Sn.adam
sanırım ne demek istediğinizi anladım.Doğru anlaşıolamamış ve tarifi toplumda tam bilinmeyen bir tanım üzerinden yorum yapıyorum alıntı yazımda kitaplarını okuduğum bir yazarın yazısıdır sanırım bakış açılarınız aynı.
DİN NEDİR?1
Prof.Dr. Ahmed Yüksel ÖZEMRE
* * *
Etimolojik Açıdan "Din"
Din kelimesi arapça bir kelimedir. Dil bilginleri bu kelimenin arapça deyn kelimesinden türemiş olduğunu kabûl etmektedirler. Deyn: "Yükümlülük, belirli zamanda ödenmesi gerekli borç" anlamındadır. Buradan din'in: "Belirli zamanda ödenmesi gerekli borcun ödeme biçimini düzenleyen kurallar" olduğu anlaşılmaktadır. Bununla beraber din kelimesi, zaman içinde, bu tanımı pekiştiren semantik anlam kaymalarına uğramış ve: örf, âdet, durum, itaat, hüküm, ferman, yönetme-yönetilme, îtikat, tapınma gibi anlamlara da çekilmiştir. Deyyân da din'den türemiş olup "hüküm sâhibi" demektir. Ayrıca din kelimesine, Kur'ân'da 13 yerde geçen yevmü-d din gibi özel bir deyimde cezâ ve hesaplaşma anlamları da yüklenmiştir. Din kelimesinin lâtince karşılığı ise religio kelimesidir. Bu kelimenin kökünün, etimolojik açıdan, iki kaynaktan geldiği ileri sürülmüştür. Bunlardan biri relegere kelimesidir ki "itinâ ile muamele etmek", diğeri ise religare yâni "bir şeye bağlı kılmak" demektir. Bazı dil bilginlerine göre din'in otuzu aşkın farklı anlamı bulunmaktadır.
Sosyolojik Açıdan "Din"
Otuzu aşkın farklı anlamı bulunan ve tezâhürleri açısından da büyük çeşitlilik2 arz eden din olgusunun şimdiye kadar herkesi memnûn eden, efrâdını câmî ve ağyârına mânî tam ve eksiksiz, açık ve de seçik yâni bilimsel tanımı verilebilmiş değildir. Yapılabilen, ancak, ne türden tezâhürlerin dinî tezâhürler olarak tescil edilmeleri gerektiğinin asgarî şartlarının tesbitidir.
Meselâ Budizmi, uygulamaları düzeyinde değil de, doktrini yâni felsefesi düzeyinde ele alacak olursak, Gautama Buddha'nın (M.ö.VI. yüzyıl) öğrettiği Budizm'de şahsî ya da gayrı şahsî bir ilâh mevcûd değildir. Buddha kendisini ilâh ilân etmemiş olduğu gibi herhangi bir ilâha tapınmayı da öğütlemiş değildir. Ama Buddha'dan sonra budistler Gautama Buddha'ya ve onun heykellerine karşı izhâr ettikleri büyük saygı dolayısıyla onu "ilâhlaştırmışlar" ve bu heykeller karşısında gerçekleşmesini arzu ettikleri isteklerini dile getirirken Buddha'nın öğretisinde bulunmayan bir takım ritüeller ihdâs etmişlerdir. Bu bakımdan temelindeki doktrine değil de uygulamalarına bakıldığında, Budizm'in zaman içindeki bu gelişmesini putperest bir din gibi görmemek mümkün değildir.
Dinin soyut kavramı, Batı'da, önce Roma İmparatorluğu'nda biçimlenmeğe başlamıştır. Romalıların bu amaçla kullandıkları religio kelimesi de sonradan bütün Hıristiyan Batı âlemi'nin malı olmuştur. Cicero (M.ö.106-43) religio için: "Bir kimsenin lâyık olan her varlık ve özellikle de ilâhî bir varlık karşısında kendi derûnunda duyduğu bağlılık ve saygı" tanımını veriyor ve bu kişinin bağlılık ve saygısının da toplumun bu konudaki örf ve âdetine uygun olarak gelişen âyinlerine (ritüellerine) katılmasında ortaya koyduğu özen sâyesinde ortaya çıktığını ifâde ediyordu.