Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: HAÇLI SEFERLERİ (standart dışı bir anlatım) - 1  (Okunma sayısı 5534 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 13, 2010, 06:35:52 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Haçlı Seferleri denilince, aslında hemen ve sadece Orta Çağ başlarında Müslümanların eline geçmiş olan Küdüs’ün Hıristiyan Batı tarafından ele geçirilmesi amacıyla düzenlenmiş olan askerî girişimler akla gelir.

Bu bağlamda sekiz Haçlı Seferinden söz edilir. Ancak şunu iyi bilmeliyiz ki, bu seferlerin ilk üçünden sonrakilerde, Haçlı orduları Kudüs’e hiç yönelmemiştir.

Kaldı ki, sadece Kudüs’e değil, daha birçok yere hatta Avrupa’nın bazı bölgelerine bile Haçlı Seferleri düzenlenmiştir. Bunlardan en ünlüsü de Katharları ortadan kaldırmak amacıyla düzenlenen ve “Albi Seferi” olarak da anılar bir dizi katliamdır. Elbette bir de Müslümanlar ile bağlantılı olarak daha sonhra Endülüs üzerine düzenlenmiş Haçlı Seferleri var. Slavlar ile Prusyalıların Hıristiyanlaştırılması ve Alman sömürgeciliğinin Kuzeydoğu Avrupa’ya yayılması için yapılan seferler gibi. Ayrıca, Haçlı Seferleri mantığını İspanyol kuvvetlerinin Amerika Kıtası’ndaki işgâl eylemlerinde ve gene İspanya’nın 16. yüzyılda Kuzey Afrika’yı işgâl girişimlerinde de görmek olanaklı. Bunların yanına, sömürmek amacıyla Afrika’da, Asya’da, Güney Amerika’da uygulanan Hıristiyan misyonerliğini katmak da yanlış sayılmaz. Günümüzde ise bu seferler, silah kullanmaktan çok ekonomik baskılar, ambargolar, yaptırımlar ve politik entrikalarla sürdürülüyor.

Ben ise bunlara değinmiş olmakla birlikte burada, bu başlık altında o çok bilinene ya da ilk akla gelene yani Müslümanların eline geçen Kutsal Topraklar’a düzenlenen Haçlı Seferlerine şöyle bir göz gezdireceğim. Başlıkta belirtmiş olduğum gibi bunlara “standart dışı bir anlatım” ile değineceğim.




Günümüzden yarım yüzyıl öncesine kadar tarihçiler, Haçlı Seferlerini 1095 yılında düzenlenen ilk haçlı seferi ile başlatır ve 1396 ya da en geç 1444 yılında bitirirlerdi. Ünlü İngiliz Orta Çağ araştırmacısı Sir Steven Runciman, dilimize de çevrilmiş olan üç ciltlik yapıtında. Haçlı Seferlerini 1464 yılında bitirmiştir. Daha yakın tarihli araştırmaların kimileri ise bu seferleri 1560 yılında bitirirken, kimileri 1571 yılına kadar uzandırır. Hatta daha da ileri giderek, Haçlı Seferlerini 1798 yılına kadar getirenler bile vardır.

Bence bu seferler günümüzde de devam ediyor Nitekim Irak’ın işgâl edilmesinin kararını açıklayan ABD önceki devlet başkanı George Bush, bu işgâlin bir haçlı seferi olduğunu söylemişti. Şu anda Katolik Kilisesi’nin başındaki Papa 16. Benedictus da ikide bir benzer söylemleri yineleyip duruyor.

Ancak benim burada irdeleyeceğim konunun kapsamı güncel değil, sadece tarih. Eğer günceli incelemek istersek, onu bambaşka bir başlık altına almak gerekir.

Haçlı Seferleri, önce “Hıristiyan toprakları” olarak nitelenen Filistin, Suriye ve ardından İber Yarımadası’nın gerek Müslümanların gerekse “Haçın düşmanları” olarak görülen diğerlerinin elinden kurtarılması amacıyla başlatılmıştı. Burada “Haç” denilince, bunun aslında sadece Hıristiyanlara özgü bir simge olmadığını bilmeliyiz. Ancak Hıristiyanlar bunu tümüyle kendilerine mal etmiştir. (Gerçi ilk ve üçüncü haçlı seferlerinin düzenlenmesinde bu işin ardında bambaşka ve özel ya da kişisel nedenler de vardır ama onları şimdilik bir yana bırakalım.)

İlk Hıristiyanlar, savaş bir yana dursun, her türlü kaba güç kullanımına karşıydı. Onlara göre savaş, nedeni her ne olursa olsun işlenen günahların sonucuydu; bu yüzden kötü ve hiçbir zaman kabul edilemeyecek bir olguydu.

Ancak Kilise kendini yenilemek, şövalyelik kurumunu kabul etmek, bu kuruma bir yer bulmak zorundaydı. Bu değişim, ilk olarak kendini savunan bir kişinin suçlanamayacağı düşüncesinin tartışılmasıyla ortaya çıkarak, “haklı savaş” kavramını geliştirdi.

Zenginleşme ve onur kazanmak amacıyla savaşmak kabul edilemezdi. Ancak tüm yollar denendiği halde adalet sağlanamıyorsa, belli koşullarla ve son çare olarak savaşa başvurulabilirdi.

Böylece Hıristiyan dünyasında “haklı savaş” düşüncesini ilk kez 4. yüzyılda ortaya koyan Aziz Augustinus, bunların cezalandırıcı yönünün yanı sıra bir haksızlığı da gidermesi gerektiğini savunarak şöyle demişti: «Bir adaletsizliği gidermek amacıyla, bir devlet, kendi vatandaşlarının yaptığı adaletsizliği cezalandırmayan bir devlete savaş açarsa; bu savaş, haklı savaş olarak nitelendirilebilir. Bir düşmanı öldüren bir askerin, bir suçluyu idam eden bir yargıç veya bir cellat gibi, günah işlediğini sanmıyorum; çünkü bu davranışlarıyla sadece kanunları uyguluyorlar.»

7. yüzyıl ortalarında Sevilla Başpiskoposu Aziz Isidore, Augustinus’un bu “haklı savaş” düşüncesini biraz daha geliştirdi. «Savaş, bir uyarıdan sonra, mülkleri geri almak için veya düşmanları geri çevirmek için yapılırsa haklıdır.» dedi.

Hıristiyan azizler savaşın haklı olduğunu kanıtlamak için böyle çabalar gösterirken, İsa’nın adını ve öğretisini ağızlarına almamaları dikkat çekicidir.
.
Sevillalı Aziz Isidore’un yorumu, sonraları “kâfir” denilen bir toplumun egemenliği altında bulunan Kutsal Topraklar’ın ele geçirilmesi için düzenlenecek Haçlı Seferleri’nin temel düşüncesi olarak ortaya çıktı.

Hıristiyan azizlerinden Bernard de Clairvaux, Hıristiyanlar arasında çıkabilecek bir savaşı ancak Kilise’nin birliği tehdit altındaysa haklı savaş olarak görürdü. Yahudilere, sapkın denilenlere ve inançsızlara karşı güç kullanmaktan olabildiğince kaçınılması gerektiğini savunurdu. Gerçeğin kaba güç kullanılarak ortaya çıkarılamayacağını, kişileri doğru yola sokmak için onları ikna etmek gerektiğini söylerdi. (Öyle derdi de, bu söylemleri ile sonraki eylemlerinin ne denli tutarlı olduğu elbette tartışma konusudur. Onun, Tapınak Şövalyeleri Tarikatı’nı asıl oluşturan kişi olduğunu unutmayalım. Ancak o konu bu başlığın kapsamı dışında; en azından şimdilik)

Bu “haklı savaş” doktrininden, “kutsal savaş” düşüncesi gelişti. 12. yüzyılın din hukukçuları, gerçek Tanrı’nın, gerçek inancın, Tanrı’nın Kilisesi’nin savunulması için yapılan savaşı haklı savaş olarak gördü. Savaş, din sapkınlarına ve inançsızlara karşı yapılırsa “kutsal” olmaktaydı. Ancak kutsal savaş, buna katılanlardan daha yüksek bir moral, daha derin bir görev bilinci isterdi. Çünkü bu savaşa katılan, İsa için savaşmakta ve ruhunun iyiliği için ölmekteydi.

Bernard de Clairvaux, kutsal savaşa katılan kişiyi şöyle kutsuyordu: «O, kötülük yapanlardan İsa’nın öcünü almakta, Hıristiyan-ları savunmaktadır. Ölürse yok olup gitmez; hedefine ulaşır. Neden olduğu ölüm İsa’ya, kendi ölümü ise kendisine yardımcı olur.»

Kilise ileri gelenleri haklı ya da kutsal savaşı, barışa giden en kısa yol olarak gördü. Orta Çağ Avrupa’sında barış, her şeyden önce Tanrı tarafından istenen düzenin korunması olarak görülürdü. Aziz Augustinius zamanından başlayarak, Kilise hukukçuları, savaş ve barışı sıkı bir şekilde, işlerine yarar tarzda yorumladı: «Biz barış istemeliyiz ve ancak zorunlu kaldığımız zaman savaşmalıyız. Çünkü insan barışı savaşa hazırlanmak için aramaz; barışa ulaşmak için savaşır. Bu yüzden savaşta bile barışçıl olun ki, savaştığınız kişiye galibiyetinizle barışı getirebilesiniz.»

Savaş sırasında nasıl barıştan yana olunabileceği konusunda Hıristiyan azizlerin belli bir önerileri olmadığı için, askerler, çoluk-çocuk, yaşlı-kadın demeden tüm başka inanç sahiplerini doğrayarak barışı sağlamaya çalıştı.

Haçlı Seferlerine katılanların ortak amaçları İsa ve temsilcisi tarafından ilan edilen bir savaşta onun uğruna ölmek olsa da, bu seferlere katılanların arasında macera arayanlar, kahramanlıklar göstererek toplumsal statülerini geliştirmek isteyenler, serseriler, kanun kaçakları, Avrupa’daki kıtlıktan kaçanlar, yeni topraklar edinmek isteyen doymaz soylular da vardı. Bir diğer deyişle, her bir Haçlı Seferi, birçok insan için kendi amaçlarını gerçekleştirmek ya da tutkularını doyuma ulaştırmak uğruna bir bahane oluyordu.

Doğu’ya sefer düzenlenmesinin yüksek bir maliyeti vardı; oldukça para gerektiren bir işti. Hesapta olmayan giderler bir yana bırakılsa bile, bir şövalyenin bu sefere katılabilmesi için kendi yıllık gelirinin en az dört katı kadar para toplaması gerekiyordu. 1180’li yıllarda Burgundiyalı bir şövalyenin donanımı için gerekli paranın sağlanması, yaklaşık 300 hektarlık bir alanın satılmasıyla karşılanırken, 1260 yılında bu maliyet beş kat artmıştı. 12. yüzyıl ortalarında bir atın fiyatı üç kat, 13. yüzyıl başlarında bir kez daha iki kat artmıştı. Sonucunda bir beklenti olmasaydı bu yatırım yapılır mıydı hiç? Kutsal Topraklar’ın ele geçirilmesinin amacı sadece dinsel miydi? İpek Yolu nereden geçiyor?

Haçlı Seferlerinin tarihi, kralların ve papaların bu seferleri finanse edebilmek amacıyla koydukları yeni vergiler ve öncekilerin oranını artırmalarıyla doludur. Günümüzde olağan olarak kabul edilen gelir vergisi, Avrupa’da ilk kez bu seferlere finansman sağlanması amacıyla konmuştur.

Haçlıların yurtlarına zengin olarak dönmesi pek olası değildi. Savaşlarda edinilen ganimetin büyük bölümü sefer sırasında ya da geri dönüş yolunda harcanıyordu. Bir Haçlı Seferi, evde kalanlar için de hayli zor bir dönem getiriyordu. Her ne kadar resmen Haçlı Seferlerine katılanların aile ve mülkleri öncelikle Kilise ve sonra da devlet tarafından koruma altına alınıyor idiyse de, bu çoğunlukla lâfta kalıyordu. Doğu’ya düzenlenen bir sefer, evden en azından iki yıl uzaklaşmak demekti. Bu iki hasat döneminde geride kalanların, ürün yetiştirmek ve toplamak için yardımcı güç bulamamaları nedeniyle, birçok tarım işletmesi çöktü gitti.

Orta Çağda, Haçlı Seferleri ile ilgili olarak yazılmış şiir ve şarkılar hüzün ve acı içerir. Çıkılacak seferden, özellikle denizyolu ile yapılacaksa çekinilirdi. Karadan yapılan uzun yürüyüşlerde ise, lojistik destek sağlanamadığı için çoğunlukla aç kalınır ve otlarla beslenilirdi. Atlar ve yük hayvanları arasında ölüm oranı hayli yüksekti. Kimi zaman şövalyeler, silah ve diğer malzemelerini sırtlarında taşımak zorunda kalıyor, dolayısıyla statülerini yitiriyorlardı.

Haçlı Seferleri’ne katılanlar, ne kadar gözü pek gözükürse gözüksünler, aslında çoğunlukla korku içindeydi. Çünkü geçilen yollar, konaklanan noktalar hep tehlikeliydi. Bu korku duygusu, bir de açlık ile birleşince kimi zaman paniğe bile neden oluyordu. Bunun sonucu Haçlıların kendi aralarında birbirlerini kırmasıydı. Birçoğu da bu nedenle dönemiyordu zaten.

Özetle, Haçlı Seferlerinin Batı toplumuna, halka hiçbir getirisi yoktu. Zaten kötü durumda olan halk daha da perişan hallere düşüyordu. Ancak toplumu, halkı gözeten, umursayan mı vardı ki?




Böylece Haçlı Seferleri’ne bir genel bakış yapmış oldum. İzleyecek bölümde Birinci Haçlı Seferi’ni anlatmaya başlayacağım; kendi standart dışı yöntemimle.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Mayıs 13, 2010, 08:44:06 ös
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 269
  • Cinsiyet: Bay

faydalı bir paylaşım, devamını merakla bekliyoruz sayın Adam :)
Çöl Bilgesi


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
6309 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 28, 2007, 02:06:01 öö
Gönderen: shemuel
10 Yanıt
12414 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 27, 2012, 03:59:09 ös
Gönderen: Hacamat
4 Yanıt
5174 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2009, 04:27:14 ös
Gönderen: Prenses Isabella
10 Yanıt
9800 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2009, 03:22:56 ös
Gönderen: Prenses Isabella
Bir Masonun Düşü

Başlatan kudüs prensi Insan

0 Yanıt
3424 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 08, 2010, 12:39:46 ös
Gönderen: kudüs prensi
0 Yanıt
3566 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 14, 2010, 08:28:04 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3816 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2010, 03:07:40 ös
Gönderen: Texan
2 Yanıt
4903 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 20, 2010, 04:59:56 ös
Gönderen: ADAM
29 Yanıt
25756 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2020, 04:29:52 öö
Gönderen: NOSAM33
0 Yanıt
1917 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 03, 2013, 10:43:26 ös
Gönderen: Etimolog