Bu bozulma ve kutuplaşma ile birlikte Atlantis’te de iki kutup oluştu. Pozitif kutup eski Mu kültürünü devam ettirdi. Negatif kutup ise negatifi yaymaya başladı. Bu aslında insanlığın aşağı iniş sürecinin doğal ve ilk başta kararlaştırılmış bir kaderiydi. Negatif enerjiler yoğunlaşmamış olsaydı insanlığın aşağı iniş süreci de gerçekleşemezdi. Niçin böyle bir sürece ihtiyaç olduğu apayrı bir söyleşi ve kitap konusu. Sonuçta böyle bir sürecin içine girildi.

“ Mikrokozmosta vuku bulanlar benzer şekilde makrokozmosta da meydana gelir. Çünkü yukarıdaki nasılsa aşağıdaki de öyledir.”

Kısaca açıklayabilir misiniz? Nedir bu iniş ve çıkış süreci?

Envolüsyon ve evolüsyon yasası, ezoterizmde iniş ve çıkış yasası olarak adlandırılır. Bu yasa evrenin her köşesinde işler, böylece evrenin varoluşunu ve sürekliliğini sağlar. Aynen nefes alış ve verişimiz gibi. İnsanda da sürekli bir evolüsyon ve envolüsyon hareketi meydana gelir. Bu yasa doğum ve ölümde de kendini gösterir. Mikrokozmosta vuku bulanlar benzer şekilde makrokozmosta da meydana gelir. Çünkü yukarıdaki nasılsa aşağıdaki de öyledir.

Ezoterik öğretiye göre dünya insanlığının macerası da bir envolüsyonevolüsyon dualitesi içindedir. Yükselişe geçmeden önce aşağılara iniş vardır. Bu düşüşün akabinde bir yükseliş doğacaktır. Bu insanın iç kıyametidir ve kastedilen kıyamet uyanışı, yaşamın amacını kavramaya başlayışı sembolize eder. Ezoterik bilgilere göre eski anlayışların ve bilgilerin yerine gelecek olan yepyeni anlayışlar ve bilgilerle insanlık yukarı çıkış sürecinde büyük bir hız kazanacak ve kaybettiği değerlere yeniden kavuşacaktır. Böylece binlerce yıldır söz edilen Altın Çağ’a ulaşılacak ve daha sonra büyük devre sona erecektir.

Mu döneminin de Altın Çağ olduğundan söz edildiğini duyuyoruz. İnsanın yeniden kozmik bilgilere ulaşacağı anlamına mı geliyor bu?

Evet, ezoterizmde Mu dönemine Altın Çağ derlerdi. Hatta sembolik bir şekilde insanların tanrılarla birlikte yaşadığı bir dönem olarak ifade edilirdi. Şimdi nereye doğru gidiyoruz derseniz, evet tekrar o Altın Çağ’a doğru yürüyoruz, diyebilirim. Şu anda etrafımızı saran karanlıklar bizi yanıltmasın. Yavaş yavaş herkes içindeki o gücü daha da yoğun hissedecek. Fakat bunun için bilgiye ve kendi üzerinde çalışmaya ihtiyaç var. Aşağı inişin ilahi bir karar olduğunu bilmek bakış açımızı fazlasıyla değiştirir.

Şöyle bakılabilir; aslında ilahi bir deneyin içindeyiz. Ruh varlığı bedenlendikten sonra ne kadar kabalaşırsa kabalaşsın, ne kadar ağır şartlara girerse girsin içindeki ilahi kıvılcımı yaşatmayı becerebilecek mi? Bunun bir sınavı yaşanıyor. Yavaş yavaş yukarı çıkıyoruz. Bu zaten öyle olacak. İstesek de istemesek de…. Çünkü istemesek de aşağı inecektik. “Dönüşünüz banadır” sözünün bir anlamı da budur. Bu mükemmeliyete insanlar tekrar kavuşacak. İnsanlığın kökeni dendiği zaman dinler nereyi işaret eder? Cenneti… Yani biz cehennemden gelmedik, cennetten geldik. Cennet mükemmeliyet çağını temsil eder. Altay Yaradılış Efsanesi ve Tevrat’taki yaratılış efsanesi de aynıdır. Hepsi aslında sembolik olarak aynı şeyi anlatıyor.

Mu döneminde insanların tanrılarla birlikte yaşadıklarını söylediniz. Bu ne demek?

Ezoterizmde tanrılar, tanrıoğulları, yılanoğulları gibi tanımlamalar vardır. Bunlar evrensel idare mekanizmasının bizzat kendisini ifade eder. İsa Peygamber, tanrının oğlu olduğunu söylemiştir. Fakat bu Allah’ın oğlu olduğu anlamına gelmez. Tanrıoğulları denen, evrensel idare mekanizmasının bir üyesiydi. Bunu ruhsal idare mekanizması olarak tanımlayanlar da oluyor. Fakat en kapsamlı şekilde, Dünya da dahil olmak üzere bu seviyede olan gezegenlerin eğitiminden sorumlu olan bir sistem var. Buna, evrensel idare mekanizması diyoruz. Tanrılardan kastedilen o evrensel idare mekanizmasının unsurlarıdır özetle. Mu neden tanrılarla birlikte yaşardı? Çünkü bu evrensel planla sürekli irtibat halindeydiler. Burada yaşarken adeta orada yaşıyor gibiydiler. Astral tortuları olmadığı için hayal bile edemeyeceğimiz türde bir medeniyet söz konusuydu. Telepatik yetenekleri açıktı, sürekli ruhsal irtibat halindeydiler.

Astral tortu ile neyi kastediyorsunuz?

Bu dünyaya doğarken salt bir ruh varlığı olarak doğmuyoruz. Bir astral yapı kullanmak zorundayız. Yani ruhsal enerji ile fizik enerjiyi bir arada tutacak bir sisteme ihtiyaç var. Bu yapı birbirine tesir alışverişi yapılmasına olanak sağlıyor. Dünyaya doğarken, dünyanın o zamanki aurasını da bir kabuk gibi alan bu yapıyla birlikte geliyoruz. Yani sadece buraya doğmak yetiyor astralimizin kabuklaşması için. Sonrasında dünyada ürettiğimiz her negatif enerji bu kabuğa bir kabuk daha ekliyor.

Dinlerin insanları iyi ahlaka yönlendirmesi, en basit tabiriyle yalandan uzaklaştırmaya çalışması, bu pozitif enerjiyi daha fazla kullanmamız için tortuları azaltma çabası. Yani esas hedefimiz bu astral tortunun temizlenme çalışmasıdır. Şu an sırtımızda o kadar çok yükle dolaşıyoruz ki ne kadar temizleyebilirsek o kadar rahatlarız. Bu zor bir çalışmadır, çok da güle oynaya olmaz kabukların atılması. Mısır mabetlerinde bu çalışmanın yıllarca sürdüğünü söylemiştim ve inisiye adayı son aşamaya kadar da gelemiyordu.

Şimdi herkesin dilinde olan bir şey var mesela, özellikle New Age akımında “Bizler tanrısal varlıklarız” derler. Tamam bu sözel olarak doğrudur fakat biz ne anlıyoruz bu bilgiden. Tanrısalız ama nasıl? Yetiyor mu bu bilgi bize? Herkesin dilinde olan ve sözel olarak doğru olan bir bilgi hiçbir işimize yaramaz. Aynı şekilde bu bilginin de bohça bohça anlamı var. Astralin temizlenmesi başlı başına bir çalışmadır. Mitolojilerde canavarlarla mücadele motifleri vardır. İşte bu astral tortularla mücadelenin sembolüdur.

Mu ve Atlantis’e geri dönelim. Atlantis de battıktan sonra nasıl devam etti peki süreç?

Atlantis’ten özellikle Mısır’a yapılan yoğun göçler, Mısır’da kökeni Mu uygarlığına dayanan bilgilerin merkezileşmesine sebebiyet verdi. Pozitif kutupta yer alan rahipler Mısır’a geldiler. Dünya üzerindeki diğer uygarlıklardan çok farklı bir uygarlık tipinin ortaya çıkmasının sebebi Mısır’ın tamamen bir Atlantis kolonisi olmasına bağlıydı. Bu bilgiler Mu’dan Atlantis’e, Atlantis’ten de Mısır’a geldi. Dünyanın başka merkezlerine de gittiler ama Mısır’ın farklı bir özelliği vardı. Bu bilgiler Mısır’a geldikten sonra Atlantisli rahipler tarafından kurulan mabetlerde yaşatılmaya devam etti. Dünyanın aşağı inişi o kadar hızlanmıştı ki artık bilgiler apaçık bir tarzda verilemeyecek bir boyuttaydı.

Kozmik kökenli bilgiler ve sırlar negatif alanda kullanılmaya başlanmıştı. Dünyanın dengeleri bozulmuştu, bu sebeple bilgiler sadece mabetlerde yetiştirilen ayıklanmış, seçilmiş az sayıda insana aktarılmaya başlandı. Biz buna Mısır inisiyasyonu diyoruz. Bu kişiler dünyanın çeşitli yerlerinden gelip eğitim gördüler. Mısırlı rahipler burada inisiyeler yetiştirdi. Atlantisli rahipler mabetlerine almaya karar verdikleri kişilere bu sırları verdiler. Ama sırlar çok uzun yıllar süren bir eğitim sonunda elde ediliyordu.

Pisagor, Eflatun ve Yunan filozofu olarak tanıdığımız birçok kişi bu mabetlerde eğitildi. Bu kişiler eğitim aldıktan sonra kendi ülkelerine geri döndüler. İşte ezoterizm burada başladı. Mısır’da almış oldukları bilgileri bohçalar içinde üstünü örterek, sembolik ifadelerle kendi ülkelerinde anlatmaya başladılar. Kendi okullarını ve mabetlerini de kurdular. Mimarinin, felsefenin, matematiğin ve sanatın her çeşidinin ilhamı kaynağı bu bilgilerden çıktı.

Geçmişin izlerini sürüp, sembolleri çözmeye ve kadim bilgilerin sırlarına ulaşmaya mı çalışıyoruz şimdi?

Evet, şimdi biz bir zamanlar Mısır’da bohçalanan bilgilerin bohçalarını açmaya çalışıyoruz. “Peki madem açılacaktı niye kapatıldı?” diye sorulabilir. Bunun böyle olması ilahi olarak planlanmıştı. Mu ve Atlantis’in var olmuş olması bize bir şey katmaz, ama onların elindeki bilgiler varoluşumuzu, bizi, genetiğimizi değiştirir. Bilgi sadece sözel olarak aktarılan bir nesne değildir. Bilgi enerjiden oluşur ve çok büyük değişime sebebiyet veren bir niteliği vardır. Dolayısıyla bu bilgiler bizim anlayışımızı değiştirecektir.

Ezoterizmdeki sembollerin ışığında bazı şeyleri yeniden gözden geçirmemiz gerektiğini söylüyorsunuz. Fakat bu sembollerin günümüzde de kötüye kullanılması söz konusu değil mi?

Atlantis’te kutuplaşmadan bahsetmiştim. Agarta pozitif kutbu, şambala ise negatif kutbu temsil ediyordu. Bunlar gizli yer altı merkezlerini kurduklarında aynı bilgiye sahiptiler. Yani bu bilgilerin pozitife hizmet etmesi gibi negatife hizmet etmesi de söz konusu. Bizim şu an için sır diye tabir ettiğimiz bilgiler her ikisinde de vardı. Ama bu bilgileri nasıl kullandıkları önemliydi. Bunların içinde öyle bilgiler var ki düşünce konsantrasyonu ile karşınızdaki kişiyi felç edebilirsiniz. Bunları negatif yönde çok yoğun olarak kullandılar o dönem. Tarih boyunca şambala birçok insanla irtibata da girmiştir. Bunun tarihte en büyük örneği Hitler’dir. Zaten şambalanın hakimiyeti altında aşağı inmiş bulunuyoruz. Şambalanın gücü ile şu anda dünyayı kötü yönde idare eden birçok lider var. Bu güçleri pozitif yönde kullanmak ise çok şeyi değiştirir. Astral tortularımızı bu sebeple de temizlememiz gerekiyor.

Dinlerin vermek istediği mesajı anlamak için bâtıni yani ezoterik açıdan incelemek mi gerekiyor?

Ezoterizmin içindeki bilgileri öğrenmek ve dinsel metinleri bu bilgiler ışığında okumak dinlerin içindeki gerçek mesajı anlamamızda bize çok büyük kolaylık sağlar. Çünkü dinlerin dili semboliktir ve bu semboller ezoterik içeriklidir. İnandığı dinin aktarmış olduğu mesajları mümkün olduğunca kapsamlı olarak öğrenmek isteyen herkes ezoterizme müracaat etmek zorundadır, aksi takdirde bu ilahi mesajlar kapalı kalacaktır. Ezoterizm ne dinle ne de bilimle çelişmez. Tam tersi din-bilim çelişkisini çözmek için ezoterizm bize yardımcı olur. Kitabi dinler olarak adlandırdığımız dinlerin şu anda hala dünya halkları tarafından tam olarak anlaşılamamasının nedeni, ezoterizmin içindeki bilgilerin bilinmiyor olmasından kaynaklanmıştır. Mezheplerin ortaya çıkışı da bu anlayışsızlığın bir ifadesidir.

Dinin doğru yorumlanamayışı bilinç düzeyimizin artmasına da engel oluyor. Çünkü dinlerde de bohçalama sistemini kullanmıştır. Dinlerde açık bilgiler yoktur. Ateş bir semboldür ezoterizmde ve dolayısıyla cehennemde yanmanın da bir sembol olduğunu bilmek lazım. Sufizm’de cennetin yolu cehennemden geçer derler. Bu önemli bir bilgidir ve üzerinde düşünülmesi gerekir. Kur’an-ı Kerim’de dile getirilen cehennem ateşi bir arınmanın sembolüdür. Astralimizde biriken tortuların yakılmasını sembolize eder. Ancak o zaman biz kendi öz varlığımız ile bütünleşebiliriz.

Mısır mabetlerinde on yıllarca süren çalışmalarda sadece bilgi verilmiyordu. Mabete bağlanan kişinin astral tortularının yakılması ile uğraşılıyordu, esas inisiyasyon buydu. İnisiyeyi kozmik irtibata getirme çalışmasıydı bu. Dolayısıyla insanlar hangi dinin kimliği içinde kendini görüyorsa öncelikle onun kitabını birkaç defa okuyup, ezoterik semboller ışığında gözden geçirsinler. İşte o zaman çok daha farklı bir tablo karşımıza çıkacak. Ve o tablo gönlümüzü ışıtacak. Günümüze kadar hala dinler arası bir barış sağlanamadıysa bu dinlerin bize sunmuş olduğu ışıkla insanların henüz yüz yüze gelememiş olmasından kaynaklanıyor. Halbuki bütün dinlerin kaynağı aynı. Dinlerin ışığını görmek insanları değiştirir.

“Gizli Sırlar Öğretisi” kitabınızda Atatürk’ün Mu uygarlığını araştırdığından bahsediyorsunuz. “Gizli Yönleriyle Atatürk” kitabınızda da bu konuyu daha detaylı anlatıyorsunuz sanırım. Atatürk’ün Mu’ya olan ilgisinin sebebi neydi?

Son dönemlerde herkes tarafından duyulmuş olan Mu uygarlığını Türkiye’ye tanıtan aslında Atatürk’tür. Türkler’in kültür kökenini ortaya çıkarmak Atatürk’ün en büyük isteklerinden biriydi. Sağlığının bozulduğu son dönemlerde Mu uygarlığını araştırıyordu. Türkler’in kökenini araştırmak için girmişti bu çalışmaya. İlk çalışmalar 1937’de Atatürk’ün bu konudaki çok önemli kitapları Türkçe’ye çevirtmesiyle birlikte başladı.

Tercümelerde Maya dilinin yeryüzünün ana dilinden gelmiş olduğunu, tüm dillerin orada doğduklarını ve ana dilin Mu dili olduğunu belirten bölümlerin altı Atatürk tarafından çizilmiştir. Tercümelerde Atatürk tarafından altı çizilen diğer bölümler ise ırkların kökenini ve insanın yaradılışını anlatan satırlardı. Bu kitaplar çok uzunca bir süre Türk Dil Kurumu’nun arşivlerinde kaldı, basılmadı. Son 10 yıldır ise bu konu üzerinde daha fazla düşünülmeye ve çeşitli yayınlar yapılmaya başlandı. Atatürk’ün Mu ile ilgili düşüncelerini ve çıkardığı sonuçları ne yazık ki tam olarak bilmiyoruz.”

www.pozitifdergisi.com ‘ dan alıntıdır.
« Son Düzenleme: Nisan 17, 2020, 11:15:57 ös Gönderen: Mandıra Filozofu »
Errare humanum est.
Ayıplı Müzmin öğrenci


Nisan 18, 2020, 05:23:46 öö
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 289
  • Cinsiyet: Bay

Emeğinize sağlık.
Saygılar sayın Mandıra Filozofu.
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine...