Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yapıldı - 39  (Okunma sayısı 2436 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 09, 2011, 08:57:01 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Kral Süleyman tapınağın mimarı Hiram Usta’yı öldürenlerden hiç olmazsa ikisinin yakalanıp yargılanarak cezalandırılmış olmasına çok sevinmişti. Nitekim Yoapert’in kazara öldürmüş olduğu katil de zanlı olarak yargı karşısına çıkarılmış olsa sonuç değişmeyecekti. Ancak ikisini yakalayanları daha önemsiyordu. Bu bağlamda hayli duygusal sayılabilecek bir tutum bile sergiledi. O seçilmiş on beşleri, belirgin bir şekilde ödüllendirmeye karar verdi.

Daha önce sırası gelmediği için sözünü etme fırsatı doğmamış bir başka konuya değinmek gerekiyor.

Kudüs’te, Hiram Usta’nın öldürülmesi ve tapınağın yapımının aksamaya uğraması ile ortaya çıkmış olan sorun göz ardı edilip bir yana bırakılacak olursa, bu kent ve çevresinde oldukça iyi hesaplanıp kurulmuş bir düzen vardı. Fakat ülkenin diğer bölgelerinde durum çok farklıydı. Süleyman’ın çalışma odasına gelen ya da toplantı odasında buluşan devlet görevlileri sık sık bundan yakınmaktaydı. Hele kısa bir süre önce başhaznedarlığa atanmış olan Stolkin’in yakınmaları bitmek tükenmek bilmiyordu çünkü vergiler doğru dürüst toplanamıyor, yatırımların nereye ve nasıl harcandığı bilinemiyordu. Üstelik yolsuzluk, rüşvet ve başıboşluk almış yürümüştü. Kudüs’te düzen, ülkenin diğer her yerinde anarşi egemen gibiydi.

Süleyman’ın kimi danışmanlarının dediğine göre; bu durum, devletin tek merkezci bir tutumla yönetilmesinden ileri geliyordu. Böyle olunca, devlet her yere gerektiğince yetişemiyor ve denetleyemiyordu. Sınırlı da olsa bir otorite ile donatılmış, sorumluluk ve yetki alanları tanımlanmış, devleti doğrudan temsil eden, inisiyatif de kullanacak yerel yöneticilere gerek olduğu söyleniyordu.

Bunun üzerine Süleyman, her kavmin yerleşim bölgesinin başına merkezden gönderilecek bir vali atamayı öngördü.

Kimi danışmanları Süleyman’a, her ne kadar o bilir ve onun dediği olursa da, bunun da sakıncaları çıkabileceğini, merkezden vali niteliğiyle gönderilecek olan kişi gideceği bölgenin özelliklerini pek iyi bilmezse, bu kez bundan ötürü sorunlar doğabileceğini belirterek, valinin ilgili bölgenin halkından seçilerek atanmasını önerdiler. Süleyman onların bu önerisini bir nebze haklı bulmakla birlikte, «Kendilerine güvenebileceğimiz, bize bağlılığını kanıtlamış kişiler gönderilmelidir. İlgili bölgeden seçeceğimiz biri, ister istemez devletin genel yararlarından çok kendi bölgesinin özel yararlarını öncelikli tutacaktır. Halkına yakınlığı nedeniyle yanılgıya düşebilir ve otorite sağlamakta güçlük çeker. Hatta halkı ile birlikte bize kafa tutmaya kalkışması bile söz konusu olabilir.» diye bir gerekçe gösterip, «Öyle bir olasılığı daha sonra düşünürüz. Her bölgeye vali olarak atayacağımız kişiler, yanlarına alacağı devlet görevlilerini de gelecek için yetiştirmekle sorumlu olur.» diyerek bu konuyu kapattı.

Biri duygusal, diğeri devlet yönetimiyle ilgili olan iki gereksinme birleşince; Süleyman, seçilmiş on beşlerden on ikisini vali olarak atamaya karar verdi. Bunlardan üçü zaten doğrudan sarayda kralın yanında görevliydi: Süleyman valiliklere diğer on ikisini atayacak olursa hiç kimse bundan ötürü üzülmezdi. Buna karşın bu çözüm de Süleyman’a pek hoş gelmiyor, hiç kimsenin kırılmamasını istiyordu.

O sırada Sur Kralı Hiram daha henüz Kudüs’teydi ama artık ülkesine dönmek üzereydi. Süleyman, onu sarayın dış kapısına kadar geçirdi. Tam yola çıkmak üzereydi ki, Süleyman apansız ona bu konuyu açtı ve kendisine bir çözüm önermesi ricasında bulundu.

Sur kralı şaşırdı. Belki seçilmiş on beşlerden her birinin niteliklerini teker teker göz önünde tutarak ve yılların bir kral olarak ona kazandırdığı deneyime dayanarak bu soruna akılcı bir çözüm önerebilirdi ama bunun için zaman gerekirdi. Acaba Süleyman bu soruyu neden daha önce, fırsat varken sormamıştı? Kim bilir, belki aklına gelmemiş belki de özellikle öyle uzun boylu düşünülerek çözümü bulunacak bir tarzda sormak istememiş, Kral Hiram’ın aklına gelen ilk ve basit önerisini almayı düşünmüştü.

Nitekim Sur Kralı da Süleyman’ı yanıtsız bırakmak istememiş olsa gerek ki, şöyle bir düşündü ve bu konuda doğrudan hiçbir karar veremiyorsa, daha önce olduğu gibi aralarında kura çektirmesini önerdi.

Süleyman, Hiram’ın önerisini benimsedi. Bu amaçla bir tören yapılmasını uygun bularak tarihini de hemen saptadı. Su Kralı Hiram «Ben de bulunmak isterdim. Fakat artık ülkeme dönüp oradaki işlere bakmam gerek. Sonucunu nasıl olsa öğrenirim.» diyerek ayrılırken Süleyman’ın kulağına eğilip, «Şu Yoapert var ya… Benim halkımdan olduğu için söylemiyorum ama hani o da görevlendirilirse sevinirim.» diye ekledi.

Yoapert bunu duymuş olsa herhalde Sur kralı hakkında düşündüklerinden ötürü çok utanır ve yüzü kulaklarına kadar kıpkırmızı olurdu.

Seçilmiş on beşler, belirlenen tarihte günün altıncı saatinde kabul salonunun önündeki bekleme alanında toplandı. Zerbal görev yerini şimdilik gene başkasına bırakmıştı. Elbette Yoapert de o an görevinin başında değil, seçilmiş on beşler ile birlikteydi. Aslında o burada kalmak isterdi ve bu bakımdan Kral Süleyman’ın ilk önerisini daha çok benimsemişti ama böyle karar verilmişti; ne yapabilirdi ki?

Dış koruyuculuk görevini almış olan kişi kapıya on iki vuruş yaptı; on beş değil de on iki. Kapı aralandı ve iç koruyucu Ben Dekar «Kapıya böyle vuran kim?» diye seslendi. Dış koruyucu da «Gelenlerin hepsi seçilmişler. Yeni görevlerini almak üzere içeriye girmek istiyorlar.» diye yanıt verdi.

İç koruyucu aynı sözü içeriye aktardığında, Kral Süleyman’ın «Gelsinler.» dediği duyuldu.

Teker teker içeriye girdiler ve Kral Süleyman’ı yöntemince selâmladıktan sonra geriye çekilip kapının önüne dizildiler. Bu kez Zerbal kenarda kalmıştı.

Yoapert o anda kısa süre için düş kırıklığına uğradı. Valilerin belirleneceği böyle bir törende büyük bir kalabalığın hazır bulunacağını sanıyordu. Oysa burada Kral Süleyman ile birlikte topu topu on kişi vardı. Hepsi de öteden beri tanıdığı görevlilerdi. Hiçbir özel konuk yoktu. Önceki benzer törenlerde olduğu gibi, bu kez de salonun döşenişinde bir özellik, bir farklılık bekliyordu; o da yok sayılırdı. Duvarlar yine kara perdelerle kaplanmıştı, her nedense; oysa bugün burada yas tutmak söz konusu değildi, şenlik olmalıydı ona göre. Yadırgadı. Süleyman’ın tahtının arkasında gene o birbirinin içine geçmiş üç üçgenden oluşan dokuz kollu yıldız asılmıştı ama bu kez ortasına “ay” yerine bir parlak “güneş” figürü yerleştirilmişti.

Yoapert’in pek bir fark olmamasına ilişkin düşüncesi biraz ön yargı sayılırdı. Nitekim şu güneş figürü bile önemli bir fark sayılmaz mıydı? Üstelik orada bir başka pano daha vardı. Uzaktan iyi seçilemiyor, sadece irice bir kırmızı nokta gibi görünüyordu. Ancak sonra Kral Süleyman seçilmiş on beşlere oturmalarını söyleyip, Akizar da onlara daha yakında bir yer gösterince, Yoapert o kırmızı noktanın aslında bir yürek figürü olduğunu gördü. Fakat öyle sıradan bir yürek değil, yanmakta olan, âdeta alev almış bir yürek.

Bunları gözden geçirdiğinde Yoapert önceki düşünceleri nedeniyle utandı hatta biraz da kızdı kendi kendine. Hep olduğu gibi. Sonra da düşündü: “Bak işte yine yanıldım. Demek bende de hâlâ pek bir değişiklik olmadı. O halde burada niçin olsun ki!”

Salon, her biri üçer mumlu olmak üzere dört iri şamdan üzerinde toplam 12 ışık ile aydınlatılmıştı. Böylece, ülkenin her bir bölgesinde öteden beri yalnızca bir umut ışığının bulunduğu karanlık günlerin artık son bulmuş olduğu vurgulanıyor gibiydi.

Gerçi bu toplantının amacı, günün konusu biliniyordu ama Süleyman bir kez daha anlattı. «Böyle bir göreve atanacak olanlar, sorumluluklarını ve yetkilerinin sınırını pek iyi bilmeli, bunları bilinçle üstlenmelidir.» dedi. Ardından, uzun ve yorucu bir çalışma yapılacağı için herkesin oturduğu yerde konuşabileceğini belirtti. Bundan sonra da devlet görevlilerinden her birine teker teker söz verdi.

Her söz alan, bir valiyi ne gibi sorunların beklediğini, kendilerine göre neyin nasıl yapılmasının uygun olacağını ayrı ayrı anlattı. Süleyman pek ender olarak, bir düzeltme ya da ekleme yapmayı gerekli gördüğünde anlatanın sözünü kesti; çoğu kez kendi görüşünü eklemeyi sona bıraktı. Her keresinde kendi diyeceklerini de ekledikten sonra seçilmişlere dönüp anlatılanları iyice anlamış olup olmadıklarını sordu. İlgili konu üzerinde soru sormak ya da görüşünü doğrulatmak isteyen olduğunda söz verildi. Soru üzerine gerekli açıklama yapıldı. Bireysel görüş ya da eğilimini belirterek bunun üzerinde tartışma açılmasını isteyen olduğunda, Süleyman bunu uygun ya da yararlı bulmuşsa uygulandı.

Bu anlatımlar açıklamalar ve görüşmeler saatlerce sürdü. Sonunda seçilmişlerden her biri herhangi bir bölgede vali niteliğiyle görev alacak olan kişileri nelerin beklediğini ve o kişiden neler beklendiğini iyice anlamış oldu.

Sıra seçilmiş on beşlerin arasından on iki kişinin belirlenmesine geldiğinde, Süleyman toplantıya kısa bir ara verdi. «Herkes gereksinmesini gidersin ve hemen dönsün. Bu işi bugün bitirelim.» diyerek kalktı. Hepsinden önce kendisi çıktı.



« Son Düzenleme: Ocak 10, 2011, 11:16:20 öö Gönderen: skullG »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
5943 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2017, 11:53:28 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
2858 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 10:31:32 öö
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3305 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 02, 2010, 05:25:21 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2664 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 03, 2010, 12:40:35 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2394 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 04, 2010, 06:31:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2470 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 06, 2010, 12:03:30 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2346 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 07, 2010, 03:31:59 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2483 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 06:09:00 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2457 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 06:33:54 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3577 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2012, 03:17:13 ös
Gönderen: ADAM