Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: KİM KORKAR MASONLARDAN? - 2  (Okunma sayısı 2975 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 25, 2009, 09:21:38 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Resmî Masonluk Tarihinin Başlangıcı, 1717-38 Anderson Yasaları ve Büyük Loca’nın Kuruluşu

Anderson’a göre, 1716’da Londra’da hiçbir faaliyette bulunmayan diğer birkaç locanın yanında dört loca sivriliyordu. Bunlar: St. Paul kilise bölgesindeki Kaz ve Izgara Birahanesi’nde (The Goose and Gridiron Ale-house) toplanan loca; Drury Yolu yakınındaki Parker Yolu’nda Taç Birahanesi’nde (The Crown Ale-house) toplanan loca; Covent Garden, Charles Sokağı’nda Elma Ağacı Tavernesa’nda (The Apple Tree Tavern) toplanan loca ve Westminster’de Kadeh ve Salkım Tavernası’nda (The Rummer and Grapes Tavern) toplanan locaydı.
William Preston (1742-1818) ise neredeyse iki yüzyıl sonra Illustrations’ında, “o sırada Güney İngiltere’de bu dört locadan başka loca bulunmadığı...”nı yazmıştır. Ancak bu az sayıda olguyu bile katılanlar değil, bu olguların gerçekleştiği söylenenden yirmi yıl sonra Dr. Anderson bize iletmektedir. Onu ciddi olarak eleştiren ilk kişi olan büyük masonluk tarihçisi Robert Freke Gould şöyle yazar:
1717’de İngiltere Büyük Locası’nın kuruluşu ve onun tarihinin ilk altı yılı hakkında sâhip olduğumuz tek resmî beyan, 1738’de yayımlanan Dr. Anderson’ın Yasalar’ının ikinci baskısında bulunur. Beyan, şu ünlü sözlerle başlar: “MS 1716’da [İskoç] Ayaklanma[sı] sona erdikten sonra, Londra’daki dört loca bir Büyük Loca altında birleşmeyi uygun gördü...” [s. 109]. Şu halde bu olgunun tek kaynağı Anderson’dur ve o da söz konusu olayı gerçekleştikten epey sonra yazmıştır.
Muhtemelen 16. yüzyılın başından ve kesin olarak 17. yüzyılın başından beri, İngiltere’de çalışan veya “operatif” mason [duvarcı anlamında] localarına kabul edilen kişilere, aynı zamanda onursal üye diye bakılıyordu. Onlar ayrıca kabul edilmiş ya da spektülatif masonlar olarak biliniyordu; spekülatif denmesinin nedeni, gerçek duvarcılık zanaatı, sanatı veya mesleğiyle hiçbir ilgileri olmamasıydı. “Operatif” teriminin, operatif olmayan ya da spekülatif masonların ortaya çıkmalarından önce kullanılmadığı ve “kabul edilmiş” teriminin, duvarcı olarak çalışmayan bâzı kişileri bir mason locasına kabul etme eylemine işaret ettiği kolaylıkla anlaşılmaktadır. Bu nokta çok önemlidir, çünkü operatif masonlar açısından bir locaya alınma, en azından prensipte, bireysel nitelikte değildi; o meslekte çalışan herkes locaya alınabilirdi. Ancak, “kabul etme” ölçütleri, isteğe bağlı olup, esasen bireyseldi ve bunlar hakkında hiçbir somut bilgiye sâhip değiliz.
Büyük Loca’nin tarihine dönersek, 24 Haziran 1718’de: İkinci Büyük Üstad seçilen Payne, biraderlerden, eski mason localarının tüm eski yazılarını ve kayıtlarını arayıp bulmalarını ve Büyük Loca’ya getirmelerini istedi. Sonuçta, sözde “Gotik Yasalar”ın, ya da güya 16. ve 17. yüzyılların operatif masonlarının efsane, yükümlülük ve tüzüklerini içeren eski metinlerin birkaç baskısı ortaya çıkarılmıştı.

1719’da seçilen üçüncü Büyük Üstad, Royal Society üyesi, rahip ve o neslin ifadesiyle “deneysel felsefeci” olan Dr. John Theofilus Desaguliers idi (1676-1740).
Anderson, mason şöleninin bâzı kurallarını tespit eden, yenileyen ya da gözden geçirip düzelten ve masonların nasıl şerefe kadeh kaldırmaları veya sağlığa içmeleri gerektiğini kayda geçiren kişi olarak bahseder. O aynı zamanda, döneminde “Düklerin ve Lordların Masonluğa kabul edildiği” ilk Büyük Üstad olarak nitelenmişti. Daha sonra Anderson tarafından “Çırak” ve “Kalfa” olarak adlandırılan iki “Zanaat Derecesi”, muhtemelen onun Büyük Üstatlığı zamanında, bugünkü biçime yakın bir şey olarak şekillenmiştir.
1720’de George Payne ikinci kez Büyük Üstad seçildi. Cooke Yazması’nın bulunması ve üç yıl sonra, Anderson Yasaları’nın 1723 tarihli ilkine dâhil edilecek 39 genel kuralla (Eski Kurallar diye bilinirler) tamamlanması onun devrinde gerçekleştirildi.
Yükümlülüklere ve daha sonra Yasalara, niçin “Eski” dendiği açık değildir. Belki bunun nedeni, başlığın ifâde ettiği gibi, Büyük Loca’nın inceleyip başka bir versiyon hazırlaması için Anderson’ı görevlendirirken tavsiye ettiği yazmalardan daha eski bir yazmadan veya yazmalar serisinden alınmalarıdır. Ya da J. Roberts’ın kendisi, Anderson Yasaları’nın yayımlanacağını sezince, kendi kaynaklarının daha eski ve bu yüzden de üstün olduğunu belirterek onun etkisini azaltmak istemiş olabilir.
Eski Yasalar (veya Roberts Yasaları), her ne kadar basılı biçimde ortaya çıkan ilk yasalar olsa da, 1723’ten önce veya sonra yazılmış ve o tarihten sonra yayımlanmış birçok başka yasayla benzer modelde ve tarzdadır. Halbuki, 1723 Anderson Yasaları, her ne kadar Eski Yasalar’ın düzenini kısmen örnek alsa da, emsalsiz ve kendi türünün ilkidir.
Anderson’ın 1723 Yasaları’ndan çok azı tarihsel kaynak olarak değerlendirilebilir. O da, Eski Yasalar gibi tarihsel bir olgudur, daha doğrusu tarihsel eleştirinin onayından ve tarih yazımsal bir doğrulamadan geçerek bu özelliği kazanacaktır. Ancak eski Yasalar’dan farklı olarak, sâdece o çağda yaşayan spekülatif masonlardan oluşan kitleye masonik “geçmiş”in tanıtılmasına değil, öncelikle Zanaat’ın ümit edilen canlanma ve yayılmasına göre masonların kendilerine nasıl bakmaları gerektiğine yönelik geniş bir yaklaşım özetiydi.
Anderson Yasaları’nın işlevi, açık olarak ilk önce başlığında tanımlanmıştır-“Locaların kullanımı için” sonra şu şekilde devam eder: “Yeni Kardeşlerin tekrislerinde Üstad veya Nazır söze başladığında okunmak üzere...” ve “...Londra Localarında kullanılmak...Üstad emrettiğinde okunmak üzere...”; ve sonra son kısımdan (Genel Tüzükler) önce: “Londra ve Westminster içindeki ve civarındaki Locaların kullanımı için”.
Kitabın ilk bölümü, yâni tarih, eski Yasalar’dan farklı olarak, Lamek’le ve “tufandan önce”yle değil, doğrudan Yaratılış’la başlar. Sonra, hemen bunun ardından, masonlara ve onların sanatının ilk amblemi olan sütunlara ilk değinme görülür.
Kitab-ı Mukaddes’in çok önemli olmayan bütün şahsiyetlerinin, ya mason ya da geometri ve mimarlıkta uzman oldukları söylenir. Ancak masonik terminoloji denebilecek şeyden, Musa’nın masonik tarih sahnesinde görünmesiyle birlikte bahsetmeye başlarız.
Sonra, Süleyman’ın Tapınağı’nın inşa edilmesi bahsine geçiyoruz ve “Loca” sözcüğü ilk kez burada zikrediliyor. Süleyman’ın Tapınağı, yalnız tanrısal ilham taşıyan mimarlık ve taşçılık tarafından ulaşılabilecek bir zirveye işaret eder.
Got akınları ve İslami fetihlerle damgalanan ortaçağ aşağılanarak incelenir. Tarihin İngilizlere ait bölümü, dönemin Roma geçmişinden neredeyse tamamen habersizliğini vurgulayarak başlar ve bu kayıp mimari mirasını yeniden toparlamak, hâttâ eski haline getirmek için son girişimleri izlemeye devam eder.
Daha sonra Anderson, 15. yüzyıla ait “belli” bir isimsiz masonik kaydı nakleder. Bu kayıt önemlidir. Çünkü özel olarak masonik tarihi tasvir etmenin yanı sıra, Anderson Yasaları’nın ataları sayılabilecek ve onunla doğrudan ilişkili eski yükümlülüklere, yasalara ve tüzüklere işaret ederek masonluk tarihinin “yazılı” geleneğinin başlangıcını belirler. Sonunda kayıtlar, en az dört yüz senelik bir atlamayla, VI. Henry (1422-1461) saltanatına sıçrar. Bu devirde operatif masonlar İngiliz tarihinin bir parçası haline gelmiştir.

Burada, 15. yüzyıl ortalarında çalışan ve çalışmayan (soylu ve seçkin) diye zâten iki farklı türde mason bulunduğu ve yalnız çalışanların nizamname kapsamına girdiği oldukça kesin bir dille ifâde edilmiştir.
Anderson Yasaları’nın tarihsel kısmının son bölümü, İskoçya’daki masonluk tarihi hakkındaki kısa bir açıklama dışında, “augustan Stili”nin “Gotik Cehalet” karşısındaki zaferini ve çalkantılı 17. yüzyılın tüm olaylarına rağmen masonluğun kademeli gelişimini tasvir eder.
Anderson’ın dünya, mimarlık ve masonluk tarihi burada kesilir ve on beş sene sonrasına atlayıp, iyimser bir üslupla 1717’de İngiltere Büyük Locası’nın kuruluşuyla devam eder. Bu bizi, yarı efsanevi tarihten ziyade az çok kanıtlanmış bir diyara götürür. Hikâye, masonluk ve İngiltere’nin yanı sıra şimdiki Büyük Üstad Montagu’nün de bir tür methiyesi haline gelir. Bu Yasalar Kitabı, Montagu’nün himayesinde ve onun emriyle başlatılmıştır.
Ancak, sonuç paragraflarında oldukça önemli üç nokta bulunur.
1.   Birincisi, masonlukla Ortaçağ Hıristiyan tarikatları arasında bağ kurulmasıdır.
2.   İkinci nokta, masonluğun kozmopolit karakterini vurgular; masonluk tarih boyunca kendini uluslararası bir gizli masonik işaretler diliyle ifâde etmiştir.
3.   Üçüncü nokta, özellikle İngiliz masonluğunun evrenselciliği üzerinde durur.
Tanrı ve dinle ilgili en önemli ve tartışmalı ilke, Anderson’ı ilgilendirdiği kadarıyla, gelecek nesil mason meclis üyeleri ve tarihçilerine yeniden yorumlama olasılığına-yanlış yorumlardan hiç söz etmiyoruz bile-yer bırakmayacak bir açıklık ve kesinlikle formüle edilmiştir. Bu yaklaşım muhtemelen onun hem yeniden hem de yanlış yorumlanmış olmasından kaynaklanıyordu ve hemen ardından olabildiğince açıklığa kavuşması için yalın bir biçimde anlatılmıştı:
Bir Mason, sıfatının gereği, Ahlâk Yasası’na uymak zorundadır ve eğer Sanat’ı doğru anlıyorsa, ne budala bir ATEİST ne de dinsiz bir LİBERTEN olacaktır. Fakat eski zamanlarda masonlar her ülkede, o ülkenin ya da ulusun dininden-bu her ne idiyse-olmaya mecburdurlar. Şimdi ise özel kanıları kendilerine bırakılarak, tüm insanların kabul ettikleri dinden olmaları yeterli görülmektedir. Bu da, onları ayırt eden sıfat ve bağlantıları ne olursa olsun, iyi ve doğru İnsanlar ya da Onurlu ve Dürüst İnsanlar olmaktır. Böylece Masonluk, aksi takdirde birbirlerinden ebediyen uzakta kalacak kişilerin arasında bir Birlik Merkezi haline gelir ve hakiki Dostluğun kazandırılmasında bir vesile olur [s. 50].
Burada iki farklı din kavramı ile karşılaşıyoruz.
•   İlki mutlak, evrensel ve geneldir. Ahlaki bir kavram olarak, ona “ahlâk yasası” denir; halbuki dinsel bir kavram olarak, “...tüm insanların kabul ettikleri Din” diye formüle edilir.
•   İkincisi, göreli ve özeldir. Özeldir, çünkü dünyadaki her somut dinî, tüm dinsel çeşitlilik dünyasını kapsar. Görelidir, çünkü bir taraftan, farklılaştıranın birleştirene karşıt olması anlamında birinciye karşıttır; diğer taraftan, özelin genelle ilişkili olması gibi, daima birinciyle ilişkilidir. Bir başka deyişle, “Ahlâk Yasası” ve “tüm insanların kabul ettikleri [tanımlanmamış] Din” en iyi olarak görünür; herhangi özel bir din ise her ne kadar “budalaca tanrıtanımazlığa ve dinle ilişkisini kesmiş özgür düşünceliliğe karşı olması nedeniyle daima “nispeten iyi” olsa da, masonik evrenselcilik bağlamında “nispeten kötü” görünür.
Kitabın son bölümü Genel Tüzük’tür. 1720’de, o zamanki Büyük Üstad olan George Payne tarafından yazılmıştır ve “şimdi bu Kitabın yazarı...onları Kardeşliğin eski Kayıtları ve çok eski Adetleriyle karşılaştırıp bunlara indirgemiş ve bu yeni yöntem içinde öğüterek...” üzerlerinde yeni baştan bir çalışma yapmıştır.
Genel Tüzük’te, masonluğun İngiltere’deki bütün sonraki tarihi için özel önem taşıyan dört nokta vardır.
1.   İlki, adayların kabul kurallarıyla ilgilidir ve şunu ifâde eder:
2.   İkincisi, her yeni loca için geçerli merkezileşme ilkesini belirler. Büyük Loca’dan patent alınmadan loca kurulamaz. Aynı şey, özel bir locanın dağılması veya “listeden çıkarılması” için de geçerlidir.
3.   Üçüncüsü, bu Yasalar Kitabı’nın mutlak yetkesini ilan eder. O sırada Büyük Üstad olan Wharton Dükü’nün sözleriyle, “Biz bunların...her özel Locada, Hür ve Kabul Edilmiş Masonların geçerli tek Yasası olarak tanınması gerektiği kanısındayız...”
4.   Dördüncüsü, o zamandan beri masonluk pratiğinde, tarih ve felsefesinde çok büyük önem kazanmış masonik sırlarla-bu, başlı başına bir konudur-ilgilidir. Gizli ritüele tek gönderme, yeni bir loca kurmakla ilgili maddede görülür.

1723 Anderson Yasaları Hakkında Düşünceler

İlahiyatçı Anderson’a göre mason olmak,  Tanrı tarafından yaratılan insanın o sıradaki doğal durumu olarak kabul edilmektedir. İnsan “düştükten” [Cennet’ten kovulduktan] sonra, esas itibârıyla o doğal niteliğin insan seviyesindeki gelişimi olan tarihin bir parçası haline gelir. O doğal niteliğin, geçici olarak tanrısal mükemmeliyetin doğaüstü seviyesine yükseldiğini sâdece bir kez, Süleyman’ın Tapınağı inşa edildiğinde görürüz ve bu olay da, onu insanlık tarihinin akışının üstüne yükselten tanrısal müdahale yoluyla gerçekleşmiştir.
Ancak Anderson’ın hikayesinde bundan daha fazlası vardır; çünkü mason olmak, hemen her zaman insan toplumuyla bir arada var olan, ama aynı zamanda ondan açıkça farklı olan özel bir toplumsal örgütlenme türünü gerektirir. “Loca” bu ebedi üstyapının ve “Mason” ya da “Birader”, “seçkin bir insanın”; “Masonluk” da, o mitolojik seçkin sınıfın ismidir. Bu seçkin sınıfın varlığı, uygarlaşmış toplumların (Anderson’ın “yüksek seviyeli uluslar”ı) devamını daima güvence altına almıştır.
Anderson 15. yüzyıl ortalarından 17. yüzyıl sonlarına kadar olan dönemi anlatırken, “tüm masonlar seçkin insanlardır” düşüncesi, neredeyse hiç fark edilmeden “tüm seçkin insanlar masondur” düşüncesine doğru kayar.
Anderson Yasaları’nda, bir gizli-Katoliklik tohumu içeren Tanrı ve Din ile ilgili maddede, masonluğun Katolik değerleri çok açık bir biçimde ifâde edilmiştir.




« Son Düzenleme: Aralık 25, 2009, 12:27:04 ös Gönderen: Omnia Tempus Alit »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
4 Yanıt
4731 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 25, 2009, 09:03:30 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2799 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 26, 2009, 09:38:31 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2955 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 28, 2009, 03:47:49 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2957 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 29, 2009, 12:01:19 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2936 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 31, 2009, 10:34:41 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2676 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 01, 2010, 01:17:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2381 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 02, 2010, 11:14:52 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3180 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 03, 2010, 11:02:35 öö
Gönderen: Universal
11 Yanıt
11620 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 30, 2012, 05:15:17 öö
Gönderen: NOSAM33
7 Yanıt
6041 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 07, 2022, 06:34:49 ös
Gönderen: onurcelik