Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Chanukah December 20 - 28, 2011  (Okunma sayısı 2210 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 20, 2011, 01:03:53 ös
  • Ziyaretçi

Tüm musevi arkadaşların mubarek chanukah bayramını kutlarım...
bilgi için : http://www.chabad.org/holidays/chanukah/default_cdo/jewish/Hanukkah.htm


Aralık 20, 2011, 01:40:21 ös
Yanıtla #1
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 599
  • Cinsiyet: Bay

Sevinçlerinde ve üzüntülerinde tüm musevi kardeşlerimin her zaman yanındayım..Bayramlarını en içten sevincimle ve samimiyetimle kutlarım.
Ölü Gibi Sessiz...Mezar Gibi Ketum...



חמישים אחוזים חמישים אחוזים בולגרי של יהודים....!!! O:


Aralık 21, 2011, 12:28:56 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

      Musevi dost ve arkadaşların kutsal Chanukah bayramlarını kutlar, dualarının kabulünü dilerim.
       Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Aralık 21, 2011, 12:59:50 öö
Yanıtla #3

türkçe adres daha faydalı olabilir, ingilizce bilmeyenler .için
www.sevivon.com


Noah'ın oğlu Yefet'in yedi oğlu oldu. Bunların dördüncüsünün ismi Yavan'dı [Yunanistan]. Noah'ın, Yefet'e verdiği "Tanrı Yefet'i [zihinsel bağlamda] genişletsin" (Bereşit 9:27) şeklindeki beraha, Yefet'te gerçekleşmiş, Tanrı Eski Yunanlılar'a estetik ve felsefe alanında gelişme bahşetmişti. 1700 yıl boyunca Eski Yunanlılar dünya tarihinde nispeten küçük bir rol oınamışken, Pers İmparatorluğu'nu yenilgiye uğrattıktan sonra, Eski Yunanlılar dünya medeniyetine, kültürüne ve felsefesine en çok katkıda bulunan halk olmuştur.

II.Bet-Amikdaş döneminin başlarında, Erets-Yisrael Pers hakimiyeti altındaydı. Pers İmparatorluğu'nun yıkılışının ardından Yisrael bu kez Yunan egemenliğine girdi. 3442 (MÖ 318) yılında henüz 19 yaşında olan İskender, babası Filipus'un ardından Yunan tahtına çıktı. Makedonyalı İskender, Yunan Krallığı'nı, Afrika ve Ortadoğu'ya kadar yayılan büyük bir imparatorluk haline getirmeyi başardı. İmparator İskender Yisrael'in bilgelerine - hahamlara - büyük saygı ve değer verdi. Bunların arasında özellikle, o dönemin Koen Gadol'u [Baş-Koen] olan Şimon Atsadik göze çarpmaktaydı. Ancak Büyük İskender 3454 (MÖ 407) yılında zehirlenerek öldürüldükten sonra, imparatorluğu Ptolemı, Selekus, Antigonus ve Filipus arasında dörde bölündü. Bunların kendi krallıkları daha sonraları Mısır, Yunanistan ve Suriye olarak bilindi.

 

Sanedrin'in 72 Üyesi
Mısır bölgesinin kralı Ptolemı Filodolfus, bilim üzerine verilmiş sayısız eserden büyük bir kütüphane oluşturmaktaydı. Kolleksiyonunu dini kitaplar üzerinde yoğunlaştırmıştı ve Yahudilik'teki mantık sistemi onu özellikle etkilemişti. Ancak Ptolemı'nin kütüphanesinde, çok büyük öneme sahip bir kitap mevcut değildi: Moşe'nin Beş kitabı - yani Tora. O zamana kadar başka hiçbir dile çevrilmemiş ve İbranice olarak süregelmiş olan Tora, İbranice bilmeyen Kral Ptolemı için erişilmezdi. Ptolemı bu sebeple Tora'nın kendi anlayabileceği dile - Yunanca'ya çevrilmesini istedi. Yahudiler'in Moşe Rabenu zamanından beri en merkezi organı olan Sanedrin'in o dönemdeki 72 üyesini, İskenderiye'de deniz kenarında bir yere getirdi. Bu 72 kişiye kendilerinden ne istediğini söylemedi ve her birini, ayrı bir evde kapattı.

Bilgelere sonra yapmaları istenen bildirildi ve hepsi 72 gün süren çalışmalarına başladı. Bilgeler, Tora'yı Yunanca'ya çevirirlerken, içindeki yanlış yorumlanabilecek bölümleri biraz farklı çevirdiler. Buna göre orijinal metine göre çeviride anlamsal olarak tam 13 değişiklik yapmışlardı. Diğer yandan bu çalışma sırasında bilgeler her biri tek başınaydı ve birbirleriyle hiçbir temas söz konusu değildi; ancak buna rağmen, çeviride yapılan bu onüç değişiklik, çevirinin 72 kopıasında da aynıydı. Talmud bu olayın bir mucize olduğunu vurgular.

 

Suriye-Yunan Krallığı
İskender'in bölünen krallığının Suriye kolu, buranın hakimi olan Selekus'un ismiyle Selevki Krallığı olarak bilindi. İskender'in, Yahudi tebaasına yönelik nispeten uyumlu ilişkisine karşın, tam bir tiran olan Suriye-Yunan kralı Antiyohus, Yahudiler'in farklı yaşam politikalarına tahammül edemiyordu. Küçük ve önemsiz Yeuda krallığını, kendi güçlü imparatorluğunun gözüne batan bir diken gibi görüyordu.

Her ne kadar Yahudiler arasında Helenizm'i [Eski Yunanlılar'ın paganizm, güç ve asimilasyon kültürü] benimseyen önemli miktarda asimile olmuş bir bölüm var idiyse de, Yeuda topraklarında yaşayan halkın çoğunluğu, Helenizm'in yabancı fikirlerini reddettiler. 3610 (MÖ 151) yılında, Kuzey Hakimi Sylvacus Sautier cinayete kurban gitti. Sylvacus'un kardeşi Antiyohus Epifanes onu yerini aldı. Ağabeyinin Yahudiler'e karşı nispeten felesefik tutumuyla tezat teşkil edercesine, kafası sık verdiği partilerden dolayı çoğu zaman dumanlı olan Antiyohus, saf bir Helenist'ti.

 

Kiralık Koen Gadol
Yahudi bir işadamı bir gün sinagoga gelir ve Rabi'nin ofisine girer. Kendisine yaklaşarak, Koen olmak istediğini ve bunun için ne kadar bağış yapması gerektiğini sorar. Bu teklifi oldukça eğlenceli bulan Rabi, potansiyel bağış sahibine "Tüm içtenliğimle soruyorum: Koen olmak istemenizin sebebi nedir acaba?" der. İşadamı cevap verir: "Bakın Rabi. Benim büyükbabam Koen'di. Babam da aynı şekilde! O yüzden ben de Koen olmak istiyorum!"

Elbette; "Koen" ünvanı Yahudilik'te babadan oğula geçer. Bu parayla satın alınabilecek bir ünvan değildir ve ilk Koen Aaron'un soyundan gelen herkes otomatik olarak Koen'dir; gelmeyen herkes de otomatik olarak Koen değildir. Bunun yanında Bet-Amikdaştaki hizmetin merkez noktası olan Koen Gadol, tüm Koenler arasında bu denli önemli bir göreve en uygun olabilecek, Sözlü ve Yazılı Tora'ya tamamen hakim olanlar arasından çok özel bir şekilde seçilirdi. Ancak Helenistik dönemde bu durum değişti. Koen Gadol'un kim olacağı, en çok rüşveti kimin vereceğiyle bağlantılı hale geldi.

Helenistik bir Yahudi olan Yeşua [Jason], Antiyohus ile bir antlaşma yaptı. Yeşua Koen Gadol mevkiini 60 parça gümüş karşılığında satın alırken, bağışlardan da 80 parça gümüş elde edeceğine dair söz verdi. Yeşua'nın liderliğinde Yeruşalayim'de bir olimpik stadıum inşaa edildi. Olimpiyatlar, Eski Yunanlılar'ın vücut güzelliğini vurguladıkları ve kendi tanrılarına tapınma için araç olarak kullandıkları bir organizasyondu. Yunanlılar tamamen çıplak vücutlarla spor yaparlar, vücutlarına yağlar ve losyonlar sürerlerdi. Yeşua güçlü Yahudi gençlerini stadıumda egzersiz yapmaya teşvik ediyordu. Sonunda birçok Koen, Bet-Amikdaştaki kutsal görevlerini bırakarak, spor yapmaya gidecek kadar asimile olmuştu. Yahudi yarışmacılar, Yunan toplumunca kabul edilebilmek için sünnetli olduklarını saklıyorlardı. Birçokları sünnetin bir sonucu olan fiziksel farklılığı geri alabilmek için derilerini geri çeken acı verici operasyonlara katlanıyordu. Yunan kültürünün etkisi artık bu derecede hissedilmeye başlanmıştı. Birçok Yahudi, oğullarını sünnet etmeyi reddetmeye başladı. Başkaları Akko'dan Gazze'ye, Yeuda sahillerinde Yunanlılar'la deniz banıosu yapıyordu. Kısacası "bir Yahudi için kendi farklı kimliğini korumaktansa, asimile olmak çok daha kolay" kültürü, Yahudiler arasında hakim olmaya başlamıştı.

 

İç Çekişmeler
Koen Gadol (!) Yeşua, mevkiini elde etmek için krala teklif ettiği borcunu henüz ödemiş değildi. Paragöz Antiyohus'a, Yeşua'nın arkadaşı olan, tam bir Helenist haline gelmiş ve adını bile Yunanca Menelaus'a çevirmiş olan Honiov tarafından bunun çok daha üstünde bir miktar teklif edilince, aileden Koen bile olmayan Menelaus yeni Koen Gadol oldu. Ancak krala söz verdiği fonu Menelaus da bir türlü toparlayamamıştı ve paraya doymayan Antiyohus için asıl önemli olan nokta buydu. Sonunda Yunanlı tiran, Yeşua'nın kardeşi Lizimakeus'u onun yerine Koen Gadol olarak atadı. Ancak Menelaus pes etmiş değildi. Söz verdiği miktarı Bet-Amikdaş'ın özel hazinesinden elde etmeye yeltendi; fakat bu sırada öldürüldü. Mevkii için Antiyohus'a borçlu olan Lizimakeus da Menelaus'un yöntemini denedi ve "telafi için" Bet-Amikdaş'ın özel hazinesine el uzattı. Yeruşalayim sakinleri artık bu entrikalar karşısında sessiz kalamadı. Yeruşalayim'liler Lizimakeus'u suçüstü yakaladılar ve öldürdüler. Bu sırada Antiyohus savaş için Mısır'a yönelmişti. Onun öldüğüne dair dedikodular yayılmaya başlayınca Yeşua askeri bir kuvvet toparladı ve Koen Gadol mevkiini tekrar ele geçirdi. Yahudi Helenistler Antiyohus'a, ölümüyle ilgili dedikodulardan Yahudiler'in memnun olduğunu bildirince 3616 yılında Antiyohus intikam almak için Yeruşalayim'e sürpriz bir saldırıya geçti. Fakat içeri girmek için şehir kapısını koçbaşıyla kırmaya bile ihtiyaç duymadı; çünkü şehirdeki Helenistler kapıyı ardına kadar açmışlardı bile. Yeşua bu arada canını kurtarmak için kaçmıştı.

Helenistler'ce tezahüratlarla karşılanan Antiyohus üç konuda yasaklama getirdi. Buna göre Şabat uygulanmayacak, Yeni Ay'ın ne zaman çıkacağına dair hesaplar yapılmayacak [Roş Hodeş ilan edilmeyecek] ve sünnet olunmayacaktı. Tarihi bir belge olan Megilat Antiyohus'ta kralın provokatif kararı kendi sözleriyle şöyle kaydedilmiştir:

"Yeruşalayim'de aramızda yaşayan Yahudiler'in bizim tanrılarımıza kurbanlar sunmadıklarının farkında mısınız? Ya da bizim inancımızı kabul etmediklerinin? Kendi inançlarını bırakmaya yanaşmadıklarının? Sürekli bizim hakimiyetimizin bitmesini bekliyorlar ve 'Bizim Kralımız [Tanrı] hakimiyetini göstereceği zaman, denize ve toprağa biz hakim olacağız ve tüm dünya bize ait olacak' diyorlar. Ordumuz onlara göre çok üstün olduğuna göre, gelin onlara karşı kalkalım ve Tanrı ile antlaşmalarını bozalım: Şabat'larını, Roş Hode?lerini ve Berit Mila'larını".

 

Nikanor'un Gelişi
Megilat Antiyohus'un anlattığına göre, 3618 (MÖ 143) yılında Antiyohus'un, başkomutanı Nikanor'u büyük bir askeri birlikle Yeruşalayim'e gönderdi. Birçok Yahudi katledildi. Yahudi Tapınağı'nda bir pagan sunağı inşaa edildi ve Nikanor bunun üzerinde bir domuz kurban ederek kanını Bet-Amikdaş'ın kutsal avlusuna döktü. O sırada Koen Gadol olan Yohanan, kutsiyetin bu derece ihlali karşısında büyük öfkeye kapıldı. Kıyafetinin altına bir kılıç gizleyerek, kumandan Nikanor ile bir randevu istedi. Asi birinin gelişi karşısında işkillenen Nikanor, Yohanan'ın amacını merak etmişti. Yohanan cevaben, yöneticinin emrini dinlemeye geldiğini belirtti.

Nikanor ona "Eğer benim emrimi dinlemek istiyorsan, git ve sunak üzerinde bir domuz kurban et! Bunu yaptığın takdirde sana kraliyet kıyafeti giydirilecetir. Kralın atına binecek ve kralın yakın arkadaşlarından biri haline geleceksin" dedi.

Yohanan cevap verdi: "Efendim; Yahudiler'den korkarım. Ya bunu öğrenip beni taşlayarak öldürürlerse? Yanımızdaki tüm kişileri dışarı çıkarın ki beni başkalarına ispiyonlamasınlar". Daha sonra Nikanor'la başbaşa kalan Yohanan, karşısındaki güçlü askerin eline düşmemek için Tanrı'nın merhametini diledi; sonra ileri doğru üç adım attı ve kılıcını çekerek Nikanor'un kalbine sapladı.

Nikanor öldürüldükten sonra yerine Bagris atandı. Bagris, Şabat, Roş Hodeş ve Berit Mila ile ilgili yasaklamaları kuvvetlendirdi. Sünnet edilmiş olduğu belirlenen her bebek, ebeveyniyle birlikte asılacaktı. Buna karşın birçok Yahudi, atalarından kendilerine miras kalmış olan bu çok değerli uygulamayı yerine getirmek için hayatlarını riske etmekten çekinmediler. Megilat Antiyohus, birçok Yahudi kadının, Bagris'in adamları tarafından öldürülmektense, önce çocuklarını sonra da kendilerini Yeruşalayim'in surlarından aşağı attıklarını kaydeder.

 

Gizli Şabat Mağarası
Şabat'ı el üstünde tutan birçok Yahudi, bu çok özel günün gereklerini yerine getirebilmek amacıyla çöldeki bir mağarada gizleniyordu. Ne yazık ki ispiyoncular Bagris'e bu gizli yeri bildirdiler. Sonuçta Bagris bu mağaranın girişine bir birlik gönderdi ve içeriye çağrıda bulundu: "Dışarı! Bizim ekmeğimizi yeyin; bizim şarabımızı için; bizim yaşantımızı benimseyin". Ancak mağaranın sakinleri Tanrı'nın Sinay Dağı'nda verdiği emre sadık kalmayı tercih ettiler: "Altı gün boyunca çalış ve tüm yaratıcı işlerini yap; ancak yedinci gün Tanrı için Şabat olacaktır - hiçbir iş yapmayacaksın". Her ne kadar Talmud "bir hayat kurtarmak için Şabat ihlal edilebilir" diyorsa da, mağara sakinleri, kaderlerinin Yunan ordusunun elinde ölmek olduğunu bildikleri için, bu çok dar durumda bile Şabat'ı ihlal etmemeyi tercih ettiler. O gün, yaklaşık 1000 erkek kadın ve çocuk, Tanrı'nın İsmi'ni Kutsal kılarak ölümü seçtiler. Mağaradaki Yahudiler, "aydın" Yunanlılar tarafından diri diri yakılmışlardı.

 

Yahudi Cevabı
Koen Gadol Yohanan'ın oğlu Matatıau, Yeuda tepelerinden birindeki Modiin kasabasında yaşamaktaydı. Kendisi aynı zamanda Haşmonai [=Saygıdeğer] Matatıau olarak da tanınırdı. Matatıau'nun beş oğlu vardı: Yohanan Kodşi, Şimon Tasi, Yeuda Makabi, Elazar Horni ve Yonatan Hufsi. Matatıau, Bet-Amikdaş'ın kutsiyetinin ihlal edilmesi, inanç konusundaki baskı ve Helenistler'in asimilasyon politikası karşısında büyük öfkeye kapılmıştı. Oldukça yaşlanmış olmasına karşın Matatıau 3621 (MÖ 140) yılında oğullarıyla birlikte güçlü Yunan İmparatorluğu'na karşı gerilla savaşına başladı. Yeuda toprakları boyunca mağaralarda gizlenen ve "Haşmonailer" olarak tanınan Matatıau ve oğulları, geceleyin harekete geçiyor Yunan kamplarını ateşe veriyorlardı. Mücadeleleri tamamen askeri olmaktan oldukça farklıydı. Tora'nın öğretilerini ön planda tutuyorlar ve Berit Mila'yı olması gerektiği gibi yerine getiriyorlardı.

 

Yeuda Makabi ve Yiğitlik
Bir yıllık fiziksel ve manevi savaşın ardından, yaşlı Matatıau, sonunun yaklaştığını fark etmişti. Yahudi direnişinin lideri olarak, oğlu Yeuda'yı kendi yerine atadı ve 3622 (MÖ 139) yılında öldü. Yeuda başa geçtikten sonra Yisrael'in onurunu eski düzeyine getiren kişi oldu. Ünlü tarihçi Josephus Flavius, "Makabi" sözcüğünün, Yunanca'da "yiğitlik" anlamına geldiğini belirtir. Yeuda'nın bayrağında "MaKaBİ" sözcüğü yazılıydı. Bu sözcük bazı açıklamalara göre "Mi Kamoha Baelim AD... - Güçler arasında Kim Senin gibidir Ey Tanrı" (Şemot 15:11) sözcüklerinin baş harflerinden oluşur.

Yeuda Makabi 7000 Yahudi savaşçıdan bir ordu oluşturdu. Tanrısal yardım sayesinde, sayıca oldukça düşük olan bu kuvvet, Yunan ordularını bozguna uğrattı, birçoğunu öldürdü ve kalanların Gazze'ye kaçmasını sağlayarak Yeuda'dan kovaladı. 3622 yılında, Tanrı'nın takdirini gösterircesine, Antiyohus'un atları, dönemin tankları olan kendi fillerinden korkmuş olacaklar, arabasının ters dönmesine ve tonlar ağırlığındaki hayvanların ayakları altında ezilmesine sebep oldular. Antiyohus parçalanmış ve ezilmiş kemikleriyle pek bir şansa sahip değildi. Cesedi günler boyu güneş altında kalarak çürüdü.

 

Bet-Amikdaş'ın Tekrar Hizmete Girmesi
Megilat Taanit şöyle yazar: "Yunan Krallığı'nın döneminde, Haşmonailer Bet-Amikdaş'a girdiler, sunağı (Mizbeah) tekrar inşaa ettiler, Bet-Amikdaş'ın duvarlarını tamir ettiler, kutsal eşyaları yenileriyle değiştirdiler ve sekiz gün boyunca yenileme işlerini sürdürdüler". Haşmonailer Menora'yı yakmak için yağ aradılar; fakat manevi saflığı bozulmamış ve üzerinde Koen Gadol'un mührünü taşıyan sadece bir küçük kap dolusu zeytinyağı bulabildiler. Tarih 25 Kislev'di - tarihin bir cilvesi (?) olarak, Moşe Rabenu'nun ağabeyi Aaron Akoen de, Mişkan'daki ilk Mizebah'ı yine 25 Kislev tarihinde hizmete açmak üzere emir almıştı. Haşmonailer'in buldukları küçük kap, Menora'yı sadece bir gün boyunca yakabilecek kadar yağ içermekteydi. Bir mucize oldu ve bu az miktardaki zeytinyağı, Menora'nın sekiz gün boyunca yanmasını sağladı. Bu, yeni saf yağ üretmek için gereken süreydi.

 

Hanuka: Karanlığın Kovulması
Bunun bir yıl sonrasında dönemin Sanedrin'i, bu yağ mucizesinin anısına bu tarihten itibaren sekiz günü nesiller boyu bir bayram olarak ilan ettiler. Sözcük anlamı olarak "Hanuka", "adamak/ihdas etmek" anlamındadır. Bu sözcüğü "Hanu-K-A - [Kislev ayının] 25'inde kamp kurdular/durdular" şeklinde anlamak da mümkündür [Kaf=20; E=5]. Tora Yunanca'ya çevrildiği zaman dünya üzerine üç gün boyunca bir karanlık çöktüğü söylenir. Suriye-Yunanlılar üç temel Yahudi kuralını kanundışı bırakmışlardı: Şabat; Yeni Ay'ın hesaplanması ve sünnet. 25 Kislev tarihinde Bene-Yisrael'in tarihindeki üçüncü sürgün sona erdi; heybetli Yunan İmparatorluğu, Yahudi Ulusu'nun küçük ışığıyla yanıp kül oldu.


Steve Jobs: Yarın için Yaşamak

Steve Jobs diploma töreninde yaptığı konuşmasının konusu, “Ölmeden Önce Nasıl Yaşanır?”dı. Bir çoğumuz da dünyada ne kadar süremizin kaldığını bilmediğimiz için, hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyoruz.


Peki neden?

 
Cevabı ise çok açık. İnsan hayatına tat katan, zevk ve mutluluk veren hislerini aklından değil, Tanrı’nın her sabah tertemiz geri verdiği neşamasından alır. Neşama da bu dünyaya her sabah milyonlarca ışık yılı uzaklıklardaki manevi dünyalardan gelir. Böylesi manevi ortamlarda da zaman kavramı olmadığı için, insan sonsuza dek yaşayacakmış gibi düşünür.


Steve Jobs ise o kadar şanslı değildi. Onun bu dünyadaki zamanı bizim ki gibi limitliydi. Aramızdaki fark ise, o bunun farkındaydı ve bunun için birşeyler yaptı.
 

Konuşmasındaki mesajlardan biri insanın sevdiği işle uğraşmasıydı. Steve Jobs günümüzün en büyük mucitlerinden ve dahilerinden biriydi ve işi konusunda her zaman sabırlıydı. Yaptığı işi her zaman severek yaptı.
 

Vefatından bir gün önce, iPhone’un en son versiyonu piyasaya sürüldü. Birçok insan daha yeni iPhone’unu almışken, o hiçbir zaman elindekiyle yetinmeyi sevmedi. Her zaman sahip olduklarımızın nasıl olduklarını değil, nasıl daha iyi olması gerektiğini düşünmeliyiz. İyi olduğunu inandıklarımızı bile daha mükemmelleştirmek için çalışmalıyız.

 
Bizler de hayatımıza ışık katan Hanuka bayramına geldik. Her akşam tüm ailenin başında toplandığı hanukiyamızın başında renkli mumlarımızı veya saf zeytinyağımızı yakıyoruz. Her akşam birer mum arttırarak yakıyoruz. Hanukiyanın da bize öğretmek istediği, hiçbir zaman dünle yetinmememiz gerektiğidir. Her gün bir adım daha ileri gitmeliyiz.


Steve Jobs’un işi her zaman kolay gitmedi. O, diğer firmaların başarısızlığa uğradığı ürünleri yeniden yarattı. Alışılagelmiş olan teknolojinin, her kesimden eleştriler toplayacak kadar, tabularını yıktı.                                                                                                                                                                                                                                                                                      Israrcı oldu ve sonunda başardı. Amacını, yönünü bildi ve hiçbir şey onu yolundan çeviremedi.

Bizler sürekli geçmişte yaptıklarımızdan pişmanlık duyarak veya “keşke”lerle yaşayarak günümüzü geçirebiliriz. Geçmişte başarmayı denediğimiz bir alanda başarısız olduysak, demek ki yeniden denemenin hiçbir anlamı yoktur veya başarılı olduysak da tekrarlamanın ne anlamı olabilir ki, ilerlemek kimin umrunda! Öte yandan Steve Jobs bugünü gelecek için yaşadı. Geçmişine geleceğine rehber olması için baktı.
 

Hanuka bayramı da bizlere bunu öğretir. Her akşam yaktığımız mumlar ve parlak ışıkları bize bu mesajı verir. Dün yaktığımız birinci mumu mükemmel bir şekilde yaktık. Bugün ise tekrardan bir mum ile yetinemeyiz; bir adım ileri gitmeli ve bir mum daha eklemeliyiz. Onu da aynı mutlulukla, sevinçle ve şevkle yakmalıyız.

sevgiler...saygılar...
yenilmek te iyidir, mühim olan her seferinde yenilsende , daha iyi olarak yenildiğini bilmektir


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
80 Yanıt
42963 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 26, 2011, 12:45:13 ös
Gönderen: Zagzagel
5 Yanıt
4193 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 01, 2011, 02:04:59 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3354 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 05, 2011, 06:28:51 ös
Gönderen: Isis
0 Yanıt
4953 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 19, 2011, 04:53:48 öö
Gönderen: moonlight
1 Yanıt
3178 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 10, 2011, 07:41:39 öö
Gönderen: TUTMOS
0 Yanıt
2416 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 03, 2011, 09:21:07 ös
Gönderen: Isis
0 Yanıt
2037 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 03, 2011, 10:28:57 ös
Gönderen: Isis
2 Yanıt
3548 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2011, 10:17:15 öö
Gönderen: popperist
15 Yanıt
7363 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 01, 2012, 12:27:20 ös
Gönderen: BULGARIA
2 Yanıt
2407 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 20, 2012, 09:29:50 ös
Gönderen: 418