Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Siyonist Protokoller.  (Okunma sayısı 11638 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 15, 2014, 04:27:45 ös
Yanıtla #20
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1795
  • Cinsiyet: Bay

        Hiç hoşlanmadığım şeylerden biri polimiktir. Bence, konu aslında çok ilgi çekici ve incelemeye değer bir konudur. Polimiğe de gerek yoktur.
        Sayın ADAM doğru söylüyor. Konu hakkında  kulaktan dolma bilgi sahibi olanlar, yada hiç araştırma yapmadan ulu orta sırf bir şeyler yazmış olmak için yazılacak bir konu değildir.
        Yanlız sayın ADAM sayın karahan'ın da yeterli araştırma yapmadan görüşlerini  belirttiği  ifadesine  katılmıyorum. Zira sayın karahan'ın  son derece araştırmacı ve sağlıklı yorumlar yapabilen biri olduğunu yakınen biliyorum.
         Burada, sadece protokollerin varlığı veya sahteliği tartışılırsa eminim ki sağlıklı bir sonuç alamayız. Tartışmamız gereken konu protokollerle birlikte bunların içeriklerinin ve bu içeriklerin yansımalarının tezahür edip etmediğidir. Ben bunları değerlendirirken bu hususa özellikle dikkat ediyorum.
        Yanlız günümüzde yaşananları değil, geçmiş yüz yıl içinde cereyan eden bir çok olayı ve gelişmeleri de objektif olarak değerlendirdiğimiz takdirde protokollerin  gerçek mi? uydurma mı? olduğu konusunda daha sağlıklı bir noktaya gelebiliriz.
         Sakın benim Yahudi düşmanı (antisemitist) falan olduğum düşünülmesin. Ben, geçmişte Yahudilerle ilgili bir çok konuda da Yahudileri yakından tanıdığımı, aralarında dostlarım olduğunu da belirtmiştim.
         Tekrar tekrar belirtiyorum, tarih boyunca Yahudilerle ilgili yazılanlar kadar hiç bir kavim hakkında yazılmamıştır(bu sitede de öyle). Tarih, Yahudilerin yaşadıklarını yaşayan ve her şeye rağmen varlıklarını sürdürebilen başka bir kavmi tanımamaktadır. Bu nedenle bir kez daha söylüyorum; söz konusu Yahudiler olduğunda, biraz durup düşüneceksiniz.
         Şu protokol neden metinlerin içerikleri incelendiğinde, benim anlattıklarımın doğruluğunu sizler de göreceksiniz. Yeter ki inceleyelim.
         Ve sayın ADAM'ın daha önceki yazısında sorduğu sorunun cevabını arayalım, bunlara "neden protokol denmiş?".         
         Saygılar-sevgiler.
"Vur ama dinle beni"


Eylül 15, 2014, 06:05:53 ös
Yanıtla #21
  • Seyirci
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 214
  • Cinsiyet: Bay

Evet burası bir oyun alanı  ve burada gayet güzel oyun oynanır .
Israrla bilgisizlikten dem vurup bilimin ardına saklanıyorsunuz  .
Sanki biz tarihe rakamlarla değil de efsanelerle bakıyoruz .
Ortaya bir şey atıyorsunuz ve herkesin aynı doğrultuda bakmasını bekliyorsunuz .
Farklı bir yorum ya da açı görmeye tahammül edemiyorsunuz .
Üste çıkmak için kullandıgınız yöntemler çok basit ve sıradanlaştı artık .

Sion protokolleri ile ilgili uzun zamandır araştırma yapıyorum .
Forumda yazılanları da defalarca kez okudum .
Ezbere konuşmayın lütfen .

Soruma ADAM gibi değil de İnsan gibi yaklaşabilseydiniz  1789 tarihini neden verdiğimi öğrenebilirdiniz .


1848 bile değilmiş ! Sanıyorsunuz ki Protokollerin  tarihinden önce bu yapının ya da bu yapıyı oluşturanların hiç etkinliği olmamış .

Peki o halde 1000 yıllık Sion Tarikatı ile Sion protokollerinin bağlantısını soralım ?

Kaç tane Viktor Hugo geçti o tarihe kadar ? Kaç fikir tüketildi o protokollerin şekillenmesi için ?

Binlerce yıllık hayali  20. yüzyıl ürünü olarak görüyorsunuz .




Paris Barış Kurultayında  (21 Ağustos 1869)

'' Büyük Kara Avrupası Kıtası istiyoruz .
Avrupa Birleşik Devletleri istiyoruz ''
Diye seslenen  Viktor Hugo bu fikri nereden esinlenmiştir ? 



Ya da beğenmediğiniz tarihi arttıralım . 1917 Bolşevik devrimi ile  sonuçlanan anarşinin destekçileri , her halde çardan nefret ettikleri için bu ayaklanmayı güçlendirmediler değil mi ?

Olaylara bilimsel bakıyor olabilirsiniz ama analitik bağlantı gücünüz oldukça zayıf .
« Son Düzenleme: Eylül 15, 2014, 06:14:48 ös Gönderen: Dor »
"Bu ıssız dağları, şükranlarını dile getirmeksizin terk edemezsin"


Eylül 15, 2014, 06:21:54 ös
Yanıtla #22
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Benim bu konuda son yazdıklarım biraz işi polemiğe sürükler gibi oldu; farkındayım. Çünkü yanıtını bildiğim sorular yönelttim. Oysa polemik yaratmak gibi bir niyetim olmadığını altını çizerek belirtir ve buna güvenilmesini dilerim.

Bu belgeler aslında antisemitik (Yahudilere karşı) bir nitelik taşır ama belki anlaşılamadığından belki ön yargılı olarak sanki Yahudilerin ürünüymüş gibi gösterilmiştir.

Belgelerin antisemitik nitelik taşıması ise açıkça Yahudilere karşı bir eylemden söz etmekte olduğu için değil, ilgili organizasyonun alışılagelmiş olandan biraz farklı bir tarzda Hıristiyanlıktan yana oluşundan ötürüdür. Daha açık bir ifadeyle, İsrailoğullarının adı bilinen 12 kavmi çerçevesinde bir zamanlar Kudüs’ten kovulmuş fakat mülkiyet bakımından da Tevrat geleneği uyarınca Kudüs’ün asıl sahibi olan Benjamin kavminden gelme bir zümreden yana çıkışıdır.

Bu belgelerin Yahudilere ait olduğunun ileri sürülüşü, tam o sıralarda  (20. yüzyıl başlarında) Yahudi milliyetçilik eylemlerinin örgütlü bir şekilde hız kazanmış olması (Theodor Herzl’in İsviçre’de kurduğu Der Weltzionist Organisation) ve elbette bundan hiç hoşlanmayanların bulunmasıdır.

Benzer bir örgüt daha önce Fransa’da Alliance İsraelité Universel adı altında kurulmuş ve başarılı bir çalışma yapamadan dağılmıştı. İşin ilginç yanı, Siyon Protokolleri’nin taraflarından biri olan Adolphe Crémieux adlı kişinin, o örgütün de başında bulunmasıdır. Bu işin içinde çok ince nüanslar vardır. Olayların gelişimini anlayabilmek için, bu Adolphe Crémieux adlı kişinin kim olduğunu, 19. yüzyıl ortalarında Fransa’daki politika sahnesinde ve devlette ne gibi görevleri bulunduğunu, bir yandan Karl Marx diğer yandan Edmond Rotshild ile ne gibi bir ilişkisi olduğunun irdelenmesi gerekir.

Şimdi geri dönelim.

Ben önceki yazımın sonunda o soruları niçin sordum?... Çünkü ya benim bildiğim yanıtlar verilecekti ya da bana göre yanlış yanıtlar.

Şayet benim bildiğim yanıtlar verilirse, o zaman bu belgelerin 1897 yılında kurulmuş olan o Dünya Siyonist Organizasyonu ile bir ilişkisinin olmadığı, buradaki şu “Siyonist” sözcüğünün rastlantısal olarak iki farklı anlamda kullanıldığı anlaşılacaktı.

Nitekim çok uzun zamandan beri kullanılmakta olan Sion, Sionism, Sionist gibi terimlerin (Türkçede öyle okunduğu için ortaya bir de y harfi koyuyoruz) aslında köken olarak Kudüs ile ilgisi olsa da Yahudilerle ilgisi yok. Üstelik yüzyıllardan beri Hıristiyanlar Kudüs’e Yahudilerden fazla sahip çıkmıştır. Bunun 11. Yüzyıl sonundaki Birinci Haçlı Seferi’nden önceki bir tarihçesi bile vardır.

Kaldı ki, bir ara Dünya Siyonist Organizasyonu İngiltere’nin yapmış olduğu Uganda önerisini kabul ederek gidip oraya yerleşecekti. Olsaydı, bugün Filistin’deki baş ağrısı Orta Afrika’da da patlak verir miydi, orasını bilemem. Ancak öyle olmadı; kabul etmediler ve Almanya 2. Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkınca bugünkü Filistin’in parçalanıp orada bir İsrail Devleti’nin kurulması kolaylaştı.

Benim bu yazılarımda da Semitizm’de yana ya da antisemitik bir eğilim yok. Tek anlatmaya çalıştığım konu, Siyon Protokolleri’nin Yahudilerle ilgisi olmadığı… Tek bir Yahudi ile ilgisi var: Adolphe Crémieux; onun da ne denli Yahudi olduğu tartışılır çünkü cemaat tarafından dışlanmış.

Şayet 1897’den sonra bir başka tarih gösterilseydi, o zaman da bunun yanlışlığını kanıtlayan dil bilimsel (filolojik) raporları ortaya dökecek ve  bunların kesinlikle 18984 tarihinden önce yazılmış olduğunu belirtecektim.

Şimdi gelelim sayın Alşah’ın da kafasını kurcalayan konuya: Niçin protokol? Daha doğrusu niçin protokoller?

Protokol çünkü bunlar iki kişi arasında yapılmış bir tür anlaşma, daha doğrusu toplantı tutanağı ya da notları gibi düzenlemeler.

Kim bu iki kişi?

Biri elbette şu Adolphe Crémieux; diğer niteliklerinin yanı sıra Masonluktaki Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti’nin Fransa’daki en üst düzey kuruşu olan Yüksek Konsey’in o tarihteki başkanı yani kimilerinin Gran Komandör, kimilerinin Hâkim Büyük Amir olarak adlandırdığı mason.

Diğer kişi de Victor Hugo; Prieuré de Sion adlı asıl ve eskiden beri süregelen antisemitik nitelikli Siyonist örgütün başı ya da büyük üstadı.

Neden protokol değil de, çoğul olarak protokoller?

Çünkü 27 toplantı yapılmış. Bunların her birine “seans” deniyor. Her birinde ayrı bir konu incelenip üzerinde uyuşmaya varılmış.

Dolayısıyla konunun Yahudilerle ilgisi yok ama bir yandan Fransa’nın hatta belki tüm Batı Avrupa’nın politikasıyla diğer yandan da Masonluk ile bağlantısı var.

Çok mu yazdım?

Daha başka soru işaretleri mi oluşturdum, düşünen ciddi kafalarda?



Tüm bu yazmış olduklarımı kısa süre içinde ve ezberden yazmış olduğum için yer yer yanlışlar olabilir. Özür dilerim.



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 16, 2014, 03:53:09 öö
Yanıtla #23
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Sn.adam doyumsuz bir anlatım yapmış. Sn.Alsah dostumada herzamanki naifliginden dolayi
Teşekkürler .Sn.dor da bu konu ile oldukca
alakasi var buda hoş.
Polemige girmeden
anlamak için sormak
lazım aslinda en derin
soruyu sn.alsah
sormus sn.adamda
neden protokol
dendigini açıklamış
.Fakat biraz eksik
tamamlamak isterim
.Viktor hugo ve andre
cremeix arasinda
uzun istisareler
sonucu uzlasiya
varilan ve adina
protokol denilen
sartlar zinciri neyin
nesidir?neticede
ortada bir ticaret yok,
yok ama aynen ticaret
teki gibi bir çıkar iliskisi olacakki üzerinde uzlasilsin. Bir 3.isim edmond rotdshield sanki siparisi veren isim o. Neyin uzerinde uzlasilmis olursa olsun cok uzun ve dolambacli bir yol izlendigi kesin. O kadar hassas bir o kadarda sarsıcı.Olaylara bazen analitik bakabilmek gerek,öngörü lü olabilmek ve dogru sorular ile sonuca ulas.agi becerebilmek gerek.bir soru 1789 ile 1948 yillari arasindaki tum tarih kronolojisi incelendiginde ve sonuc olan 1948 israil devletinin kurulusu ile neticelenmis ise birakin protokolleri her şeye bakip irdelemek gerek.

karahan
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Eylül 16, 2014, 05:11:11 öö
Yanıtla #24
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

Soruyu soramadan tuslamisim Özür. Tekrar ile tarih 1789 /1948  tam 159 yil suren kronolojik bir tarih dizgisi ve tarihsel surec ve dehset bir degisim ile dönüşüm dunya ve dunya devletleri icin.Isin uzmanlari konuyu sadece tsrihsel surecte degil iktisadi ve sodyolojik boyutu dahil baktiklarinda ki dogrusu odur o zaman saglikli analiz yapma sansi bulurlar.Bu protokolleri kim yapmis olursa olsun isterse yahudilere iftira atiliyor densin kimin daha cok isine yaramis ve yarıyor ben ona bakarim.protokoller kurulan yahudi yurduna hizmrt ettimi etmedimi?ben bu kitabi 3 kere okudum .tam keskin bir zeka ürünü bir kitap .Ucu acik her yoruma gelir ispatı zor reddi kolay,herkes kabı aldigi kadar anlayacak bu kadar basit.
Karahan
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


Eylül 16, 2014, 07:59:34 öö
Yanıtla #25
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Dün ben bu başlık altındaki son yazımı yazarken, Sayın Dor, kısa bir zaman farkı ile bir diğer yazı yazmış. Ben o sırada biraz telaşlı olduğumdan, görmüş olmama karşın o anda onun üzerinde duramadım; önceki sürtüşme nedeniyle belki de yok saymış gibi oldu; özür dilerim.

Şu anda telaş yok. Sayın karahan’ın yazmış olduğu bir (iki parçalı) yazı var. Gördüm. Fakat ona sonra geleceğim. O da kusura bakmasın.

Sayın Dor, o yazısında önce bana yükleniyor. Varsın yüklensin, zararı yok. Eleştiriyor; ne güzel. Eleştiri insana yarar sağlar. Eleştiriye yanıt verilmez; gereği yapılır. Sayın Dor o bağlamdaki eleştirisini yanlış kişiye yöneltmişse de, zararı yok onu da yapsın. Buradaki konu başlığı Siyon Protokolleri ile bağlantılı; bireyselleştirmelerle değil, bilgiyle ilgilenmek gerek. O nedenle biz konumuza bakalım.


Sayın Dor'un yazısı biraz karışık olmuş. Anlayabildiğim kadarıyla, benim Siyon Protokolleri bağlamında özetle ortaya koymuş olduklarımı daha bir özetle destekliyor.

Kuşkusuz Siyon Örgütü ya da Siyon Tarikatı diyebileceğimiz Prieuré de Sion adlı organizasyonun tarih boyunca o coğrafyada göstermiş olduğu etkinlikler vardı.
Bunların başlangıcı 1070 yılı kadar geriye gider. Bir ülkü peşinde koşulup durulur.

Haçlı Seferleri bile bununla bağlantılıdır.

Daha sonra gerek Fransa gerekse Kutsal Roma İmparatorluğu çevresinde çevrilmiş olan entrikalar bununla bağlantılıdır.

Rose-Croix girişimleri bununla bağlantılıdır.

Masonluğun ilk düzenli örgütü olan Londra Büyük Locası'nın kuruluşu da bununla bağlantılıdır.

Hele Fransa'da ilk mason ritinin oluşumu doğrudan bu işin bir diğer etkinliğidir.

Böylece gidildiğinde elbette 1789 tarihli Büyük Fransız Devrimi'nin de bu organizasyon ile bir bağlantısının olduğu düşünülebilir ama tek bir farkla ki, işte o fark önemlidir ve o tasarımı boşa çıkarır: Prieuré de Sion, öyle özgürlüklerden, halk örgütlenmesinden, cumhuriyetten falan yana değildir; aksine krallıktan, monarşiden yanadır ama Fransa Krallığı'na karşıdır. Papalığa da karşıdır.

Hem Fransa Krallığı'na hem Papalığa karşı olunca Tapınak Şövalyeleri ile özdeş tutulabilirse de bu yanlış olur çünkü o bağlantı 1188 yılında, Üçüncü Haçlı Seferi'nden az önce doğan bir kopmayla sona ermiştir. 18. yüzyıla gelindiğinde; şayet Fransa tahtına Lorraine ya da Guise ailelerinden gelme biri oturacak olursa, Prieuré de Sion organizasyonunun keyfinden geçilmez.

Bu ülkü Fransa’da krallık devrildikten sonra da sürmüştür ama ardından gelen imparatorluk işi bir kez daha bozmuştur. Bu kez imparatorluğun yerine yeniden krallığı getirmek gerekmektedir; ancak öyle Bourbon hanedanını falan değil.

Bütün bunları yine uzun uzadıya yazışımın nedeni, Sayın Dor’un yazısında, benim önceden bilmediğim bir konunun geçişi; hani şu Victor Hugo’nun 1869 yılında “Büyük Kara Avrupası Kıtası istiyoruz. Avrupa Birleşik Devletleri istiyoruz.'' deyişi…

Ben bu deyişi gerçekten de önceden bir yerde görmemiştim ya da dikkat etmemişim çünkü benim kaynaklarım arasında Türkçe olanları pek sınırlı. Şimdi ben bu deyişin Türkçeye özgün olarak Fransızcadan değil, İngilizceden çevrilmiş olduğunu sanıyorum. Araştıracağım. Bakalım bir şey bulabilecek miyim bu bağlamda. Fakat bulsam da bulamasam da, bu sözün hangi anlama gelebileceği üzerine bir yorumum olabilir.

Sayın Dor’un dediği 1917 Rus Devrimi’ne gelince, onu Siyon Protokolleriyle ilişkilendirmek pek zor çünkü olayın coğrafyası bambaşka. Orada başka değerlendirmeler yapmak gerekir ve konu bu başlığa sığmaz.

Bu konu üzerindeki yazılarımız ve değerlendirmelerimiz henüz bitmedi. Sonrasına bakacağız.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 16, 2014, 09:19:00 öö
Yanıtla #26
  • Mason
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 718
  • Cinsiyet: Bay


Bütün bunları yine uzun uzadıya yazışımın nedeni, Sayın Dor’un yazısında, benim önceden bilmediğim bir konunun geçişi; hani şu Victor Hugo’nun 1869 yılında “Büyük Kara Avrupası Kıtası istiyoruz. Avrupa Birleşik Devletleri istiyoruz.'' deyişi…

Ben bu deyişi gerçekten de önceden bir yerde görmemiştim ya da dikkat etmemişim çünkü benim kaynaklarım arasında Türkçe olanları pek sınırlı. Şimdi ben bu deyişin Türkçeye özgün olarak Fransızcadan değil, İngilizceden çevrilmiş olduğunu sanıyorum. Araştıracağım. Bakalım bir şey bulabilecek miyim bu bağlamda. Fakat bulsam da bulamasam da, bu sözün hangi anlama gelebileceği üzerine bir yorumum olabilir.


Victor Hugo'nın bu sözü 1848-1853 arasında düzenlenen bir seri Uluslararası Barış Kongresi (diğer adıyla Uluslararası Barışın Dostları Kongresi) organizasyonlarında söylediği belirtilmekte. Tam olarak söylediği şöyle: "Gün gelecek kıtamızdaki tüm uluslar bir Avrupa kardeşliği kuracaklar... Gün gelecek ve göreceğiz... Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birleşik Devletleri denizin ardında birbirlerine ulaşacak şekilde karşı karşıya duracaklar."

Victor Hugo sürgünde olduğu sırada ikâmet ettiği Maison de Hauteville, St. Peter Port, Guernsey Adası'ndaki evin bahçesine bir ağaç dikmiş ve bu ağaç büyüdüğünde Avrupa Birleşik Devletleri'nin oluşturulmuş olacağını söylemiş. Ağaç bugün de o bahçedeymiş.

Daha sonra Mikhail Bakunin ve ardından Fransız Milli Meclisi bu görüşü destekleyen bildiri yayınlamışlar.

Sayın Dor’un dediği 1917 Rus Devrimi’ne gelince, onu Siyon Protokolleriyle ilişkilendirmek pek zor çünkü olayın coğrafyası bambaşka. Orada başka değerlendirmeler yapmak gerekir ve konu bu başlığa sığmaz.

Eğer JP Morgan ve Amerikan Kızılhaç Organizasyonunun Siyon Protokolleri ile bağlantısı kurulabilirse (ki ben bu bağlantıyı kuramıyorum), 1917 Rus Devrimi ile ilişkiyi sağlamak mümkün. Tabi burada Rus Devrimi derken Şubat Devriminden değil, Ekim'deki Bolşevik Devriminden bahsediyorum.

Alıntı yapılan: Dor
1917 Bolşevik devrimi ile  sonuçlanan anarşinin destekçileri , her halde çardan nefret ettikleri için bu ayaklanmayı güçlendirmediler değil mi ?

Sn. Dor'un bu söylemine hem katılıyorum hem katılmıyorum. Şöyle ki; ayaklanmanın bu kişilerce desteklendiği ve bu desteğin nedeninin Çar'dan nefret etmek olmadığı fikrine katılıyorum. Fakat Sn. Dor'un hiç bahsetmediği başka bir şey var: Daha önceki Şubat devriminin apayrı kişilerce organize edilmiş olduğu ve bunu organize eden kişilerin daha sonra ya Bolşeviklerce ortadan kaldırıldığı ya da ülke dışına kaçtıkları. Aşağıdaki isimlerin ortak noktası neydi acaba?

Alexander Kerensky
Mikhail Tereshchenko
Alexander Ivanovich Konovalov
Nikolai Vissarionovich Nekrasov
Yekaterina Kuskova


Live long and prosper.


Eylül 16, 2014, 01:57:42 ös
Yanıtla #27
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Küçük bir hata insanı ne kadar da uğraştırıyor.

Sayın Dor ne diyordu yazısında….

Paris Barış Kurultayında (21 Ağustos 1869) '' Büyük Kara Avrupası Kıtası istiyoruz. Avrupa Birleşik Devletleri istiyoruz '' Diye seslenen Viktor Hugo bu fikri nereden esinlenmiştir ?
[/i]

Ben de giriştim, araştırıyorum bu hangi kurultay ve Victor Hugo kendi dilinde orada ne demiş diye… Çünkü belki herkes böyle tarihsel ayrıntıları bilmeyebilir ama Victor Hugo 3. Napolyon’a karşı çıktığı için sürgüne gönderilmiş ve o yıl (1869’da) dönmüştü Fransa’ya.

Bu arada bir parantez açalım… Tarihsel belgelerde ve ansiklopedilerde Victor Hugo’nun başına gelenlerin Fransa’daki imparatorluğa karşı Cumhuriyetçiliği savunduğundan ileri geldiği söylenir. Oysa onun 1844 yılından beri daha önce birlikte çalıştığı Nicolas Flamel’in ölümü üzerine Siyon Örgütü yani Prieuré de Sion’un başkanlığını üstlendiği bilinince, politika alanında ettiği sözlerin aslında ne anlama geldiği anlaşılır.

Bu arada bereket Sayın Spock yetişti. Sayın Dor’un 1869 diye verdiği tarihin 1849 olduğu anlaşıldı. Böyle hatalar olur; el sürçmesidir, önemli değil. Ancak internette şöyle bir dolaştığınızda, bu hatayı Sayın Dor’un değil, onun bu sözü almış bulunduğu kaynakların (örneğin      ) yapmış olduğunu görebilirsiniz.

Bu konuyu internette araştırırken, bizim Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’nin üç yıl önce yayınlamış olduğu bir kitap dikkatimi çekti. O kitabın 15. sayfasında şöyle denmiş:

“Birleşik Avrupa Devletleri kurulmasının fikir babası Victor Hugo, 1849 yılında Paris Barış Kurultayı’nda yaptığı konuşmada şöyle diyordu: “... Bir gün gelecek, siz, Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere.... ve kıtanın bütün ulusları, kendi niteliklerinizden vazgeçmeden, üst bir toplulukta bir araya gelecek ve büyük Avrupa kardeşliğini kuracaksınız... Bir gün gelecek, savaş alanları yok olacak, pazarlar ticarete; zihinler fikirlere açılacak... Birleşik Avrupa devletleri, denizlerin üstünden birbirlerinin ellerini tutarak, ürünlerini, sanayilerini, sanatlarını, yeteneklerini değiş tokuş edecek...”


Demiştir. Birleşik Avrupa Devletleri diye bir organizasyonun kurulmasının fikir babası olduğu bir yorum… Nitekim kitapta daha sonra şöyle deniyor:

“1870 yılında evinin bahçesine bir meşe ağacı diken Hugo, ağaç büyüyüp geliştiğinde, tüm Avrupa uluslarını bir araya getiren Birleşik Avrupa Devletleri hayalinin, gerçeğe dönüşmüş olacağını umuyordu.”


Bu acaba burada yorumsal bir tutumla denildiği gibi Birleşik Avrupa Devletleri miydi yoksa ta 8. yüzyılda Katolik Kilisesi’nin  çevirmiş olduğu bir komplo ile Merovenjler’in elinden alınıp Karolenjler’e verilen Kutsal Roma İmparatorluğu’nun yeniden oluşturulması beklentisi mi?

Elbette benimki de bir yorum… Hatta buna komplo teorisi bile diyebilirsiniz. Ancak işin içinde birtakım tarihsel gerçekler de var. Şu gibi:

- 496 yılında Merovenj Hanedanı’ndan Frank Kralı Clovis ile Papa 2. Anastasius, anlaşmaya vardı. Clovis Katolik olmayı kabul etti. Papa da onun Kutsal Roma İmparatoru olmasını.

- 675 yılında Frankların Kralı olan 2. Dagobert, Katolik inancını terk ederek Paganizm’e dönüş yaptı. Bunun üzerine Papa (St. Agatho) bir komplo düzenleyerek Dagobert’i öldürttü hatta onu tarih sahnesinden bile sildi. Frankların saray kahyaları aracılığı ile Merovenjlerin sindirilmesini sağladı.

- 800 yılında Papa 3. Leo Kutsal Roma İmparatorluğu’nu, resmen bizim Şarlman dediğimiz Carolus Magnus’a teslim etti ve böylece Batı Avrupa’da Karolenjler’in egemenlik dönemi başlamış oldu.

Bu imparatorluk bazı zaman Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu olarak da anılır ve tarihte bir devlet olarak var olmadığı dönemlerde bile aslında düşünsel olarak bir imparator vardı. Nitekim bunlardan sonuncusu da Alman asıllı 2. Franz idi ve bu imparatorluğun varlığı da onunla birlikte Napoléon Bonaparte zamanında (1806 yılında) fiilen sona ermişti.

Tüm bunlara karşın, Merovenj Hanedanı’nı sürdürenler, bu imparatorluğun yeniden canlanacağına ilişkin umutlarını yitirmedi. Nitekim imparatorluğun yeniden canlanacağına ilişkin umutlarını yitirmedi. Nitekim Prieuré de Sion adlı örgütün günümüzde bile Avrupa Birliği çerçevende bu umudu hâlâ koruduğu söylenebilir. Ancak bu güncel ayrıntı artık konunun iyice dışında kalır.

Oysa işte 19. yüzyıl ortalarında hatta o yüzyılın ikinci yarısında bu umut henüz bir hayal değildi. Fransa’da yıkılışı olan krallığın yerine yenisi kurulabilirdi. yeter ki gerek şu Cumhuriyet düşünüsü gerekse ikide bir hortlatılan İmparatorluk ukdeleri sona ermeyi bilsin.

Yine klavyenin başına geçip bu uzun uzun yazışlarım elbette bu işin özetle sadece Victor Hugo cephesi... Bir de Adolphe Crémieux cephesi var ki, bence işin o yönü çok daha ilginç.

Başlığımız Siyonist Protokoller. Buradaki “Siyonist” sıfatını kabul edelim. Fakat henüz Dünya Siyonist Organizasyonu adlı örgütün kurulmamış olduğunu, bu aşamadaki Siyonizm’in Prieuré de Sion’un yüzyıllardan beri sürdürülen ülküsü anlamında olduğunu, antisemitist bir nitelik taşıdığını, bu nedenle de düzenlenmiş protokollerin Yahudilerle ilgisi bulunmadığını bir kez daha belirtelim.

Ancak bu belirtmeyle de bitecek gibi değil bu bağlamda söylenmesi gerekenler. (Sayın karahan'ın dediklerine Sayın Spock'un diğer anlattıklarına henüz hiç değinemedik.)

Sayın Alşah'ın bu bağlamda diyecekleri de tartışma alanındaki kişiler nedeniyle merak edilir doğrusu...


« Son Düzenleme: Eylül 16, 2014, 02:01:18 ös Gönderen: ADAM »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 16, 2014, 04:09:45 ös
Yanıtla #28
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Biraz da Sayın karahan’ın deyiş ve sorularına bakalım…

Soruyor: Victor Hugo ile Adolphe Crémieux arasındaki anlaşma neyin nesidir ortada bir ticaret yok iken falan diye…

Ticaret yok ama Masonluk var, kurumsal çalışmalarda birbirine destek var; hepsinden önemlisi politika var. Bunun sonrasında elbette bir çıkar var.

Düşünebiliyor musunuz, Masonluğun çok önemli bir kanadının en yetkili organı, bu bağlamda bir diğer kurumun amaçları doğrultusunda çalışmaya yönlenecek. Bunun karşılığında öteki kurum da Masonluğun bu organına birtakım destekler verecek.

Bu bağlamda karşılıklı olarak neler yapılacağını anlamak için 27 bölümlük bu protokolün tüm maddelerini baştan sona gözden geçirmek gerek.

Ancak şurası kuşkusuz ki, Victor Hugo’nun daha ayağının ıslağıyla Fransa’ya döner dönmez o tarihte çiçeği burnunda Büyük Komandör ile yaptığı bu anlaşma kamuoyunda hemen duyulmuyor ya da duyulmuş olsa bile pek önemsenmiyor ama özellikle masonik çevrede hiç de gizli-saklı kalmıyor ve dehşetli bir tepkinin doğmasına yol açıyor; hem de uluslararası düzeyde bir tepki. Masonik tepki.

Nitekim bundan ötürüdür ki, hiç alışılagelmiş olmamakla birlikte ritin yüksek konseyleri 1875 yılında İsviçre’nin Lozan kentinde bir araya geliyor, bu konuyu tartışıyor, Adolphe Crémieux’un kınanması bir yana, böyle bir olayın bir daha yaşanmaması için ritin anayasasında değişiklik yapılıyor. (O toplantıda alınmış kararlar bununla sınırlı değil ama ötesi bizi burada, bu başlık altında ilgilendirmiyor.)

Bu arada Sayın karahan’ın belirttiği Edmond Rotshild bu olayın içinde ya da arkasında olamaz çünkü o Adolphe’u yakalasa, bir kaşık suda boğar. Kaldı ki düzenlenen protokoller antisemitist nitelikli olduğu için Rotshild’in hiç de işine gelmez. Bunun da niçin olamayacağını ortaya koyabilmek için, protokollerde geçen bazı sözlere dikkat etmek gerek. Orada yapılması öngörülen girişimler Yahudilerin tarzı olmayacağı ve hiç nlardan yana olmayacağından, Rotshild’in bu olaya gizli destek vermiş olması düşünülemez. Üstelik Rotshild, kendi benimsediği ve istediklerinin dışında yapılacak, kendisine yarar sağlamayacak bir iş için kesenin ağzını açmaz.

İsrail Devleti’nin kurulabilmesi için gerekli girişimlere Rotshild hiç desteklemese de 1897 yılında İsviçre’de başlanmış.

Sayın karahan diyor ki, 1948 yılına kadarki kronolojik olayları dikkatlice gözden geçirmeli.

Evet, olabilir, bu işin niçin yarım yüzyıl almış olduğu ve sonra niçin 1948 yılında gerçekleştiği irdelenebilir. Fakat bunun Siyon Protokolleri ile bağlantısı kurulamaz çünkü öyle bir bağlantı yok. birtakım kitaplarda ve diğer yayınlarda böyle  bağlantının kurulmuş olması, bu protokollerin ele alınarak yanlış yorum ve değerlendirmelerle 1903 ve 1905 yıllarında Rusya’da kamuoyunun gözleri önüne çıkarılmış olmasından ileri geliyor. Yankı oluşturunca, diğer dillere çevirileri yapılmış.

Sonraki antisemitist nitelikli anlatımlar ne yazık ki o yorumsal açıklamaların üzerine kurulu olduğu için birtakım yanlış değerlendirmeleri asıl bilgiymiş gibi vermiş olabiliyorlar. Nitekim Sayın karahan’ın övgüyle değindiği, Henry Ford’un 4 makalesinden oluşan kitap da işte onlardan biri.

Bu arada, bir de şu sorulabilir: Bu konu niçin başka bir yerde değil de Rusya’da çıkarılmış?

Hadi ona ben yanıt vermeyeyim de meraklısı biraz araştırıp bulsun. Önceden zaten bilen ya da araştırıp bulan (bulduğu bir yorum da olsa) bizi bilgilendirir umarım.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Eylül 16, 2014, 06:27:33 ös
Yanıtla #29
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 257
  • Cinsiyet: Bay

Konu hakkında bir yazı buldum. Oldukça güzel bir yazı. Konuya ilgisi olanların okumalarını tavsiye ederim.

http://www.rifatbali.com/images/stories/dokumanlar/protokoller_birgun.pdf

Saygılarımla
''Ya hatalarınla yüzleşir ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin. Cahil olmak ayrı, pPslik olmak ayrıdır.''
- Dostoyevski -