Masonlar.org - Harici Forumu
Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Felsefe => Kavramlar => Konuyu başlatan: ADAM - Mart 25, 2012, 06:41:26 ös
-
Forumun Mason Sözlüğü bölümünün Terimler ve Kavramlar alt bölümünde bir kavram olarak bilgelik üzerinde yeterince durduk.
Ben bir zamanlar bu konu üzerinde bir başka çalışma yapmışım. Bir rastlantı olarak arşivimin içinde onu buldum. Şöyle bir gözden geçirdim. Foruma iletmek üzere şurasından burasından biraz kırptım, kısalttım. Bakın ortaya ne çıktı; tartışılası...
Bilgi bakımından çok noksanlığı olan kimseler, evrenin olay ve olguları karsısında şaşkın birer izleyici olarak kalmaya, bunları anlamadan altında ezilmeye tutsaktır.
Böyle kimseler, gerek doğal gerekse toplumsal oluşumların nedenlerini, bunların birbirleriyle olan ilişkilerini, yasalarının temellerinde yatan gerçekleri ne yazık ki bir türlü anlayamaz, kavrayamaz.
Bu nedenle bilgi bakımından çok noksanlığı olan kimseler, bireysel gelişimlerini de ancak kısır bir düzeye kadar çıkarabilir. Bu düzeyde ise, ne kendilerine doğru dürüst bir yararları olur ne de toplumları için evrim doğrultusunda olumlu katkılarda bulunabilirler. Zaten birincisi olmayınca ikincisi nasıl olabilir ki?...
İnsanın bilgi sahibi olabilmek için çalışması gerekir; okuması, dinlemesi, gözlemesi, incelemesi… Sonra topladığı ve edindiği verileri, bilimsel yöntemle, özgürce, akıl yoluyla değerlendirmesi gerekir.
İnsanın gerçekten de bilgi sahibi olabilmesi için o kadarı yetmez. Kibiri, gururu, böbür1enmeyi, üstünlük tutkularını silip atabilmesi de gerekir. Kendini sınamaya sokabilmesi gerekir.
İnsanın bilmediğini bilir gibi görünmeye kalkışrnarnası, hele bu bağlamda kendini kandırmaktan kesinlikle sakınması gerekir.
İnsanın bildiği bir şeyi bildiğini bilmesi, bilmediği bir şeyi ise bilmediğini de bilmesi gerekir.
Bu benim sözüm değil. Konfüçyüs söylemiş.
Fakat güzel söz değil mi?... Üstelik doğru söz.
Can kurban bu söze. Çünkü işte bu bilgeliktir.
Bildiğini bütünlemeye çalışan, bilmediğini ise öğrenmeye uğraşan insan, farkına vardığı yanlışlıklarının, yanılgılarının, noksanlarının bilincindeyse; bildiklerinin doğrulukları üzerinde diretmez. Çünkü o bilgedir.
Bilge kişi, bilgileriyle erdemlerini birleştirebilen, böylelikle bütünlenmiş bir karakter oluşturabilen insandır.
Bilginin en zorlu engeli bağnazlıktır. Bağnazlığın en tehlikeli olanı ise “bilgi bağnazlığı”dır. Bundan sakınmasını bilen kimse bilgelik yolundadır.
Gelişme ve olgunlaşmayı isteyen, gerçekleri arayan kimse, bilgisine güvenme1i ama bildiklerinin göreli ve noksan olduğunu hatta yanlış bile olabileceğini de bilmelidir.
Bunu becerebilen bilgili ve erdemli kişinin yani bir bilgenin niteliklerinden biri de, “susmasını bilmek” tir.
Fakat o susmasını bilmek var ya… İşte o başlı başına bir konudur. Acaba ona da girsek mi? Haddimizi aşmak olmaz mı bu?
-
Mevlana kendisine Hamuş! dedi ... Yani Suskun!..dedi ve sustu Mevlana… Sustu ve kapandı karanlıklara…girdi içsel yolculuguna Karanlıklarda Şems doğdu sonra… Baktı… Gördü… Aşk dedi adına .
-
Susmak konusunda yazılabilecekleri okumak oldukça keyfli olur sanırım;hele ki sayın ADAM'dan...
-
Bilgelik, bilgi hiç anlamadığım mevzular.
Ganj nehrinde yıkananlar bilge değil mi? yada bilgili değil mi? O nehir suyunun günahlarını temizlediğini bilmesimi, onu bilgisiz yapan.
Bilgi tek mi? yada insan herşeyi bilmeli mi? Bilmezse ne olur? Bilse ne olur? Bilmesi mi daha iyi ? Bilmemesi mi? Bildin de ne oldu?
Ölüceğimizi biliyoruzda,bir katkı mı oluyor? Belki sen bilesin diye ben daha az bilmiyorum. Belkide kimse birşey bilmiyor.
Bilgi varda, peki bilinmezlik ne? Yetmedimi akıl , onun adıda bilinmezlik olsun. Bu mu? Bildiğimiz kadarız zaten . Hepimize yetiyor bildiğimiz kadarlılık.
Konfüçyüs değilim ama bir sözde ilave edeyim
İnsan unutur.
-
:)))
hepimize yetmiyor ki burada paylaşım ve ögrenme devam ediyor.
-
susmasını bilmek sayın Adam lütfen yazarmısınız? Çevremde ve kendimde sanırım bu meziyet yok.
-
Sayın Hacamat kardeşim
Bilgi varda, peki bilinmezlik ne? Yetmedimi akıl , onun adıda bilinmezlik olsun. Bu mu? Bildiğimiz kadarız zaten . Hepimize yetiyor bildiğimiz kadarlılık.
Bence bu doğru olsaydı, tekerleğin icat' ı olduktan sonra araştırma bitmeliydi insanlık adına .Saygılar ??? 8) ::)
-
siz tabiki bunu kast etmediniz ama hadi ben kast edeyim...
Di mi ?
Tekerleği milyon yıl önce yapmışız hala uğraşıyoruz, yol tutuşu iyi bir tekerlek yapmak için. Belki NOSAM33 yol tutuşu sağlam tekerlek yapabilecek bilgi sizdedir.
Sanırım bi hata daha var. ilk araba yapmış olmalıyız, aksi taktirde tekerlek tek başına ne işe yarardıki... dediğiniz gibi BİLGİ kitaplarında ilk tekerlek yaptığımız söyleniyor, koca el arabası gümbürtüye gidiyor... Diyorum ya ''bildiğimiz kadarız ''
değiştiriyorum...
öğretildiğimiz kadarız
-
Üstat'ım Hacamat
Di mi ?
Tekerleği milyon yıl önce yapmışız hala uğraşıyoruz, yol tutuşu iyi bir tekerlek yapmak için. Belki NOSAM33 yol tutuşu sağlam tekerlek yapabilecek bilgi sizdedir.
NERDE :-[ :-[ :-[ :)
-
Sayın ADAM'ın açtığı ve üzerinden hemen hemen 3 yıl geçmiş önemli olduğunu düşündüğüm bu konu başlığı ile ilgili olarak bir soru sormak ve bu paylaşımı yeniden gündeme almak isterim.
Benim kişisel yorumumuma göre göre bilgeliğin parametrelerini sıralamak gerekirse:
Bilgi, Anlama, Özümseme, Erdem, Sağduyu, Sezgiler ve son olarak Uygulayabilme
şeklinde yazılabilir.
Bu noktada paylaşımımın başında da yazdığım gibi bir soru sormak isterim.
Acaba bilgelik sonradan kazanılan bir özellik midir? Yoksa insana doğuştan mı gelir?
-
Bu noktada paylaşımımın başında da yazdığım gibi bir soru sormak isterim.
Acaba bilgelik sonradan kazanılan bir özellik midir? Yoksa insana doğuştan mı gelir?
Bilgelik bilinç gibidir ve aynı zamanda bilinç kazanımına paraleldir. Yani doğuştan gelmez, sonradan kazanılır. İngilizce'deki karşılığı "wisdom" olan bilgelik kelimesinin tek başına kullanımı, Türk masonluğunca yetersiz bulunduğundan iki ayrı kelime birden kullanılır ==> Akıl ve hikmet. Burada "hikmet"in tek başına "bilgelik" olduğu düşünülebilse de aslında öyle değildir. Bilgelik = Akıl + Hikmet şeklinde bir formülasyon daha doğru olacaktır.
Bireysel bilgelik bir yere kadar... Toplumsal bilgelik de çok önemli bir konu.
-
Çok önemli olduğunu düşündüğüm bu başlıkla ilgili olarak düşüncelerimi paylaşmaya devam etmek isterim.
Kendi paylaşımımda bilgeliği oluşturan parametreleri (hasletleri):
“Bilgi, Anlama, Özümseme, Erdem, Sağduyu, Sezgiler ve son olarak Uygulayabilme”
şeklinde sıralamıştım.
Sorduğum soruya istinaden Sayın Spock bilgeliğin sonradan kazanılan bir özellik olduğunu söylemişti. Bu noktada Sayın Spock’un yaptığı katkı ile kendi tanımımı birleştirmenin uygun olduğunu düşünüyorum.
O halde yaptığım tanımda geçen hasletlerin tek tek ele alınması iyi olacaktır.
Bu hasletlerin hepsinden herkes de bir miktar olduğunu ve bireyin bilgelik aşamasına ulaşması için de bu hasletlerin arttırılmaları gerektiğini kabul edelim.
Bilgi: Elbette zaman geçtikçe arttırılabilir.
Anlama: Bilgi ile bağlantılı olarak arttırılabilir.
Özümseme: Özümsemeyi de anlamanın bir ileri aşaması olarak değerlendirirsek özümseme de arttırılabilir.
Sezgi: Bireyin merakı ve anladığı/özümsediği mevcut bilgisiyle birleşince o birey yeni şeyler için sezgilerini kullanabilir. Bu durumda bilgi ve özümseme sezgileri de arttırabilir.
Uygulayabilme: Bir birey anladığı, özümsediği bilgiyi uygulayabilir.
Sağduyu: Doğru ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü ayırabilme gücü olarak tanımlanan sağduyu, uygulanan bilgilerin sonuçlarını karşılaştırabilme yeteneği olduğundan gözlem yeteneğine bağlıdır. Sonuçlara bakılarak yeniden değerlendirme yapabilme yeteneğidir.
Erdem: Sağduyu ve bilginin birleşiminden oluşumu biçiminde tanımladığım erdem, insanın olgunluğunu, toplum ve diğer insanlarla uyumluluğunu, kendine yeterliliğini ve kendini aşma yetisini belirleyen çeşitli bireysel nitelikler olarak tanımlanmaktadır. Bu durumda kendini oluşturan ögelerin arttırılmasına bağlı olarak arttırılabilir.
O halde az önce dediğim gibi her bireyde başlangıçta bir miktar var olduğunu kabul ettiğim bu hasletler geliştirilebildikleri ölçekte, insan bilgelik seviyesine ulaşabilir. Bu da yetkinleşme olsa gerek.
-
Gerçekten de kaldırıp indirilecek, tutup tartılacak bir mesele bu.
Belki de üzerine günlerce görüş bildirilecek temel bir mesele.
Bu sebeple ben de fikrimce birkaç ek yapmak istiyorum.
...
Bacon'un 'Bilgi güçtür' sözü ile başlamak istiyorum.
Bu söz ne kadar mihver duruyorsa zihnimde, Konfiçyüs'ün 'Cehalet saadettir' sözü de o kadar mihver duruyor aynı zamanda.
Çelişki var. Biliyorum.
Ama bu noktada meseleyi tam göbeğinden ikiye ayıran düşünce dünyası.
Sonra yine ;
Bir tarafta Firdevsi, ''Tevana buved her ki dânâ buved'' derken, yani '' her kim bilgili oldu,güçlü oldu'' derken ; diğer tarafta
Fernando Pessoa çıkıp ''yaşamak düşünmemektir'' dedi.
Ve bizler durum bu halde iken şaşırıp kaldık.
Acaba ne yapacaktık ? Acaba doğru olan hangisi ?
Bilmek mi, bilmemek mi ?
...
Oysa her şey belliydi.
Bilgiyi bütün acısıyla beraber boynumuza künye edinmek.
Ve zihnimizin bir sifon gibi çekilmesine izin vermemek.
Çünkü bir tek bu şekilde insanlaşabilirdik.
Başka türlü olmazdı.
...
Bazen düşünüp duruyorum.
''Bilgi saf haliyle 'malumat' olunca bilge yapar mı bizi.'' diye.
Sonra dönüp diyorum ki kendi kendime :
Hayır.
Bizi bilge yapan bilgi değil, onun acısı.
Yani, onun bizdeki kamçısı.
...
Peki acıyla yoğrulan bilgi olunca ne oluyor.
Bu tür bir bilgi bizi nereye taşıyor ?
İşte öyle olunca, eziyetlerimizi ve meziyetlerimizi iyi biliyor ; nerde durup,nerde hızlanmamız gerektiğini iyi kestiriyoruz.
Bilgi nasıl işlenir, bilgi nasıl yararlı hale getirilir hepsini bir bir bilip, bunu bir şok halinden, serin bir akışa eviriyoruz.
Bilmediğimize düşman değil, kaşif oluyoruz.
Susarken kızarmıyor, meraklanıyoruz.
...
Kısacası dünyayı hissediyor ve kavrıyoruz.
Bilgi et oluyor biz kemik.
Beraber iç içe yaşayıp, birbirimizi yemeden, birbirimizi besler hale geliyoruz.
-
Saçma bir cevap yazdığım için kendimi kınıyorum . Konuyu nasıl tekerleğin icadına bağlamışım ben bile inanamıyorum .Böyle bir forumda böyle ciddi bir konuda verdiğim örneği esefle kınıyorum .Sonuçta saçmalamışım .
Saygılar