Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kut'ül Amare Hakkında.  (Okunma sayısı 2112 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 02, 2016, 02:09:28 ös
  • Yeni Katilimci
  • *
  • İleti: 19
  • Cinsiyet: Bay

 Kut'ül Amare zaferinin tarih kitaplarından kaldırılması ayrıca eskiden kut bayramı ile ilgili ne düşünüyorsunuz?


Mayıs 02, 2016, 06:12:10 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

Kut´ül Amare.
Bu ismi ilk duydugumda acaba dedim kürtlerdenmi yoksa ermenilerdenmi bahsediliyor.
Türkiye´de dogdum büyüdüm ömrümün yarisini orda yasadim ( bu arada yasimin 50 civari oldugunuda söyleyeyim ) ve 11 yil okula gittim.
Böyle bir isim ne okudum ne duydum.
Belki benim cahilligim.
Derken iki haftadir bu isimle yatip bu isimle kalkiyoruz.
Sanki yeni bir Kurtulus Savasi verilmis ve kazanilmis ve bunun bayrami yapiliyor.
Hatta dünyada cocuklara armagan edilmis tek cocuk bayrami olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Cocuk Bayrami´ni dahi kaldirdik buyüzden.
Ve en acisi Almanya´da yasadigim sehirde heryil yapilan ve cocuklarimla iki gün boyunca gidip eglendigimiz kutlamalar dahi bu yil yapilmadi ve benim cocuklarim bundan mahrum kaldilar.

Ben bu Kut´ül Amare hakkinda hic bir sey söylemeyecegim cünkü bilmiyorum .
Ama bu gün Haberdar haber sitesinde yazan bir köse yazarinin bu konuda yazdigi ve cok begendigim yazisini izninizle aktarmak istiyorum.

Alinti baslangici.

Kut’ül Amare yahut en son yoksul kandırma numarası

Şimdi de başımıza yeni icat, daha düne kadar çoğu kimsenin adını bile duymadığı şu “Kut’ül Amare zaferi” çıkmasın mı!

 

Yahu, ne zaferi?

 

Koskoca Dünya Harbini kaybetmişsiniz; beş milyon km2 toprağınız gitmiş, siz halâ “İngilizleri nasıl da yenmiştik” derdindesiniz.

 

Erdoğan, ne siyasi tarihten, ne de harp tarihinden haberi olan; bunları ancak televizyon dizilerinden öğrenmeye kalkan kara kalabalıkların o zayıflıklarını hiç kaçırır mı!

 

Bir üfledi, o sabah hepsi yataklarından kahraman olarak uyandılar.

 

Size gülemiyorum bile.

 

Zafer denince, siz ne anlıyorsunuz, Allah aşkına?

 

On bin şehit vermiş, neticede o toprağı da kaybetmişsiniz.

 

Neresi zafer bunun?

 

Savaş, kumar masasına benzer. Sonunda parayı kimin götürdüğü önemlidir. Kıçından donuna kadar alınmış adamın, “bir ara nasıldım ama” diye sevinmesi ne hazindir.

 

Kaldı ki, askeri stratejide mühim olan muharebelerin değil, harbin kazanılmasıdır. Kimi hâllerde, kesin sonuç almak için yapılacak “taarruz harekâtının sıklet merkezi”ni gizli tutmak maksadıyla, hasmı yanıltacak kayıplara bile başvurulabilir.

 

İngilizlerin Hint tümenini yem gibi kullandıkları Kut’ül Amare’de siz enerji kaybederken, birkaç sene sonra az daha Anadolu’yu bile kaybedecek bir noktaya nasıl geldiğinizi halâ anlayamadınız mı?

 

Dünya Harbi, temelde, “dönemin küresel hegemonyacısı İngiliz emperyalizmi”yle, “sömürgecilikte geç kalmış Prusya yayılmacılığı” arasında geçen bir kavgaydı.

 

Osmanlı ise, çağın gerisinde kalmış köhne emperyal yapısının dağılmasını, Almanların yanında yer alarak önleyebileceğini uman bir piyon konumundaydı.

 

Araplar da, Osmanlı idaresine karşı İngilizlerle müttefiktiler.

 

O yüzden, Osmanlı’nın İslâm dünyasını koruduğu palavrası bir yana, ortada bu mahiyette bir kutsal savaş da yoktu.

 

Peki Erdoğan bunları neden yapıyor?

 

Dikkat ederseniz, son nutuklarında hedefinin “nişan hattı”nı bir çıt daha yükseltti.

 

“Önder İmam Hatip Gençliği”ne yaptığı konuşmada “tüm ümmetin, hattâ tüm insanlığın geleceğini inşa etme vazifesinin, (tanrı tarafından) İmam Hatiplilere verildiğine inandığını” söyledi.

 

Ayrıca, “İmam Hatiplerin ve İlâhiyat fakültelerinin, eski medrese geleneğinin kültür birikimine henüz ulaşamadığı”ndan da yakındı.

 

Biz de böylece, yozlaşma hususunda alacağımız daha epeyi bir yolun olduğunu öğrenmiş olduk!

 

Bu bilinçten yoksun herkesin, “sıradan diploma sahibi” kimseler kaldıklarını ilâve etmeyi de ihmal etmedi.

 

Erdoğan’ın bütün yaptığı, Kemalizm’den yararlanarak Kemalizm’le hesaplaşmak ve toplumu dine dayalı bu ümmet siyasetine sürüklemektir!

 

İşte Kut’ül Amare’yi de o ümmetçiliğine bir fenomen olsun diye seçmiş gözüküyor.

 

Tabii ortada, bunu benimseyecek herhangi bir Arap dünyası falan yok.

 

Örneğin Irak yönetiminin, daha birkaç ay önce, oraya eğitim maksadıyla giden az sayıdaki askerimizi topraklarından derhâl çıkarması için BM nezdinde Türkiye’ye ültimatom verdiğini hatırlasanıza!

 

Bunun zaferle maferle de ilgisi yok!

 

Erdoğan ne yapıyor, ediyor; ümmetçi emellerine sizi alet etmeyi başarıyor.

 

Oysa daha birkaç gün önce “Ortadoğu’da Müslüman Müslüman’ı kırıyor” demiyor muydu?

 

Yüz sene önce olanların ne farkı var ki, bugünkülerden?

 

Bir tarafın başında Almanların, diğer tarafın başında İngilizlerin olduğu, Türklerle Müslüman Hintlilerin ve Arapların birbirini kırdığı savaşlar değil miydi onlar da, şimdi kalkmış o İttihat Terakki projelerinden zaferler devşirmeye kalkıyor?

 

Alman yayılmacılığının peşine takılarak yapılan bir savaşla övünmek ayıptır.

 

Savaş, kendi toprağını savunursan meşrudur; aksi hâlde cinayettir.

 

Adını bile telâffuz edemediğiniz yerleri bir zamanlar kendi toprağınız sanmak gaflettir.

 

“Bir vakitler şuraları şuraları bizimdi.”

 

“Biz” kim ya?

 

Bir kere o “biz”, siz değilsiniz; siyasal iktidarlardır!

 

Bütün egemenler kara kalabalıkları, milliyetçilik duygularını sömürmek suretiyle kendileriyle birmiş, özdeşmiş gibi göstererek aldatırlar.

 

Kendinizi devletle kaim görmeyin; siz devlet değilsiniz, onun ufaladığı birisiniz.

 

“Macaristan’a iki yüz sene hükmettik!”

 

Kim hükmetti; Amasyalılar, Çorumlular, Niğdeliler, Kastamonulular mı?

 

Onlar Boşnaklardı; Arnavutlar, Hırvatlar, Sırplardı.

 

İtalyan sahillerini haraca berece kesenler Cezayirliler, Tuna boylarını kılıçtan geçirenler de Kırım Tatarlarıydı; size n’oluyor?

 

Sizin dedeleriniz kıraç Anadolu’da, bir çift öküz ve bir karasabanla zorla toprağa koşulmuş kölelerdi, yüzlerce yıl.

 

Hattâ son dönemleri saymazsak, uzun Osmanlı tarihinin kanlı sayfalarının aktörlerinden değillerdi, diye sevinseniz bile yeridir.

 

O yüzden, siz kendi evinizi idareye muhtaç, yarın ölseniz belediye olmasa cenazesi ortada kalakalacak garibanlarsınız; size mi düştü emperyal hayaller kurmak?

 

Tutun ki dedeleriniz muhteşemdi; bunun çocuklarınıza yedireceğiniz bu akşamki yemeğin protein değerine faydası ne?

 

Siz kendi derdinize yansanıza!

 

Bugüne bugün, dünyanın “İnsanî Gelişmişlik Endeksi”nde, eski Osmanlı toprağı ülkelerinden bile geridesiniz.

 

Bir afra tafranız eksikti, bir de boş boş böbürlenmeniz!

 

Kapağı atabilme fırsatı doğsa, bugün o İngiliz evlerine çocuk bakıcısı olmak için bile, ilk siz girerdiniz alimallah kuyruğa!

 

Zaten dikkat edin, bu tür cengâverlik meraklıları, evde babasından, okulda öğretmeninden, askerde de komutanından bol bol sopa yiyerek büyümüş; kafasını sokacak iki göz evi ya da iki dönüm toprağı olamamış baldırı çıplaklar arasından çıkar, genellikle.

 

Efendim, adamlar Çanakkale’ye bak ta Avustralyalardan, Yeni Zelandalardan gelip de anıyorlarmış dedelerini.

 

Biz yapınca mı kötüymüş?

 

Anzakların hepi topu bir tane savaşı var.

 

Onu da yanlış buldukları için, her sene nedametle ve elemle yâd etmek üzere geliyorlar.

 

Sizin algılayamadığınız da bu!

 

Bir de, Çanakkale ile Kut’ül Amare’yi aynı kefeye koymazlar mı?

 

Biz Çanakkale’de kendi yurdumuzu, öz toprağımızı savunmuştuk.

 

Kaldı ki, onun kazananı da Sovyetlerdir ya, neyse…

 

Kut’ül Amare ise, söylerken bile dilinizin dolandığı bir Arap ülkesi.

 

O topraklara bakarak bir zamanlar bizimdi derken, unutmayınız ki, şimdi yaşadığınız yerler de bir vakitler başkalarınındı.

 

Kalkıp aynısını size söyleseler, ne düşünürdünüz?

 

Bugün itibariyle, bağımsızlıklarını kazanmış toplumların toprakları üzerinden şan şeref devşirme devri kapanmıştır.

 

Türkiye, düşmanlık üretecek tarihsel iddiaları geride bırakmış, herkesten aynı anlayışı bekleyen, çağdaş dünyanın uygar bir üyesidir artık.

 

Neticede harp tarihi, şoven duygularınızı tatmin edeceğiniz bir meditasyon alanı değildir.

 

Cenk meraklısısınız diye, sizi kimseler alkışlamaz.

 

Bu çağda böyle törenler yapılmaz.

 

Olsa olsa, şu Türkleri baskı altında tutmak ne kadar da doğruymuş, derler.

 

Yeni nesilleri ölüme dair güzellemelerle değil, yaşama sevinçleriyle barışçı insanlar olarak yetiştirmek en doğrusudur.

 

Erdoğan gibiler, evrensel değerleri söküp atmak suretiyle, yerlerine tarihin çöplüğünden topladığı köhnemiş dokularla Frankenstein özelliklerinde bir ucube yaratmaya kalkışarak, sizi ancak sonu hüsranla biten bir maceraya sürüklemeye yararlar.

 

O kadar!

 

NAMIK ÇINAR / HABERDAR

Alinti bitti.

Gerisini size birakiyorum.

Sevgilerimle


Mayıs 03, 2016, 10:27:43 öö
Yanıtla #2
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 234
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Tij, alıntı yapmış olduğunuz yazıya şiddetle karşı çıkıyorum. İçerisinde bazı doğru noktalar var ama yaklaşım tarzı ve düşünce yapısı doğru değil. Bir milletin güçlü olmasının yegane koşulu ruhunun olmasıdır. Ruhu olmayan bir millet güçlü olamaz. Geçmişteki zaferler bu ruhun ayakta kalmasını sağlayan unsurlardan biridir.

Eleştiriler dönemine göre yapılmalıdır. Yazar öyle bir eleştiri yapmış ki gören de Osmanlı'nın tarihi boyunca tüm dünyada refah uçmuş düzeyde sanacak. Sanki her ülkede insanlar günümüzdeki haklara sahipmişte bir tek bizim Osmanlı bu hakları sağlayamamış. Böyle bir eleştiriye ancak cahilce derim. Bugünkü Avrupa'nın o zamanlar durumu nasıldı, halkının hali nasıldı bir düşünmek lazım.

Osmanlı halkına hiç önem vermezdi, köle gibi kullanırdı hikayesine de inanmamanızı öneririm. Ben Edirne'de yaşıyorum ve Osmanlı'nın halkına değer verdiğinin canlı kanıtı Sultan II. Bayezid Külliyesi olarak duruyor. Bu külliye 1488 yılında açılmış. Ücretsiz bir şekilde hem fizyolojik hastalıkları hem de ruhsal hastalıkları tedavi etmeye çalışmışlar. Su sesi ve musiki gibi dinletilerle insanların ruhsal durumlarını düzeltmeye çabalamışlar.

Bu esnada da medeni(!) Avrupa, akıl hastalarını zincire vurup şeytan çıkarma ayini yapıyordu. Doğal olarak işe yaramayınca da canlı canlı yakıyorlardı. Eğer bu anlattıklarımın hikaye olduğunu düşünüyorsanız Hristiyan tarihine göz atmanızı söylerim. Çünkü 5. ve 6. yüzyıllardan itibaren yedi ölümcül günah konsepti ile bilenen bir Hristiyanlık söz konusu.

Elbette burada konu Avrupa'nın hataları değil. O yüzden bu meseleyi kapatalım. Peki Osmanlı'nın yapmış olduğu hatalar yok muydu? Elbette ki vardı. Fakat o dönemi günümüz yargılarıyla değerlendirirsek yanlış yapmış oluruz. Namık Çınar isimli yazarın yapmış olduğu hata da tam olarak bu.
“Tehlikeli bir dönemde yaşıyoruz, insan kendine hükmetmeyi öğrenmeden doğaya hükmetmeyi öğrendi.” Albert Schweitzer


Mayıs 03, 2016, 03:01:55 ös
Yanıtla #3
  • Mason
  • Aktif Uye
  • *
  • İleti: 718
  • Cinsiyet: Bay

Sn. Kurt, "Bugünkü Avrupa'nın O ZAMANLAR durumu nasıldı, halkının hali nasıldı bir düşünmek lazım." dedikten sonra, tarihi şaşırarak Kut'ül Amare Muharebesi'nin yaklaşık 430 yıl öncesine giderek, o dönemden bir örnek vermiş (1488 ve sonrası). Oysa "O ZAMANLAR" derken örnek vermesi gereken zaman aralığı, 1. Dünya Savaşı yılları olmalıydı.

O ZAMANLARDA Osmanlı nasıldı? 40.000 köy var, yaklaşık 2000 köyde okul var. Başta verem, sıtma ve tifo olmak üzere salgın hastalıklar almış başını yürümüş. Her 1000 yenidoğan bebeğin yarıya yakını ölüyor. İmparatorluktaki doktor sayısı 340, ebe sayısı 140 civarında. Osmanlı'nın savaşla ele geçirdiği ganimetle hazineyi doldurduğu günler artık çok eskilerde kalmış. 18. yy. Avrupa Aydınlanması ve beraberinde gelen Sanayi Devrimi'nden nasibini alamamış olmaktan mütevellit, sanayi yok, demiryolu yok, tarlada traktör yok... Limanlar, madenler yabancıya emanet. Toplam sermayenin %15'i milli sermaye. Herşey ithal. Bilim yok... Felsefe yok... İktisat yok... Askeriyesiyle övünen bir ülke olmasına rağmen savunma sanayi diye bir şey mevcut değil. Tüm silahlar ithal. 20 yıl kadar önce kurulan güzel donanmadan da eser kalmamış. Hoş ilk oluşturulduğunda da pek işe yaramamış o donanma, zira Sultan korkusundan Haliç'e hapsetmiş, gelip sarayı topa tatmasın diye... Elektrik sadece İstanbul, İzmir ve Tarsus’ta var... Tabi bu arada halk için tiyatro yok, resim yok, opera yok, heykel yok, doğru düzgün kitap basımı yok, vb. Bunlar batı itikatının ürünleri, bu nedenle uzak durulması gerek öyle değil mi? 150 senede basılan kitap sayısı 417... Onlar da genelde gayrimüslimlerin matbaalarından çıkma.  Erkeklerin %7'si, kadınların binde 4'ü okuma yazma biliyor... Toplamda 23 lise var, oralarda kayıtlı olan kız öğrenci sayısı da 230. Tek üniversite ise Darülfünun. Bu liste uzar da gider. Kısacası Osmanlı medeniyetini kuramamış.

Evet doğru, eleştiriler dönemine göre yapılmalıdır. Hatta bu yapılırken günümüz yargıları değil, o dönemin yargıları esas alınmalıdır. O dönemin yargılarını esas almanın yolu ise o dönemdeki diğer ülkelerin şartlarına bakmaktan geçer. 20. yüzyılın başlarında Avrupa'da (ve hatta Amerika'da ve Japonya'da) durum nasıldı, bunu ben ayrıntısıyla biliyorum da oturup burada uzun uzun yazmayacağım elbette. Fakat anahtar kelimeler: Bireysel mucitler, iktisat biliminin doğuşu, bankalar, seri üretim teknikleri, yeni tarım teknikleri, fabrikalar, buhar, tren, askeri teknolojiler, girişimcilik, mekanik dokuma, takım tezgahı, madenler için su pompaları, mekanik saat, değiştirilebilir parçalar, üniversiteler, felsefe, lâiklik, vb.

Gelelim Kut'ül Amare Muharebesinin sonuçlarına... Ya da diğer adıyla Kut Kuşatması. Bu bir zafer midir? Evet zaferdir. Askeri literatür öyle tanımlanmasını dikte eder. İngilizler bile bunu Türklerin zaferi olarak kabul ediyorlarsa eğer, bizlerin etmemesi mümkün değildir. Bu muharebe sonunda bazı İngiliz generaller görevden alınmış ve İngilizler savaş planlarında değişikliğe gitmek zorunda kalmışlardır.

Fakat takdir edersiniz ki bir muharebe kazanmanın tam anlamıyla zafer sayılabilmesi için, o kazanımın elde tutulması ve üzerine eklemeler yapılarak savaştan avantajlı çıkılması gerekir.

Örnek vermek gerekirse:

Mohaç Muharebesi kazanılmış ve Macaristan yüzyıllar boyunca Osmanlı egemenliğine girmiştir.
İstabul Kuşatması kazanılmış ve sonucunda İstanbul fethedilmiştir.
Waterloo Muharebesi koalisyon tarafından kazanılmış, sonucunda Birinci Fransa İmparatorluğu bitmiş ve Napoleon Bonaparte'ın siyasi ve askeri kariyeri sona ermiştir.
Büyük Taaruz kazanılmış ve sonunda Anadolu ve Doğu Trakya kurtarılmıştır.
Normandiya Muharebesi müttefiklerce kazanılmış ve sonucunda Avrupa kurtarılmış ve Almanya yenilmiştir.

Osmanlı Devleti için bu şart Kut'da maalesef sağlanamamıştır. Zira daha sonra Mart 1917'de Bağdat İngilizler tarafından ele geçirilmiştir. Ayrıca Kut Muharebesi'nin de içinde olduğu Mezopotamya Harekatı, İngilizlerin mutlak zaferi ile sonuçlanmış ve Osmanlı toprak kaybetmiştir. Tabi ki kaybedilen bu topraklara Kut'un kendisi de dahildir. Sadece bu perspektiften Namık Çınar'a katılıyorum ama diğer argümanlarının Kut'ül Amare ile bir ilgisi olmaması nedeniyle, "keşke başka bir konu başlığı açsaydı" diyorum.
Live long and prosper.


Mayıs 03, 2016, 03:04:34 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 257
  • Cinsiyet: Bay

Prof. Dr. İlber Ortaylı konuyu anlatmış , bir de Sayın Ortaylı dan dinleyelim.

https://www.youtube.com/watch?v=e5zAS1LhXWY

(27. dakika ve sonrasında anlatılanlara özellikle dikkat.

Saygılarımla
''Ya hatalarınla yüzleşir ya da hatalarınla yüzsüzleşirsin. Cahil olmak ayrı, pPslik olmak ayrıdır.''
- Dostoyevski -