Özet: Protestan teolojisi iyi davranışlar ve dinsel kurallar olmaksızın günahlardan sadece imanla aklanma doktrinini içermektedir. Bu doktrin katı bir kaderciliğe neden olmuş ve Protestanları dünyevi yaşamlarında dinsel sorumsuzluğa yöneltmiştir. Dinsel sorumsuzluk ise antinomianizm olarak bilinen ahlak kurallarına karşı olmak ya da ahlaki aldırmazlıkla takip edilmiştir. Dolayısıyla dünya, Protestanlığın dinsel sorumsuzluğunun ve katı kaderci anlayışının ahlaki tehdidi altındadır.
Giriş
Yeryüzünde varlık göstermiş olan bütün dinler, içerdikleri mesajlarıyla, daha çok “öte” dünyaya yönelik bir kurtuluş vaadi aşırlar. Bu kurtuluş vaadinin gerçekleşmesi için de bu dinin bağlılarının yükümlü oldukları belli başlı davranış düzenlemeleri sunulmuştur. Bu davranışlar Tanrı ile kulları arasındaki iletişimi ifade eden ibadetler ile insanlar arasındaki düzen ve hoşgörüyü sağlayan ahlak ilkeleri olarak nitelenebilir. Çoğunlukla da dünyevi davranışları düzenleyen ahlak ilkeleri, aynı zamanda dinsel kurtuluşa katkı yapan faktörler olarak değer bulmaktadır. Dinlerin içerdiği dünyevi ahlaklılık ile dinsel kurtuluş çabaları, hem erdemli bir toplum oluşturmak hem de bağlılarına ebedi yaşam sağlamak gibi çok önemli bir işlevi yerine getiren ayrılmaz iki unsur olarak görülmektedir. Dinlerin pek çoğu için geçerli olan bu dinsel ahlak anlayışı, Hıristiyanlık içinde yer alan Protestanlık düşüncesinde önemli bir farklılık göstermektedir. Hıristiyanları Katolik Kilisesi’nin bağnazlığından ve egemenliğinden kurtarıp Tanrı’nın rahmetiyle buluşturma ve dinsel kurtuluşa ulaştırma gayretinde olan Protestanlık, bu şekilde Tanrı ile kulları arasındaki aracı kurumu ortadan kaldırmış ve onları Tanrı ile karşı karşıya getirmiştir. Bu nedenle, kalplerinde Tanrı’nın rahmetini taşıyan imanlı insanlar olarak Protestanların, barış ve sükun içerisinde yaşayan ve diğerlerine de güven veren hoşgörülü bir toplum oluşturmaları gerektiği düşünülebilir. Ancak Protestanlığın, dünyevi bir ahlakiliği önermesini gerektirecek bağlayıcı bir öğretiden yoksun olan, hatta, böylesi bir bağlayıcılığı gereksiz gören öğretileri nedeniyle, çok geçmeden bu inancın bağlılarına dünyevi anlamda bir ahlaklılık hedefi sunmadığı anlaşılmıştır. Bu durum Protestan ahlakının dinsel temellerinden yoksunluğunu ifade etmektedir.
Protestan Reform Teolojisi
Hıristiyanlık tarihinin 16. yüzyılı “dinsel reformasyon çağı” olarak nitelenmektedir. Yüzyılların ürünü olan önemli bir teolojik geleneğe dayanan Ortaçağ Roma Katolik Kilisesi, ilahi kurtuluşa ulaşmak için Hıristiyan bireylerden erdemli bir yaşam sürmelerini, iyi davranışlarda bulunmalarını ve Tanrı’ya dua etmelerini istemiştir. Ancak Katolik Kilisesi’nin ilahi kurtuluş için gerekli gördüğü bu yaşam tarzı ve ibadet uygulamaları zamanla büyük bir din sömürüsüne yol açmıştır. Papalık ve ruhban sınıfının, Hıristiyan halkın kendi kişisel gayretleriyle ilahi kurtuluşa ulaşabilme çabasına katkı sağlamak gerekçesiyle, onların bu niyetlerini kendi çıkarları yönünde istismar ettiklerine ilişkin önemli tarihsel örnekler bulunmaktadır. Katolik Kilisesi, Hıristiyanların günahlarının affı için yükümlü oldukları dua ve ibadetler yerine, onların günahlarını belirli bir maddi bedel karşılığında bağışlamaya başlamıştır. Hıristiyanlık tarihinde “endüljans” adıyla ünlenen bu uygulama, Protestan reformunun en önemli nedenlerinden birisi sayılmaktadır. Çünkü Protestanlık, Hıristiyanları Katolik Kilisesi formundaki devasa bir dinsel istismar ve sömürü kurumundan kurtarmış ve Tanrı ile kulları arasındaki ilişkiyi yeniden sağlayarak Hıristiyan bilincini kilisenin manevi esrarından özgürleştirmiştir. Bu şekilde, manevi sınırlarından bağımsızlaşan akıl “asıl” işlevine kavuşmuş ve kendi dünyasını “yaratmanın” peşine düşmüştür.
İnsan benliğini sınırlayan, onun doğal aklını mahkum eden ve Tanrı ile kulları arasında kutsal bir aracı sıfatıyla dünyevi yaşamın her alanını kuşatmış olan Katolik Kilisesi’nin otoritesini sarsan Protestan reformunun, bu süreçte kullandığı en temel doktrin, dinsel kurtuluşun insani bir katkı olmaksızın Tanrı’nın rahmetiyle lütfedilen imana bağlı olduğudur. İnsanların yapması gereken ise, yeryüzünde günah korkusu olmaksızın mutlu ve umutlu bir şekilde yaşamalarıdır. Bu yaşam, dünyaya sıkıca bağlanmayı gerektiren kapitalist düşüncenin yine Protestanlık tarafından kutsallaştırılması ile anlamını kazanmış olmaktadır. İnsanlara dünyevi anlamda dinden bağımsız olarak sunulan bu geniş özgürlük alanı nedeniyle Protestan teoloji, modern kuramların göz ardı edemeyeceği öğretileri içinde barındırmaktadır. Bu nedenle, günümüzde modern medeniyet adıyla varlık bulan insani “yaratım”ın temellerinde Protestanlığın teolojik ilhamı kendini kolaylıkla göstermektedir. Modern medeniyete temel sağlayan Protestan teolojinin, en önemli yaklaşımının insani bilinci manevi sınırlarından kurtarıp dünyevi yaşama hasretmiş olmasına karşın, özellikle Protestan inancına sahip toplumların modern medeniyetin en düşük ahlaki düzeyinde olduğunu görmek zor değildir. Dünyevi tasarruflarda insan bilinci ve onurunu oldukça yücelten ve bu yönüyle “Aydınlanma” nın yolunu ışıtan Protestan inancının, bağlıları arasında sıradan bir dinsel öğretinin dahi gerektirdiği sosyal erdemlilik ve adalet duygusunu geliştirememiş olduğu pek yaygın bir kanaat, hatta tecrübedir. Bu nedenle Protestanlık, aynı dünyayı paylaştığımız mensuplarına, en azından dünyevi anlamda ahlaklılığı öneren dinsel bir bağlayıcılık sağlayabilmesi konusunda önemli şüpheler içermektedir.
Doktrinleri itibarıyla ele alındığında Protestan reformu, öncelikle Katolik Kilisesi’nin Hıristiyanların günahlarının affı için onlara yüklediği ve daha sonra istismar ettiği ağır ibadet ve dinsel yükümlülükleri şiddetle reddetmiştir. Bunların yerine, kişisel erdem ve iyi davranışlar (sâlih amel) olmaksızın “sadece imanla aklanma” öğretisini tesis edilmiştir. Bu öğreti, eylemsiz bir iman anlayışı ile birlikte Protestan teolojinin katı kadercilik inancının kaynağını oluşturmaktadır. Bu da imanın zihinsel bir tasdik konusu olmadığı, imanın Tanrı tarafından insanın kalbine “dışarıdan” lütfedildiği, Tanrı’nın insanların kurtuluşuna ilişkin kararlarını çok önceden vermesi nedeniyle iyi davranışların ilahi kurtuluş açısından bir anlamı olmadığı gibi Protestan doktrinlerini ortaya çıkarmıştır. Bu doktrinler, Protestan inancına sahip olan insanların bu dünyada imanlı olmak ve kurtuluşlarını ümit etmekten başka dinsel bir sorumluluk içinde olmadıklarını ifade etmektedir.
Temelleri 5. yüzyılda ünlü Hıristiyan teologu Augustine tarafından atılan ve insanların kaderlerinin Tanrı tarafından çok önceden belirlendiği ilkesine dayalı Protestan kader anlayışı doğrultusunda, Hıristiyanın bu dünya yaşamındaki mutluluğu, o insanın Tanrı’nın rahmetine sahip olması, dolayısıyla kurtuluşa yakın olduğunun işareti olarak düşünülmüştür. Nitekim teolojik metinleri bağlamında ele alındığında, Protestan teolojinin dinsel gerekçelere dayalı dünyevi bir tutum belirlemediği ve bu nedenle din temelli ahlaki bir sınırlılık geliştirmediği görülmektedir. Din sadece öte dünyaya dönük olan bir kurtuluş şerididir; dünya ise sadece dünyaya ait irade ve kuramlarla sürdürülmelidir. Reformasyonun öncülerinden olan Martin Luther, John Calvin ile birlikte, dinsel anlamda dünyevi eylemsizliği ve kader anlayışını şekillendiren Protestan liderlerdendir. Bu nedenle, özellikle Lutheran teoloji, dinsel ile dünyevi olanı birbirinden katı bir şekilde ayırmış ve dünyevi yaşamın evlilikten eğitime, sanattan siyasete kadar bütün alanlarını dinden uzak bir dünyevi alan içine yerleştirmiştir. Bunun sonucu olarak da, dünyevi yaşamda dinsel gerekçeli ahlaki düşünceye ve buna ilişkin yaptırım kurumuna sahip olmaması, Protestanlığın önemli sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Protestan düşüncenin dine dayalı dünyevi davranışları yadırgayan ve dinsel anlamda dünyevi erdemliliğe değer vermeyen yaklaşımının önemli bir dünyevi ahlak sorununu doğurduğu henüz reform çağında fark edilmişti. Protestan ahlakiliğinin teolojisinden kaynaklanan önemli sorunlar içerdiğine ilk dikkat çeken kişi ise Lutheran Protestanlığın etkin reformcularından olan ve reform tarihi araştırmalarında yakın zamana kadar göz ardı edilen Philip Melanchthon’dur.
Protestanlığın “sadece imanla aklanma”, “hukuk ve İncil ayırımı” ve “iyi davranışların aklanma sürecindeki dinsel etkinsizliği” doktrinleri, aslında Protestan teolojinin katı kaderciliğinin temellerini oluşturmuştur. Bu durum, dinsel olarak insanın davranışlarından sorumlu olmaması ve olan her şeyin Tanrı’nın ilahi yazgısı bağlamında gerçekleştiği sonucunu doğurmuştur. Elbette bu anlayış, dinsel açıdan aklın ve insani yeteneklerin âtıl hale getirilmesine ve bireysel sorumsuzluğa yol açmıştır. İnanç boyutunu bir yana bırakacak olursak, bu anlayış en azından dünyevi anlamda önemli bir ahlak sorununa neden olmuştur. Nitekim modern toplumu oluşturan etkenlerden önemli birisi olan Protestanlığın ortaya çıkışı ile dünyada yaşanan şiddet ve adaletsizliklerin azalması biryana, artarak sürmesi Protestanlığın dünyevi ilişkilerde bireylerin davranışlarının dinsel bir ölçütten yoksun bırakan öğretileri arasında ilişki kurmak pek de zor görünmemektedir. Çünkü aynı zamanda Tanrı krallığının üyesi olan evangelik Hıristiyan, dinsel amaçları doğrultusunda ya da dinsel gerekçelerle, en azından dünyevi anlamda olumlu tutum ve davranışlar sergilemek zorunda değildir. Zira onu bu dünyada olumlu bir yaşantı içine yönlendirecek dinsel bir vaadin telkininden uzaktır. Olan her şeyin ilahi yazgıyla olduğu inancı ile birleşen bu düşünce, Protestan toplumun ahlak sorununun temelini oluşturduğu veya Protestan ahlakiliğinin dinsel temellerden yoksun olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. Diğer bir deyişle, Protestan inancına sahip olanların dünyevi ilişkilerde erdemli ve ahlaklı olmaları konusunda dinsel bir bağlayıcılık söz konusu değildir. Çünkü Protestanlık sırf Tanrı’yı hoşnut etmeye ve dinsel beklentilere yönelik erdemlilikleri Tanrı’nın dikkate almadığını savunmaktadır. Dünyevi ilişkilerin düzenlenmesinde ise sadece seküler idareciler ve yasalar yetkilidir.
Lutheran konfesyon metinlerinde yer alan dinsel hukukun ahlaki etkisini sağlayacak olan “hukukun üçüncü kullanımı” konusunda da teolojik birliğin sağlanamadığı görülmektedir. Bu durumda, Protestan Hıristiyanların katı kaderci doktrinleri ve dinsel anlamda tutum ve davranışlarından sorumlu olmamaları, ahlaki sorunlar kadar sosyal adaletsizlik ve güvensizlik ortamlarına yol açıcı bir potansiyeli içerdiği söylenebilir. Nitekim Lutheran inançların etkili olduğu Almanya ile özdeşleşen Nazi tecrübesi ve yaşanan dünya savaşı sonrasında, Luther’in insanın fiillerinden dinsel açıdan sorumsuzluluğu öğretisi, Protestan teologlar arasında ahlak bağlamında yoğun olarak tartışılmaktadır. Özellikle Nazi rejimi sırasında Luther’in dünyevi olarak bağlayıcı dinsel temelli bir ahlak manzumesi önermemesi ve bu düzenlemeyi siyasal otoriteye bırakması nedeniyle pek çok Lutheran din adamının Nazi ideolojisi yanında yer aldığı için oldukça yoğun eleştiriler dile getirilmektedir.50 Ernst Troeltsch’e göre Luther, Hıristiyan ahlakiliğini iki ölçüte dayandırmıştır. Bunlardan ilki, özel ve bireysel ahlakilik “mutlak” bir sevgi kuralına bağlanmıştır. Bu kural “sadece imanla aklanma” öğretisini içeren dinsel bir temele oturmaktadır. Genel ve toplumsal ahlaklılık ise “göreceli” bir adalet kuralına bağlanmıştır.
Kaynakça
Calvin, John, “III: 21, Of The Eternal Election, by Which God has Predestinated
Some to Salvation and Others to Destruction”, Institutes of the Christian
Religion, [Christian Classics Etheral Library, 2000], 1999 Hanry
Plantinga.
Daniel-Rops, H., The Protestant Reformation, London: J. M. Dent & Sons Ltd,
1961.
Documents from the History of Lutheranism 1517-1750, ed. Eric Lund,
Minneapolis: Fortress Press, 2002.
Engels, Friedrich, “The Marxist Conception of the Peasants’ Revolt”, Problems
in European Civilization: Reformation and Authority, The Meaning of the
Peasants’ Revolt, ed. Kyle C. Sessions, Lexington: D. C. Heath and
Company, 1968.
Holborn, Hajo, A History of Modern Germany: The Reformation, New Jersey:
Princeton University Press, , 1959.
Klassen, Peter, “The Role of Masses in Shaping the Reformation”, Problems in
Civilization: The Reformation, ed. Peter J. Klassen, California: Forum
Press, 1985.
Kolb, Robert, Lutherʹs Heirs Define His Legacy, Studies on Lutheran
Confessionalization, Hampshire: Variorum, 1996.
Lazareth, William H., Christians in Society: Luther, the Bible and Social Ethics,
Minneapolis: Fortress Press, 2001.
Lohse, Bernhard, Martin Luther’s Theology: Its Historical and Systematic
Development, tr., ed. Roy A. Harrisville, Minneapolis: Fortress Press,
1999.
Luther, Martin, Luther’s Works, ed. J. J. Pelikan, H. C. Oswald & H. T. Lehmann,
Saint Louis, Concordia Publishing House, 1999.
Melanchthon, Philip, Loci communes, 1521; lateinisch und deutsch. Übers. und
mit kommentiered anm. vers. Von Horst Georg Pöhlmann. Hrsg. vom
Lutherischen Kirchenamt der VELKD. Gütersloh: Gütersloher Verl.-
Haus Mohn, 1993.
, Loci Communes, 1543, St. Luis: Concordia Publishing House, 1992.
Murray, Scott R., Law, Life, and the Living God: The Third Use of the Law in Modern
American Lutheranism, Saint Luise: Concordia Publishing House, 2002.
Ökten, Kaan H., Reformasyon Dönemi Siyasal ve Dinsal Düşünce Tarihine Giriş,
İstanbul: Alfa, 2003.
Readon, Bernard M. G., Religious Thought in the Reformation, New York:
Longman, 1981.
The Book of Concord: The Confessions of the Evangelical Lutheran Church, tr. ve ed.
Theodore G. Tappert, Philadelphia: Fortress Press, 1959.
Wiener, Peter F., Martin Luther: Hitler’s Spritual Ancestor, Cranford: American
Atheist Press, 1999.
Witte, John, Law and Protestantism: The Legal Teachings of the Lutheran
Reformation, Cambridge: Cambridge University Press, 2002.
editor @ Kasım 28, 2006