Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MAKROKOZMOS-MİKROKOZMOS İLİŞKİLERİ -18  (Okunma sayısı 6471 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 10, 2009, 08:17:51 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



TELEKİNEZİ


Yeterli eğitimi gördükten sonra (kimilerinde bu eğitim kendiliğinden gelişiyor) ruhsal enerjiyi kullanmanın daha üstün düzeydeki bir aşaması, düşünce yoluyla cisimleri etkileyebilmektir. Bu etkileme, birtakım cisimleri hiç dokunmadan hareket ettirmek biçiminde olursa buna “telekinezi” deniyor.

Bu konuya bazı dinlerin inanç ilkeleri olan belirli dogmalar açısından bakılacak olursa, telekinezi yöntemlerini kullanmayı başaran bir kişi aslında insan değil cadıdır; şeytan ile iş birliği etmişliği vardır. Diğer birçok dinde bu kişi olağanüstü yeteneklerle donanmış bir büyücüdür; Tanrı tarafından özel olarak seçilip görevlendirilmiş, bu nedenle de kendisine saygı gösterilmesi gereken üstün bir insandır. Kimileri aynı insanları “sihirbaz” olarak nitelendirir; hilesiz sihirbazlık gösterilerinde yapılan iş de zaten budur.

Bilim adamları bu tür işleri “hokkabazlık”, “kandırmaca”, “göz boyama” gibi terimlerle anar. Bu gibi uygulama ve olayların gerçekliğini benimsemeye yanaşmazlar. Kendileri açısından haklıdırlar; çünkü bunlar bilimsel birikimle açıklanamadığı gibi akıl ve mantıkla da bağdaşmamaktadır.

Bununla birlikte, birtakım insanların telekinezi yeteneğini kullanabildiği de açıkça ortadadır.

Kimileri de, böyle bir yeteneği varmış gibi düzenbazlıkla zavallıları dolandırır. Ancak o gibi şarlatanları bir yana bırakalım.

Tarih boyunca daha birçok olayın nedeni ve nasılı hayli uzun bir zaman anlaşılamamış, bu nedenle gerçekliklerinin yadsındığı olmuştur. Anlaşıldıkları zaman ise, bunların yadırganacak hiçbir yanları kalmamıştır.

İnsanlığın bu deneyiminin “telekinezi” alanında hiçbir zaman görülemeyeceğini ileri sürerek bu görüşte diretmek, olsa olsa “bilimsel bağnazlık” olarak nitelenebilir.

Ruhsal enerji ile bağlantılı hemen her konuda bir bilimsel açıklamaya girişildiğinde, mutlaka “psikon teorisi” ile karşılaşılır. Psikonlar ile bağlantılı hipotezler üzerinde çalışıp gerçekleri ortaya çıkarmak bilim adamlarının işidir.

Bu teorinin doğruluğu kanıtlanacak olursa, bilim adamlarının günümüze dek gerçek olduğunu kabul etmediği, açıklanması olanaksız gibi görünen çeşitli olay ve olguların birçoğunu, yasalarıyla birlikte kavrama olanağı elde edilecektir.

Bu, kimilerinin ileri sürdüğünün aksine bilimin çöküşü değil, bir kez daha başarısı olur. Çöküntüye uğrayan, kendi bildiklerinin dışında bilimsel nitelikli gerçek olmadığını savunan bağnaz tutumlu bilim adamlarıdır.

Bu gibi konulardaki bilgilerin gelişimi, diğer birçok bilim dalına, hele teknolojiye oranla çok ağır ilerlemektedir. 1960’lı yıllarda Yale Üniversitesi öğretim üyelerinden Harold Burr, tüm canlıların bedenlerinde varlığı öteden beri bilinen elektrik akımının ve buna bağlı olarak oluşan elektromanyetik alan değişimlerinin bedenin temel biyolojik ve psikolojik olayları ile bağlantısı olduğunu kanıtlamıştır. Aradan neredeyse 50 yıl geçmiş olmasına karşın, bu konuda ulaşılmış bilimsel nitelikli bu bilgiden daha ileri bir aşamaya varılamamıştır.


NAZAR BONCUĞU


Bu konuyu belki bir başka başlık altında daha önce anlatmış olabilirim. Öyleyse, özür dilerim ama tipik ve pek basit bilinç dışı bir telekinezi olayı olduğu için burada yine anlatmam gerek.

Bilgisiz ya da batıl inançlara pek düşkün bir insanın indinde nazar boncuğu taşınması ya da bu boncuğun bir yere takılması “kem gözlerden korunma” sağlar. Ancak ona bunun nasıl olduğunu sorarsanız, doğru dürüst, akıl ve mantığa sığan bir yanıt veremez; çünkü bilmez. Kimileri «Ben böyle gördüm, böyle öğrendim. Elbette bir nedeni vardır. Bakarsın bir yararı olur. Zararı yoktur.» der geçer, kimileri bilgiçlik taslayarak saçmasapan açıklamalar yapmaya kalkışır.

Kimileri kulaktan dolma bir şey öğrenmiştir. Bu korunmanın bir “doğaüstü güç” tarafından sağlandığını, boncukta bir “tılsım” saklı olduğunu söyler. Ona göre; nazar boncuğu üretilirken o “doğaüstü güç” boncuğun içine bir tılsım yerleştirmektedir.

Bu iş böyle masallarla, hurafe ve uyduruklarla olmaz. Nazar boncuğunun bir işlevi ya vardır ya yoktur. İşlevi varsa bunun bir açıklaması olmalıdır. Batıl inanç olarak görülen diğer birçok uygulamanın da ya fiziksel ya da sadece “iyi niyet” kavramına bağlanan bir açıklaması olduğu gibi.

İyi niyet ya da tersine kötü niyet hatta umut ya de dilek, tersine korku ve aşırı endişe telekinezik olayların oluşmasına yol açabilir.

Örneğin kimilerinin saçmasapan bir olay olarak nitelendirdiği “yağmur duası” tipik bir telekinezi uygulamasıdır. Ancak ne yazık ki yağmur duasına çıkanlar bile ne yapmakta, niçin böyle yapmakta olduklarını bilmemektedir. Şayet yağmur duasına çıkanlar arasındaki kişilerden içtenlikle bir dilek peşinde koşanların sayısı yeterli değilse, bu işlemin başarısızlıkla sonuçlanması kaçınılmaz bir sonuçtur. Bunun üzerine bunun gerçekleşebileceğine inanmayanlar da inananları alaya alır ama asıl alaya alınması gereken kendi bilgisizlikleri, düşüncesizlikleridir.

Bir yerde nazar boncuğu varsa, halk dilinde “Nazar değdi.” Denilen olay gerçekleştiğinde boncuk parçalanır. Boncuğun parçalanması, kesinlikle “nazar değmesi” olayını engelleyemeyebilir ama engelleyebilir de…

Üzerine çekiçle vurulsa kolay kolay kırılamayacak olan bir boncuğun nasıl olup da durup dururken ve hiç dokunulmadan kırıldığı şöyle açıklanmaktadır: İnsan, ruhsal durumuna göre birbirinden farklı frekanslarda olmak üzere birtakım dalgalar oluşturup yayar yani psikonlar gönderir. Bunu yaptığının farkında bile değildir. Bu, otomatik olarak çalışan bir verici telsiz aygıtının gönderdiği sinyaller gibidir; alt bilinçten yayılmaktadır. Halk ağzında “göz değmesi” ya da “nazar” olarak anılan olay, kötü niyetli, kıskançlık ya da haset gibi nedenlerle oluşan bir duygu üretiminin oluşturduğu ruhsal enerji dalgasının yarattığı etkidir. İşte bu dalga boncuğun fiziksel yapısını bozup kırılmasına neden olmaktadır. Eğer boncuk o dalga yayınının hepsini toplayabilmişse korunma sağlanır; toplayamazsa etkisini engelleyemez. Dolayısıyla nazar boncuğu güvenilebilecek bir nesnedir ama bu güvende korunma olasılığı %100 değildir.

Nazar boncuğu diye pazar yerlerinde satılan gelişigüzel bir taş, cam, plastik ya da bir başka yapay malzemeden yapılma, ortasına ocaktaki tavaya kırılmış bir yumurta gibi “göz” karşılığı bir figür bulunan herhangi bir mavi nesne, bu bakımdan hiçbir işe yaramaz. Öyle bir şeyin alınıp kullanılması tam anlamıyla bir “batıl inanç” olur.
Bu bağlamda “korunma dileği” geçerli değildir ve yararlı olmaz. «Ben onu bir gerçek nazar boncuğu olarak düşünüyor, sevdiklerimin nazardan korunması için kullanıyorum.» demek, sadece anlamsız bir avunmadır.

Gerçek nazar boncuğu, halk ağzında “göz taşı” olarak anılan saf bakır sülfattan yapılmış olmalıdır. Bunu üretenler var.

Saf bakır sülfat, doğada bir mineral olarak bulunur. Hayli para da eder. Bakır sülfat sadece nazar boncuğu yapmak için değil, başka amaçlarla da endüstride kullanılır. Şarap yapılacak üzümün fermentasyonunu hızlandırma işlemi, bu kullanımın hayli yaygın örneklerinden biridir. (Bir akşam birkaç kadeh kırmızı şarap içtikten sonra ertesi sabah baş ağrısıyla uyanırsanız, bunun nedeni büyük olasılıkla içtiğiniz şarabın yapımında bu yöntemin kullanılmış olmasıdır.)

Bakır sülfat kristallerden oluşur. Belli bir frekansı olan bir radyo dalgası bu kristalleri ayrıştırır. Nazar boncuğunun kırılması olayı işte budur.

Bakır aktif bir madendir. Nitekim bu nedenle elektrik donanımlarındaki ve telli iletişimde kullanılan kablolar öncelikle bakırdan yapılır.

Romatizma rahatsızlığı olan kişilerin bir bakır bilezik takmaları boşuna değildir. Çünkü romatizma, özellikle alçak basınçlı bir ortamda havada artan elektrik yükünden çok etkilenir. Romatizması olan bir kişi, gökyüzünün pırıl pırıl olduğu bir günde «Yarın yağmur yağacak.» diyecek olursa, bu doğru çıkar. Bu ne bir “gaipten haber alma” olayı ne de bir önsezidir. Tümüyle nörolojik bir olaydır. Atmosferdeki alçak basınç alanı sıcak havayı iterek yaklaşırken, romatizma rahatsızlığı olan kişilerin eklem yerleri sızlamaya başlar. Bir bakır bilezik ya da bedene iyice değen bir bakır plâka, bu elektrik yükünün oluşturduğu manyetik alanın etkisini keser ve hastayı rahatlatır.

Piyasada romatizmaya iyi geldiği ileri sürülen süslü püslü bilezikler de satılmaktadır; bunlarda kullanılan taşlar büyük oranda bakır içerir ama hiçbiri saf bakırdan yapılmış olanı kadar etkili değildir. Bileği boyamasın diye kullanılması yeğlenen süslü bileziklerdeki bakır, ancak sınırlı düzeyde işe yarar. Buna karşılık, “nazar boncuğu” olduğu söylenen, kimilerince bir süs eşyası olarak da görülen uyduruk nesne dış görüntüsünden ve batıl inançla sağladığı gönül rahatlığından başka hiçbir işe yaramaz.

Peki nazar boncuğu olmazsa ne olur?... Gerçekten kötü bir şey olur mu?... Nazar değer mi?

Belki!... Dediğim gibi bu bir telekinezi olgusudur. Telekinezik yetenekleri olan sıradan bir insan bunları kendi dilediğince, buyrultusunu kullanarak denetim altına alamaz. Her kıskançlık gösteren, kötülük düşünen kişi bir zarar oluşturmaz ama telekinezik yetenekleri varsa istemeden başkasının zarar görmesine neden olabilir.

Bu başlığın artık sıkıcı olmaya başladığının farkındayım ama tek bir bölüm kaldı; onu da foruma yerleştirdikten sonra bitireceğim.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
4406 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2009, 06:04:48 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2633 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 06, 2009, 10:07:49 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3853 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 08:11:26 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2420 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2009, 11:55:04 öö
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
3772 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 10:25:40 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2715 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 08, 2009, 06:54:38 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2961 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 12:37:23 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3275 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 09, 2009, 03:13:39 ös
Gönderen: ADAM
6 Yanıt
5476 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 08:11:09 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2483 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 10, 2009, 11:30:28 öö
Gönderen: ADAM