Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: HUMANUM GENUS  (Okunma sayısı 2318 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 11, 2010, 12:59:45 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay





Bu konuyu bu bölümde yazıp yazmama konusunda biraz duraksadım. Konu Masonluk ile pek yakından bağlantılı ama bence forumdaki yeri bakımından aslında buraya yakışır.




Önce 1738 yılında Papa 12. Clementhus’un Masonluğu aforoz ettiğini, ardından diğer papalardan birçoğunun da bu aforozu yinelemiş olduğunu anımsayalım. Nitekim bunların kimilerinden özetle söz edeceğim.

19. yüzyılda Katolik Kilisesi, masonların yanı sıra Karbonarilere karşı da cephe aldı. (Karbonarileri  “Milletler Tarihi” bölümünde iki aşamada anlatmıştım.)

Bunu pek doğal görmek gerekir. Gerçi Karbonarilerin ritüelik bakımdan nasıl bir çalışma yapıp, nasıl bir öğreti verdiği bilinmiyor. Kilise buna ilişkin doğru ya da yanlış duyumlar almış olabilir. Fakat öğretisi bakımından Katolik dogmalarıyla ters düşmese bile, Kilise’nin Karbonarileri de hedeflerinden biri olarak görmesi hiç de beklenmedik bir olgu sayılmaz. Çünkü Katolik Kilisesi, hep monarşiden yana olmuştur. Kendi gemisinin yelkenlerini ancak öyle bir rüzgârın dolduracağını öngörmüştür. Özgürlük ve demokrasi yelleri, öteden beri ona pek aykırı gelmiştir.

19. yüzyılın ikinci yarısında, aforoz edilmeyi ve üzerine şimşekler çekmeyi göze alan yürekli biri, Katolik Kilisesi’ni şöyle uyarabilirdi:

«Kendi zümresel çıkarlarınız için çeşitli ülkelerdeki krallıkları korumak uğruna, elinizde tutmakta olduğunuz şu din gücünü kullanarak politikaya bulaşmayı artık terk edip, sadece kendi asal işlevinizi yerine getirmeye baksanız çok iyi olacak. Yoksa varlığınızı bile yitirebilirsiniz.»

Nitekim Giuseppe Garibaldi’nin önderliğinde İtalyan birliği kurulurken, Roma, özellikle bu eylemin dışında tutulmuştu. Bunun nedeni de Fransa imparatorunun papayı desteklemekte oluşuydu.

Giuseppe Garibaldi, Fransa ile olmadık bir çatışmaya girmek istemedi. Bu nedenle Roma’ya dokunmadı. Fakat 1870 yılında Fransa’da imparatorluk ortadan kalkınca, Roma’ya da girerek İtalya’nın birliğini bütünledi. Ancak dine karşı değildi. Katoliklere saygı gösterdi ve Kilise Devleti’nin sadece Vatikan çerçevesinde kalmak üzere bağımsız olarak varlığını sürdürmesine göz yumdu.

Katolik Kilisesi, devlet sahipliği bakımından Vatikan’da sıkışıp kalmakla yetinmek zorunda kalmış olmasına karşın uslanmadı. Kendisini aslında hiç de ilgilendirmeyen konulardan, özellikle Avrupa ülkelerinin iç politikasından elini eteğini çekmedi.

Nitekim 19. yüzyılda papaların gerek Masonluk gerek Karbonariler gerekse Avrupa’daki politik değişimlerle bağlantılı olmak üzere yayımladığı çeşitli bildirgeler var.

Masonluğun 1751 yılında Papa 14. Benedictus tarafından ikinci kez aforoz edilişinden sonra, Katolik Kilisesi, bu gibi konularda tam 70 yıl suskun kaldı. Bu suskunluğu, 1821 yılında Papa 7. Pius bozdu.

Bu, beklenmedik bir tepki değildi. O sıralarda Karbonarilerin etkinliği hızlı bir artış göstermiş olduğu gibi, böyle bir örgütün varlığı da duyulmuştu. Fakat papanın konuyu ele alış açısı bambaşkaydı. Karbonariler ile Masonluk arasında bağlantı kurduktan sonra, bu kişilerin amacının, dinsel inançlardaki umursamazlığı toplumlarda yaygınlaştırmak, böylece kendi görüşlerine uygun bir din oluşturup, Kilise’nin kutsallığı ve saygınlığı üzerine kuşku kondurmak olduğunu ileri sürdü.

1826 yılında Papa 12. Leo tarafından yayımlanan bildirgede de, masonlar ile birlikte Karbonarilere yüklenilmekteydi. Bu bildirgede, biraz da yakınma vardı. Papa, krallar ile prenslerin, kendinden önceki papaların uyarılarına pek aldırış etmediğini, gerektiğince etkili önlemler alınmadığını belirtmişti.

Aforoz yinelendi; elbette masonlar ile birlikte Karbonarileri de içermek üzere... Üstelik bu kez papa, yalnızca o sırada varlığını sürdüren bu gibi örgütlerin değil, ileride kurulabilecek tüm benzerlerinin de sonsuza dek aforoz edildiğini bildirdi. Bir de papazların lehine bir duyuru yaparak şöyle dedi:

«Bu tür kuruluşlara girmiş olan kimselerin, sır saklama üzerine vermiş olduğu yeminler geçersizdir.»

Bunun ne denli olabileceği, bu sözü eden papa bile olsa bir kişinin yeminini geçerli sayıp sayamayacağı başlı başına bir soru işareti ister.

Ancak Papa 12. Leo, bildirgesinin sonunda âdeta bir yumuşama göstererek, aforoz edilmiş gizli örgütlere girmiş olanlara bir pişmanlık olanağı tanımıştı. Buna göre; kilisede günah çıkararak açıklamada bulunanlar ile bu kuruluşlara ilişkin bilgisi olmakla birlikte, daha önce bildiklerini saklamış ama şimdi bu gibi örgütlerin üyelerinin adlarını verecek olanların bağışlanacağını duyurdu.

Olaya bakın!... Doğru olsun olmasın, bilgi veren bağışlanacak.

Papaların, masonlar, Karbonariler, diğer ezoterik örgütler ve ulusal nitelikli girişimlerde bulunanlar ile bağlantılı bildirgeleri, 19.yüzyıl boyunca her biri birkaç yıl aralıkla böyle sürüp gitti.

1878 yılında 13. Leo adıyla papa olan Vincenzo Pecci, artık Kilise Devleti yitirilmiş olduğu için çok zor koşullar altında kalmış bir Vatikan devralmıştı. Kendinden önceki papaların birçoğundan farklı, çok geniş kültürlü bir kişiydi. Bir yandan tüm kiliselerde sıkı bir eğitim programını gözetirken, diğer yandan din öncelikli sayılmak koşuluyla, Kilise’nin bilim ile barışmasını öngörüyordu. Bu bakımdan, “reformist bir papa” olarak nitelendirilmiştir.

13. Leo, tam 25 yıl süren papalık dönemi boyunca 117 bildirge yayımladı. Bunlardan dokuzu Masonluk ile ilgilidir. En önemlisi, 1884 yılında “Humanum Genus” (İnsan Türü) başlığını taşımak üzere yayımlamış olduğu bildirgedir. Konu başlığımız oradan geliyor.

Papa 13. Leo da masonları suçladı. Ancak bunu yaparken önceki papalardan hayli farklı bir taktik kullandı. Öyle ki, masonlar gerek bireysel bakımdan kendileri gerekse üyesi oldukları bu kurum hakkında her ne söz ediyorsa, papa da onları aynı bakımdan yermekteydi. Masonlar her neyi savunuyorsa, papa onlara karşı çıkıp tezlerini çürütmeye girişiyordu. Masonlar her neye karşı çıkıyorsa, papa ondan yana bir tutum sergiliyordu.

Örneğin masonlar, her ülkede din ile devlet işlerinin mutlaka birbirinden ayrı tutulması gerektiğini ileri sürüyordu. Papa bu tutumu şiddetle eleştiriyor, kendine göre masonların yanılgılarını ortaya seriyordu. Ancak o sıralarda Fransa’da iktidarı ele geçirmiş olan cumhuriyetçilerin de bu bağlamda bazı girişimleri vardı. Papa, Fransa’daki tüm cumhuriyetçileri mason olmak ya da masonların emellerine çanak tutmakla suçladı.

Masonlar insanların din ve vicdan özgürlüğünü, yasalar karşısında herkesin eşit olması gerektiğini savundukça, papa buna şiddetle karşı çıkıyor, böyle bir şeyin niçin olamayacağını ve olmaması gerektiğini anlatıyordu. Papanın görüşü uyarınca; birbirlerinden çok farklı inançları olan kimselerin bir araya gelerek aynı çatı altında toplanması, dinsel inançların öneminin yadsınmasıyla özdeşti.

Nitekim burada bir paragraf açarak Osmanlı Devleti’nde masonlar ile ilgili bir duruma değinmekte yarar var... Aynı sıralarda Sultan 2. Abdülhamit, genel olarak Masonluğa karşı ise de, yabancı masonların etkinliklerine göz yumuyordu. Ancak Türklerin mason olmalarına şiddetle karşı çıkıyordu. Bunun göstermelik nedeni de çok ilginç: «Bir Müslüman, gayrimüslimler ile aynı çatı altına giremez.» (Türk = Müslüman benimseyişi elbette geçerliydi. Azınlıkları ya da sadece kimliğinde Müslüman olduğu yazılı insanları geçiniz… Onlar sayılmazdı. Osmanlı padişahlarının kaçının karısının Türk = Müslüman olduğu bile hep göz ardı edilmiştir. Kadının adı yok ya!...)

Papaya dönelim...

Masonlar, Doğalcılık (Natüralizm) ve Gerçekçilik (Realizm) akımlarına ne kadar önem verirse, papa da bunlara o kadar karşı çıkıyor ve şöyle diyordu:

«Böylece insanların “öteki dünya”ya ilişkin umutlarını yok etmeye, onları Tanrı ve maneviyata değil, sadece maddi nitelikli ve sonlu şeylere bağlamaya çalışıyorlar.»

Sezar’ın hakkı Sezar’a... Papa 13. Leo, Masonluğa karşı çıkan ve onlara suçlamalar yönelten bir kişi olarak, o tarihe kadar Masonluğun amaç ve ilkelerini, locaların çalışmalarını, en iyi inceleyen, öğrenip anlamaya çalışan papa olmuştu. Yayımladığı bildirgelerde, bunları eleştirip yanlışlıklarını ortaya sermeye girişmeden önce, birçoğunu uzun uzun anlatmaktaydı.

Elbette onun da yanılgıları ve konuya tek yönlü bir bakışı vardı. En önemli yanılgısı ise, Fransız Masonluğu’nu örnek alması, dünya yüzünde başka türlü bir Masonluk yokmuş gibi davranması, özellikle Anglosakson Masonluğu’nu göz ardı etmesiydi. Oysa o tarihlerde Masonluktaki farklı anlayışların dünya yüzündeki yaygınlığı bakımından Fransız Masonluğu, tümünün pek küçük bir oranını oluşturuyordu.

Bu noksanlığına ya da yanılgısına karşın, Papa 13. Leo’nun yayımladığı “Humanum Genus” başlıklı bildirgenin kapsamı öyle güçlü, öyle doluydu ki; sonradan şöyle etkiler yarattı:

   Sadece Katolikler değil, Protestanlar arasındaki birçok din adamı da papanın anlattıklarını doğru sayıp, masonlara karşı açıkça cephe aldı. Üstelik bu bağlamdaki etkiler sadece Kıta Avrupası’nda değil, İngiltere ve Amerika’da bile görüldü. Anglosakson Masonluğunun nasıl olduğunu iyice bilmeyen din adamları, onu da Fransız Masonluğu gibi sandı.

   Değil Katolik, Hıristiyan bile olmadıkları halde ön yargılar ya da art niyetlerle Masonluğa karşıt girişimlerde bulunmayı kafalarına takmış olanlar, papanın anlattıklarını, kendilerine göre uyarlayarak kullandı. (hele Türkiye’deki antimasonik cephede bunlar öyle çok kullanıldı ki…)

   20. yüzyılda Komünizm, Faşizm ve Nazizm gibi totaliter rejime geçilen ülkelerde Masonluk yasaklanırken, -aslında o rejimlerde buna hiçbir gerekçe göstermek gerekmemesine karşın- Papa 13. Leo’nun “Humanum Genus” adlı bildirgesinde anlattıklarından yararlanıldı. O rejimlerde de Masonluk, özellikle özgürlükçü tutumu nedeniyle dışlandı.

Papa 13. Leo tüm bunları kendinden öyle emin, öyle inanmış bir tarzda yapmıştı ki, Fransa’da Leo Taxil takma adını kullanmakta olan bir şarlatanın ağına düşmekten kaçınamadı ve 1895 yılında dünya kamuoyu önünde çok zor bir duruma düştü. Bundan sonra da Masonluk ile ilgilenmemeyi yeğledi. Ta ki kimi masonlar, 1902 yılında Masonluğun tarihinde ilk kez olmak üzere uluslararası nitelikli bir mason örgütü kurmak üzere girişime başlayana kadar.

İşte o zaman papa, “Annum Ingressi” (Yeni Yıl) başlığı altında Masonluk ile ilgili son bir bildirge daha yayımlayıp, bu girişimi de kınadı. Bu girişimin en büyük karşıtının aslında İngiltere Birleşik Büyük Locası olduğunu ya hiç bilmiyordu ya da onun alıp veremeyeceği sadece Fransız Masonluğu daha doğrusu Fransa’da oluşmuş bulunan lâik devlet düzeniydi.




ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.