Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Huguenotlar - 1  (Okunma sayısı 3129 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 26, 2010, 12:28:00 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay






Belki bu sözcüğü hiç duymamış olanlar vardır. Belki duymuş ama ne olduğunu bilmeyenler ya da bir zamanlar öğrenmiş ama unutmuş olanlar vardır.

Hıristiyanlıkta genel olarak Protestanlık diye bir mezhebin bulunduğunu biliriz, değil mi?

Bu soruma evet diye yanıt verenler, kusura bakmasınlar ama ne yazık ki yanılıyorlar. Çünkü Protestanlık bir mezhep değil, Hıristiyanlıkta birbirine benzer birçok mezhebin genel adıdır. Bu benzerliğin en önemli ortak yanı ise Katolikliğe karşı çıkmakta, Katolik Kilisesi’nin dogmalarının yerine Kutsal Kitap yargılarını getirmektir.

Daha sonra Protestan mezheplerinin kiliseleri de bununla yetinmeyerek kendi dogmalarını getirmiştir; o ayrı. Bu nedenle Lutheristler, Calvinistler, Prespiteriyenler, Katolikliğin bir başka türü olan Anglikanlığın Protestanları olan Metodistler, yer yer birbirinden farklı inanç ve pratikler sergiler.

İşte bunlardan biri de Huguenotlardır. Onların bir bakıma Calvinistlerin Fransa’daki kolu olduğunu söyleyebilirsek de Calvinistler ile bire bir, tıpa tıp aynı değildirler.

Huguenot deyince, diğerleri gibi bu sözcüğün de “Hugue” adlı bir din adamının adının ardından geldiğini sanmayın sakın. Bu sözcüğün etimolojisi üzerine hayli farklı görüşler ileri sürülmüştür. En çok tutulanı, yoldaş anlamına gelen ve Almancadan dönüştürme, Fransızca “Aignos“ sözcüğünden türetilme olduğuna ilişkindir.

Huguenotların 1560’lı yıllardan başlayarak Fransa’da örgütlenmeye başladıkları görülür. Sadece Calvincilik’ten değil, Orta Çağda Avrupa kıtasını etkilemiş olan ve Kathar inancının da köküne yerleşmiş Manicilik akımı ile İslâm dünyasındaki İsmailiye mezhebinden de etkilenmişlerdir.

Huguenotların Calvincilik’ten çok önemli bir farkı, ölüm cezasını kabul etmeyişleridir.

Huguenotlar, diğer Protestan mezheplerinin inançlarından çok daha fazla baskı altında kalmış, çok daha fazla kıyıma uğramışlardır. Hatta 17. yüzyılın ilk yarısında Protestanlar ile Katoliklerin birbirlerine girdiği 30 Yıl Savaşları’nın büyük çoğunluğu özellikle Fransız topraklarında yer aldığı için, bunlara “Huguenot Savaşları” dendiği de olmuştur.

Şimdi belki «Burada bir çelişki yok mu? Hem öldürmeye karşılar, hem savaşıyorlar.» diyebilirsiniz. İkisini birbirine karıştırmayalım. Savaşmak başka şey, inancından ötürü ölüm cezasına çarptırılmak başka.

Günümüzde artık inancından ya da belli bir inanca karşıtlığından ötürü ölüm cezasına çarptırılma olgusu, tek tük, zenginleşmiş olsa bile henüz kafa yapısını bir türlü değiştirememiş sayılı ülkelerde kaldı. Ancak 18. yüzyıl aydınlanmasının öncesinde Batı uygarlığının, o medeniyyet denilen tek dişi kalmış canavarın bu bağlamda Doğu uygarlıklarını kıskandırabilecek ölçüde bağnazlıkla donanmış olduğunu, üstelik ölüm cezalarının çoğunun da öyle asılarak falan değil, canlı canlı ateşe atılarak hatta yavaş yavaş kızartılarak uygulandığını unutmayalım.

1598 yılında Fransa Kralı 4. Henri, tarihe “Nantes Fermanı” adıyla geçmiş oldan bir buyruk yayımlamış, bununla ülkesindeki vicdan özgürlüğünün kapısını açmıştı. Katolik Kilisesi’nin dehşetli bir şekilde karşı çıkmış olduğu bu tutum (elbette karşı çıkacaktı), Fransa’ya diğer Avrupa ülkelerinin çoğuna oranla bir özgürlük ve tolerans ortamı getirmişti. Ne var ki, bu ortam yüz yıl bile dayanamadı. 1685 yılında Kral 14. Louis, her ne kadar bunu yenilediğini ileri sürmüşse de pratikte yürürlükten kaldırdı.

İşte zaman Huguenotlar üzerinde yeniden büyük baskılar kurulmasına başlandı. Ardından da savaş ortamına girildi. Ancak, bu işin sadece o nedenle ve o tarihte çıkmış olduğunu da sanmayalım. Bunun bir öncesi de var.

1572 yılının 24 Ağustos günü Paris’te şafak sökerken, önceden planlanmış ve programlanmış olan büyük bir Katolik güruhu Huguenotların evlerine saldırıp, ellerine geçirdikleri herkesin boğazlarını kesti. Paris sokakları kan gölüne döndü. Kralın askerleri bu katliamı önleyemedi. 

Aslına bakarsanız, bu olayın ardında geniş çaplı bir politik entrika yatar. Ancak halk bir kez kışkırtılıp gözü dönmüş hale getirildi miydi, böyle bir vahşeti niçin yapmış olduğunu bile bilmez. Ona göre neden başkadır, işin ardındaki gerçek başka. Bu olayı tezgahlayan ama ipin ucu kaçtığı için arktık bir türlü engelleyemeyen kişi Fransa Kralı 9. Charles’ın annesi ünlü Catherine de Medici’dir. Konu da Fransa tahtında hanedan değişimine engelleyebilmektir. Başarılı da olmuştur gerçi ama sadece Nantes Fermanı’nı yayımlayan 4. Henri’nin tahta çıktığı 1589 yılına kadar.

İşte, Fransa’nın ünlü kardinali Richlieu’nün isteği üzerine o ferman yürürlükten kaldırılınca, sayılarının 250 bini aştığı söylenen Huguenotlor, kitleler halinde Fransa’yı terk etmek zorunda kaldı. Başta İngiltere olmak üzere Almanya’nın kuzeyine, Hollanda ve özellikle Amerika’ya göç ettiler. Giderken o dönemlere göreğ hayli üstün niteliklerini de birlikte götürdüler.



Huguenotların bu benim “hayli üstün” dediğim nitelikleri neydi?... İşte ona izleyecek olan bölümde yer vereceğim.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
4255 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 28, 2010, 12:13:51 ös
Gönderen: ceycet