Sayın Caius Keyes’in bu başlık altındaki şu son iletisi de pek güzel doğrusu…
Ne kadar keyifliyim, bilemezsiniz. Hayli uzun zamandır bu forumda böyle paylaşımlı bir çalışma yapılmamıştı. Özlemiştik.
Elbette kimileri bu konu ile hiç ilgilenmiyor bile. Ne yapabiliriz ki? Herkesi bizim ilgi alanımız ile ilgilenmeye zorlayamayız. Ancak bana sanki bu forumun asal amacı işte bizim bu yaptığımız paylaşım gibi geliyor. Ben bu forumda buna benzer konuların peşinde koşarken başka katılımcılar başka bekleyişlerde. Sorun yok!
18. yüzyıl öncesindeki hangi kurumlardan, nerelerden neler alınmış günümüzdeki Masonluğa?
İşte bunu ortaya koyabilmek pek güç. Nelerin alınmamış olduğu çıkarılabiliyor da, nelerin alınmış olduğuna gelince tersine ve çok zor bir çalışma yapmak gerekiyor. Onu bugüne dek yapan olmuş mu, olmamışsa yapmaya değer mi bilemem.
Birisi çıkar da “Masonlukta Oğuz Destanı’nın da yeri vardır.” derse ben buna karşı çıkarım. Çünkü bildiğim kadarıyla yok. Var olduğunu ileri sürenden bunun belgesini isterim. Öyle salt laf etmekle olmaz bu iş. Fakat birisi çıkar da “Masonlukta Paul Revere’nin at binişi konusu geçer.” derse bunu doğrularım; çünkü bir ritin ulusal yönelimle düzenlenmiş bir derecesinde bu öykü bir alegori biçimine sokulmuştur.
Şimdi burada ben sanki Masonluktaki tüm ritlerin tüm derecelerini biliyormuşum gibi bir iddiada bulunduğum izlenimi edinilmesin sakın… O kadar da değil. Biraz okumuş, araştırmış, karıştırmış, biriktirmişliğim var ama tümü elbette değil.
Masonlukta dogmalara karşı çıkıldığını biliyoruz. Beri yandan masonluğun birçok dinden, elbette özellikle Hıristiyanlıktan esinlenmeleri bulunduğunu da biliyoruz. Bu nedenle, burada bu başlık altında paylaştığımız konu Masonluğun tutumu ya da ritüellerindeki öğretileriyle ne denli bağdaşabilir; işte bakınız, bunun önüne koskocaman bir soru işareti yerleştirmek gerek.
Üstelik Hıristiyan kişiler mason olsa bile acaba Hıristiyanlığın temel dogmalarını ne ölçüde Masonluğun tarzıyla yani bilimsel yöntem, akıl ve bilgelik yoluyla değerlendirebiliyor ki?... Masonluğu kendi yaşanına yerleşmiş tabularına dokundurmayı başarabiliyor mu? (Dikkat: Buradaki soru masonların dokunması değil, Masonluğun dokunmasıdır.)
Masonluğun o tabulara dokunduğu bazı dereceleri var. Bunların başında Katolik olanları gelir. Sırasını veremem ama Ortodoks ve genel olarak Protestan dediklerimiz daha sonradır. Yahudi tabuları da araya girer. Böyle olunca elbette bu konu İslâm için de geçerli olur. İşin pek ilginç yanı Masonluğun öğretisiyle Doğu dinleri arasındaki çelişkilerin Batı’da benimsenenlere oranla (buna Paganizm de dahil) pek daha az oluşu…
Şimdi size konuyu çok dağıttım gibi mi geliyor?
Hayır, dağıtmadım. Başlığımızdaki konunun bir açılımı bakımından bu çok önemli bir yorum ve değerlendirme… Bu yönelimi açtığı için Sayın Caius Keyes’e özellikle teşekkür ederim.
O Hürriyet arşivindeki yazıda güzel derlenmiş bilgiler veriliyor. İlgilenenlerin okumasını öneririm. Ancak böyle yazıları yazan kişiler çeşitli kaynaklardan yararlanarak derleyip anlattıklarının arasına bir de magazin katmaya kalkışmasalar olmaz sanki. Doğru, olmuyor. Çünkü yazının ilgi çekmesi, yayının ilgi çekmesi, için böyle oyunların oynanması gerekiyor.
İşte o yazıda bunlardan birkaç tane var. Ben hemen göze çarpan birisini vereyim örnek olarak: “Rennes-le-Cháteau’nun yanında Tapınak Şövalyeleri tarikatına ait bir kilisede saklanan dört parşömen belge”… Hayır efendim, Öyle değil. Yazar galiba Rennes-le-Château’nun bir köy olduğunu bilmediği için kilise için “yanında” demiş de, o kilisenin Tapınak Şövalyeleri Tarikatı ile bir bağlantısı bulunduğu fantezisini nereden ve nasıl bulup da üretmiş acaba?
Hep diyorum ya… Bu gibi yazılara çok dikkat etmek gerekiyor. Konunun ayrıntılarını iyi bilmiyorsanız, çok daha geniş kapsamlı olarak incelememişseniz, yazılanların doğruluğuna kanmaktan kendinizi alabilmeniz pek zor.
İşin kötüsü, benim gibi böyle tek ama önemli bir yanlışı keşfederseniz, sonra yazının geri kalanında bilmediklerinizle bağlantılı olmak üzere anlatılanların hiçbirine güveniniz kalmıyor.
Saunière’in katılmış olduğu seminer konusu bence pek de o kadar önemli değil. Onun gündeme getirilişi, sanırım Saunière’in mason olabileceği gibi bir izlenimin yaratılabilmesi. Masonluk değil o ama sanırım bir başka tarikat çalışması… Martinizm olabilir mi acaba? Bunu niçin söylüyorum? Şunun için: Geçenlerde bir başka başlık altında Gerard Encausse’dan söz etmiştim. İşte onun girimlerinin hız kazandığı dönem ile Saunière’in serüvenlerinin tarihi örtüşüyor gibi. (Bunları ezbere yazıyorum. Tam olarak bulmam için biraz birikim karıştırmam gerek.)
Fakat şu aile konusunun da ucunu bırakmaya pek niyetim yok. Sayın Caius Keyes’i bu bakımdan biraz daha kışkırtayım.
Hesapça bu mezar taşının yaklaşık olarak nerede olması gerekiyor? Languedoc’ta Couiza köyüne göre birkaç kilometre daha doğudaki bir dağ ya da tepenin üzerinde değil mi? (Oralarda tek tek dağlardan tepelerden geçilmez.) Meryem Ana’nın oralarda işi ne?
Susalım susalım konuşalım.
Şimdi sıra diğer katılımcılarımızda.