[Teke Tek programı konusuna yoğunlaşınca, bu başlık altındaki yazı dizimin sonuncusunu düzenleyip göndermek gecikti. Ancak şimdi…]
Bence eşitliğin özgürlük ile yakın bağlantısı var. Eşitlik, özgürlüğün sosyal sınırını belirler. Herkese eş oranda özgürlük hakkı tanınmasını gerektirir.
Kimileri, sosyal adaleti hiçe sayarak sadece kendilerine yaraşır gördükleri özgürlüğü sonsuzcasına kullanmak eğilimindedir. Bu gibiler, başkalarınca kendilerine anlayış ve tolerans gösterilmesini ister ama aynı anlayış ve toleransı başkalarına göstermeye pek yanaşmaz, onlara da kendilerininkiyle eş düzeyde özgürlük hakkı tanımazlar. Bu açıkça bir sosyal dengesizliktir. Oysa eşitliğin gerçekten eşitlik olarak sağlanması, toplumda denge kurulmasını gerektirir.
Masonluğun öğretisi dengeden yanadır. Herkes, kendisinin olan değerlere yaraşır (lâyık) olmalıdır. Her kim olursa olsun diğer insanları da aynı değerlere yaraşır görmelidir. Kendisinin olmayan şeylere göz dikmekten ve bunları ele geçirmeye uğraşmaktan caymalıdır. Başkalarını, onların hakkı olan ve yaraştıkları şeylerden yoksun etmeye, açıkgözlük ve fırsatçılıkla, baskıyla ya da kaba güç kullanarak maddi değeri olan nesneleri başkalarından önce kapıp sahiplenmeye kalkışmamalıdır. Kendisine yeterli olandan fazlasını istememeyi, başkalarının haklarını da gözetmeyi bilmelidir.
İşte toplumda böylesine, sosyal adalete tam uygun, dengeli bir eşitliğin sağlanabilmesi için öncelikle gerçek bir özgürlük gereklidir.
Belki daha önce sözünü etmiştim ama şimdi yinelemenin sırası: Bazı ekonomik ve politik doktrinler, özgürlük ile eşitliği bağdaştırmaya girişmiş ama bunu yaparken işe yanlış bir yöntemle, tersinden başlamıştır. Yapılmış olan yanlışlık, “toplumda önce eşitliğin sağlanması, bundan sonra bireylere özgürlük dağıtılması” şeklindeki tutumdadır. Bunun sonucunda oluşturulan eşitlik, yapay ve yetersizdir. Ayırımcıdır. Olsa olsa toplumun yöneticileri ya da egemen sınıfı arasında ayrı, halk tabakaları arasında ayrı olmak üzere, aydınlar arasında ayrı eğitimsizler arasında ayrı, birbirinden farklı sınıflardan birbirinden farklı düzeyde uyumsuz ve bağlantısız eşitlikler kurulmasına yol açar. Bu da bir türlü gerçekleştirilemediği için özgürlüğe hiç sıra gelmez.
Bu tür doktrin ve tutumlar, Masonluğun ilkeleriyle bağdaşmaz.
Masonlukta öncelikli olan özgürlüktür. Bireylerin önce özgürlüğe sahip olması, sahip olduğu özgürlüğünün bilincine varması, sonra hep birlikte eşit sayılmaları öngörülür.
Masonluğun öğretisine göre herhangi bir kişi için ayrıcalık ve üstünlük, bir niteliğin, varlık düzeyinin, gücün, unvanın, sınıfın, ırk ve soyun, aileden gelme kalıtımın, dilin, dinin ya da inancın bir ürünü olamaz. Ancak bilgi, yetenek, hizmet, yararlılık ve yaraşırlığın karşılığı olabilir. Dolayısıyla Masonlukta eşitlikten söz edilirken, kimilerinin bu eşitlik ortamına aykırı düşmeksizin ayrıcalık ve üstünlük elde edebileceği de benimsenmektedir. Onun gerekçesi de saymış olduklarım ve bunların benzerleridir.
Toplumlarda insanlar arasındaki farkların giderilmesi olanaksızdır. Bununla birlikte, tüm farklılıklarına karşın her insana kayıtsız ve koşulsuz olarak eşit davranmak, her insanı bir diğerine eşit saymak olanaklıdır. Bunu sağlayacak olan güç ise, “insancı adalet” olarak nitelenebilir; kim bilir belki buna “insanı sevme” de diyebiliriz.
Eskiden de vardı elbette ama hani son zamanlarda sık sık dile getirilmekte olan şu “hukuk devleti” kavramı var ya… Masonluktaki eşitlik anlayışı, bu kavramın gerçekten var olduğu ve uygulamaya konmuş bulunduğu demokrasilerde benimsenen eşitlik ile benzerlik gösterir. Bu eşitlik, bireyler arasındaki farkları gidermeksizin, ayırımcılığa ve haksız ayrıcalıklara karşı çıkan, insancı adaletin gerçekleştirilmesini amaçlayan yüksek bir töresel değer yargısı olarak nitelenebilir.
Şunu da belirtmekte yarar var: Günümüzdeki Masonluğun oluştuğu 18. yüzyıl başlarında hatta o yüzyılın aşağı yukarı yarısına kadar olan dönemde bu kurumdaki eşitlik anlayışı, özetle anlatmış olduklarımı hiç de kapsamıyordu. Bunun oluşumu, 18. yüzyılın ikinci yarısında Aydınlanma Çağı ile birlikte kendini göstermiştir. Sonra daha da gelişmiş, Batı ülkelerinin politik ve ekonomik evrim aşamalarıyla yönlenmiştir. Nitekim o günlerden bugünlere gelinceye dek Masonluk da bir evrim geçirmiştir. Birçok değer yargısı gibi eşitlik anlayışı da değişmiştir. Bu anlayış, 19. yüzyıl ortalarına kadar “soylular ve ayrıcalıklı sınıflar ile halk tabakaları arasındaki eşitsizliğe karşı çıkma” biçimindeyken, özellikle 20. yüzyılın ortalarında hele İnsan Hakları Evrensel bildirgesi’nin yürürlüğe konuşsuyla birlikte çok daha geniş bir kapsam kazanmıştır.
Bu da şunu gösteriyor: Masonluk aslında doğrudan insanlığı etkilemiyor; insanlık Masonluğu etkiliyor. İnsanlığın genelinde ortaya çıkar evrimsel doğrultudaki gelişimde masonların bireysel bakımdan payları olabilir elbette; o ayrı…
Gelecekteki kuşaklar, Masonlukta bugün benimsenen eşitlik anlayışını yeterli ya da olması gerektiği gibi bulmayabilir. En azından genel toplumsal yapılanmalar günümüze oranla faklı bir biçime yönlenebilir. Bu da, eşitlik anlayışının farklılaşmasına yol açabilir.
Bitirirken şunu da eklemem gerek: Ne yazık ki günümüzdeki Masonlukta bile yer yer gerçek bir eşitlik anlayışına aykırı tavırlar takınmakta olan mason kuruluşları var. Bırakın Masonluğun bu bağlamda henüz kendi içinde evrensel boyutta tam olarak bütünleşip yetkinliğe ulaşamamış oluşunu, toplumsal katmanlardaki eşitliğe bakış açıları bile birbirinden farklılık sergiliyor.
Böyle deyince yine yeryüzündeki “birbirinden farklı Masonluklar” konusuna geleceğiz. İyisi mi keselim.
Benden bu kadar… Söz, bu konu üzerinde tartışmak, benim yanlışlarımı ve yanılgılı düşüncelerimi gidermek, varsa soru sorarak bu konu başlığını ayrıntılandırmak isteyen katılımcılarda.