Acaba doğrudan Spekülatif Masonluk ile bağlantılı olmak üzere aklımıza ne gibi sorular gelir? Kuşkusuz bu kurumun tarihçesinden başlanır.
Spekülâtif Masonluk nasıl kurulmuştur?
1717 yılında Londra’da, kabul edilmiş masonların çoğunlukta oldukları dört loca bir araya gelerek, federatif bir düzen içinde birleşme kararı almışlardır. (Aslında ben bunun böyle olduğuna inanmıyorum ama Masonluğun resmi tarihinde böyle yazıyor.)
Bu olay Spekülâtif Masonluğun kuruluşu olarak kabul edilir. Bundan kısa bir süre sonra da Masonluğun Yasaları’nı yeni baştan düzenlemişlerdir.
Masonluğun Yasaları nasıl şeylerdir?
Her mesleki ya da toplumsal kurumun kendine özgü birtakım yasaları vardır. Masonluğun yasaları da eski yapıcılık mesleği ve sanatının örgütlenme tarzını, çalışma yöntemini ve genellikle dinsel bir temel üzerine kurulu töresel ilkelerini düzenleyen kurallardan oluşmuştur. (Bu arada eski yasaların yozlaştırılmış ve değiştirilmiş olduğunu eklemeden geçemem.)
Spekülâtif Masonluk kurulduktan sonra bunların üzerinde birtakım değişiklikler yapılmıştır. Başlangıçta, hem operatif hem spekülâtif masonların çalışmalarında gerekli görülen kurallar ve yöntemler, aynı yasa çerçevesinde bir arada tutulmuştur. Ancak, “Operatif Masonluk” diye bir şey kalmayınca, salt yapıcılık mesleğinin uygulamalarıyla ilgili kurallar göz ardı edilmiştir. Kimi mason örgütleri de yaptıkları yeni düzenlemelerle bunları kaldırmışlardır.
Bu yasaların yaptırım gücü nedir?
Bu yasalar, yalnızca masonları ve mason örgütlerini, üstelik yalnızca masonik çalışmaları bakımından ilgilendirir. Kapsamlarında açıkça belirtildiği üzere; ulusal (milli) yasalara oranla ne bir öncelikleri ne de bir üstünlükleri vardır. Gerek locaların gerekse masonların, ülkelerinin yasalarına uymakla yükümlü oldukları da açıkça belirtilir.
Eski geleneklerin korunmasından yana olan mason kuruluşları ile çağdaşlaşmadan yana olanlar bu yasaların kapsamı üzerinde uyuşmaya varamayınca, Masonlukta birtakım bölünmeler baş göstermiştir. Masonluğun ilkeleri üzerinde tam bir uyuşmaya varamayan mason örgütlerinin benimsedikleri yasalar birbirlerinden farklı olmuştur.
Masonluğun bölünmesi amaçlarına aykırı değil mi?
Masonluğun bölünmüşlüğü, kendi içinde henüz evrensel boyutta bir birliğin sağlanamamış olduğunu gösterir.
Bunu pek de yadırgamamak gerekir. Çünkü dünyadaki tüm mason kuruluşlarının gerek evrensel amaçları gerekse uygulamadaki hedefleri aynı olsa da, bunlara nasıl ulaşılabileceği bakımından görüş birliğine varamamışlardır. Bu ayrılık nedeniyle, benimsedikleri ilkeler de yer yer farklıdır.
Masonluktaki bölünmeler her ülkede görülür mü?
Spekülâtif Masonluk, ilk örgütlenmesini sağlar sağlamaz İngiltere’den Kıta Avrupası’na geçmiştir. İngiltere’de operatifler ile spekülâtifler arasındaki çekişmeler sürerken, Fransa başta olmak üzere Kıta Avrupası’nda tam anlamıyla çağdaş bir Masonluk oluşturulmuştur.
Masonluktaki bölünme olgusu önce İngiltere’de görülmüştür ama Kıta Avrupası’nda Masonluğa çok daha liberal (özgürlükçü) bir yaklaşımla bakılmıştır. Bu nedenle Kıta Avrupası’ndaki Masonluk hem tutucu hem de ilerici olanların görüş ve eğilimlerine açık bir gelişim göstermiştir.
Masonluktaki bu çelişkili yaklaşımlar dünyanın hemen her yerinde görülür. Ancak, İngiltere’nin öncülüğünü ettiği ve kimilerinin Anglosakson Masonluğu olarak adlandırdığı tür Masonluk dünya yüzünde daha çok yaygınlaşmıştır.
Günümüzde bazı ülkelerde yalnızca Anglosakson Masonluğu ya da Gelenekçi Masonluk, bazı ülkelerde yalnızca Liberal Masonluk, bazılarında ise her ikisi birden vardır.
Masonluktaki çeşitli ritler de bölünmelerin sonucu mudur?
Spekülâtif Masonluk ilk kez örgütlendiği sırada Operatif Masonluk ile iç içe olmas ı öngörüldüğü için öğreti kapsamı da oldukça sınırlı tutulmuştu. Kısa bir süre sonra, bunun yetersizliğinin farkına varılmıştı.
Tarihte “Aydınlanma Çağı” olarak anılan döneme girildiği 18. yüzyıl ortalarında, Masonluğun öğreti kapsamının genişletilmesinin gerekli olduğu anlaşılmıştır. Bunun için, genelde “yüksek dereceler” olarak anılan aşamaların oluşturulmasına geçilmiştir. Fakat birçok mason öncelikle kendi görüş ve eğilimlerinin Masonluğun öğretisinin kapsamına alınmasını ister olmuştur. Masonlar arasında bu konuda uyuşma sağlanamayınca, herkes kendi uygun bulduğu yolu tutmaya yönelmiştir. Bu da birçok mason ritinin kurulmasıyla sonuçlanmıştır.
Mason ritlerinin çoğu 18. yüzyılın ikinci yarısı ile 19. yüzyılın ilk yarısında oluşturulmuştur. Bunlar, Masonluktaki “bölünmüşlük olgusu”nu salt öğreti kapsamı bakımından yansıtır. Fakat sayıları yüzlerce olan bu ritlerden büyük çoğunluğu pek uzun süre yaşayamamış, diğerleri de zaman içinde değişime uğramıştır.
19. yüzyıl ortalarına varıldığında, Masonluktaki bölünmelere asıl yol açan etkenlerin, ilkelerden ve öğreti kapsamından çok “din ve inanç” ile “örgütlenme yöntemi” konuları olduğunun farkına varılmıştır. Elbette buna bir de masonların egemenlik tutkusu ile devletlerin Masonluğu kendi uluslar arası ekonomik politikaları doğrultusunda kullanma istemleri eklenmiştir.
Günümüzde, dünya yüzünde on kadar mason ritinin varlığından söz edilebilir. Fakat Masonluğun bölünmüşlüğünün temelinde aslında «Dünya çapında egemenlik kimin elinde olmalıdır?» sorusunun yanıtı yer alır.
Büyük Fransız Devrimi’nin etkisi nedir?
Masonluğa karşıt (antimasonik) girişimlerde bulunanlardan kimileri, Büyük Fransız Devrimi’ni Masonluğun gerçekleştirmiş olduğunu ileri sürer. Büyük Fransız Devrimi, konuya salt Masonluğun Avrupa’daki örgütsel gelişmeleri açısından bakıldığında, çok olumsuz hatta zararlı bir etki yaratmıştır. Eğer bu devrim Fransa’daki mason localarının girişimiyle gerçekleştirilmiş olsaydı, her halde devrimin ertesinde Fransa'da pek görkemli bir "mason egemenliği" doğardı. Oysa devrim ertesinde Fransa ve çevresinde "mason locası" diye bir şey hemen hemen kalmamıştır. Büyük Fransız Devrimi Kıta Avrupası'nda mason örgütlerini âdeta silip süpürmüştür. Varlıklarını sürdürebilmiş olan tek tük locanın yeniden toparlanarak yeni baştan örgütlenmeleri gerekmiştir.
Bu devrimin Masonluğun üzerinde pek büyük bir etkisi olduğu da söylenemez. Fakat gerçekleşmesinde payı olan ünlü kişilerin birçoğu masondur; bu yadsınamaz. Ancak bu kişilerin yaptıkları da “mason” oluşlarından kaynaklanmış değildir. Üstelik bunları “Masonluk” adına da yapmamışlardır. Büyük Fransız Devrimi'nin gerçekleşmesinde payı olan masonların bu eyleme girişmeleri, halklarının özgürlüğünü ve uluslarında insanca haklarını arayan birer hümanist ve gerçek yurtsever olmalarından ileri gelmiştir.
İngiltere’deki mason örgütünün dünya çapında bir egemen otorite oluşu nereden kaynaklanır?
İngiltere, Büyük Fransız Devrimi’nden pek etkilenmemiş olan ender Avrupa ülkelerindendir. O sıralarda bölünmüş durumda olan İngiliz masonluğu, 19. yüzyıl başlarında tepeden inme bir yöntemle kendi içindeki birliği sağlamış, “İngiltere Birleşik Büyük Locası” adını alan yeni bir büyük loca kurulmuştur.
Bundan sonraki yaklaşık yüz yıl boyunca İngiltere’nin dış politikası, Masonluk ile âdeta özdeş sayılarak yürütülmüştür. Böylece İngiltere Birleşik Büyük Locası, dünya çapında Masonluğa sahip çıkmıştır. Masonlukta oldukça geniş bir kitlesel güç oluşturan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki localar da İngiltere Birleşik Büyük Locası’ndan yana çıkmıştır. Bu olguda, Spekülâtif Masonluğun tarihte ilk kez Londra’da örgütlenmiş olması da etkilidir.
Bununla birlikte, İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın Masonluğa sahip çıkışını onaylamayan, dünya çapında kabul ettirmek için uğraştığı egemen otoritesini kabul etmeyen, Anglosakson Masonluğu ile uyuşmayıp bağımsızlığı ve liberalliği öngören, evrensel Masonluğun herhangi bir örgütün tekelinde olamayacağını savunanlar da çıkmıştır. Fakat bu mason örgütleri, gerek kitlesel nitelikleri (loca ve üye sayısı) gerekse örgütsel güç bakımından, azınlıkta kalmışlardır.
Bu aşamada çok önemli sorular gelmesini beklemeliyiz. Bunlardan en önemlisi de Masonlukta kadınların yeri ve uluslar arası düzeydeki örgütlenmeler olsa gerek. Ancak şimdilik bu kadarla yetinelim ve sonrasını sonraya bırakalım. Zaten bence bu aşamada bile daha sorulması gereken bir dünya soru var. Onları da forum katılımcıları sorsun.