Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Eski Mısır' da Şifa Sanatları  (Okunma sayısı 2602 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 03, 2015, 06:38:51 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 2105
  • Cinsiyet: Bay
    • Masonluk ve Masonlar

Eski Mısırlılar ezoterizmi ve tıbbı tezat yapılar olarak düşünmedikleri için, tıp; rahiplik kurumlarının özel bir dalı tarafından yürütülen bir vazifeydi. Bütün hastalıklar, hasta ile kozmos arasında dengesizlik alanları olarak düşünülür ve fiziksel olduğu kadar diğer alanlarda da ele alınırdı. Şifacı rahiplere sonuçtan çok neden üzerinde çalışmaları öğretilirdi;bu anlayış, hastalık konusundaki çok daha bütünsel yeni yaklaşımlar ışığında çok daha anlamlı gözükmektedir. Gerçekte şifa, bir bilim olduğu kadar aynı zamanda bir sanat olarak da düşünülürdü, yani Mısırlı şifacının hastalarıyla ilgilenirken hem sağ hem de sol beynini kullandığı söylenebilir. Koruyucu hekimlik de önem taşırdı; böylece hastalık daha başından bedene girmemiş olurdu. Bir doktor ya da şifa rahibi olmak uzun ve zorlu bir ini­siyasyon süresi alırdı ve adayların, son imtihan için Heliopolis'teki "ÜstMeclis" önüne çıkmaları gerekirdi. [acq, LondraTıbbf Papirüsü'nün dünyevi bir belge olmadığına dikkat çeker. Şöyle demektedir:

Bir gece, bir tapınakta bulunmuş. Ay ışığı papirüsü aydın­latmış ve hemen alınıp krala getirilmiş. Bu büyük hadise Ennead istişare yaparken gerçekleşmiş.Bütün tıbbi belgeler de aslında kutsal şeylere dahildir.Tamamen tanrısal kökenli olan bu harika sanat, doktorla hastası arasında yakın bir işbirliğini gerektirir. Uzmanlık yeterli değildir. Tıbbın etkisi, kötülüğü uzaklaştırma isteği, aynı zamanda hasta kişinin kalbinden ve bedeninden gelirse tam olarak etkilidir. Okült heceler, hasta kişiyle şifacısı arasındaki ortak çalışmayı somut hale getirirler.

Bir hastaya şifa verme genellikle Horus'un Set'le ya da Düzenin Kaosla mücadelesi olarak düşünülürdü, Bu yaklaşım, günümüz metafizik anlayışı açısından anlamlıdır, Mısırlı şifacının inisiyasyonu içinde kendine şifa verme önemli yer tutardı ve başkalarının iyileştirilmesi için de bir ön şart olarak görülürdü. Şifacının süptil planlardaki kılavuzu Tot'tu; ancak şifacının uzmanlık alanına göre diğer ilahlarla da çalışması gerekebilirdi. En basit tıbbi müdahale bile sadece maddi alem veya fizik bedenle ilgiliymiş gibi düşünülmezdi. Daima ilahi paralellerle bağlantı kuran okült bir ilişki mevcuttu. Süptil bedenler ve hekimin, hastasını tam bir sağlık ve rahatlığa ulaştırmak için bu süptil bedenleri "tanzim" etmek durumunda olduğu, Ebers Papirüsü'nde yer almaktadır. Bu papirüsteki bazı tıbbi bilgiler, yıllardır Mısır tarihi uzmanları tarafından, sadece temel fizyoloji bilgisi kapsamında ele alındılar. Ancak alternatif terapilere artan ilgi, bu papirüsle ilgili yorumlara yeni bir ışık getirdi.

Jacq, eski Mısır şifa teknikleri konusunda çok ilginç bilgiler aktarmaktadır. Bunların yumuşak majik tonlamalar içeren şamanik ifadeler olduğu söylenebilir. Bir de bir yıldız tanrıçası tasviri vardır ki "ağzına dolan güneşten enerji çekmektedir. Dünyevi güçleri simgeleyen bir yılana bu enerjileri nakleder; böylece göksel bir enerjiyle onlara hayat verilmiş olur.Yani yukarıdaki, aşağıdaymış gibi olmuştur."

İşte, eski Mısır şifa metotları hakkındaki nadir bulu­nan bilgiler arasında, bu küçük resim bana Sirius'la ilgili bir ipucu verdi. Bu tanrıça,enerjisini güneşten çekmekle birlikte, başı üzerinde Sirius işareti bulunmaktaydı! Eski Mısır şifa, okült ve (hastalıktan) korunma sanatlarında en yaygın sembollerden biri Ho­rus'un Gözüdür. Horus'un Gözünün, lahitlere.,stellere, gemilere, her yere işlenmiş olduğunu görüyoruz. Urayus ya da dişi yılanın; "Ra/nın yakıcı gözü" sıfatıyla kralın kaşlarına takılarak,düşmanlarını dağıttığına inanılıyor. Ancak, bilindiği gibi Mefternich Ta­şı'nda iki ayrı gözden söz etmektedir: "Sağ tan­rısal Göz ve sol tanrısal Göz"; her ikisinin de ayrıözelliği var.




Resim11.1- Biryıldız tanrıçası, ağzına dolan güneşten enerji alıyor. Bu enerjiyi, bu şekildegöksel bir enerjiden hayat almış' olan, dünya kuvvetlerini simgeleyen biryılana aktarıyor. Yukarıdaki aşağıdaymış gibi.

Sol ya da ay gözü, esas olarak Horus'un Gözü ya da Şifa gözüdür. Sağ göz ya da Urayus ise daha çok majik ve koruyucu özelliklere sahiptir. Tot,esas şifa tanrısıdır. Ancak bazen Ptah ve Sekhmet'in oğlu olarak görülen İmhotep de baş hekim olarak kabul ediliyor ve sonradan tanrılaştırılıyor.

İmhotep'in olasılıkla erken dönemlerde yaşamış ve bilgisi ve tıbbi uzmanlığıyla mucizeler yaratmış büyük bir hekim olduğu düşünülebilir. Bazı Mısır tarihi uzmanlarının Imhotep'in mezarı olduğuna inandıkları yapı hakkında bazı karışıklıklar olduğunu düşünüyorum. Mezarın girişinde çok miktarda balıkçıl kuşu kabartması bulunuyor. Balıkçıl da Tot'un kutsal kuşu olduğu ve şifa sanatıyla ilgili rahipler tarafından benimsendiği için bu kanaate varılmış. İmhotep'in mezarından artık pek söz edilmiyor; ya arkeologlar yanlış bir hükme vardıklarını anladılar yada bu konuda başkaca gelişme sağlanamadı. Horus'un fizik bedene şifa verdiğine inanılıyor. Zihin sağlığı ise Bast ve kedi ilahların denetiminde. Ancak Jacq, Aslan Tanrıça Sekhmet rahiplerinin de majisyen olduklarını ve tıp ve cerrahi konularında uzman olduklarını aktarıyor.Teb döneminde, şifa verenin Khonsu olduğu düşünülüyor. Aşağıdaki güzel duayı bana Mısır' daki dostlarım temin ettiler.

Ey Khonsu, Görünümün (nasıl da) parlak Sen Şifa' da kudretli olansın. Şu an benim ile ol diye sana yakarırım. Tüm hastalıklar seninle kovulur. Kavgaları ve dertleri sen kovarsın. Ey Khonsu, sen asırları aşansın, Milyonların sevgilisi Mabedinde ışıltılı olan (sen) Kapılarını önümde boylu boyunca aç, Ki ruhum senin ışığınla aydınlansın, ruhumun derinliklerine ulaşsın ve bütün acılarımı iyileştirsin. Ey Khonsu, sadece Sen ruhumdaki hastalıkları son­suzluğa atabilir; bedenimi sağlam, zihnimi açık, canımı temiz ve ruhsa lgörünüşümü parıltılı yapabilirsin. Ey Khonsu, şu an benim durumumda olduğu gibi, samimi olanların çağrısına sen yetişirsin. Karşında bir hiçim, Senin yüceliğini tanıyor, Seninle ve Senin bir parçan olmayı diliyorum. Ey Khonsu,beni şifa kabiliyetiyle kutsa ki ben de bedence, can' ca ve ruhça hasta olanları iyi edebile­yim. Yükselt beni, Ey Işık Tanrısı, yüzüme gülümse ve beni sağlık getiren nefesinle öp ki ben de Seni, merhametini, yöntemlerini bilebileyim. Ey Khonsu, duy beni, yalvarırım çünki Sana geldim ve eteğine,mabedine diz çöktüm ve Seni kalbimde ebediyen zikredeceğim. Yakarışım Sana, Ey Şanlı Şifa Veren. Aneç Hra-Ku Khonsu Heh!


Bu duada yer alan Siriusyen nüansları harika buldum. Zamana yapılan gôndermeler ôzellikle, Siriusyen mantal kendi kendine şifa formülleriyle tam bir uyum sergiler. Bu formüller de, şu anki zamanın dışına çıkıp,yerli yerinde olmayan enerjileri -hastalığa sebep olan bunlardır- ait oldukları zaman kuşağına birakma esasına dayanırlar.

Siriusyen Şifa

Eski Mısır şifa metotlarından seçtiğim ve Atlantis-Sirius bağlantısını onaylama eğilimindeki örneklere ek olarak, çalışmamızın bu kısmında, şifa hekauları önem kazanacaktır. Atlantis ve Sirius sistemlerini izleyenler ise, bu sistemlerle ilgili açık göndermelere rastlayacaklar.

Daha önce' her canlı varlığın, her seviyede, şahsi bir anahtar notaya ya da sonik'e sahip olduğundan söz etmiştik. Bu notayı bilmek, söz konusu varlığa şifa verme (bütünleştirme) ya da onu yok etme, (parçalama)anlamına geliyordu. Gerçekten de, maddenin her molekül kombinasyonu ya da moleküler yapısı içinde özel bir sonik nota mevcuttur. Örneğin belli bir taş cinsinin sonik anahtar notasını biliyorsak ve elbette bu sonik sistemin nasıl kullanılacağı konusunda bir bilgimiz de bulunuyorsa, bu taşın kendine has yoğunluğunu azaltabilir, moleküler yapısını ayrıştırır ve farklı bir yerde tekrar birleştirebiliriz.İlk başta, daha çok, Uzay Yolu dizisinde kullanılan ışınlama odası tekniğinin bir tasviri gibi görünmekle birlikte, bu çeşit bir teknolojinin, Sirius yıldız sistemi uygarlıklarından geldiğine ve çok daha ilkel ve daha kaba bir biçimde de olsa Atlantisliler tarafından da kullanıldığına ikna olmuş durumdayım. Bu,monolitleri yapanların neden özel bir taş cirisini tercih ettiklerini ve sonrada bu taşları çok uzak yerlere nasıl taşıdıklarını da izah edebilir.İnşaatlarda belli bir kaya cinsi için hangi sonik'in kullanıldığı belki halk hafızasında mevcuttu fakat sonradan unutuldu. Şimdi tamamen hipoteze dayanan bir sonik iyileştirme senaryosu kuralım:


Bireyin mükemmel sağlık durumunu yansıtan şahsi genetik kodun geometrik bir çeşit modeli, görsel bir sergileme birimine kabartma olarak yansıtılıyor. Sonra özel bir aparat hasta kişiye bağlanıyor ve paralel bir imge sergileniyor. Böylece hastalığa sebep olan dengesizlikler de görünür hale geliyor. Daha sonra iki görüntü bir araya getirilerek, ikinci izlenim birincisine tamamen uygun hale, gelinceye dek şahsi sonik yavaşça ve dikkatle uygulanıyor. Bu şekilde rahatsızlık ses yoluyla ortadan kaldırılmış oluyor.Bilim kurgu mu? Belki de. Ancak bunu "uzak geçmişten bir hatıra' olarak düşünelim ve bu noktada kalalım! Eğer Genome Projesi uygulanmaya başlanırsa,tıp uzmanlarının bu çeşit şifalar yapması mümkün olabilecek. Sonuçta, bugunün bilim kurgusu, olasılıkla yarının bilimsel gerçekleri olacaklar!

Ses yoluyla tedavi hiç de yeni bir şey değil. Şaman Jill Purce,insan sesini kullanarak bu çeşit tedaviyi hep uygulamış ve öğretmişti.Kendisini tanıtan broşürde şunları okuyoruz: "Sesin majik özelliklerine ilgi duyarak, Moğol ve Tibet eşanlı şarkı söyleme yöntemlerini öğrendi (farklı oktavlara ait notaların eşanlı akortlarının üretilmesi kastediliyor). Bunları, Gyuto Tibet Manastırı ve Tantra Akademisi ilahiler şefiyle Himalayalar'da çalışarak öğrendi ... " Yayınlanmış birçok ma­kaleleri arasında Zaman ve Formun Müziği, Zihin ve Bedenin Armonikleri, Şifa Rezonansı, Şifa Veren Ses bulunuyor. "Araştırmamı zgereken, sesin şifa veren ve dönüştürücü gücüdür ... Bir kişiyi akörtlu tutmak,onun sağlıklı halini korumaktır." Bunlar fevkalade Siriusyen ifadeler,Bayan Purce!

Ancak bütün sonikler armonik olmuyorlar ve burada işin içine ritm de karışıyor.Bazı kişiler belli ritm ya da ses kombinasyonlarını son derece rahatsız edici buluyorlar. Örneğin ben, günün gözde "pop" ya da "beat" müziğine tahammül edemiyorum. Bazı disonansları kullanan kimi modern klasik kompozisyonlara da öyle. Yüksek desibelden sesler de beni son derece rahatsız ediyor. Tüm bunların nedeni, bu şeylerin şahsi soniğimle çatışması; bütün süptil bedenlerde yankılanıp giden uyumsuz 'seslerin ortaya çıkmasına sebep olması. The Lion People adlı kitabımda bu konuda bazı açıklamalar bulunuyor.

Bana sık sık okült toplantılarda, majik törenlerde ya da yalnız başına uygulanan törenlerde kullanılan majik isimlerin, şu ya da bu biçimde şahsi sonikle ilgili olup olmadığı soruluyor. Bu konuda elbette katı ya da kesin kurallar yok. Bazı kişiler rastlantı eseri kozmik anahtar notalarına benzeyen bir isimle karşılaşabilirler. Diğerleri de karşılaşmazlar. Ancak,Mısırlıların çok iyi farkında oldukları gibi, isimlerin bir önemi var. Bu nedenle ezoterik çalışmalarınızda belli bir adlandırma kullanmak size daha uygun geliyorsa bunun tamamen kişisel bir tercih olduğunu bilin. Rastlantı eseri kişisel anahtar notanıza ulaşmış olmanız olasılığı ise, kelimenin tam anlamıyla bir mürit olmanız dışında, hayli düşüktür. Burada kastettiğim,elbette, bazı standart sınavlardan geçtikten sonra bir "feşmekan"olduğunuza dair bir diploma almış olmanız değil. Kişi başkalarından ya da kitaplardan birçok şey öğrenebilir. Ancak Siriusyen ya da Mısır ezoterizmi söz konusu olduğunda, birçok ders, süptil planlarda (iç plan ifadesini bir kısıtlama getirdiği için sevmiyorum) ya da dışsal zamanda öğrenilir.

Siriusyen şifa konusunda diğer bir önemli yardımcı da kristallerin kullanımıdır ki bu uygulamanın kökeni bence Sirius sistemine gidiyor.Kristallerin, Gaia Ananın beyin hücreleri olarak tanımlandığını duymuştum ve bizim planetimizin Sirius'la ilgili olarak, kabul edilen ilişkisi çerçevesinde,burada genetik bir bağlantı söz konusu olabilir. Kristallerle tedavi,alternatif bir terapi olarak kolayca öğrenilebilir ve uygulayanlar harika sonuçlar alıyorlar. Bu konuyu ayrıntılarıyla The Psychology of Heailing adlı kitabımda ele aldığım için, burada ayrıntıya girmek istemiyorum ancak, kristallerin hem Siriusyen şifa ve biliminde, hem de Atlantisli sığınmacılarla ilgili olarak bir önem arz ettiklerini söylemek yeterli olacak. Ancak Atlantisliler, kadim gezegendeki incelmişlik aşamasına hiç ulaşamadılar; kristal gücünü, sonik bilimini ve ilgili enerjileri hatalı ve bencil amaçlarla kullanmaya başladılar ve Set'in tuzağına düştüler. Siriusyen şifanın nihai amacı, kendi kendini tedavidir.Ancak planetimizde bazı değişiklikler gerçekleşmedikçe, zihin kontrolü konusunda bir öğretmenden dersler alınmadan ve bir şifa vasıtası kullanılmadan bunun gerçekleştirilmesi. hayli güçtür.


-Alıntıdır-
Eski Mısır ve Sirius Bağlantısı - Murry Hope
Gnothi Seauton

Yaşamak, kendini adam etmektir. Zeka ve bilgiyi kullanarak, etinden, kemiğinden kendi heykelini yapmaktır. - Goethe


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
15692 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2009, 11:50:01 ös
Gönderen: hewal73
2 Yanıt
4519 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 22, 2007, 10:28:51 ös
Gönderen: GölGe
1 Yanıt
5486 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 10, 2008, 09:37:25 öö
Gönderen: Prenses Isabella
7 Yanıt
9650 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 11, 2008, 10:07:41 ös
Gönderen: Prenses Isabella
Mısır mitolojisi

Başlatan bugfree Mitoloji

0 Yanıt
3239 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 06, 2008, 01:48:26 öö
Gönderen: bugfree
7 Yanıt
13377 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 21, 2014, 05:49:02 ös
Gönderen: KAM
0 Yanıt
4547 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 01, 2010, 07:57:19 ös
Gönderen: Onien
0 Yanıt
6766 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 31, 2010, 11:45:25 ös
Gönderen: AQUA
0 Yanıt
2295 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 12, 2014, 08:09:15 öö
Gönderen: edebiyat_ogr
1 Yanıt
6974 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 07, 2015, 04:02:48 ös
Gönderen: Risus