SANMIYORUM
Lawrence M. Krauss – Fizik ve Astronomi Profesörü, Case Western Reserve Üniversitesi
Belki daha güçlü bir saptama bekliyordunuz, o ya da bu anlamda… Ancak bir bilim adamı olarak tek bir yorum yapabileceğime inanmıyorum.
Biyoloji, kimya, fizik, jeoloji, astronomi veya kozmolojideki hiçbir şey, amaca yönelik olarak doğadan direkt kanıt sunamamış olsa da bilim aynı zamanda böyle bir amacın olmadığını da asla net bir şekilde kanıtlayamamıştır. Carl Sagan’ın dediği gibi “kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir”.
Eğer tanrısal bir yönlendirme ve amaç var ise, bunun pozitif kanıtını su yüzüne çıkarmak adına kuşkusuz hiçbir şey bilimi durduramaz. Örneğin yarın akşam gökyüzüne baktığımızda yıldızlar “buradayım” yazar şekilde sıralanırsa, sanırım en katı bilim adamı bile yukarıda bir şeylerin olduğunu düşünmeden edemeyecektir.
Ancak dünyamız hakkında yüzyıllardır süren keşiflerde ortaya konulan milyonlarca verinin arasından buna benzer net işaretler ortaya çıkmamıştır. Zaten tam olarak bu nedenledir ki bir bilim adamı tanrısal bir amacın olamayacağı sonucuna varır. Eğer yaratanın bir amacı olsaydı, o zaman yarattıklarına amacını gösterebilmek için her halde biraz daha açık davranırdı.
İsteyen, kimilerinin yaptığı gibi, doğanın kurallarını amacın işaretleriymiş gibi algılamakta özgürdür. Örneğin Belçikalı fizikçi rahip George Lemaître’in Einstein’ın genel görelilik kuramını evrenin bir başlangıcı olduğunu gösterir şeklinde sunmasının ardından Papa Pius’un yaptığı gibi… Papa bunu tekvinin yani yaradılışın bilimsel bir kanıtı olarak yorumlarken, Lemaître ondan bunu söylemeyi terk etmesini istiyordu. Büyük patlama, bilindiği haliyle, tanrısal bir başlangıç varmış gibi yorumlanabilir ama aynı şekilde denklemden Tanrı’nın bütünüyle kaldırılması şeklinde de yorumlanabilir. Varılan sonuç kişinin beynindedir ve bilimsel kuram ile varsayımların yargısı dışındadır.
Sonuç olarak; evrenin gizli bir amacı olsa bile, kozmos hakkında bildiklerimiz bizim bunun içinde merkezi bir rol oynamadığımızı gösterir. Biz bir gezegen olarak, kozmik anlamda önemsiziz. Dünyamızdaki yaşam, geçmişte sayısız gezegenlerde de büyük bir olasılıkla olduğu üzere, gelecekte sona erecektir. Gördüğümüz bütün yıldızlar ve galaksiler bir anda yok olacak ve evren aşağı yukarı şimdi olduğu gibi davranmaya devam edecektir. Doğa bu duruma bir yön vermediği gibi, bunu pek umursar da görünmemektedir.
İnsanlığı bazı tanrısal plânların merkezine oturtan organize dinler, aslında saygınlığımıza ve zekâmıza saldırıda bulunmaktadır. Amaçsız bir evren ne bizi üzmeli ne de yaşamlarımızın amaçsız olduğu anlamına gelmelidir. Böylesine dehşetli bir kozmik geçmişle kendimizi uçsuz bucaksız evrenin bir köşesindeki uzak bir gezegende zekâ, kendini bilme ve farkına varma ile zenginleşmiş buluruz. Umutsuzluğa kapılmamalıyız; aksine bu zenginliklerin pek çoğunun oluşması için çaba göstermeliyiz ve ılık güneşin keyfini çıkarmalıyız.