Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: HIRİSTİYANLIK VE ARİSTOTELES - 8  (Okunma sayısı 2753 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 28, 2009, 10:27:09 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Aristoteles Felsefesinin Skolastik Felsefeye Etkisi


Patristik felsefe Hıristiyanlığa bir öğreti niteliği kazandırmak yolunda çaba ve denemelerden oluşmuştu. Skolastik felsefe ise bu öğretiyi temellendirip sistemleştirmek yönünde yapılan uğraşlar sonucunda ortaya çıktı.

Skolastik felsefe bir bakıma tam bir Orta Çağ felsefesidir. Bu nedenle ayrıntılı incelemesini başka bir çalışma konusu yapmak gerekir. Ancak konumuz Aristoteles ile bağlantılı olduğundan ve asıl onun üzerinde dönmesi gerektiğinden, Aristoteles’in bu felsefe üzerindeki etkilerinden söz edeceğim.

Patristik felsefede hep bir dinsel tutum ön plana çıkar. Skolastik felsefenin yönelimi ise bilgidir. Maddi dünyayı kavramlarla açıklamak artık din alanında da bir gereksinme haline gelmiştir.

Skolastik felsefenin yöntem olarak yapmak istediği, aklı vahiyin doğrularına uygulayarak inanç konularını olabildiği kadar kavranılır kılmaktır. Bir şeyi temellendirmek ya da çürütmektir; ortaya yeni bir şey koymak amacını taşımaz.

İşte bu nedenle Skolastik düşünürler Aristoteles’in değişmezlik mantığına dört elle sarılmıştır.

Kanıtlama ve temellendirme bu mantığın yaptığı başlıca iştir. Nitekim daha önce de değinmiş olduğum “Credo, ut intelligam” (Anlayayım diye inanıyorum) görüşü bu felsefenin hem çıkış noktası hem de ereğidir. 

Skolastik düşünür kendisini bir dünya görüşünün yaratıcısı olarak görmez; o ancak üzerinde çalıştığı sistemin bir işçisidir.

Bu felsefenin asıl yükseliş dönemi Arap düşünürlerinin yaptığı Aristoteles yorumunun Batı’ya geçmesi ile gerçekleşmiştir. Aristoteles’in yapıtlarını önce 1. yüzyılda Rodoslu Andronikos, onun ardından 2. yüzyılda Afrodisiaslı Alexandros derleyip, yorumlamıştır ama en özgün yorumlar Batı’ya bundan bin yıl sonra 12. yüzyılda İbn-i Rüşt aracılığıyla geçmiştir. Başlangıçta Skolastik düşünürler Aristoteles felsefesini şiddetle yadsırken, Paris’te “Averroisme” adı altında okutulan İbn-i-Rüşt felsefesi hayli yandaş bulmuştur.

Sonra Aziz Augusinus’un görüşleri ile Aristoteles felsefesinin uyuşturulma denemelerine girişilmiştir. Tüm bu çalkantı Aquinolu Tommaso’nun 13. yüzyıl ortalarında belirmesiyle sona ermiştir.

Bir Dominiken tarikatı papazı olan Aquinolu Tommaso, bir yandan Averroisme diğer yandan da Augustinus felsefesini savunan Fransisken tarikatı ile çarpışmış, sonunda günümüzde de Katolik Kilisesi’nin temelini oluşturan Aristoteles öğretisini kabul ettirmeyi başarmıştır. Bu yeni dönemde önceki slogan “Intelligam ut credam” (İnanayım diye biliyorum) şekline dönüşmüştür.

Aquinolu Tommaso’ya göre; felsefe ve bilim, inanç tapınağının giriş holüdür; ancak bu girişi aydınlatabilir. Tapınağın içini ise ancak tanrısal vahiyin doğruları aydınlatabilir.

Ancak Aristoteles felsefesinin Hıristiyan skolastik felsefesine temel alınmasının gerekçesi bu kadarla kalmaz. Diğer bir önemli neden ise ekonomik niteliklidir. Şöyle ki:

Aquinolu Tommaso Aristoteles’in ekonomi kuramların içerisinden şu ayrıntıyı kendine çıkış noktası yapmıştır: “Mal edinme kutsal bir haktır.” (Oysa İsa bunun tersini söyler ve bir zenginin cennetin kapısından geçmesinin bir devenin iğnenin deliğinden geçmesi kadar zor olduğunu söylemişti.) Ancak bir mal, gerçek değerinden fazlaya satılmamalıdır. O gerçek değer ise, malın üretilme emeği + satış masrafları + satıcının iyi yaşaması için gerekli para olarak hesaplanmalıdır.

Satıcının iyi yaşaması için gerekli paranın tanımı ise herkese göre değişmektedir. İsa’nın yoksulluğu öven sözlerinden sonra bir Hıristiyan azizinin bu yol göstericiliği, sömürgeci Hıristiyanlar için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Üstelik Tanrı devletinin (Civitas Dei) dünyadaki tek temsilcisi sayılan Kilise’nin de bu yağmadan aslan payını alması kadar doğal bir şey yoktur.

Dolayısıyla, dönüp dolaşıp başta Katolik Kilisesi olmak üzere Hıristiyan din adamlarının Aristoteles felsefesini benimseyişlerin temelinde ekonomik kaygılar, kurumsal gibi gösterilse de perde arkasında bireysel boyuta indirgenen maddi çıkarlar olduğunu görüyoruz.

Sayın ceycet, önceki bölüme ilişkin kısa yorumunda «Tekkeyi bekleyen çorbayı içer.» demişti. Doğru!

Bu konuya burada son verebilirdim ama izninizle bir bölüm daha yazacağım.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
3222 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 21, 2009, 01:28:26 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
2876 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 21, 2009, 02:42:40 ös
Gönderen: Prenses Isabella
3 Yanıt
4774 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2009, 12:54:36 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2316 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 24, 2009, 11:24:44 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2188 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 25, 2009, 10:21:58 öö
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
2768 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 25, 2009, 06:37:42 ös
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
3992 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 27, 2009, 01:51:02 ös
Gönderen: Prenses Isabella
1 Yanıt
6280 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 02, 2009, 10:13:46 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3445 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 03, 2010, 05:27:21 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
8255 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 21, 2010, 11:58:32 öö
Gönderen: ADAM