Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: YAHUDİLERİN HELENLEŞMESİ  (Okunma sayısı 3460 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 03, 2010, 05:43:27 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay

   
   
   
   
   Asur İmparatorluğu içerisine dağıtılan on Yahudi kabilesi, o topraklarda asimile oldu gitti. Sonradan onlara “kayıp kabileler” denildi.
   
   Dünyanın pek çok yerinde zaman zaman bu on kabileden geldiğini öne süren topluluklara rastlanır. Londra Üniversitesi’nde Dr. Tutor Parfait adında bir tarih profesörü, uzmanlığını bu insanların yerlerini belirlemek üzerine yapmış ve “The Thirteenth Door” (On Üçüncü Kapı) adlı bir kitap yazarak, Yahudi soyundan geldiklerini öne süren insanları araştırmıştır. Yahudilikle ilgisi ilişiği olmadığı saptanan bunca insanın ne gibi gerekçelerle Yahudi soyundan geldiklerini iddia ettiklerini görmek çok şaşırtıcıdır doğrusu; hele dünya yüzünde çoğu gerçek Yahudiler bile Yahudi olduklarını elden geldiğince gizlemeye çalışırken. Örneğin, Afganistan ve Pakistan’ın kuzey kesiminde yaşayan Müslüman köktendinci Pathanlar, nüfuslarının 5 milyonunun bu kayıp on kabileden gelmiş olduğunu ileri sürer. Kayıp on kabilenin, Sambatyon nehrinin üzerinde yaşadığını söyleyen bir Yahudi yakarışı bile vardır. Bu, tüm hafta boyunca kum ve toprakla akan fakat Şabat günü (Cumartesi) duran, mistik ve geçilmez bir nehirdir. Elbette doğada böyle bir nehir yoktur; bu sadece kabilelerin yok olduklarının ve geri gelmeyeceklerinin alegorik bir söyleniş biçimidir. Buna karşın Yahudiler arasında, günlerden bir gün gelip, kaybolmuş tüm kabilelerin ortaya çıkacağına ilişkin bir inanç yaşamaktadır.
   
   Yukarıdaki araya girmiş bir açıklama oldu; şimdiki asıl konumuz Yahudilerin Helenleşmesi…
   
   Yahudiler açısından Doğu’dan gelen fetih dalgası M.Ö. 4. yüzyılda geri çekilmeye başladı ve bunun yerini Batı’dan gelen bir dalga aldı. Büyük İskender komutasındaki Makedonyalılar, Persleri ezdi; Mısır dahil tüm Ortadoğu’yu ele geçirdiler. İskenderin M.Ö. 332 yılında, genç yaşta ölmesinin ardından, bu kocaman imparatorluk generalleri arasında bölüşüldü. Filistin ve çevresi bir süre için Mısır’daki Ptolemaioslar ile Mezopotamyalı Selefkoslar arasında çekişme konusu oldu. M.Ö. 299 yılında Selefkoslar üstün geldi. Bir İsrail kralının bulunmadığı bu dönemlerde Kudüs başhahamı, Yahudiler arasında kralın işlevlerini üstlenmişti. Bu arada Yahudiler Helenlere paralı asker olarak hizmet etmişti.
   
   Helenler Batı Asya’da koloniler kurarak kentlerinin sayısını artırmaya, Helenistik uygarlığı ve yaşam tarzını yerli halklar arasında da yerleştirmeye girişti. Bunun sonucunda Filistin’in tüm kıyı kentleri Helenleştirildi.
   
   Bugün “emperyalist” olarak nitelendirebileceğimiz bu Helen kültür yayılmacılığı sırasında birçok Yahudi din değiştirip paganlığı kabullendiği gibi, adını da değiştirdi. Bunların büyük bölümü, işlerini sürdürebilmek için Helenceyi de öğrendi.
   
   Yahudi asıllı filozof Philon, Helen gymnasiumlarına devam eden, Helence konuşan, adını da Helenleştiren birçok Yahudiden söz eder. Aslında Yahudiler, iş gezileri ve yaşamlarında Helen adı kullanırken, evde ve dinsel törenlerde İbranî adını kullanmayı sürdürüyordu; bi da bilinmeyen bir şey değil.
   
   İyi eğitim görmüş Yahudilerin büyük çoğunluğu, Helen kültürünü son derece çekici buluyordu. Bu kültüre sahip olmak, birinci sınıf vatandaşlık için pasaport sahibi olmaya benziyordu. Bu kültüre hayranlık duyan kimi rabbiler, Tevrat’ı Helenceye çevirmeye da kalkıştı. (Çeviriyi yapan bu rabbiler 70 kişi olduğundan, bu Tevrat’a “Septagent” adı verilir.) Yabancı uluslarca da okunan Tevrat’ın kasıtlı olarak yanlış çevrilip yanlış yorumlandığı, bu nedenle de Yahudilere karşı sık sık karalama amacıyla kullanıldığı öne sürülmüştür.
   
   Helen kültürü ve inanç dizgelerini kesin olarak yadsıyan, buna karşın Helen yasalarına uyan, vergilerini düzenli olarak ödeyen Yahudi gruplar da oldu. Onlar da çöle çekilerek, Nazarit ve Rehabit gibi tutucu, gizemci mezheplere sığındı. Ana düşünce, tıpkı Musa döneminde olduğu gibi çölde yaşayarak eski dinsel heyecanı yakalamaktı. Bu arada Helenleri Filistin’den söküp atmanın tek yolunun silahlı mücadeleden geçtiğini öne sürenler de ortaya çıkmadı değil.
   
   Yahudi dinini Helen kültürüyle kaynaştırarak evrensel bir din biçimine dönüştürmeye girişen reformcu Yahudi entelektüellerinin çabaları, giderek Musa’nın yasasına karşı bir saldırı eylemine dönüştü. Reformcular, Tevrat’ın, masallardan, uyulması olanaksız bir sürü yasak ve istekten oluşan bir derleme olduğunu öne sürerken, bu yasaya gönülden bağlı dindarlar ise bu tutumu «Domuz besleyen insanlara lânet olsun; oğullarına Helen ilmini aşılayanlara da lânet olsun.» diyerek kınadı.
   
   Helen kökenli yöneticilerin önayak olmasıyla, Kudüs’teki ikinci tapınak içinde yabancı tanrıların putları yer almaya ve dinden dönme olayları yaşanmaya başlandı. Yahudi reformcuları destekleyen Selefkos Kralı Antiochus Epiphanes, Kudüs kentinin adını “Antiochia” olarak değiştirerek, bu kenti tipik bir Helen kentine benzetmek yanında, tapınak tepesinin yakınında bir de gymnasium açmaya kalkıştı. M.Ö. 167 yılında yayınladığı bir bildirge ile, Yahudi yasalarını yürürlükten kaldırdığını, yerine Helen yasalarını koyduğunu, tapınağın da evrensel bir tapınma yeri olduğunu ilân edince, anlaşmazlık artık çözümlenemez bir düzeye çıktı.
   
   Öncelikle tapınakta kurban kesimi yasaklandı. Ardından domuz kurban edilmeye kalkışıldı. Tüm bayramlar ve Şabat günü yasaklandı. Tevrat tomarları, herkesin gözü önünde yakıldı. Sünnet yasaklandı; oysa Yahudiler için bu, Tanrı ile antlaşmalarının fiziksel, belirgin bir işareti olarak kabul edilmişti. İnsan bedeninin yetkinliğine taparcasına bağlı olan Helenlere göre ise son derece tiksindiriciydi; birini ha sünnet etmişsin ha kötürüm, aynı şeydi.
   
   Yahudiler tüm bu uygulamalara karşı ellerinden geldiğince direndi. Antiochus ve yandaşları ise bunun üzerine kaba güce hatta vahşete başvurdu. Yahudi tarihçi Rabbi Berel Wein “Echoes of Glory” (Zaferin Yankıları) adlı kitabında şunları anlatır: “Oğullarının sünnet edilmesini isteyen ve bu konuda direten kadınlar, oğulları boyunlarına bağlanmış şekilde öldürülüyordu. İsrael’in bilginleri kovalanıyor, yakalanıyor ve öldürülüyordu. Domuz yemeyi ya da kurban etmeyi reddeden Yahudiler ölünceye kadar işkence görüyordu.”
   
   Sonuç: Yahudiye’deki en küçük köy bile Helenlerin baskısından kurtulamadı. Her kasabada Zeus ve diğer pagan tanrılar için sunaklar kuruldu; tüm Yahudiler kurban törenlerine katılmaya zorlandı.
   
   Yahudi araştırmacılara kalırsa, böylesine bir dinsel zulüm insanlık tarihinde o ana kadar görülmemişti. O zamana kadar eski dünyada hiç kimse, başka bir ulusun dinine karşı savaş ilan etmemişti. Bu araştırmacılar, çoktanrıcılığın görüşlerini şöyle açıklar: “Ben senin tanrına tapacağım, sen de benim tanrıma tapacaksın. Ne kadar çok tanrı varsa o kadar iyidir.”
   
   Çoktanrıcı anlayışta en son gelinen nokta şu oluyordu: “Herkesin dini başkasınınki kadar iyidir.”
   
   O tarihe kadar, çok ender olaylar istisna olmak üzere çoktanrıcı pagan dünyasında Yahudiler dışında dinsel inancı nedeniyle kimse öldürülmemişti. Yahudiler ise, bu yaşamda uğruna ölmeye değer şeyler olduğu, yaşamın kendisinden de önemli şeyler bulunduğu görüşünü savundu. Dinsel inançları uğruna yaşamlarını feda etmeye hazırlandılar. Tanrı’nın, insanların onun için ölmesine ihtiyaç duyduğundan değil, Tevrat’ın öğretisi ortadan kalktığında tüm insanlığın yok olacağını kabul ettikleri için…
   
   Kendilerinin “ulusların üzerindeki ışık” olmaları gerektiğini öne süren Yahudiler, yaşamları tehdit altında olsa bile bu görevlerini terk etmedi; onun için de amansız bir kıyıma uğradılar.
   

   
   
   
Bunun ardından elbette Yahudilerin tarihteki ilk isyanı geliyor. Onu da bir sonraki bölümde konu başlığı edelim.
   
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
6 Yanıt
16261 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 07, 2013, 02:15:53 ös
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
21374 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 20, 2010, 01:54:27 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
22016 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 02, 2010, 04:54:16 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3622 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 05, 2010, 07:53:57 öö
Gönderen: ADAM