Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: HERMETİK GELENEK VE RÖNESANS -2  (Okunma sayısı 4008 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 03, 2010, 10:55:41 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Konu başlığımız Rönesans üzerine ama ben şimdi burada Antik Yunan mitolojisinden bir özet aktarmak istiyorum.


Biliriz, Zeus çoğu kez durup dururken bir kıza vurulur. Ondan sonra kızılca kıyamet kopar.  İşte bu mitolojik öykü de onlardan biri.

“Zeus, bu kez de Harmonia’nın kızı Semele’ye vurulmuştur. Bunu öteden beri kendine özgü bir hak olarak benimsemekte bu yüzden ikide birde karısı Hera ile arasında hırgür çıkmaktadır. Fakat Semele ile de yatınca, karısı Hera’nın o bir türlü bitmek tükenmek bilmez kıskançlığı iyice alevlenir. Bu da Semele’nin başına beklenmedik bir olay getirir.

Hera, bir yaşlı sütnine kılığına girerek Semele’ye yanaşıp şöyle der: «Zeus’a yalvar, sana kendini tanrı olarak bütün görkemi ile göstersin.»

Buna kanan Semele, Zeus’tan öyle bir dilekte bulunur. Zeus kendisini şimşek ve yıldırımları ile gösterince, Semele cayır cayır yanar. Bu esnada karnındaki bebeğini düşürür.

İşte bu bebek Zeus’tan olma Diyonisos’tur. Sık yapraklı bir sarmaşık, düşerken onu yanmaktan korumuştur ama ölmek üzeredir.

Zeus oğlunu yitirmek istemez. Onu baldırına yerleştirir ve ikinci bir doğum ile Akdeniz’in doğusunda Fenike’de dünyaya getirir. Sonra onu Hermes’e verip, Semele’nin kız kardeşi Ino’ya gönderir.

Kıskanç Hera, Ino ile kocası Athamas’ın akıllarına girerek her ikisinin de delirmesini sağlar. Bunun sonucunda Ino, küçük oğulları Melikertes’i bir kaynar su kazanına atarak öldürür. Athamas ise, avlanırken büyük oğulları Learkos’u geyik sanarak vurup öldürür.

Ino büyük bir pişmanlık içinde kendini denize atar. Ancak ona acıyan diğer tanrılar tarafından kurtarılıp bir denizkızına dönüştürülür.

Zeus, oğlunu kıskanç karısının elinden ancak bir keçiye dönüştürerek kurtarır. Hermes de, keçi biçimini almış Diyonisos’u Fenike’deki Nisa Dağı’nda uçuşan Nympha perilerinin arasına götürüp saklar.

Periler çocuğu büyütüp eğitir. Diyonisos, onların arasında üzümden şarap yapmayı öğrenir. Ancak, onun yaşadığını keşfeden Hera’nın hışmı sona ermemiştir. Onu da bir çılgına dönüştürür.

Diyonisos çılgın bir halde dünyayı dolaşmaya başlar. Her gittiği yere asmayı götürür. Batı Anadolu’da Frigya’ya gittiğinde, birçok tanrı ve tanrıçanın (bu arada Hera’nın annesi Rea’nın) koruması altına alınıp iyileştirilir. Üzüm ve şaraba düşman olan Sparta Kralı Likurgos tarafından tutuklanırsa da, kaçmaya başarıp denizin dibine, deniz perilerinden Tetis’in yanına sığınır.

Bu kez Kral Likurgos çılgına döner. Asma ağacı sanarak oğluna saldırır. Onu bacaklarından yoksun ettikten sonra kendine gelir.

Artık şarap tanrısı niteliğini edinmiş olan Diyonisos, Ege adalarına geçer. Korsanlar onu yakalayıp Mısır ya da Kıbrıs’a götürerek satmak ister ama elini kolunu bağlamaya çalışan korsanların başına gelmedik iş kalmaz.”



Burada Antik Yunan mitolojisinde geçen bir dizi öyküyü özetleyerek anlatmış olmamın bir gerekçesi var.

Bu gibi öyküler, Antik Yunan uygarlıklarında sıradan halk için “katışıksız ve yadsınamaz gerçek” niteliğindeydi. Çok tanrılı din, buna böylece, olduğu gibi inanılmasını gerektirirdi. Ancak Ezoterizmi benimseyerek çalışan bir kurumun üyesi yani bir inisiye için böyle bir öykü, çok daha farklı bir anlam taşıyan, aynı zamanda töresel iletiler de içeren bir alegoriydi. Bunun iç anlamlarına, birer simgesel nitelik taşıyan her bir öğeyi dikkatle değerlendirerek varmak gerekiyordu. Zaman akıp gider, bilgiler ve toplumsal yapılar değişir ama böyle bir öykünün özündeki töresel anlatımlar değer ve gerekliliğini yitirmezdi.

İşte bu nedenle Antik Çağın mitolojik öyküleri Rönesans adamları için de çok önemli ve değerli sayılmış, çağın gereklerine ve o sıradaki toplumun özelliklerine göre yorumlanarak değerlendirilmişti.





Bunları anlattıktan sonra aklıma şöyle bir şey geldi: Gerçi bu yazdıklarıma “Hermetik Gelenek ve Rönesans başlığını koydum ama şu Diyonisos konusu üzerinde burada biraz daha dursam acaba konu dışına çıkar ve kendi kendime bir saptırma mı yapmış olurum? Şayet konuyu döndürüp Rönesans’a bağlamayı başaracak olursam, sorun değil. Denemek niyetindeyim; bakalım becerebilecek miyim?



ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
8177 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2010, 08:39:41 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5070 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2010, 05:19:08 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
5466 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 05, 2010, 12:21:07 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4324 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 07, 2010, 09:35:08 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
8523 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 11, 2010, 10:35:18 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
6658 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 23, 2010, 11:55:29 öö
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
4468 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 27, 2010, 01:01:05 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3723 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 28, 2010, 05:46:09 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3764 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 31, 2010, 06:23:23 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
5806 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 02, 2016, 09:12:01 ös
Gönderen: ruzber