Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Antik Çağda Köleler - 2  (Okunma sayısı 3850 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 28, 2010, 01:40:58 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Köle Ticareti

Helenler ve Romalılarda köle ticareti, özenle uygulanan yasalara uyularak yapılırdı.

Köle pazarları, kentin merkezi sayılan agorada kurulurdu. Satılmak üzere yüksekçe bir platformun üstüne çıkarılan kölenin boynuna özelliklerini bildiren bir levha asılırdı. Kimi alıcılar, kölenin herhangi bir sağlık sorunu olup olmadığını anlamak için satış yerine bir doktor getirip, muayeneden geçirtme hakkına sahipti. Bilgi, eğitim ve kültür düzeyini ölçmek amacıyla alıcının köleye bazı sorular yöneltmesine de izin verilir, hatta kölenin belli bir becerisi olduğu ileri sürülüyorsa bunu orada uygulayarak göstermesi sağlanırdı.

Satış sonrasında, satan ile satın alan arasında tanıkların da katıldığı bir tutanak düzenlenip, imzalanırdı. Satış fiyatı mutlaka resmî tutanaklara geçerdi ki, devlet bu işlemden ötürü gerekli vergiyi tahsil edebilsin. Alıcı, kölede sonradan herhangi bir hastalık çıkması durumunda sözleşmeyi tek yanlı olarak geçersiz sayıp, parasını geri isteyebilirdi.

Köle alımında çok dikkatli davranılması gerektiği için, “Köle Satınalmanın İncelikleri” adıyla kılavuz amaçlı el kitapları bile yayınlanmıştı. Mal olarak değerlendirildiğinden, kölenin fiyatı, yaşı, geldiği ülke, bilgi düzeyi, sağlık durumu, cinsiyeti, fiziksel görünümü ve gücü kuvveti göz önünde tutularak saptanırdı.

Bazı dönemlerde özel yetenekleri olan kölelere büyük paralar ödendiği olurdu. Ethopialı köleler ile tuhaf görünümlü, yarım akıllı, dazlak kafalı ve uzun kulaklı olanlar, eğlence olması için satın alınır, bunlara çoğu kez birtakım mitolojik kahramanların adları -örneğin Agamemnon, Akhilleus, Hektor- verilirdi.

    

Helen siteleri ile Roma kentlerindeki köle sayısı konusunda bilgi veren kaynakça çok olmakla birlikte, rakamlardaki abartılar nedeniyle bu konuda sağlıklı bir sonuca ulaşılamaz.

Aristoteles ve Demetrios gibi yazarların bildirdiğine göre; M.Ö. 4. yüzyılda Aigina’da 470 bin, Korinthos’da 460 bin, Atina’da 400 bin köle varmış. M.Ö. 2. yüzyıl başında İtalya’da toplam olarak 500 bin köle olduğu söylenir. M.S. 1. yüzyılda ise İtalya’da 7,5 milyon vatandaşa karşılık 3 milyon kadar kölenin bulunduğu yazılıdır.

Rakamlar arasında en ilgincini tıp bilgini Galenos vermiştir. 129-199 yılları arasında Batı Anadolu’nun Pergamon (Bergama) kentinde yaşayan Galenos, kentte 40 bin vatandaş ve 80 bin köle olduğunu yazmıştır.

Romalıların çok sayıda köle almalarının gereksinimden değil çevreye caka satmaktan kaynaklandığını söyleyen araştırmacılar vardır.

Phaleronlu Demetrios’un M.Ö. 312-308 yıllarında yapılan 117. olimpiyat sırasında Attika’da yaşayanların nüfus sayımını yaptırdığı, sonuçta 21 bin Atina vatandaşının yanı sıra 10 bin metoikoi (metekler)  ve 400 bin oiketai (ev kölesi) bulunduğu ortaya çıkmıştır. Eğer buradaki rakamda bir abartı ya da yanlışlık yoksa, o dönemde Atina’da 1 özgür vatandaşa yaklaşık 13 köle düşüyor demektir.

O dönemde Atina’daki bu oran “akıl almaz gibi görünebilir.

Öyle mi?...

Bir de Roma’ya bakalım.

Orta zenginlikte bir Romalının evinde 400-500 kadar köle olduğu, -çiftliklerde çalışanlar dışında- çok zengin bir Romalının evinde yerine göre 1000 dolayında, çiftliğinde ise kimi zaman 4000 kölenin yaşadığı yazılmıştır.

Bu rakamların Roma’nın görkemini göstermek bakımından abartılmış olduğunu düşünebilirsiniz.

Peki, ne kadar kırpalım?... Yarı yarıya mı?... Hatta ancak dörtte birini mi kabullenelim?

Öyle yapılsa da rakamların dehşeti giderilmiş olmaz.

Kölelerin İşleri

Romalı bir ailenin, evinde yaşayan kölesi ile çiftliğinde yaşayan kölesi arasında hem yaptıkları işler bakımından hem de düzey bakımından büyük farklar vardı.

Roma hukukçuları, kent köleleri (servus urbana) ile çiftlik köleleri (servus rustica) arasındaki sınırları belirgin bir biçimde çizmiştir.

Sürekli evde yaşayan bir köle, efendisi ile sık sık bir araya geldiği için ona kendini beğendirerek azat olma olasılığını hep taşırdı. Oysa çiftlik kölesi, daha çok “çiftlik kâhyası” anlamına gelen vilicus’un emrinde çalışır, ailenin reisi (pater familiae) ile pek ender olarak yüz yüze gelmesi nedeniyle bir gün azat edilme olasılığını aklına bile getiremezdi.

Bir kent kölesinin evde, çarşıda ve diğer yerlerde yapacağı işler, efendisi tarafından belirlenirdi. Bu işleri hiç itiraz etmeden yapmak zorundaydı. Efendisi onu kırbaçlayabilir, hapsedebilir, gerekirse öldürebilirdi. Kölenin yargıya başvurması söz konusu olmadığı gibi, tanıklık etmesi bile pek ender durumlar dışında olanaksızdı.

Köle, gerek kentteki evde (villa urbana) gerekse dinlenmek için gidilen kent dışındaki evde (villa rustica) efendisinin yanı sıra ev halkının da her türlü hizmetini yapar, yeteneğine göre müzik ya da şiir, edebiyat hünerlerini sergileyerek onları eğlendirirdi.

Hiç kuşku yok ki, entelektüel bir efendinin yanında çalışan köle, diğerlerine oranla daha şanslıydı. Bu gibiler, kütüphanecilik etmek, muhasebe kayıtlarını tutmak, gramer hocalığı, okuyucu-
luk, hekimlik gibi görevler üstlenirdi.

Kölelik yaparken efendisinin dikkatini çekerek azat edilen ve sonraları üne kavuşan birçok köle bilinmektedir.

Varlıklı aileler, çocuklarını köle dadılara emanet eder ve onlardan çocuklarını eğitmesini isterdi. Ölümünden sonra, yetiştirdiği öğrencisi tarafından mezar taşına güzel sözlerle övgüler kazınmış birçok dadının varlığı da bilinir. Güç bir iş de olsa, çocuklara bakıcılık yapmanın köleye sonradan birtakım yararlar sağladığı da gerçektir.

Çocuklardan sorumlu olan dadı ve öğretmenler (paidagogos) okula gidiş gelişlerde onlara eşlik eder ve korurdu.

Kimi efendiler, çocuk bakımı işini hafife alır, en işe yaramaz kölesini bu işle görevlendirirdi. M.Ö. 5. yüzyılın ünlü devlet adamı Perikles bunlardan biridir. Bir keresinde ağaçtan düşerek ayağını kıran, bundan ötürü artık ağır işlerde çalışamayacak bir köle görünce, «İşte şimdi tam bir paidagogos oldu.» demişti.

    

Romalılar genel olarak çocuklarının eğitim işinin kölelerce yapılmasını hoş karşılamazdı. Ne var ki, çocuklarının Helence öğrenmesini isteyen her Romalı, ister istemez Helen kökenli bir köleden yararlanmak zorundaydı.

Ev kölelerinin gördükleri işler arasında efendiye, görüştüğü ya da önceden tanıştığı kişilerin adlarını hatırlatmak gibi değişik bir iş daha vardı. Nomenclator adı verilen bu köleler, ayrıca bazı atasözlerini ve dizeleri ezberler, yeri geldiğinde efendilerinin kulağına fısıldardı.

Entelektüel kişilerin köleleri, efendilerine, okuyucu (lector), yazman (scriptor) ya da not tutucu (notarius) olarak hizmet ederken, kimileri de Latin edebiyatında büyük yapıtlar veriyordu. Antonius Gnipho, Valerius Cato, Epicadus, Lanaeus, Palaemon, Lucius Pilutus, Tiro (Cicero’nun kölesi) ve Zosimus (Genç Plinius’un kölesi), Roma edebiyatına geçmiş çok önemli ve ünlü kölelerdir.

     

Köy ya da çiftliklerde çalıştırılan tarım köleleri de vardı. Bunların sayısının giderek artması sonucunda, onlarla rekabet edemeyen özgür köylü kesimi, önce topraklarını sonra kendilerini satmak zorunda kaldı. Roma egemenleri bu duruma bir çare bulmak için yasalarda değişiklik yapma yoluna da gittiler; örneğin, çiftliklerde çalışan çobanların en az üçte birinin özgür yurttaşlardan olması koşulunu getirdiler.

Üretimi tümüyle köle emeği üzerine dayandırmanın başka tür sakıncaları da vardı. Kölelerden beklenen verimi alabilmek için, çok iyi bir yönetici kadrosu beslemek gerekliydi. Bu da büyük bir harcamaya neden oluyordu. Antik dönemin tarım yazarları, Romalıların vilicus, Helenlerin hegemon dedikleri çiftlik kâhyalarında bulunması gereken niteliklerin üzerinde uzun uzun durur.

Kâhyalar, köleler arasından seçilen özel kişilerdi ve verim sağlamanın anahtarıydılar. Çiftlikte köleleri iyi yöneterek efendiden para alma olasılığının olması ve bu parayı özgürlüğünü satın almada kullanması kâhyaların önemli bir ayrıcalığıydı.

Cato, “de Agricultura” adlı kitabında iyi bir kâhyanın görevlerini sıralamıştır.

Yeri gelmişken çok önemli bir özelliğin altını çizmeliyiz.

Kendileri de birer köle oldukları halde, bazı kâhyaların diğer kölelere çok sert davrandığı ve kendilerine boyun eğmeyen köle kadınlara her türlü işkenceyi yaptıkları görülmüştür.

Genel olarak iş gücünde azalma olmaması için çiftlik köleleri yeterince beslenir ve sağlıklarına özen gösterilirdi. Bu durum efendilerin acıma duygularından çok, köleye mal olarak bakıp değerini kaybetmesini önlemeye dönüktü. Antik Çağa özgü çeşitli tarım kitaplarında, çobanlık yapacak, çift sürecek kölelerin taşıması gereken nitelikler ayrı ayrı ve uzun uzun sıralanır.

    

Antik dönemde bazı kişiler, satın aldıkları köleleri yatırım amacıyla kullanarak başka kişilere kiralar onların sırtından para kazanırdı. Bunun en çarpıcı örneği Atina’da gümüş madenlerinde çalıştırılan ve sayıları binleri bulan kölelerdir. Ksenophones, “Poroi” (Çareler) adlı yapıtında, köle kiralama işinin devletçe de yapılması durumunda devlet hazinesine yüklü tutarda para girebileceğini yazmıştır.

Bir köle için madene gönderilmek, kısa süre sonra ölümle sonlanacak bir yolculuğa çıkmak demekti. Üstelik özgürlüğüne kavuşturulan maden kölesi hemen hemen yok gibiydi.

İber Yarımadası ve Anadolu’yu ele geçiren Romalılar, bu ülkelerdeki maden yataklarını, köle kullanarak hemen işletmeye başlamışlardı. Nicomedia (İzmit) ve Nicaea (İznik) gibi kent-
lerdeki maden ocaklarında köle madencilerin çok kötü koşullar altında çalıştırıldığını Bithynia Valisi Plinius’un yazmış olduğu mektuplardan öğreniyoruz.

Romalı ünlü ozan ve düşünür Lucretius, madenlerde çalışan kölelerin durumlarını açık seçik olarak dile getirmiştir:

“İnsanların gümüş ve altın damarlarını izlediği toprağın altındaki bu yerlerden pis kokular yükselir, madencilerin de yüzleri ve tenleri bu pis kokular nedeni ile hep soluktur. Onların neden çabuk öldüklerini, varlıklarının nasıl bir güvensizlik içerisinde olduğunu hiç duymadınız mı?”

Lucretius, güçlülerin zalimliğini, kötülüklerini, insanlara cinayet işleten zenginlik ve ün tutkularını şöyle anlatır:

“Kendi zenginliklerini artırmak için vatandaşlarının kanını döküyorlar. Cinayet üstüne cinayet işleyerek, servetlerini aç gözlülükle iki katına çıkarıyorlar. Bir kardeşin içe işleyen cenaze törenlerinden zalimce bir haz duyuyorlar. Kendi yakınlarının sofrası, onlar için bir kin ve dehşet konusudur.”

Roma yasalarına göre, köleler gibi özgür insanlar da yargı sonucunda işledikleri suçun büyüklüğüne bağlı olarak ya madenlerde çalıştırılır ya da arenada gladyatör olarak dövüşme ile cezalandırılırdı. Roma mahkemelerinin arenalarda uygulanmak üzere verebileceği üç tür ceza vardı. Bir yıl içinde öldürülmek kaydı ile arenada dövüşme cezasına ad gladium denirdi. Gladyatör eğitiminden sonra arenaya gönderilme cezası ad ludum, arenada vahşi hayvanların önüne atılma cezası ad bestias adını taşırdı. Ad ludum cezasına çarptırılmış kölenin, 3 yıl içinde ölmezse özgürlüğüne kavuşma umudu vardı.

Josephus, “Yahudi Tarihi” adlı kitabında, 70 yılında Kudüs’ü ele geçiren Titus’un tutsakladığı Yahudilerin yarısını maden ocaklarına gönderttiğini, diğer yarısını ise arenada vahşi hayvanların önüne attırdığını yazmıştır.

İnsanların arenada birbirlerini öldürmesini seyretmekten zevk alanların giderek artması üzerine, organizatörler güçlü köleler satın alıp onları eğiterek gladyatör yapma yolunu tuttu. Capua, Ravenna, Pompei gibi kentlerde bu nedenle gladyatör okulları açıldı. Bu okullar, aynı zamanda anatomi bilgisini artırmak için kadavralar üzerinde çalışan, yara iyileştirme yöntemlerini geliştirmek isteyen hekimler için ideal tıp eğitim merkezleriydi. Antik Çağın ünlü hekimlerinden Galenus, Anadolu’daki gladyatör okullarında uzmanlık çalışmaları yaptığını yazmıştır.

Kimi gladyatörlerin efendilerince azat edilip antrenör olarak göreve devam ettiği de olurdu. Kimileri de özgürlüğüne kavuştuktan sonra sırf para hırsı ve ün nedeniyle aynı mesleğe devam ederdi. Büyük paralar vererek gladyatör satın alıp onları kendine koruyucu olarak görevlendiren zengin Romalılara da rastlanırdı.

    

Bir köle kaçamazdı. Kaçmayı düşünemezdi bile. Bunun için mutlaka bir dış etken, bir başkasının ona özgürlüğü anlatıp ikna ederek kaçmaya yöneltmesi gerekirdi.

Bir köleyi kaçmaya yüreklendirmek kadar, yasal bir neden olmadan öldürmenin ya da bedenine zarar vermenin de cezası vardı. Kuşkusuz, kölelere verilecek zararlar karşısında uygulanan bu yasalar, insan olarak kölelere gösterilen bir toleransın sonucu değildi; bir üretim kaynağı olarak ulusal zenginliği korumayı amaçlıyordu. Yasalarla amaçlanan şeyler, manevî olmaktan çok maddî zararlara yönelikti. Yoksa bir köleye kötülük ya da hakaret etmek hiçbir şekilde ceza gerektiren bir eylem değildi. Köle adamdan sayılmazdı ki öyle olsun!

Kimi imparatorlar, savaşların giderek azalması sonucunda ülkedeki köle sayısında baş gösteren azalma karşısında bir dizi önlem alma yolunu tutmuş, sırf bundan ötürü savaş çıkarmaya kalkışmamış ama köle azat etmeyi de ağır koşullara bağlamıştır. Bunun anlamı şöyle de belirtilebilir: Yetkileri sonsuz olmasına karşın kimi imparatorlar, bireylerin köleler üzerindeki mülkiyet haklarına karşı çok dikkatli davranmış, bunun zedelenmemesine özen göstermişlerdir. Çünkü köle, ülke ekonomisini olağanüstü düzeyde etkileyen bir öğeydi. Kölelik kurumunun zayıflamaya yüz tutması, ülkenin zayıflaması demekti.


Gerek Antik Helen gerek Antik Roma döneminde çok önemli bir toplumsal katman oluşturan kölelere bir sonraki bölümde devam edeceğim.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
6713 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 27, 2010, 05:27:39 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4034 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 29, 2010, 04:46:02 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
7976 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 30, 2010, 04:21:06 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3015 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 14, 2010, 12:19:58 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4276 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 16, 2010, 10:37:41 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2925 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 19, 2010, 07:26:17 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3157 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2010, 10:55:14 öö
Gönderen: ADAM
10 Yanıt
7442 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 27, 2013, 09:50:40 öö
Gönderen: karahan
7 Yanıt
6384 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 24, 2014, 06:35:30 ös
Gönderen: Attis
0 Yanıt
3087 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2016, 04:28:52 öö
Gönderen: Risus