Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ABRAHAM JOSHUA HESCHEL  (Okunma sayısı 2478 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 04, 2007, 08:50:02 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

1907’de doğan Abraham Josshua Heschel baba tarafından Mezhitichli Dov Baer ve Abraham Joshua Berdichev ; anne tarafından Berdichevli Levi Isaac’ın ailesinden gelir. Talmud ve kabala çalışmalarından sonra doktorası tamamlayacağı Berlin Üniversitesi’ne girer ve Hochschule für die Wissenschaft des Judentums ‘ta öğretmenlik yapar. 1937’de Frankfurt’ta Jüdisches Lehrhaus’ta Yahudi yetişkin eğitimi merkezi organizasyonunun Martin Buber’den sonraki yöneticisi olarak görevlendirilir. 1938’de Naziler tarafından Polonya’ya sürüldükten sonra Varşova Yahudi Araştırmaları Enstitüsü’nde görev yapar. Bunun ardından İngiltere’ye gider ve Londra’da Yahudi Öğrenim Enstitüsü’nü kurar. 1940’tan itibaren Cincinnati Ohio’da Hebrew Union College’de felsefe dersleri verir ama daha sonra Amerikan Yahudi Teoloji Okuluna transfer olur ve burada Yahudi etik ve mistisizmi konusunda profesör olur. 1972’de ölür.

Bir çok yazısında Heschel, inanç ve inancı önceleyen ve inancı doğuran deneyimler, içgörüler, duygular, davranışlar ve tutumlar hakkında yazar. Heschel’e göre, genelde inancın sonucu olarak görülen bir takım deneyim ve davranışlar aslında inancı önceler. Örneğin, doğanın muhteşem gizemi karşısında duyulan hayranlık aslında Yahudi inancının bir özelliği değildir. Bu tip bir hayranlık inancın doğuşundan önce ortaya çıkabilir ve dini duyguları ateşleyebilir. Doğa ve gelenek gibi Tanrı’nın ortaya çıktığı gerçekler , Tanrı’nın varlığının algılanmasından bile önce çıkan inanç kaynakları olarak görülebilir, çünkü bunlar Tanrı’nın kavranması ve bir anlamda O’na verilen bir cevaptır. Buna göre böyle bir hayranlığın, Yahudi inancını öncelediği düşünülebilir. Tanrı’ya inanç doğduğunda , inancı önceleyenler , inanç yaşamının özellikleri haline gelir.

Minnettarlık, övgü ve mitzva ( emir) gibi Heschel’in inanca yol açtığını iddia ettiği diğer kavramlar da , ilk başta inancın “nedenleri” yerine özellikleri olarak görülebilir. Doğaya karşı duyulan hayranlıktan farklı olarak, minnettarlık Tanrı’ya karşı hissedilir. Heschel’e göre, minnettarlık inancın bir nedenidir ve bizi , nihai minnettarlığımızın kaynağını görmeye hazırlar. İnancın kendisi ortaya çıktıktan sonra minnettarlık duygusu devam eder. Övgü hakkında Heschel, inançtan önce gelen övgünün , Tanrı’ya bir cevap verme biçimi ve inancın bağlılığından önce gelen bir inanç deneyimi olduğunu ileri sürer. Bu anlamda övgü, inancın hem bir nedeni hem de özelliğidir. Ancak bu düşünce, inancın ilk eylemini önceleyen bir dua biçimi olmadığı anlamına gelmez. Ritüelik sözcüklerin anlamını hissetme amaçlı edilen duygudaş dualar , Tanrı’ya inanma ve O’nu övme yeteneği için yapılan dua olabilir. Dolayısıyla, sözcüklerle vurgulayarak , bir inanç formu olan dua biçimine ulaşabiliriz. Bu tip dualar inanca ilham veren kutsal olayların hatırlanmalarını da içerebilir. İnanç bir kez ortaya çıktıktan sonra , ritüelik dua inanç yaşamını beslemeye devam eder. Bu anlamda rütüleik dua- diğer mitsvalar gibi- inancın hem nedeni hem de özelliği olur. Bu, dini sadakate yönelen inancın başlangıcıdır.

Bu ana çerçeveyi kullanarak Heschel, gerçeğin temel içgüdüsünün , “önyargı aşaması” olarak adlandırdığı yerde ortaya çıktığını iddia eder. İnsan medeniyetinin en büyük başarıları , bireyin ifade edebildiğinden çok daha fazlasını hissettiği zaman ortaya çıktığını belirtir. Modern insan için , İlahiyat hakkında bireysel bir farkındalığı yakalamak zordur ancak Heschel bunun mümkün olduğunu öne sürer:

Hayranlık bilginin ötesine geçer. Şüphe ettiğimizden şüphe etmeyiz , ama hayranlık duyma yeteneğimiz bizi hayrete düşürür... Sadece belirli değerler karşısında değil, varlığın beklenmedik oluşu karşısında, hatta varlık kavramının kendisi karşısında hayrete düşeriz. (Heschel, 1956, 12)

Heschel’in görüşüne göre birey , ‘söz edilemez’ ile insan diliyle ifade edilemez olanla karşı karşıya kalır. Sözü edilemez olanın sadece psikolojik bir durum olmadığını , esrarengiz olanla bir karşılaşma olduğunu öne sürer. Kendi özü aşkın olduğundan İlahi olan içtedir . Ayrıca, İlahi olan ötededir çünkü

O, içinde çeşitliliği barındıran bir birlik, içinde fikir ayrılıklarının olduğu bir barışı ifşa eder... Tanrı şu anlama gelir: Kimse yalnız değildir: maddi ve zamansal olanın özü ebedidir: “an”, sonsuz bir mozaiğin içindeki sonsuzluğun bir imgesidir. Tanrı şu anlama gelir: Bütün varlıkların, kutsal ötekideki birlikteliği... (Heschel, 1951, 109).

Burada Heschel, Tanrı’nın evreni içerdiğini ve onun içine sızdığını kavrayan pananteizmin bir biçimini benimser.

Bireyi, Tanrı’nın varlığına uyandıran bir başka deneyim, Heschel’in “ ihtiyaç duyulma ihtiyacı” olarak ifade ettiği her tarafa yayılmış bir korku ve endişedir. Heschel’e göre, din insanlardan bir şey istendiği konusunda kesinliği gerektirir. İnsanlar kendi arzularının ürünü olmayan ve onların kendi kendilerine yetme yeteneğinden yoksun bırakan bir gücün zorluğunu hissettiklerinde, Tanrı’nın yarattıklarına duyduğu ilgi anlaşılır:

Tarih anlamsızlığın bir kaprisi değilse, insanın müthiş yok etme gücünün bir eşi, insana HAYIR diyen bir ses olmalıdır. Belli belirsiz, kısık ve içsel olmayan bir ses...Manevi gücü insanın yok etme gücüne eşit bir olan bir ses. (Heschel,1959, 75).

Heschel İbrani Kutsal Metinlerin gerçek manevi hayat için model oluşturduğunu vurgular. Onun görüşüne göre, biblik vahiy mistik bir olay değil, Tanrı ile karşı karşıya kalmış olmanın bilincine varılmasıdır. Peygamberler, Tanrı’nın buraya eriştiğine şahitlik yapar. Buraya iletilen Tanrı hakkındaki gerçekler, normlar veya değerler değil, ilahi dokunaklılık ve coşkulu anlatımdır. Heschel, bunun Tanrı’nın insanların günahkarlığına verdiği öfkeli karşılığı ve aynı zamanda acı çekme be ıstıraplara verdiği karşılığı da içerdiğini öne sürer. Heschel, Aristoteles’in “hareket etmeyen hareket ettirici” görüşünden uzaklaşarak , ilahi dokunaklılık ve coşkulu anlatımla , Tanrı’nın dinamik dikkatini insanlara iletebildiğini düşünür. Ona göre Tanrı, insanın eylemlerinden etkilenir.

Bu peygambersel bilinç anlayışının yanında Heschel, Tanrı’nın varlığını anlamanın üçüncü bir yolunu da ortaya koyar. Kutsal bir hayat yoluyla , inançlı kişi , ilahi olanın farkındalığına ulaşabilir. Bu, halahaları uygulayarak elde edilir. Bir Yahudi’den düşünsel bir sıçrama yerine eylemsel bir sıçrama yapması talep edilir. Yaptığından fazlasını anlaması yerine, anladığından fazlasını yapması istenir. Heschel’e göre, tören fikri bizim ne düşündüğümüzü gösterirken, mitsva kavramı Tanrı’nın istediğini ifade eder. Bu görüşe göre, bir Yahudiden ancak mantık yoluyla ulaşılabilen bir yasaya bağlı kalması istenir. Emirler bize yukarıdan, zamansallığın yayılımı içinde sonsuzluktan noktalar şeklinde ulaşır. Dolayısıyla Yahudi yasası insanların ilahi olarak nasıl eyleme geçeceklerini ifade eder. Burada hem niyet hem de eylem çok önemlidir- yasaları mekanik bir şekilde yerine getirmek yeterli değildir.

Heschel’e göre, Yahudiler’in yaşama devam etmesi manevi bir eylemdir. Tanrı’nın seçilmiş halkıyla ilgilenmesi Tanrı ile Yahudi insanları birbirine bağlayan anlaşma kavramıyla belirtilir. Bu bağlamda, seçilmişlik Yahudi ulusunun üstünlüğünü değil, onların aldığı sorumluluğu ifade eder. “Seçilmiş halk” ifadesinin önemi , Yahudilikle ilgili olarak gerçektir. Bu toplumun içine işlemiş bir niteliği değil, Yahudiler ve Tanrı arasındaki ilişkiyi gösterir. Bu hem toplumun hem de bireyin aşkınlığını gerektiren “ ebedi bir gerçekle belirlenmiş bir ‘yakınlıktır’: “Yahudiler’in ödemesi gereken bir bedel vardır. Normal olması için yükseltilmesi gerekir. İnsan olmak için, onun bir insandan daha fazlası olması gerekir. Halk olmaları için , Yahudiler’in bir halktan daha fazlası olması gerekir.” (Heschel, 1966, 64).

Dolayısıyla, modern çağın Yahudi teologlarından farklı olarak Heschel, insan aklının Ebedi Gerçeğin doğasını kavramaktaki sınırlarını vurgular. Yazıları mistik ve sadakatle ilgilidir ve insanlığın Tanrı’nın isteğine bağlı olduğunu vurgular. Heschel kendi görüşünü “derinlik teolojisi” olarak ifade eder . Bu aslında dinin cevap olduğu soruları yeniden keşfetmektir. İnsanların kendilerini, kendilerinden üstün olmayan güçlerin yardımı olmaksızın mükemmelleştirebileceklerini iddia eden liberal görüşün aksine Heschel, biblik geleneği içe doğru ilerleyen dinamik bir süreç olarak görür. Yazılarında geleneksel hasidik dindarlık modern bir taraftar bulur.



Referanslar / Heschel’in Önemli Yazıları

Abraham Heschel, Man is not Alone, Philedephia, 1951

Abraham Heschel, God in Search of Man, Philedephia, 1956

Abraham Heschel, Between God and Man : An Interpretation of Judaism, New York, 1959

Abraham Heschel, The Earth is the Lord’s and The Sabbath, New York, 1966




 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
10630 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 31, 2006, 03:10:57 ös
Gönderen: MASON
0 Yanıt
7869 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2007, 10:37:18 ös
Gönderen: shemuel
2 Yanıt
4606 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 02, 2010, 12:40:54 öö
Gönderen: Eagle35
0 Yanıt
6335 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 16, 2010, 05:47:51 ös
Gönderen: SERIM
0 Yanıt
3411 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 28, 2011, 04:06:49 ös
Gönderen: ozkann
0 Yanıt
1864 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 10, 2011, 08:51:49 öö
Gönderen: ozkann
0 Yanıt
2757 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 01, 2011, 08:42:15 öö
Gönderen: ozkann
2 Yanıt
13634 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 26, 2014, 01:25:42 öö
Gönderen: smyrnali
0 Yanıt
1241 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 06, 2014, 01:17:48 öö
Gönderen: cagritarlaci
2 Yanıt
4590 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 19, 2015, 02:04:17 ös
Gönderen: Risus