Masonluk ve özgür düşünce
Çağımız tüm devrimlerin, ayaklanmaların, toplum-içi savaşların, karşı devrimlerin -yasaların ve/veya kısıtlamaların insan hak ve özgürlükleri adına yapılması (ya da öyle söylenmesi) "Özgürlük" üzerine çok titiz biçimde durmamıza yol açmaktadır. Özgürlük ve temel hak ilkelerinin kaynağını, aşmalarını ve anlam örgüsünü bilmedikçe, insan hak ve özgürlüklerinin savunmasının gereğince yapılamayacağı ortadadır. Hatta bırakın savunmayı, en iyi niyetle bile olsa bu hak ve özgürlükleri çiğnemek işten bile değildir.
Özgürlük kelimesinin tam bir tanımlamasını verebilmek olanaksızdır. Yazılı hukuk, hak bildirileri, anayasalar ve yasalarda gerçeği tam yansıtan bir tanımlama yok gibidir. Yazılı hukuk, genellikle özgürlüğün insanoğlu için ne anlama geldiğini, gerçekten özgür olup olmadığını, kendini aşan birine bağlı bulunup bulunmadığını, madde dünyasının bu özgürlüklerini ne ölçüde etkilediği konusuna değinmemektedir. Yazılı hukuk, özgürlük olayını daha çok kalıpları içinde değerlendirmektedir.
Düşünürler ve yazarlar da aynı zorluğun içinde kalmışlardır. Montesquieu özgürlük için "Bu kadar değişik anlama gelebilen, zihinleri bu kadar uğraştıran başka bir kelime yoktur" der ve devam eder:
"Kimileri özgürlüğü, önceden kendisine sınırsız bir zor kullanma yetkisi verilmiş kişiyi düşürmekteki kolaylık anlamına almış, kimileri de boyun eğecekleri kişiyi seçmek yetkisi sanmışlardır. Başkaları, silahlanmak ve zor kullanmak hakkı olarak benimsemişler; daha başkaları da yapacakları yasalarla yönetilmek anlamını vermişlerdir. Bir ulus da, uzun bir süre, özgürlüğü sakal bırakmak yetkisi saymıştır. Kimileri bu adı bir hükümet biçimine vererek öteki hükümet biçimlerini ondan yoksun bırakmışlardır. Demokrasinin tadını alanlar demokrasiye, monarşiden yararlananlar monarşiye mal etmişlerdir.
Özgürlük nedir?
Sözün kısası herkes, kendi geleneklerine ya da eğilimlerine uygun düşen hükümet biçimine bu adı verip işin içinden sıyrılmıştır. Sonunda demokrasilerde ulus, her istediğini yapıyormuş göründüğünden özgürlüğü demokrasiye yakıştırmışlar, ulusun yetkisiyle özgürlüğünü birbirine karıştırmışlardır.
Çağımız düşünürlerinden Harold Laski'ye göre ise "Çağdaş uygarlığın gerektirdiği toplumsal koşullar içinde kişinin mutluluğunu sağlamak için herhangi bir kısıtlamaya başvurulmamasına özgürlük demektedir". Laski'ye göre özgürlük kısıtlamanın kalkmasıdır. Yoksa ne Rousseau'nun ileri sürdüğü gibi "kişi özgürlüğe zorlanmaktadır"ne de Hegel'in dediği gibi "Özgürlük yasalara uymaktadır". Yasalar onları kısıtlamıyorsa, insanlar yasalara uyarken özgürdürler. Eğer bu yasalara istemeyerek, zorla gönülrızaları olmaksızın boyun eğiyorlarsa, o zaman özgür değildirler.
Görüldüğü gibi özgürlük kavramının anlamı ya da açıklaması ister istemez yasalara ya da kısıtlamalara ilişkin bir takım sözcüleri içermekte.
Daha doğrusu yasa ve özgürlük birbirileriyle sürekli olarak ilişkide bulunan iki sözcük. Yasalar özgürlüklerin doğmasına yol açmakta, aynı yasalar özgürlüklerin kullanılmasını engellemekte ya da kısıtlamaktadır. Yasanın üstün tutulmadığı bir ülkede özgürlükten söz etmek kolay değildir. Ne var ki baskıcı bir yasa da özgürlüğü yok etmekten başka bir işe yaramaz.
Burada eski Yunan sitesindeki özgürlük kavramına göz atmakta yarar var.
Eski Yunan'da özgürlük anlayışı
Eski Yunandan söz açılınca, Yunan Sitesindeki Demokrasi fikri akla gelir genellikle. Yunanda uygulanan Demokrasi, doğrudan uygulanan Demokrasi, Doğuda uygulanan mutlak krallığın, baskı yönetimlerinin bir karşıtı olarak ele alınıyordu. Antik sitelerde çoğunluğun egemenliğine dayanan bir yönetim biçiminin varlığı birçok kimseyi yanıltmış, bu sitelerde bir özgürlük bulunduğu kanısını uyandırmıştır. Azınlık baskısının ne denli kötü olduğunu biliyoruz; ama unutmamalı ki, çoğunluğun baskısı da kötüdür, tehlikelidir ve bundan kurtuluş daha da zordur. Çoğunluğun baskısı karşısında azınlığın elinde hiç bir güç yoktur. Yunan sitelerinde bir yasa düşüncesi vardı; ama yasayapıcıdaki bu yasayapıcı çokluk egemen halkın bütünü idi; yasanın üstünde sayıyordu kendisini. Bu yüzden egemen yurttaşın istediğini yapabilmek yetkisi bir bakıma sınırsız oluyordu. Buna karşı koyacak başka bir güç yoktu toplumda. Kendi yaptıkları yasalardan başka hiçbir güce boyun eğmek zorunda değillerdi. Bundan ötürü de Avrupa'da özgürlük düşüncesinin öncüsü sayılan Atina Sitesi kolaylıkla zorbalığa kayıvermişti.
Yunan Sitelerinde yaşayanlar kesinlikle devletin baskısı altıdaydılar ve bugünün özgürlük düşüncesinden habersizdiler.
Fustel de Coulanges bu baskıyı, buyruk altında bulunmayı kesin terimlerle anlatıyor. Antik dünyada yaşayanların özel hayatları bile devletin boyunduruğu altındadır. Birçok Yunan Sitelerinde erkeklerin bekâr kalmaları yasaktı. İsparta sitesinde yalnız bekâr erkekler değil, geç evlenen erkekler bile cezalandırılırdı. Atina'da ise, kadınların yolculuğa çıkarken yanlarına ancak üç elbise alabilecekleri kaydı konmuştu. Rodos'ta sakal traşı yaptırmak yasaktı. Bizans'ta evinde ustura bulunduran cezalandırılırdı. İsparta'da ise herkes bıyıklarını kesmek zorundaydı.
Düşünce özgürlüğünden vazgeçilemez
Burada özgürlüğün tüm açıklamalarını vermeye kalkarsak web sayfalarımız yetişmez. Bu nedenle yasanın özgürlük olarak tanımladığı birtakım haklara göz atalım isterseniz. Din, vicdan, düşünce özgürlüğü; kişi güvenliği gibi geleneksel haklar bu yasaların çizdiği özgürlüklerin yalnızca birkaçıdır.
Bunlardan en önemlilerinden biri de düşünce özgürlüğü. Bilgili kültürlü ve kafasını eğitmiş insanların yeni ufukları arayabilme, bunları sınırlamalar, kısıtlamalar olmaksızın söyleyebilme en önemli konulardan biridir.
Yaşadıkları toplumda önemli mevkilere yükselmiş, sözü dinlenir; tavsiyesi alınır birçok Mason düşünce özgürlüğünün yılmaz birer savunucusu olmuşlardır.
Amacımız özgürlüklerin açıklamasını ya da anlatımını yapmak değil. Birer Mason olarak başta düşünce özgürlüğü dahil, tüm temel hak ve özgürlükleri iyi anlayıp savunabilmektir.
Özgürlük çabalarının ardındaki Masonlar
Birçok gerçek Masonun özgürlüklerin doğması, yaşayabilmesi ve yayılabilmesi için savaştığını unutmamalıyız.
12 Haziran 1776 tarihinde yayınlanan Virginia Haklar Bildirisi, 4 Temmuz 1776'da yayınlanan Amerikan Bağımsızlık Bildirisi ve 26 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi, gibi özgürlük kavramının temel anıtlarının altında birçok Masonun imzası bulunmaktadır. Hatta bu imzadan da öte bu bildirilerin esasını teşkil eden "Hümanist" düşüncelerin oluşturulması onların eseridir.
Bu savaşım, "Masonluğun varolmasının" en büyük etkenlerinden biridir.
İnsanların özgürlüklerinin kısıtlandığı düşünce ve konuşma özgürlüklerinin olmadığı bir ortamı değiştirmek için tarih boyunca savaşanlar daima Masonlardır. Zekânın şiddetle bastırılmasına karşı çıkanlar ve düşündüklerini özgürce söyleme gücünü kendilerinde bulanların çoğu Masondu. Akıl ve özgürlüğün yerleşmesi için savaşanların birçoğunun Mason olması bir rastlantı değildir. Localarda yapılan eğitimler, ritüeller, gelenek ve düşünce felsefeleri başka türlü olmalarına zaten izin vermemektedir. Ritüellerin içinde yalnız üyelerin değil, herkesin özgülüğünün savunulduğu, yalnız onların kendi düşüncelerinin doğru olmadığı; başkalarının da onlar kadar doğru düşünüp bunları söyleme hakkına sahip oldukları açıkça ifade edilmektedir.
Aklın yolu tek olamaz
"İnsanlığn gelişmesinde en büyük etken zekânın durmadan olgunlaşmasıdır" diyen Masonik düşünce, bu zekânın akılcı meyvalarının özgürce yayılması ve tartışılmasını daima savunmaktadır. Özgürce söylenip tartışılmayan bir düşünce ya da kuramın doğru veya sağlıklı bir çözüm getirdiğini anlayabilmek olanaksızdır. Düşüncelerin özgürce söylenip, tartışılmadığı toplumlarda ilerlemeden bahsetmek tamamiyle olanaksızdır. Bu nedenle Masonik felsefe daima insanların düşündüklerini özgürce söyleme hakkına sahip olduklarını savunmuş ve uygulamıştır.
İyi bir Mason, karşısındaki insanların düşüncelerinin yanlış olduğu savına varsa bile, onların bu düşüncelerini söylemelerine engel olmamalıdır. Zira yanlış da olsa, bir düşüncenin söylenememesi demek, tartışma ve özgürlük ortamının bulunmaması demektir. Böyle bir ortamı Masonik felsefe reddeder.
Masonluk, akıl prensibine uygun düşüncelerin üyeleri arasında yayılmasına çalışmaktadır. Ancak aklın yolu birdir diyerek, değişik düşüncelerin üyeleri tarafından reddedilmesine karşı çıkar. Her düşüncenin özgürce söylenerek tartışılabilmesini sağlar, böylece gerçeğe uygun düşünceler gelişmesine ortam yaratır.
Bir düşünürün dediği gibi:
"Sizin düşüncenize katılmıyorum, ama düşüncenizi özgürce söylemek için verdiğiniz savaşta sizi sonuna kadar destekliyorum."