Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: ATATÜRK VE MEVLANA  (Okunma sayısı 11204 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 03, 2007, 05:37:44 ös
  • Administrator
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 9553
  • Cinsiyet: Bay
    • Masonluk, Masonlardan Öğrenilmelidir

ATATÜRK VE MEVLANA

Tamer Ayan Kardesimizden...


Yıl 1922... Kasım ayının 1'i... Büyük Önder, büyük devrimci, Türk milletinin başöğretmeni ve dünya ülkelerinin gelecekte kendisini örnek alacağı seçilmiş insan Gazi Mustafa Kemal Paşa Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki konuşmasını yapmak için kürsüdeki yerini alıyor.
O şimşekler çakan gözleri ile arkadaşlarına bakıyor ve konuşmasına şu cümle ile başlıyor:

"Efendiler! Tanrı birdir, büyüktür...”.

Evet, o büyük insan gerçek bir dindardı. Belirli çevrelerin daha baştan itibaren Atatürk'ün sözde dinsiz ve dine karşı olduğunu yaymak istemelerine rağmen, o laik zihniyete sahip “dindar” bir kişiydi. O, kalıplara sığmayan, şekilcilikten uzak, gösteriş içermeyen ve Hz. Muhammed'in buyurduğu “yüksek ahlak” üzerine kurulmuş dinin aşığıydı. O İslamiyet'in kaynağındaki saf şekline bağlıydı.

Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Konya konuşmaları, Atamızın din hakkındaki görüşlerini ortaya koyması açısından çok önemli bir yer tutmaktadır. İşte 20 -23 Mart 1923 tarihleri arasında Konya'yı ziyareti sırasında yaptığı konuşmadan bölümler:

“İslamiyet'in ilk parlak devirlerinde geçmişin mahsulü olan sağlıksız adetler bir zaman için kendini göstermemiş ve yüze çıkmamışsa da, biraz sonra İslamiyet'in gerçeklerine sarılmaktan İslam esaslarına göre hareket etmekten çok, geçmişin mirasa olan adet ve inançları dine karıştırmaya başlamışlardır.”

Bu yüzden İslamiyet'e dahil bir akım kavimler, İslam oldukları halde düşmeye, sefalete, geriliğe maruz kaldılar. Geçmişlerin kötü ve batıl alışkanlıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet’ten uzaklaştıkları için kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Bu İslam kavimleri içinde Türkler, milli gelenek ve görenekleri itibariyle bir taraftan İran, diğer taraftan Arap ve Bizans milletleri ile temas halindeydiler. Şüphe yok ki temasların milletler üzerinde etkileri görülür. Türklerin temas ettiği milletlerin o zamanki medeniyetleri ise çökmeye başlamıştı. Türkler bu milletlerin kötü adetlerinden, fena yönlerinden etkilenmekten nefislerini men edememişlerdir. Bu hal, kendilerinde bozukluk, cehalet ve insanlıktan öte zihniyetler doğurmasından uzak kalmamıştır. İşte gerileyişimizin belli başlı sebeplerinden birini bu nokta teşkil ediyor.

Milletimizin gerçek din bilginleri, din bilginlerimiz arasında da milletimizin hakkıyla iftihar edebileceği bilginlerimiz vardır. Fakat bunlara mukabil ilim kisvesi altında hakikatten ilimden uzak, gereğince ilim tahsil edememiş, ilim yolunda layığı kadar ilerleyememiş hoca kıyafetli cahiller vardır. Bunların ikisini birbirine karıştırmamalıyız.

Efendiler, gerçek din bilginleri ile dine zararlı ulemanın birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır. Bilindiği üzere Sıffın vakasında Hz. Ali'nin ordusuna karşı mızrak uçlarına Kuran-ı Kerim sayfalarını takarak saldırdılar. İşte o zaman dine fesatlık, İslam arasına nefretlik girdi ve o zaman hak olan Kuran, haksızlığa kabule vasıta yapıldı. Halifelik hile ile el değiştirdi. ondan sonra bütün müstebit hükümdarlar dini hep alet edindiler. İhtiras ve istibdatlarını kabul ettirmek için hep ulema sınıfına başvurdular.

Gerçek ulema, dini bütün bilginler, hiçbir zaman bu müstebit taç sahiplerine uymadılar. onların emirlerini dinlemediler, tehditlerinden korkmadılar. Bu gibi ulema kamçılar altında dövüldü, memleketlerinden sürüldü, zindanlarda çürütüldü, darağaçlarında asıldı. Lakin onlar yine o hükümdarların keyfini dine alet etmediler. Fakat gerçek durumda bilgin olmamakla beraber, sırf o kisvede bulundukları için bilgin sanılan, menfaatine düşkün, haris ve imansız bir takım hocalar da vardı. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar, dine uygundur diye fetva verdiler. İcap ettikçe yanlış hadisler bile uydurmaktan çekinmediler. İşte o tarihten beri saltanat tahtında oturan, sarayda yaşayan kendilerine halife namı veren baskıcı hükümdarlar bu gibi hoca kıyafetli cahillere iltifat edip, onları himaye ettiler. Hakiki ve imanlı ulema her vakit ve her devirde onların kinini çekti.

Böyle yapan halifelerinin ve din bilginlerinin arzularına muvaffak olmadıklarını tarih bize misallerle izah ve ispat etmektedir. Artık bu milletin ne böyle hükümdarlar, ne böyle alimler görmeye tahammülü ve imkanı yoktur. Artık kimse böyle hoca kıyafetli sahte alimlere önem verecek değildir. Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey anlamak isterseniz; derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. onların menfi yönde atacakları bir adım, yalnız benim şahsi imanıma değil, o adım benim milletimin kalbine havale edilmiş kanlı bir hançerdir. Benim ve benimle hemfikir arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka o adamı tepelemektir.”

Evet, yıllar önce ve olağanüstü şartlarda kullanılmış bu ifadeler Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar büyük bir kimliğe sahip olduğunun ispatıdır.

Yüce Atatürk'ün Hz. Muhammed'e duyduğu büyük sevgi ile birlikte Mevlana'nın da fikirlerine duyduğu hayranlık onun tüm hayatını ve icraatlarını etkilemiş, din konusundaki ifadelerine temel teşkil etmiştir. Bir Konya ziyareti sırasında söylediği şu sözler Hz. Mevlana'ya gösterdiği sevgi ve saygının delili gibidir:

“Ne zaman bu şehre gelecek olsam, içimde bir heyecan duyarım. Mevlana düşünceleriyle benliğimi sarar. O çok büyük bir dahi, çağları aşan bir yenilikçi...”

Evet... Atatürk sahip olduğu hayat görüşünün kaynağını işte bu sözleriyle özetleyivermiştir.

“Mevlana, Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatör... Müslümanlık aslında geniş manasıyla hoşgörülü ve modern bir dindir. Araplar onu kendi bünyelerine göre anlamış ve tatbik etmişlerdir. Sıcak bir iklimde oturan, suyu nadiren kullanan, genel bir hareketsizlik içinde ömür süren Badiye Arapları için günde beş vakit abdest ve namaz, çok ileri seviyede bir yaşama hareketidir. Hz. Muhammed insanları uyuşukluktan harekete sevk etmiştir. Sarp dağlar, yüksek yaylalarda at koşturan, erimiş kar suları ile yıkanan Türkler için abdest ve namaz çok tabii olmuştur. Mevleviliğe gelince, o tamamen dönerek ayakta ve hareket ederek Allah'a yaklaşma fikri, Türk dehasının en tabii ifadesidir."

İşte Yüce Atatürk'ün İslamiyet'e şekilcilik katarak onu asıl ruhundan uzaklaştıranlara verdiği en mükemmel mesajlardan birisi. O birçok kez dinin insanlık tarafından gerçek boyutlarıyla anlaşılmadığını belirtirken, Hz. Mevlana'nın da yanlış ve eksik yorumlandığına da temas etmiştir.

Bir gün Konya milletvekili Naim Onat'ın sözde Mevlana'yı yermek istemesi üzerine Atatürk'ün söylediği şu sözleri bugün bile üzerinde ibretle düşünülmesi gereken ifadelerdir:

“Eğer Mevlana'yı sizler gibi kavramak gerekirse, o büyük insanın ruhu dertlenir, biz de belki bir saygısızlık göstermek zorunda kalırdık. Mevlana'yı ululuğuyla kavrayabilmek için medresenin dar kapısından geçmemiş olmak gerek.”

Gazi Mustafa Kemal Paşa Konya'ya yaptığı toplam dokuz ziyareti sırasında her sefer önce Hz. Mevlana'nın makamının bulunduğu Türbe-i Saadeti ziyaret etmeyi ihmal etmemiş, tekke ve zaviyelerin işlevlerini tamamlaması ve dolayısıyla kapatılması yönünde çıkan yasa sırasında Mevlana'nın türbesini müze haline dönüştürerek tüm insanlık alemine açık halde kalmasını sağlamıştır. 22 Aralık 1987 yılında yayınlanan Hürriyet gazetesinde çıkan bir haberde şöyle dile getirilmiştir: Atatürk, Konya'daki Mevlana Dergahı ve türbesini, Konya'ya ilk gelişi olan 3 Ağustos 1920 günü ziyaret etmiş ve bu ziyaretten pek etkilenmişti. Daha sonra ziyaretlerinde Mevlana Türbesini ziyaret etmeden Konya'dan ayrılmamıştır. 3 Nisan 1922 günü ziyaretlerinde, kendisi için açılan Sema meydanında hazır bulunmuş, 22 Mart 1923 günü yaptığı ziyarette postnişin Abdulhalim Çelebi'nin davetlisi olarak dergahta yemek yemiş, Mevlana'nın büyüklüğü üzerine takdir ve hayranlık dolu sözler söylemiştir.

Cumhuriyet'in ilanından sonra, tekke ve türbelerin kapatılması hazırlıkları yapılırken, Başbakan İsmet İnönü'ye:

"Mevlana Dergâhı ve türbesinin kapatılmayarak kendi eşyası ile birlikte müze olarak düzenlenmesi ve ziyarete açılması"

emrini vermiştir. Bir süre sonra, Bakanlar Kurulu kararı ile dergah, müze haline getirilmiştir. Atatürk, 18 Şubat 1931 günü Konya'ya 9'uncu defa geldiği zaman, Konya'da 11 gün oturmuş, bu arada 21 Şubat 1931 gününü tamamen artık müze halinde ziyarete açık bulundurulan Mevlana Müzesi'nde geçirmiştir. Bu ziyaret sırasında eski Konya Milletvekillerinden Fuat Gökbudak ve o günlerde Konya Asar-ı Antika Müzesi müdürü olan Yusuf Akyurt'un ayrı ayrı anlattıklarına göre, Atatürk müze müdürünün odasına girer girmez, niyaz penceresi üzerindeki rubaiyi görmüş, Farsçayı çok iyi bilen Hasan Ali Yücel'e tercümesini yaptırmıştır. Atatürk tercümedeki: "Ey keremde, yücelikte ve nur saçıcılıkta güneşin, ayın, yıldızların kul olduğu sen. Garip âşıklar, senin kapından başka bir kapıya yol bulmasınlar diye öteki bütün kapıları kapanmış, yalnız senin kapın açık kalmıştır." ibaresini işitir işitmez şöyle demiş:

"Hz. Mevlana'nın büyüklüğü burada bir kere daha kendini gösterdi... Doğrusu ben, 1923 yılındaki ziyaretim sırasında, bu dergâhı kapatmayalım Müze olarak halkın ziyaretine açalım, diye düşünmüş; bir yıl sonra dergâh ve tekkelerin kapatılması kanunu çıkar çıkmaz İsmet Paşa'ya Mevlana dergâhı ve türbesini kendi eşyası ile Müze haline getir emrini vermiştim. Görüyorum ki, şu okuduğumuz rubainin hükmünü yerine getirmişim. Bakınız ne kadar mükemmel bir Müze olmuş..."

Cemal Kutay'ın ifadelerine göre, Mustafa Kemal'e emrindeki yardımcılarının “Paşam Mevlana'nın makamını müze haline getirmeniz üzerine halk buraya akın etmeye başladı. Bu bir sakınca doğurmasın” demeleri üzerine Atatürk'ün verdiği cevap ilginçtir:

“Eğer, Mevlana'yı hakkıyla tanımak ve benimsemek için ziyarete gitmekte olduklarına inansam öteki dergâhların da açılmasını sağlardım. Çünkü Mevlana'yı tanımak ve anlamak zaten diğer tüm tehlikeleri de ortadan kaldırmaktadır.”

« Son Düzenleme: Ekim 03, 2007, 07:29:01 ös Gönderen: MASON »
- Sahsima ozel mesaj atmadan once Yonetim Hiyerarsisini izleyerek ilgili yoneticiler ile gorusunuz.
- Masonluk hakkinda ozel mesaj ile bilgi, yardim ve destek sunulmamaktadir.
- Sorunuz ve mesajiniz hangi konuda ise o konudan sorumlu gorevli yada yonetici ile gorusunuz. Sahsim, butun cabalarinizdan sonra gorusmeniz gereken en son kisi olmalidir.
- Sadece hicbir yoneticinin cozemedigi yada forumda asla yazamayacaginiz cok ozel ve onemli konularda sahsima basvurmalisiniz.
- Masonluk ve Masonlar hakkinda bilgi almak ve en onemlisi kisisel yardim konularinda tarafima dogrudan ozel mesaj gonderenler cezalandirilacaktir. Bu konular hakkinda gerekli aciklama forum kurallari ve uyelik sozlesmesinde yeterince acik belirtilmsitir.


Ekim 03, 2007, 06:12:52 ös
Yanıtla #1

Alıntı
“Eğer, Mevlana'yı hakkıyla tanımak ve benimsemek için ziyarete gitmekte olduklarına inansam öteki dergâhların da açılmasını sağlardım. Çünkü Mevlana'yı tanımak ve anlamak zaten diğer tüm tehlikeleri de ortadan kaldırmaktadır.”

Zaten bazı şeyler anlaşılabilse müze sayısı çok artardı.  :) Ne büyük şanstır bir ülke için böyle bir ulu öndere sahip olmak.Keşke bazı karanlık kafalar da bunu anlayabilse.

Çok güzel bir paylaşımdı Teşekkürler Sn.Üstadım.

Saygılarımla,
Omnia mors aequat


Kasım 23, 2007, 02:26:17 öö
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi

Atatürk'ün Mevlana ile ilişkisini anlayamadım? Türklerin Başbuğ'u Atatürk neden Fars aşığı Mevlana'ya saygı duysunki? Herkes Atatürk'ü biryerlere çekmeye çalışıyor. Gerçekten çok gereksiz... Mevlana ve Yunus Emre hakkında en iyi açıklamayı Tarihçi - Türkolog Hüseyin Nihal Atsız yapmıştır zaten.

Yobazlar Atatürk'e Hazreti denilmesine karşıdır. Sen kalkıpta Hz. Atatürk dersen, "haşa Atatürk peygamber mi ki?" derler.
Peki Mevlana denilen Şems ile halvet olan fars aşığı eşcinsel ne? O peygamber mi diye sorunca da kişiyi dinsizlikle suçlarlar.

Bugun apo adlı ....... soyuna dahi sayın diyenler varken, Basbuğ Atatürk'ten hazreti ya da sayın seklinde bahsedilmesini içine sindiremeyenlerde yobaz kesim hainleridir.

Fars aşığı Mevlana'nın yazıları kitlesel uyuşturucu ve koyunlaştırma yöntemlerinden yüksek derecelide tesirli olan bir yöntemdirde...

Mevlana'nın 7 Öğüdü

Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol.
Şefkat ve merhamette güneş gibi ol.
Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol.
Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol.
Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol.
Hoşgörülükte deniz gibi ol.
Ya olduğun gibi görün.
Ya göründüğün gibi ol.

Bu ve bunun gibi "iyi niyette sınırsızlık" öğretileri insanları düşmanlarına ve görebilecekleri zararlara karşı direncini, gücünü azaltma ve hatta yok etme görevi görür. İnsan sürekli kötülükleri görmezden gelip tedbirlerini erteleyemez. Bir çukurun üzerinden tesadüfen atlarsın ikincide olmadı üçüncüde çukura düşer kolunu bacağını kırarsın.

Mevlana'nın yedi öğüdünü dünya görüşü yapmış bir kişinin örnek rezillikleri;

Adamımızın evine hırsız girer. Adamımız gürültüye uyanır. Işığı açar ve hırsız ile göz göze gelir.
Hırsız telaşlanır : Polisi arama nolur!
Adamımız : Ne polisi canım! Mevlana der ki "Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol". O yüzden ben de size eşyalarımı çalmanız için yardım edeceğim. İkimiz daha hızlı taşırız eşyaları.

***

 
Adamımız çarşıda yürümektedir. Yakınlarda ise kürtler gösteri yapıp açıkça Devlete isyan etmektedir. Adamımız gösterinin yakınlarında bir yerdedir
Birden adamımızın bir iki metre tam önünde kürtler Türk bayrağını yakmaktadır. Bayrağı yakan kürtler az sonra Polis tarafından yakalanır. Polis çevredeki şahitlere olayı sormaya başlar.
Polis, adamımıza doğru gelir olayı anlatmasını ister. Adamımızın aklında birden Mevlana'nın yedi öğüdünden biri yankılanıverir "Hoşgörülükte deniz gibi ol"...
Adamımız Polise yalan ifade vererek kürtllerin kusurunu örttüğünü ve Mevlana'ya layık biri olduğunu düşünerek hayatına devam eder.


Şimdi Mevlananın bu yedi öğüdünü birde Devlet politikası haline getirmenin rezaletleri;

Adamımız Başbakandır. Kuzey Irak'taki kürtler Rusya'dan bir kaç füze almıştır. Bu füzelerin bir kaçı Kayseri ve Ankara'ya düşer. Binlerce Türk hayatını kaybeder.

Başbakan ise bu konuda sakindir. Çünkü bir Mevlana "Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol" demiştir. Hemen kürt liderini telefonla arayarak "füze atmanıza ne gerek vardı canım? Toprak mı istiyorsunuz? İstediğiniz toprak olsun. İstediğiniz yerleşim birimlerini bana söyleyin yarın Meclise karar aldırıp oraları size verelim" der... (!)

Mevlana ve benzeri gereksizlerin öğretileri Türkçülük ile çelişmektetir. Bu kişilerin öğretileri kendi yüzyıllarına uygundur. İlerleyen ve ilerlemek isteyen disiplinli, ilerici Türkler için bu öğütler safsata ve hurafeden başka birşey değildir.


Kasım 23, 2007, 10:37:22 öö
Yanıtla #3
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Sn. Leon;

bir şeyler yazacaktim ama değmez gördüm;

Mesnevinin 5. cildinin 10-14 beyitlerinde şöyle der Hz. Pir-i Destgir MEvlana Muhammed Celaleddini Hudavendigari Rumi;

"Alemdeki güneşi yermek, iki gözüm de kör, karanlık ve çipil diye kendini yermektir.
Alemde muradına ermiş güneşe haset eden kişiyi bağışla sen.

Bir adam güneşi örtebilir, gözlerden gizleyebilir mi? Onun tazeliğini pörsütür onu soldurabilir mi?
Yahut haddi sonu olmayan nurunu eksiltebilir mi?
Yahut da onu mertebesinden indirebilir mi?

Ululara haset edene o haset ebedi bir ölümdür."



Kasım 23, 2007, 12:22:43 ös
Yanıtla #4
  • Mason
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 1235
  • Cinsiyet: Bay

Sn. İttihatçı, (Özellikle eski nickinizle hitabetmeyi uygun gördüm, umarım sakıncası yoktur.)

O dönemde İttihatçıların ve özellikle Atatürk' ün Galata Mevlevihanesine sürekli girip çıktıklarını biliyorsunuz umarım? Zamanın bilim ve edebiyat dilinde (Farsça) yazdığı için Fars aşığı diye nitelediğiniz Mevlana Celaleddin, bir ihtimal sizden daha Türk' tür. Zira Buharalıdır. Türk' lüğü basit payendelere dayandırarak yüceltmeye çalışırken Atatürk' ün tanımladığı "Türk Milleti" ruhuna aykırı davranıyorsunuz. Sahi "İttihatçı" hangi dildedir?"Leon Comandante" Hangi dildedir?

Kaldı ki Dünya' ya bıraktığı eserleri Türk' lüğü üzerinden değerlendirdiğiniz böylesi bir insana ilişkin, ırkından dayalı bilgi vermek bile beni üzüyor. Bazı insanlar tarihin ortak mirasıdır. Dünyanın kültürel simgesidir. Bu insanları eleştirirken ırklarından, dinlerinden, dillerinden bahsetmek faşistçe bir yaklaşımdır.

Hatırlatmak istedim.

Saygılarımla,
Tempus fugit...


Kasım 24, 2007, 12:29:35 öö
Yanıtla #5
  • Ziyaretçi

Sayın Alit,

Mevlana Türk veya İranlı ne farkedecek?  Kanı Türk ama beyin ve ruh itibariyle Türk olmayan Türk olsa ne olacak olmasa ne olacak?

Masonların ise Fars aşığı Mevlana'ya olan ilgisi - ilişkisini biraz araştırayım dedim. Hoş "Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı" adlı Masonik örgüt zaten malumunuz biliniyor. Ancak biraz araştırınca karşınıza aşağıdaki gibi bir yazıda çıkabiliyor. İlginç...

Alıntı
Masonlar'ın Mevlanası

Mevlana’yı kullanan gruplar arasında masonlar da öne çıkıyor. Mevlana’yı mesnedsiz "büyük mason" olarak adlandıran Masonların yanında, Mevlana’yı kullanarak prim yapan bir topluluk olan Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı özellikle dikkat çekiyor. Vakıf başkanı bayan Bülent Çorak’ın Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı adı altında, Mevlana’yı kullanarak yabancı ülkeler için “istihbarat” faaliyeti yaptığı ima ediliyor. Emekliliğinde bu vakfa katılan, istihbaratçı Yıldırım Özalpman Mevlana’yı kullanan vakıf hakkında, ürkütücü iddialar ileri sürüyor. İşte bu iddiaların bir kaçı: “Vakıf’ın üst kademesi gizlilik içerisinde çalışıyor. İçeride ciddi bir para trafiği yaşanıyor. Bülent Çorak sıkıştıkça gökten mesaj geldiğini söyleyip sorunları çözüyor. Vakfın ciddi bir kesimi Mason. Her yıl 18 Şubat ve 1 Kasım’da İsrail’den 100–150 kişilik bir grup Türkiye’ye gelip Bülent Çorak ve kızıyla irtibata geçiyor."
« Son Düzenleme: Kasım 24, 2007, 12:46:11 öö Gönderen: LEON COMANDANTE »


Kasım 24, 2007, 04:27:22 öö
Yanıtla #6
  • Mason
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 1235
  • Cinsiyet: Bay

Sayın İttihatçı,

Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı gibi oluşumların Masonlarla herhangi bir ilintisi yoktur. Söz konusu vakfın "Mevlana" diye bahsettiği kişi Mevlana Celaleddin Rumi değil Bülent Çorak isimli bir kadındır. Buraya devam eden Mason var mıdır? Bu Masonlar muntazam mıdır Gayrimuntazam mıdır? Bilemem... Bildiğim bu tür oluşumlarla Masonluğun bir ilgisi olmayacağıdır.

Size çok açık iki soru sormuştum (diğer yazdıklarımın işinize gelmeyip görmezden gelmenizi olağan karşılıyorum)  cevap vermek yerine haddiniz olmayarak Mevlana ile ya da Masonluk ile alakası olmayan bir kuruluş üzerinden Masonluğa saldırmayı denediniz. Tekrar soruyorum "İttihat" hangi dildedir? Leon Comandante hangi dildedir?

Bundan sonra bir örgütü "Masonik" "Masonlarla ilgili" diye nitelerken belgeli konuşursanız dikkate alınırsınız. Hoş bu belgeye dayalı konuşmak konusunda sizinle "dolu" da bir geçmişiz mevcut.

Keşke google da "Mason Mevlana" yazıp karşınıza ilk çıkan siteden copy - paste yapmak yerine Masonik olma payesi veriverdiğiniz örgütlenme hakkında biraz araştırma yapıverseydiniz.
« Son Düzenleme: Kasım 24, 2007, 04:35:09 öö Gönderen: Omnia Tempus Alit »
Tempus fugit...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
5625 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 13, 2009, 04:56:13 ös
Gönderen: khanjar
mevlana

Başlatan gsınmaz Tasavvuf (Sufizm)

1 Yanıt
3726 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 09, 2009, 04:17:18 ös
Gönderen: MASON
12 Yanıt
9042 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 23, 2016, 05:18:43 ös
Gönderen: evvah
0 Yanıt
2722 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 30, 2010, 10:57:58 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
3069 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 01, 2010, 11:47:42 öö
Gönderen: ceycet
4 Yanıt
28887 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 07, 2011, 08:44:30 ös
Gönderen: AQUA
0 Yanıt
5262 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 13, 2011, 04:43:33 ös
Gönderen: MASON
1 Yanıt
4208 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 19, 2011, 11:29:06 ös
Gönderen: hakan_34_06
0 Yanıt
3550 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 27, 2011, 03:51:27 ös
Gönderen: karahan
0 Yanıt
2646 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 17, 2012, 10:37:26 ös
Gönderen: scherif