Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yapıldı- 32  (Okunma sayısı 3136 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 16, 2010, 08:19:40 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Yoapert ve yanındakiler mağaradan aşağıya inerken Faros onları yamacın ortalarında heyecanla karşıladı. Yoapert’in oraya nasıl tırmandığını ve bir çatışmaya giriştiğini görmüştü. Bu nedenle sağ salim dönüşüne çok sevindi ama elindeki kesik başa korka korka baktı. Bir şey demedi.

Hep birlikte yaylaya doğru indiklerinde, Zerbal ile birlikte diğer seçilmiş gönüllüleri göremediler. Onlar ise ötekilerin kaçtığını uzaktan izlemiş, peşlerine düşmüşlerdi. Ancak bir süre sonra ikişer üçer geldiler; elleri boş olarak. Onlara yetişememiş, dağın öte yanında ne yöne kaçtıklarını saptayamamışlardı.

Bundan sonra da şimdilik yapabilecekleri bir şey yoktu. Zerbal’ın dediğine göre, sayıları ve olanakları onları aramaya yetmezdi.

Hepsi çok susamıştı. Faros onları az ilerdeki bir çeşmeye götürdü.

Yoapert çeşmeden kana kana su içti; yalağın içine yarı bedenine kadar dalıp elini yüzünü iyice yıkadı. Her yanı yara bere içindeydi ama önemli bir şeyi olduğu da söylenemezdi. Bu arada Zerbal ona hançerini de yıkamasını söyledi ama Yoapert «Hayır!» diye ona karşı çıktı, «Böyle kalsın. Abiram’ı öldüren hançer belli olsun.» Çok hırslanmıştı. Sinirinden hâlâ tir tir titriyordu. Bu iş ona göre değildi ki…

Yoapert yıkanırken Zerbal Abiram’ın kesik başını alıp bir torbaya koymuştu. Yoapert, «Onu ben istiyorum.» dedi.

Zerbal sesini çıkarmadı. Yoapert henüz kendine gelememişti. Şimdi onunla tartışmanın yeri ve zamanı değildi; torbayı verdi. Yoapert, kanlı hançeri de torbanın içine atıp kuşağına bağladı.

Faros ile çeşme başında vedalaştılar. Hiç oyalanmadan develerine binip Kudüs’ün yolunu tuttular. Ancak Yoapert deveye kendisi mi binmişti yoksa zar zor bindirilmiş miydi, işte orası belli değil. Buna karşın, bir kesz bindikten sonra bir an önce Kudüs’e ulaşmak için deveyi dehleyip duruyordu. Deve bu, at değil; ne kadar dehlesen belki bir an için hızlanır ama sonra yine kendi temposuna döner. Oysa Yoapert sabırsızdı. Kent surlarına varınca dayanamadı ve deveden aşağı atlayıp, torbayı da eline alarak koşmaya başladı.

Bir şeye takılıp düştü. Torbayı elinden kaçırdı. Abiram’ın kesik başı torbadan çıkıp yuvarlandı. Telâşla yakaladı. Torbaya boş verdi. Hançeri de öteki eline aldı. Koşmayı sürdürdü.

Zerbal da devesinden yere atlamış, Yoapert’in peşine düşmüştü0. Bir yandan da onu durdurabilmek için avazı çıktığı kadar sesleniyordu.

Yoapert onu duyuyordu duyması ama durup dinleyecek halde değildi. Saraya herkesten önce varıp hemen Kral Süleyman’a olup bitenleri anlatmak derdindeydi.

Sarayın kapsına geldiğinde Zerbal ona yetişti. Yakalamak istediyse de Yoapert sıyrıldı ve paldır küldür kabul salonuna daldı.

Kral Süleyman’ın kabul salonunda olduğunu nereden biliyordu?... Belki de içine doğmuştu. Hem sadece o mu? Sur Kralı Hiram da oradaydı; Adoniram, Zadok, Akizar, Stolkin ve daha birçokları…

Hiçbir kurala uymadan, paldır kültür içeriye girip, onu tutmak isteyen Ben Dekar’ın da elinden sıyrılarak, doğruca gidip kralın önünde diz çöktü.

Süleyman’ın onu karşılama tarzı hiç de umduğu, beklediği gibi çıkmadı. İçeriye böyle girişi bir yana dursun, bir elinde bir kesik kafa, diğerinde kanlı bir hançer vardı.

Süleyman, «Yohaben!... Bu da ne demek oluyor?... Nasıl olur da buraya böyle girersin?» diye bağırdı.

Yoapert, «Mimarımız Hiram Usta’nın canına kıyan Abiram’ı öldürdüm. İşte kafası.» diye âdeta öğündü.

Süleyman ayağa fırladı. «Yazıklar olsun sana!» diye haykırdı. «Nasıl böyle bir iş yaparsın?... Ben size, hepinize, dikkatli olmanızı, onları öldürmekten özenle sakınmanızı, sadece yakalayıp getirmenizi söylememiş miydim?... Sen ki burada önemli bir görevlisin. Bunu nasıl anlamazsın? Nasıl benim buyruğuma karşı çıkarsın? Böyle karşılıklı öldürmelerle adaletin sağlanabileceğini mi sanıyorsun? Bu hiç sana yakışır mı?... Şimdi, tek başına uygulamaya kalkışmış olduğun adalet, senin üzerinde uygulanacaktır. Öldürdüğün o adam bir zanlıydı. Yargılanmalıydı. Suçlu bulunursa gerektiğince cezalandırılmalıydı. Sen ise onu öldürüp yargıyı engelledin. Daha da kötüsü kendini yargı gücünün yerine koymuş oldun. Büyük bir suç işledin.»

Yoapert ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırmıştı. Kutlanmayı beklerken çok sert bir tepki ile karşılaşmıştı. Pişman olmuştu. Keşke Zerbal onu durdurmak istediğinde dinleseydi. O, bu durumun, olan bitenin Kral Süleyman’a nasıl anlatılması gerektiğini çok daha iyi bilirdi. Abiram’ı öldürmüş olduğundan ötürü Süleyman belki gene kızardı ama Zerbal bunu ona uygun bir şekilde bildirebilirdi. Heyecana kapılarak düşüncesizce davranışının sonucunda çok zor bir durumda kalkıştı. Şimdi ne yapmalıydı? Kendisini savunmalı mı, yoksa artık hiçbir şey demeden bundan sonra olacaklara boyun mu eğmeli.

Zaten kendisini savunmaya kalksa, buna fırsatı olmadı. Süleyman yerine otururken, «Gözüm seni görmesin. Yıkıl karşımdan!» diye son bir kez daha bağırdı. Yoapert bir elinde Abiram’ın kesik başı, diğerinde kanlı hançer, ayağa bile kalkamadan, iki büklüm geri geri giderek kabul salonundan çıkarken seslendi: «Bu kendini bilmezi zindana atın. Sorgusu yapılana dek orada kalsın.»

Dışarıya çıkar çıkmaz, çoktan yetişmiş ama içeriye girmeden kapının önünde kalmayı yeğlemiş olan Zerbal hemen uzanıp Yoapert’in elinden Abiram’ın kesik başı ile kanlı hançeri çekip alarak bir torbanın içine tıkıştırdı. Sonra da ona çok sert bir şekilde «Buraya bak!... Şimdi dosdoğru odana git. Hiç kimseyle konuşma. Orada bekle ve sakın hiçbir yere ayrılma.» dedi.

Yoapert süklüm püklüm odasına gidip, kendisini döşeğin üzerine attı. İşte şimdi yine ağlayacak gibiydi. İşin kötüsü, bu kez hüngür hüngür ağlamak istiyor ama gözünden tek bir damla yaş bile gelmiyordu. Boğazına koskoca bir yumru oturtulmuş gibiydi. Sıtma basmış gibi zangır zangır titriyordu.

Suçlu değildi, suçlu sayılmamalıydı ama yanlış davranmış, bunun sonucunda yanlış anlaşılmıştı. Canını dişine takıp görevini yerine getirmeye çalışmış, ölümle burun buruna gelmiş, hatta bir ara öldüğünü bile sanmış, bundan ötürü birinin daha ölümüne neden olmuştu. O belki ölümü çoktan hak etmişti ama Kral Süleyman haklıydı. Onun ölümü hak etmiş olduğuna o, Yoapert karar veremezdi.

Ancak o Abiram’ı öldürmek istememişti ki… Öyle bir niyeti yoktu ki… İstese de beceremezdi.

Hem Abiram’ı öldürmüş olduğunu söylemişse de aslında buna kendisi de inanamıyordu. Abiram Yoapert’i öldürmeye çalışırken kendi kendine ölmüştü. Bir kazadır olmuştu. Cezalandırılmayı hak etmemişti. Olsa olsa elinde onun kesik başı ve kanlı hançer ile kuralları hiçe sayarak Kral Süleyman’ın kabul salonuna daldığı için cezalandırılabilirdi. Öyle düşünüyordu ama öyle düşünmesinin kendisine bir yararı olmazdı.

Günün tüm serüveni gözümün önünden bir kez daha, sonra bir kez daha aktı. Çok yorgundu. Bitmişti. Göz kapaklarım ağırlaştığının farkına bile varamadı. İçi geçti.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
5929 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2017, 11:53:28 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
2856 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 10:31:32 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3301 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 02, 2010, 05:25:21 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2662 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2010, 12:40:35 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2392 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2010, 06:31:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2467 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 06, 2010, 12:03:30 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2342 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 07, 2010, 03:31:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2481 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 06:09:00 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2454 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 06:33:54 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3572 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2012, 03:17:13 ös
Gönderen: ADAM