Masonluk nasıl bir şeydir?
Aile bireylerini karşılıksız severiz. Annemiz, babamız, kardeşimiz, eşimiz, çocuklarımız sevgimizi cömertçe sunduğumuz yakınlarımızdır. Kendimize yakın hissettiğimiz diğer insanlar gibi… Peki onları böylesine severiz de, bir çıkar ilişkisi içinde olmadığımız insanlara, tüm insanlığa neden sevgi duymayız? Hiç tanımadığımız hatta hiç tanıyamayacağımız insanları neden sevmeyelim? Onların da bizim gibi duygu ve düşünceleri olduğunu, sevmeye sevilmeye muhtaç olduklarını hatta belki de bize çok benzediklerini neden göz ardı edelim? Tanımadığımız insanları neden ezmeye, incitmeye, onların önüne geçmeye, kendi doğru bildiklerimizi kabul ettirmeye ya da hor görmeye kalkışalım?
Ben burada bir genel sevgisizlik varsayımı görüyorum. Oysa insan tanıdığı, tanımadığı başkalarını da sever. Sevgisizlik bir istisnadır.[/font]
Galiba insanın diğer insanlarla ilişkilerinde en önemli çatlak, salt kendi çıkarını gözetme isteğinden kaynak buluyor. Çıkara dayalı ilişkiler bizi acımasız, kıyıcı ve bağnaz yapıyor. Dar açılı, edilgen , yüreksiz, körü körüne her şeye inanan, algılayamayan, sorgulayamayan, yargılayamayan, sadece kısa vadeli çıkarları doğrultusunda boyun eğen insanlar ne kadar çok çevremizde.
Çıkarımız için yok ediyoruz. Çıkarımız için kandırıyoruz. Çıkarımız için kanmaya hazırız. Çıkarımız için savunuyoruz. Çıkarımız için haklı görünmeye çalışıyor, kendimizi kandırıyor, “herkes böyle” diyerek avunuyoruz! Çıkar kavgası birey, kurum ve ulus boyutlarından taşıyor küresel boyutlara ulaşıyor!
Çıkar ilişkilerinde kim acımasız?… Başkasına kendisine verdiği değeri vermeyen! Onu ezmek, sindirmek, elinden lokmasını almak, onu yok ederek üstün olmak isteyen! Uzlaşılara kapalı olan! Ben bilirim diyen! Dediğim dedik diyen! Paylaşmam diyen! Sömürmek isteyen!
Bunun için ne yapılıyor?… İnsanlar zayıf, bilgisiz ve dirençsiz bırakılıyor; eziliyor!
İnsanlara kıyıcı, hoyrat ve sevgiden uzak davranılıyor. Düşünceleri bastırılıyor. Özgürlükler yok ediliyor, bağnazlıklar egemen kılınıyor. Beden yaşasa da, akıl öldürülüyor!
Çıkar ilişkilerinde kaybedenler sayısal olarak çoğunlukta. Ama düşünmeyen, sorgulamayan, kolay kandırılan ve hep yitirip neden yitirdiğini algılayamayan çoğunluklar!…
İşte buna katılıyorum. Doğru söze can kurban. Ancak bu insanın sevgisizliğinden sevgiyi bilmeyişinden, istemeyişinden kaynaklanmıyor. Başkalarını seven insanlar (bence çoğunluk) yanı sıra sevmeyen, sevmek istemeyen, sevgi duygusundan payını almamış, özellikle belirli kitlelere karşı nefret duygularıyla dolmuş olanlar da var. İşte onlar bir de çıkar kaygısına düştüler mi, aslında iyiyi, güzel, sevgiyi arayanları kandırıyor, onları boyunduruğu altına alıyor ve kendi emelleri uğruna kullanıyorlar. Bence sorun buradan kaynaklanıyor. Hep bir azınlık egemenlik kuruyor çoğunluğun üzerinde.
Peki doğadaki temel yasa, kuvvetlinin zayıfı ezmesi mi? Öyle olsaydı kimileri zayıf, kimileri güçlü milyonlarca canlı birlikte ve doğa yasalarıyla uyumlu, yaşama becerisi gösterebilir miydi? Varlığın sürmesi doğal gerçeklere uyumun bir sonucu değil midir? Doğal gerçek nedir? Doğa yasalarını nasıl kavrarız? Bilim nedir? Bilimsel bilgi hangi yöntemle elde edilir? Bilimsel bilgi nasıl gelişir? Buradan aldığımız dersleri aklımızla nasıl değerlendirebiliriz? Aklımızı kullanmamız neden çok önemli? Aklın ve duygunun bileşkesinde nasıl bilgeliğe ulaşabiliriz?
Akıl kullanma ve bilgeliğe kesinlikle katılıyorum ama doğanın yasası, kuralı, yöntemi güçlü olanın zayıf olanı ezmesidir. Burada doğa ile uyumdan söz edilmemeliydi. Çünkü zaten insan, doğa ile uyum içinde olmayan, kendini doğadan soyutlamaya, doğaya bile egemen olmaya çalışan tek varlıktır. Elbette insanın diğer tüm canlılardan bir farkı daha var; aç olmadığı, korunma gereği duymadığı zaman bile saldırması, öldürmesi hatta bunu zevk için yapması. Belki insanın doğa ile uyum içinde olması bakımından sıyrılması gereken en önemli yanlışı bu. Fakat bundan nasıl sıyrılacak ki?