Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: psişik yeteneği olan üye var mı ?  (Okunma sayısı 51485 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 04, 2011, 12:10:39 ös
Yanıtla #30
  • Ziyaretçi

Tanıdığınız şizofreni hastalarının geneline yakını uyuşturucu bağımlısı haline gelmiş hastalar. Benim de akrabam var çok ileri seviye şizofreni pek açılmıyor fakat hayal görüyor ses duyuyor sürekli. Aldığı ilaçlar çok ağır uyuşturucular. Ben de de hafif derecede şizofreni var örneğin, askerden geldikten sonra bir süre halusinasyon görmüştüm. Gerçek olmadığını anladıktan sonra görmedim. Evden her çıktığımda tepemden 5-6 tane skorsky helikopter geçiyordu saklanma ihtiyacı hissediyordum yani tekrar beni alıp dağa götürürler diye :) Bu düzenli hale gelince mantıksız gelmeye başladı halusinasyon olduğunu anlayınca beynim bu oyunu oynamaktan vazgeçti sanırım. Fakat doktora göre ben şanslıyım. Benim hastalığımın türü çok hafifi. Yani şizofreni normalde sosyal yaşamı durdurabilecek ölçüde bir hastalıktır.

Saygılarımla.
« Son Düzenleme: Eylül 04, 2011, 12:20:03 ös Gönderen: Masor1976 »


Eylül 04, 2011, 12:29:31 ös
Yanıtla #31
  • Ziyaretçi

savaş yaşıyan insanların bir kısmı vurulma korkusu yaşar, buda psikolojilerini bozulmaya yönlendirir, türkiyede yaşıyan insanlar bir çok çevresel farktörden etkilenmekte ekonomik sosyal şartların ağırlığı psikolojisini bozmakta ve çeşitli akıl hastalıkları geçirmeleri doğaldır toplumsal olarak etkilerin psikolojik yansımaları olması kadar doğal birşey yoktur... bide buna bazı vitamin eksiklikleri eklendiği zaman bu sorunları yaşama oranı yüksektir, insanların bazıları bu tarz olaylara karşı yeteri kadar direnci olup etkilenmemeside mümkün ,  buda güçlü bir psikolojiye sahip olan birisi için geçerli bir durum bu tabiki istisnai bir durumdur, dünya devletlerini yöneten insanların psikolojik yardım aldığı bir gerçektir Sn . obama'nında psikoloğu vardır..



Saygılarımla,
418


Eylül 04, 2011, 12:39:02 ös
Yanıtla #32
  • Ziyaretçi

Şizofreni gibi hastalıklar genetik de olabiliyor. Yani hiç bir sorunu olmayan kişilerde de var. Özellikle annenin hamilelik dönemi önemli bir rol oynuyor. Hamileyken annenin psikolojik durumu çocuğu da etkiliyor. Bazı şizofreni hastaları 30 lu yaşlara kadar en ufak belirti vermiyor. Örneğin bir belgeselde izlemiştim nobel ödülü alan bir fizikçi vardı, şizofreni vurduktan sonra toplama yapamaz hale gelmiş.

Tabi ki, savaş ortamları, deprem gibi faktörler insanların psikolojisini bozuyor. Stres zaten başlı başına insan vücudunun her organına ciddi zararları olan bir faktör.

Saygılarımla.


Eylül 04, 2011, 12:54:25 ös
Yanıtla #33
  • Ziyaretçi

şizofrenlik konusuna girmedim pek ama oda ayrı bir hastalık genetik geldiği doğrudur, insanın bazı kalıtsal hastalıkları vardır, bunlar çevreye ve yaşamsal faktörlere göre değişiklik göstermektedir, yıldan yıla nesilden nesile, bu hastalıklar ağır psikolojik travma ve bazı ilaçlarla kişiye sonradan kazandırılması mümkündür, çevresel faktörlerle de mümkündür, duyusal,dokunsal,görsel algılamalar beyinde bazı şeyleri tetiklemesi mümkündür, insan beyni ilginç bir makinedir, eski bir arkadaşınızı görür görmez tanımanızı ve anılarınızı önünüze getirebileceği gibi askerde yaşamış olduğunuz bir anıyı yada korkuyu yolda yürürken tetiklemesi doğal olabilir ağır korku ve tranvada....
zamanında insan psikolojisi ile ilgili bir kaç kitap okumamın harici bu konulara girmedim , bu konuda uzman insanlar daha iyi aydınlatabilir , kalıtımsal olaylara darwin görüşüne yakın bir sentezle bakmaktayım, insan oğlu dna yapısı , bulunduğu ortama göre genetik yapısını uyumlu hale getire bilme özelliği olduğunu düşünmekteyim, hayvanlardada bu özellikler mevcut...


Saygılarımla,
418


Eylül 04, 2011, 01:05:14 ös
Yanıtla #34
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 342
  • Cinsiyet: Bayan

Şizofreninin, bugün için, belli bir laboratuvar testi yoktur. Tanı, belirtilerin varlığı ve hastalığın seyrine bakılarak konur.
  uyuşturucu-uyarıcı maddelerin kullanımında ve alkol bağımlılığında da bu tür belirtiler ortaya çıkabilir.. bunlar tesbit edilebiliyor ..
şizofrenide hastalar zekadan kayıp vermesede sorun akılı kontrol edemedikleriniden,saglıklı akıl yurutemiyorlar yargı yetenegi bozuluyor vsvs.kronikleşiyor durum.
sizin durumunuz farklı..surekli stres altında kalmaktan dolayı zihnin sürekli olarak çalışması biraz kontrolu kaçırmanızdan olmuştur.ve bu gibi durumlarda,halüsinasyonların gerçek dışı olduğunun farkında olunur.( bunların sanrı oldugunu ayırd etmeniz)bunu  bilincen fark ettiginizde ve onayladıgınızda  akılın kontrolunu ele alırsınız:)
ve yasadıgınız bu olayı önünüze koyup bakın..olayın kökeni korku..ve korku karşısında caresizlik.

Akrabanızın durumunda olanların çoğu  o gördükleri duydukları vs bunlar karşında caresiz kalınması sonuncu tedavi adıyla verilen uyuşturuculara baglımlı kalıyorlar.

Bu gibi durumların tedavisi ilaçtan önce kişinin açıldıgı algı boyutunun kontrol edilmesi, bilimsel olarak bu konularla ilgili çalışmalar yapılmadıgı için ilaç tedavileri uygulanmakta dedigim gibi  Bu kişiler malesefki.. zekaları normal, hatta bazen ileri olduğu halde ve bilmedikleri bu farklı durum yuzunden korkuyla akıl yürütmeleri ile  bozuluyor ve içe kapanmaya baslıyorlar, kendileriyle mücadeleye ,bu durumlarının nedeni olan sanrılar üreterek iyice kontrolden çıkıyorlar bizim boyutumuzla olan kontrolleri kopuyor.



Eylül 04, 2011, 01:26:06 ös
Yanıtla #35
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 342
  • Cinsiyet: Bayan

 psişik yeteneklerin yan etkileri kendini unuturdu :)

Psişik yetenekler bilinen algı kavramlarının ötesini içermektedir.bu tür konulara girmeden önce iyice bilgi sahibi olunması gereklidir ve bilip yönlendiren kontrola hakim bir üstad yada rehberin olması gereklidir..
Bilgi nalettir denilir.....bir kere işin içine girince geri dönüşü yok...bu yuzdende korkuları temizleyerek bilginin ışıgı ile kendi ışıgını yakıp bilinmezlik denilen  karanlıga öyle adım atılmalı.
 Yoksa korkuyla birden panik içine girenler ya dinsiz olup sapıyor yada birden aşırı dine yöneliyor ..korkuyu bastırma yada inkar çözüm bu degil....... o korkuyu aşmak.


Eylül 04, 2011, 01:35:15 ös
Yanıtla #36
  • Ziyaretçi

Katılıyorum sayın Smyrnali..

Şizofreni teşhisi konması normalde zordur. Fakat Amerikada Nasa tarafından üretilen yeni bir teknoloji var hastayla oturup yıllarca konuşmadan beyin qeeg sini çekerek, milyonlarca qeeg ile karşılaştırıp tanı konabiliyor. Yani örnegin şizofreni hastalarının qeeg sonuçları genelde aynı çıkıyor. Tabi ki ufak da olsa yanılma payı mümkün. Aynı şekilde neurofeedback ile ilaçsız tedavi uygulanıyor. Bu ilaçsız tedavi şeklinin az gelişmiş ülkelere girişini milyarlarca dolar ilaç sattıkları için  ilaç firmaları engellemeye çalışıyorlar. Bu tarz bir klinikte masörlük yapmıştım. Doktorun şüphesi üzerine bana qeeg çekmiş ve bu teşhisi koymuştu. Ben de ben halusinasyon görmüyorum ses duymuyorum nasıl şizofreni olabirim diye sorunca 6 çeşit şizofreni vardır seninkisi hafif demişti doktor.

Normalde bir şizofreniye verilen ilaç normal bir insana verilse sosyal yaşamdan kopmaması çok zor. Fakat çok ağır vakalar olduğu için doktorlar mecbur kalıyorlar onlara hiç bir sözüm olamaz.

Psişik  yeteneği olan insanların değerlendirilmesi gerekiyor. Bunun devlet politikası olması lazım. Bu kişiler üniversite düzeyinde eğitilip yeteneklerini örneğin şifacılık vb konularda kullanımı sağlanabilir. Bize inanması zor gelse de istihbaratta bu insanları kullanıyorlar. Olur mu canım böyle şeyler bilimsel değil diyen insanlar bile çaktırmadan onların peşinden koşuyorlar.

Saygılarımla.


Eylül 04, 2011, 01:53:18 ös
Yanıtla #37
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 342
  • Cinsiyet: Bayan

Beynin çalışma sistemi  çok faklı..bilim bu konulara yogunlaştı bilinmeyenler ise önümzde dag gibi..
suyun hafızası oldugu ispatlandı ama suyun beyni yok:)
su kristalleriyle yapılan deneyi duymuşsunuzdur.


Stanford üniversitesi fizik profesörü William A. Tiller bilinçli düşünceleri standart 1 mikro vatt'tan daha az güç yayan bir elektronik alete yükleyip bunu daha sonraki bir tarihte kullanarak bir canlıyı etkileyebileceğini ispat etmiş. Küçük aletleri ile Amerikanın çeşitli laboratuarlarında, aletlerine belirli bir düşünce (niyet) yükleyip istediği etkiyi elde etmiş. Sayısız,  bir çok deney uygulamış. Sistemi kullanarak PH solüsyonunun değişmesini sağlayıp sinek larvalarının %15 gelişimini hızlandırmış. Su ve hava derecelerini değiştirmiş ve karaciğer enziminin alkalin fosfat aktivitesinin yükselmesini sağlamış. Tiller araştırmalarında 4 güçlü meditasyon uzmanı kullanmış ve niyete 15 dakika odaklanılıp zihinsel olarak mühürlenilmiş.

       Dr. Tillerin araştırmaları, düşünce ve niyete doğru bir şekilde odaklanıldığında ( bir teknik ile) gerçek ve somut neticeler elde edildiğinin ispatıdır. Meditasyon insanın beyninde yoğun alpha ürettiği zamandır, alpha frekansını insan kendini mutlu ve huzurlu hissetiğinde üretir. Alpha üretmek için sık sık ve düzenli meditasyon yapmak gerekir. Konunun uzmanı olmak daha çok başarı elde etmeyi sağlar.

 

    Niyet uzman bir kişi tarafından kullanıldığında demekki var olan bir durumu fiziksel olarak değiştirebiliyor.  Peki bu niyeti hücrelere ulaştıran nedir? "Su". Bedenin içinde hücreler arası iletişimi su yapmaktadır. Bedenimizin %75 su olduğuna göre bu maddenin görevini ne kadar rahat yapabildiğini anlıyoruz. Suyun hafızası olduğunu ve kelimelerin suyu somut bir biçimde etkileyebildiğini biliyormuydunuz?

şifa çalışmasına bir bakış açışı acabilir degilmi? şifacılıkta niyetle baslıyan bir çalışmadır.

Dr. Jacques Benveniste  yaptığı araştırmalarda DNA hücrelerinin belli bir frekansta foton yaydığını(ışık) ve farklı hücrelerin farklı frekansta titreştiğini, farklı titreşimdeki iki hücre yan yana geldiğinde yeni bir frekans oluşturup birlikte bu frekansta titreşmeye başladığını ve elektro manyetik dalgalar ile bir çağlayan yaratıp ışık hızında yolculuk ettiğini keşfetmiştir.

     Bunun dışında suyun hafızası olduğunu 1980'lerde başlattığı çalışmalarında keşfetmiştir. Suya bir madde ekleyerek bunu 1 milyon kez sulandırmış ve özel bir alet ile aşırı hızda sallayarak o maddenin yok olacağını tahmin etmiş ama hala maddenin suda mevcut olduğunu görünce deneylere defalarca milyonlarca kez daha sulandırarak devam etmiş. Ancak ne kadar sulandırırsa ki bu 10 defa daha milyon kez sulandırsa bile suyun içine eklenen maddenin yok olmadığını tespit etmiş. O zaman suyun yüklenen maddeyi hafızaya kaydettiğini anlamış. Bu kez suya zehirin kendisini değilde frekansını yüklemiş ve aynen zehirin kendisi eklenmiş gibi içine koyulan sinekleri öldürdüğünü  görmüş.

      Benvenistenin araştırmalarını şüphe ile karşılayan Queens Belfast üniversitesi Profesörü Madeleine Ennis Avrupa ülkelerinde yelpazelenen bir araştırma grubuna katıldı. Fransa, İtalya, Belçika, ve Hollanda'dan oluşan ekip Profesör M. Roberfroid tarafından koordine edilmiş. Belçika katolik Üniversitesinde Benvenistenin kullandığı orijinal deneyin daha rafine edilmişini kullanarak yapılan uygulamayla ilgili her dört laboratuarda ki bilim adamları deney solüsyonların içinde ne olduğunu bilmeden çalıştılar. Hatta tüplerin bazılarında sadece saf su vardı. Tüm deney bagımsız bir bilim adamı tarafından koordine ediliyordu. Tüm solüsyonları kodluyor ve bilgiyi topluyordu ama deneylerde bir fiil çalışmıyordu bu yüzden yalan ve dolana yer kalmadı. Yapılan tüm deneyler Benvenistenin sonuçlarını destekledi.Benveniste buna karşılık 12 sene önceye bizim başladığımız noktaya gittiler dedi. Benveniste biyo kimyevi maddelerin yaydığı sinyali kaydedip internet aracılığı ile dünyaya yayabilirim ve bu sinyal biyolojik hücreleri sanki gerçekte o madde varmış gibi etkileyip değişim yaratır dedi.

 
İnsan  bedenin  %85 sudur, düşüncelerimiz ve konuştuklarımız bedenimizdeki suya kaydedilir ve o kalitede yaşarız. Şeklimizi, sağlığımızı ve hayatımızı biz oluştururuz.
 



Eylül 04, 2011, 02:08:28 ös
Yanıtla #38
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 342
  • Cinsiyet: Bayan

Bir dostumun not defterinden :)

RUS BİLİM ADAMLARI DÜŞÜNCE İLE DNA'YI DEĞİŞTİRDİ
  1990 yılında Moskova da bir grup bilim adamı insan genomunun fazlaca biyokimya düzeyine indirildiği görüşü ile; insan DNA'sı üzerinde bir çalışma başlattılar. Bugüne kadar oluşmuş olan Ortodoks düşünce tarzının birçok bilgiyi "gizlediğini" fark etmişlerdi.
DNA'mızın sadece %10'nunu protein oluşturmakta kullanırız diğer %90'nı işe yaramaz DNA diye kabul edilir, oysa bu Rus araştırmacı grup doğanın aptal olmadığına inanarak araştırmaları başlattı ve neticeler devrim yaratacak nitelikte.
  DNA'mızın alkalinlerinin bildiğimiz normal lisanda kullanılan grameri takip ettiğini ve aynen lisanlarımız gibi kalıpsal kuralları olduğunu keşfettiler. Dolayısı ile insan lisanı tesadüfen oluşmadı da, içsel DNA'mızın yansıması. Bu araştırmacı grup aynı zamanda DNA'nın titreşimsel tabiatını da inceledi. Kısaca özetlemek gerekirse "yaşayan kromozomlar içsel olarak  DNA lazer radyasyonu kullanarak aynen holografik bilgisayarlar gibi çalışıyor". Bunun anlamı şu; deneylerde belirli frekans desenlerini lazer ışınına ayarlayıp bununla DNA frekansını etkilediler ve dolayısı ile genetik bilginin kendisini etkilediler.  DNA-alkalin eşleri ve lisanın temel yapısı aynı olduğuna göre, DNA'yı deşifre etmeye gerek yok. Basit bir şekilde insanın kullandığı lisandaki kelime ve cümleleri kullanabilirsiniz. Yaşayan dokudaki DNA maddesi, eğer gerekli frekanslar kullanılırsa, lisana - ayarlanmış lazer ışını ve hatta radyo dalgalarına her zaman tepki verecektir. Bu ise düşünce ve kelimelerin, cümlelerin, enerji çalışmalarının neden hayatımızı etkileyebildiği ve neden iyileştirici neticeler elde edildiğini açıklamakta. Batılı araştırmacılar DNA sarmalımızdan tek genleri keserek atıp başka yerlere yerleştirirken, Ruslar ayarlanmış radyo ve ışık frekansları ile hücre metabolizmasını etkileyerek genetik yanlışlıkları düzeltiyor.

     Garjajeva'nın araştırma grubu bu metotla X ışınının zarar verdiği kromozomların onarılabilineceğini ispat etti. Hatta belirli bir DNA'nın bilgi desenini yakalayıp başka birine aktardılar, böylece hücreleri başka bir genoma programladılar.  Mesela kurbağa embriyosunu salamander embriyosuna, sadece DNA bilgi deseninin frekansını ileterek aktardılar. Böylece tüm bilgi kesip biçme olmadan dolayısı ile hiçbir uyumsuzluk ve yan etki oluşmadan aktarılmış oldu. Tüm bunlar sadece vibrasyon ve lisan kullanarak yapıldı.
 Spritüel öğretmenler bedenlerimizin kelime, düşünce, ses ve titreşimlerden etkilendiğini ve tekrar programlanabildiğini asırlardır bilirler ancak bunun bilimsel olarak ta ispat edilmesi yolumuza daha da somut bir ışık tutmakta.
Rus bilim adamları bu kadarla kalmayıp DNA'mızın vakumda bozucu desenlere neden olabileceğini böylece manyetik solucan delikleri yaratabileceğini de keşfettiler. Solucan deliklerine Einstein-Rosen köprüleri de denilir, yanarak sönmüş olan yıldızların bıraktığı kara deliklerin mikroskobik eş değeridir. Bunlar bilginin uzay zaman dışında iletilmesini sağlayan tüneller, evrenin tamamıyla değişik bölgeleri ile oluşan bağlantılardır. DNA bu bilgi parçacıklarını çeker ve bizim bilincimize aktarır. Bu tarz Hiper bağlantı en çok gevşemiş ve dingin bir durumda oluşur. Stres, korku, üzüntü veya Hiper aktif bilinç hali bilginin akışını engeller ve hiper bağlantı oluşumunu engeller. Doğada Hiper bağlantı milyonlarca yıldır yapılır. Böceklerin organize hayat akışı bunu dramatik bir şekilde ispatlar.

     Doğadan bir örnek ;  Kraliçe karınca kolonisinden ayrılırsa, yapılanma planlandığı gibi delicesine devam eder. Şayet kraliçe öldürülürse kolonideki tüm çalışma durur. Kraliçenin uzaktan bile olsa grup farkındalığı ile işçilere imar planlarını gönderdiği belli,  ölmedikçe istediği kadar uzakta olsun hiper komünikasyon sağlanır. Hiper komünikasyon insanlar arasında his, ilham, sezgi, duru görü, şifacılık olarak deneyimlenir.

 
Bu durumda şöyle bir bakışa giriliyor.
     Yaşanmış olan herşey atalarımızdan bize geçmiş bilgilerdir ve hücrelerimize yazılıdır. Bu bilgiler yaşamda otomatik olarak uygulanır. Geçmişten bize aktarılmış olan korkular yaydıkları frekans kalitesinde aynı tür olayları hayatımıza çekecektir ve korkularımız daha da pekişecektir. Bir de çocukluğumuzdan beri ailemiz, çevremiz ve toplum tarafından yerleştirilmiş olan geleneksel veya şahsi öğretilerden, inançlardan, alışkanlıklardan kaynaklanan etkiler ve sahip olduğumuz , kıskançlık, hırs, egosantriklik, kin gibi bazı hisler hastalıklarımıza sebep olurken aynı zamanda hayatımıza giren veya hayatımızdan geçen diğer insanların tutum ve davranışları(tenkit, hor görme, aşağılama, baskı, hükmetme, dışlama,zorbalık,otoriter tavır) ve bizim bunları algılayışımız(umursayıp etkilenmemiz) ve tepkilerimizde oluşan hastalıklarımıza nedendir.
farkındalık egitimleri ile etkilere verilen tepkilerin degiştirlmesi sonuncu akıl yurek kontrolu ile beynin davranış bilinci degiştiriliyor.yeni komutlar hücresel olarak algınıyor.ve degişim baslıyor.

 


Ekim 04, 2011, 03:40:49 ös
Yanıtla #39
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 223
  • Cinsiyet: Bay

Konu gerçekten hoş olmuş ...Bilmediğim çok şeyi öğrenme fırsatı buldum sizin sayenizde.....saygılar sevgiler
MAY THE FATHER OF UNDERSTANDING GUIDE US...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
58 Yanıt
50567 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 24, 2015, 09:38:15 ös
Gönderen: ARARAT
127 Yanıt
168911 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 16, 2020, 11:41:33 öö
Gönderen: kulkethudasi
10 Yanıt
11973 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2009, 08:31:08 ös
Gönderen: Waldow
11 Yanıt
17921 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 29, 2010, 12:24:21 öö
Gönderen: merimac
1 Yanıt
4497 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 28, 2017, 04:39:14 ös
Gönderen: muratmazman
28 Yanıt
49941 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 28, 2015, 01:04:48 öö
Gönderen: Risus
2 Yanıt
8673 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 27, 2012, 11:37:14 ös
Gönderen: Alşah
9 Yanıt
17475 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 10, 2012, 05:55:01 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2105 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 22, 2013, 09:24:28 öö
Gönderen: Etimolog
1 Yanıt
3531 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2013, 04:55:50 öö
Gönderen: GOASISG