Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Hadımlar - 1  (Okunma sayısı 4272 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 06, 2009, 02:34:34 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Helenlerden Önce Doğu’ya Bakalım…


Antik Helen uygarlığında evin ahlâki korunmasını sağlamak amacıyla köleleri hadım etme, insanlık tarihinin belki en utanç verici ve aşağılık uygulamalarından biridir.

Karısı ile ilişki kurmayı pek ender olarak düşünen, bunu da yalnızca bir ya da birkaç erkek çocuğa sahip olmak amacıyla yapan Helen erkeği, evdeki sıkıntılı ve yılgın karısını güvenceli bir biçimde koruyacak olan bir hadıma (iğdiş edilmiş erkeğe) gereksinme duyardı.

Ancak şunu da belirtmeliyim ki, hadım etme geleneği yalnızca Helen uygarlığına özgü değildi. Antik Çağ ve İlk Çağın diğer uygarlıklarında da aynı uygulama yapılmaktaydı.

Dış cinsiyet organlarının bir kısmından ya da bütününden yoksun bırakılan erkek, evin kadın ve kızlarının cinsel açıdan güven altında olmasını sağlıyordu. Ancak bundan daha fazlası da vardı. M.Ö. 6.yüzyılda Pers Kralı Büyük Kurus (Keyhüsrev) zamanından beri, ailelerinden ayrılıp, yeni aile bağı kuramayan hadım tutsakların bağlılıklarından kuşku duyulmazdı.

Ksenophones, “Cyropaedeia” adlı yapıtında şöyle diyor:

«Hadımlar, sakatlıklarına karşın, yetersiz, beceriksiz, yahut daha hırssız erkekler değillerdi ve efendisinin talihsizlikleri karşısında kimse hadımlardan daha büyük sadakat göstermemiştir. Bunun farkında olan Kyros, kapıcıdan üst seviyelere dek kendisine kişisel hizmet sunacak herkesi hadımlar arasından seçmişti.»

Ksenophones’in bu övgüsü bir yana, Kurus hadımlara görev veren ilk Yakın Doğu hükümdarı değildi. Bu gelenek, tecavüz ya da zinadan suçlu bulunmuş erkeklerin yasa dışı olarak hadım edilmeleri yönündeki birtakım daha eski uygulamalardan alınmış olabilir. Nitekim Antik Mısır uygarlıklarında da bunun örnekleri vardır.

M.Ö. 1450-1250 yılları arasından kalma Asur yasalarına göre, karısını başka bir erkekle yakalayan koca, ikisini de öldürebilir ya da yalnızca karısının burnunu kesip, erkeği hadım edebilirdi. Asur’da krallık görevlilerinin hizmetinde pek çok sayıda hadımın bulunması, haremdeki kral eşleri ile cariyeleri korumakla görevli olmaları, bu cezanın hayli sık uygulandığını düşündürür.

Asur Krallığı’nın yerini alan Persler, görünüşe bakılırsa, mahkumları soğukkanlılıkla hadım eden ilk toplumdu. Herodot, bu bağlamda en yakışıklı gençleri seçtiklerinden söz eder.

Pers Kralı Darius, yenilgiye uğrattığı Babil ve Asur’dan barış koşulu olarak 1,000 talent yani yaklaşık 33 ton gümüş ve 500 hadım edilmiş oğlan istemiştir. Anlaşılan, hadım tutsak ithal etme geleneği de bundan sonra yaygınlaşmıştır.

Krallık hizmetlerinde hadımları çalıştırma düşüncesi Perslerden Çin’e uzanmış olabilir; elbette daha önce orada da gelişmediyse...

Çin tarihindeki bir geleneğe göre; dağlamak, hadım etmek ve idam, erken çağlarda uygulanan cezalardı. Hadım edilenlerin -buna “saray cezası” denmekteydi- hükümdar ailelerine hizmet etmeye zorlanmaları alışıldık bir durumdu. Hadım edilmiş suçlu sayısı yetersiz kalınca, oğlanlar alınıp görev için “tıraş” edildi.

Bu durumda bile, Çinliler hadım kullanımını imparatorluk ailesiyle kısıtlamıştı. Çin sarayındaki hadımlar, kimi zaman da özel cellât olarak kullanıldı.

Pers etkilerine açık olan Helen dünyasında ise, hadım etme daha çok ticarî bir konuydu. Heredot’un yazdığına göre, Sakızlı Panionios adlı bir adam, geçimini, eline geçirdiği iyi görünüşlü oğlanları hadım ederek, yüksek bir fiyatla satacağı Sardes ya da Efes’e götürmek gibi iğrenç bir ticaretle sağlamaktaydı.

Bu, bugün bize göre “iğrenç” ama o tarihlerde ve o günlerin düşünce tarzı ile hiç de öyle görülmüyordu anlaşılan...

Romalılar ve Bizans

Birçok uygulamayı Helenlerden öğrenen Romalılar da kendi “berber”lerine sahip olmakta gecikmedi.

Burada hadım etme yalnızca yeni dinlerin rahiplerinin değil, hiciv yazarlarına göre belli “atılgan hanımlar”ın eşlerinin de başvurduğu bir yöntem olmuştu. Sonunda İmparator Domitianus, bu uygulamayı yasakladı ve esir tacirlerinin ellerinde kalan hadımlar için fiyat kısıtlaması getirdi.

Sonraki yıllarda Hıristiyan Bizans’ta, hadımlar arzuladıkları yerlere gelmeyi başardı. Tahta çıkma sırasında yaşanan birtakım şiddet olayları, hükümdarları, baba olamamaları nedeniyle ailesel hırslardan kurtulduklarına inandıkları hadımları, devlette bakan hatta patrik olarak atamaya yöneltti.

Bizans İmparatorluğu’nun en önemli görevlerinden sekizi hadımlara ayrılmıştı. Bu nedenle, birkaç oğlu olan ebeveynler bunların arasından bir ya da ikisini hadım ettirmeye başladı. Bunlardan devlet görevine girenlerin, nüfuzlarını, sağlam kalan kardeşleri yararına kullanacakları düşünülüyordu. Nitekim öyle oluyordu da.

Bu bağlamda en ilginç örnek, Ioannes Orphanotrophos’tur. 11. yüzyıl ozanlarından Pronpontisli Mikhail Psellos’un dediğine göre; “kurnaz olduğu söylenebilecek birisi varsa, bu, oydu”; imparatorluk tahtına önce kardeşlerinden birini, sonra da yeğenini çıkaracak kadar kurnazdı. Ne yazık ki, 4. Mikhail’in ona minnettar kalmasına karşın, 5. Mikhail hiç de aynı minneti göstermedi. Ioannes sürgüne yollandı ve imparator büyük bir acımasızlıkla, ailesinin diğer tüm erkek üyelerini de hadım ettirdi.

Hıristiyan Batı dünyası, -Papa 13. Leo 1878’de bu uygulamaya son verene dek- Sixtina Şapeli Papalık Korosu ve İtalyan opera sahnesi dışında, hadım kullanma alışkanlığını hiç benimsemedi. Bunun nedenleri biraz karışıktır. Siyasal açıdan, yozlaştırılamaz yöneticilere sorumluluk verilmesi gereği, sadece büyük devletlerde duyulmaktaydı. Parçalanmış Batı’da ise, hükümdarlar, toprakları ve halklarıyla çok daha yakın bir bağ içerisindeydi. İktidarın basamaklarında hadımlara hiç de gerek duyulmuyordu. Kadınların belli düzeyde bir özgürlüğe sahip olduğu toplumlarda, onlara koruyuculuk etmeleri için de hadımlara gereksinme yoktu. Üstelik Katolik Kilisesi, Ortodoks Kilisesi’nin aksine Tevrat’ın “Tensiye” başlıklı bölümündeki dizeyi hiç unutmadı:

“Husyesi ezilmiş, yahut uzvu kesilmiş olan adam Rabbin cemaatine girmeyecektir.”

Eski İbranilerden miras kalmış olan bu tipik göçebe görüşü, Orta Çağ Batı dünyasının gelişiminde temel bir rol oynamış olan barbar kabilelerin göçebelere özgü ön yargılarıyla da güçlendi. İbranilere özgü bu tutum, Ari istilacılar ile Hindistan’a da ulaşmış olabilir. Zira Veda-Hindu inançlarında hadımlar, tümden mundar görülmekteydi. Sonraları bu görüş, 1526-1806 yılları arasında Hindistan’da hüküm süren Müslüman Moğolları bile bir derece etkiledi.

Hadım etme geleneği, Orta Asya Türk uygarlıklarında yoktu. Türkler, bu uygulamayı İslâmiyeti kabul edip de Arap ve Yakın Doğu kültürleriyle tanışınca benimsedi.

Müslümanlar, genelde renk ayırımına ilgi duymamıştı. Ancak hadımlar söz konusu olduğunda iş değişiyordu. Saraydaki harem ile 600-800 siyah hadım ilgilenmekteydi; beyaz hadımlar ise sultanın dairelerinde yani selâmlıkta hizmet verirdi. Fakat bu işbölümü tümüyle pratik nedenlere dayanmaktaydı. Beyaz hadımların gerçekten iktidarsız olduklarından emin olunamıyordu. Afrika’dan gelen siyahların ise tüm dış cinsiyet organları alınıyordu. Bu tür hadımlar, kamış yardımıyla işemek zorundaydı ve tüm yaşamları boyunca mesane zorluğu çekerdi.

15. yüzyılda daha çok Macaristan’dan, Slav ülkelerinden, Almanya’dan, sonraları Ermenistan ve Gürcistan’dan getirilen beyaz hadımlar, genellikle sadece testislerini yitirmiş oluyordu. İğdiş edilmenin cinsel arzuyu yok etmediği ve penisi alınmamış bir hadımın belli şartlar altında hâlâ bir süre ereksiyon durumuna geçebildiği, Helen çağlarından beri hatta belki de daha eskiden bilinmekteydi. Bu durum, Helen dünyasında olduğu gibi Roma da biliniyordu.

2. yüzyıl başının hiciv ozanlarından Juvenalis, Romalı kadınların alışkanlıklarına saldırırken şöyle demekteydi:

“Erkeğe benzemez hadımları beğenen kızlar var -öylesine yumuşak-
Öperken öylesine tüysüz ve kürtaj için kafa yormaya da gerek yok!
Ama en etkileyicisi, tamamen büyümüş olan,
Şehvetli kara fitilli bir erkek;
Cerrahlar kasıklarında çalışmaya başlamadan önce.
Testisler olgunlaşsın Ve düşsün,
Ağır toplar gibi sallanana dek dolsun:
O zaman cerrahın kestiği kimsenin işini bozmaz berberden başka.
Köle tacirlerinin oğlanları farklı, acınacak derecede zayıf,
Utanırlar boş torbalarından, kaybettikleri küçük nohutlarından.
Şu adama bak - bir fersah öteden görürsün onu, herkes tanır - Varlıklı şahsiyetini teşhir eder çünkü
Hamamda: Priapos kıskanabilir. Ama yine de
Hadım o. Metresi ayarlamış. Öyleyse, yatsınlar beraber.”



Hadımlığa Ne Kadar Güvenilebilir?

Kimsenin kesinlikle emin olamadığı şey vardı: Kesilmiş olan üreme organlarının yeniden büyüyüp büyüyemeyeceği… Görünüşe bakılırsa, Yakın Doğu’daki harem hekimleri, gözlerini hadımlardan hiç ayırmıyordu. Ne olur, ne olmaz!...

Çin’de, 18. yüzyılda bir baş hadım üst düzey bir imparatorluk görevlisine karşı küstahlık edene dek bu konu öne çıkmamıştı. Bu beyefendi, öcünü, imparatora şu bilgileri vererek aldı:

«Hadımın aslında iğdiş edilmiş olmasına rağmen, kesilmiş uzuvlar, herhalde, yeniden iğdiş edilmeyi gerektirecek kadar büyüyebiliyor. Böyle bir şeyin Ming hanedanı döneminde de yaşandığını duymuştum. Sarayda hadımlarla hanımlar arasında ahlâksızlık ve kargaşa olmuştu. Böyle bir skandalın yeniden yaşanmaması için hadımların tümünün hemen muayene edilmesini ve uzuvları kısmen büyümüş olanların ‘temizlenmeleri’ için size yalvarıyorum.»
(Kaynak: G.Carter Stent, Chinese Eunuchs)

İmparator Çien-lung bunu kabul etti ve pek çok hadım bir operasyon daha geçirmeye zorlandı. Çoğu, bu işlem nedeniyle öldü.

Müslüman dünyasındaki Afrikalılar gibi Çinli hadımlar da tümüyle “tıraş” edilmekteydi ve “bıçakçılar” yani iğdiş etme işini yapan cerrahlar, herhalde, yeniden büyümüş organları değil, daha önceki işlemden geri kalmış olan uzuv artıklarını almıştı.




Hadımlara ilişkin bu genel tarihsel özetten sonra, izleyen bölümde biraz daha keyifsiz bir konuya bakacağım: Bir erkeğin hadım edilme yöntemi… Ancak ondan sonra bir de hadımların kişiliğine göz atarsak, sosyal bakımdan belki içimiz biraz rahatlayabilir.




« Son Düzenleme: Aralık 09, 2010, 09:50:08 ös Gönderen: dogudan »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.