Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Antik Çağda Köleler - 4  (Okunma sayısı 7981 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ocak 30, 2010, 04:21:06 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Askerlik

Antik Çağda, kölelerin özenle uzak tutulduğu mesleklerin başında “askerlik” geliyordu.

Öyleydi ama askerlik bol para getiren bir meslek olduğu için kimi köleler, köle olduklarını saklayarak yolunu bulup orduya yazılmaya kalkışmıştır.

Köleler, hiçbir zaman savaşta görev alamazdı. Devletin en güç durumlara düştüğü anlarda bile, savaş alanında değil, ancak cephe gerisinde kullanılabilirlerdi.

Hiç başka türlüsü olabilir mi?... Savaştan galip çıkılırsa elde edilecek tutsaklar birer köleye dönüştürülecek.

Ancak, gerek Helenler gerekse Romalılar, ülkeleri askerî anlamda gerçekten zor duruma düşünce, ister istemez sayıları genel nüfus içinde büyük orana yükselmiş kölelerden yararlanma yolunu tutmak zorunda kaldılar.

Bunun için de kurnazca bir çıkar yol buldular.

Önce onları azat ediyor, orduya alıyor, savaş güçlerinden yararlanıyor, ancak savaş sonrasında onları yine köleleştiriyorlardı. Bu arada siteleri ya da yurtları için “şehit” düşen azatlı köleler için anıt dikmeyi de ihmal etmiyorlardı.

Savaşlarda kölelerden de yararlanma olayı ilk kez M.Ö. 490 yılında, Perslerin Attica’yı ele geçirmesinin ardından yapılan Marathon Savaşı’nda gerçekleşti. Bu uygulamanın en belirgin örneği, M.Ö. 216 yılındaki Kartaca Savaşı sırasında yaşandı. Romalılar, Hannibal korkusu nedeniyle köleleri azat edecek vakit bile bulamadan onları askere aldı.

İç savaşlarda da azatlı kölelerden ordu kurup birbirleriyle boğazlaşan konsüller vardır. Octavianus ve Pompeius gibilerin savaşlarında, sayısı 20 bini aşan köle birlikleri kullanılmış, geç antik dönemde ülkeyi savunmak için askere alınan kölelere artık özgürlük verilmesi yoluna da gidilmiştir.

Kölelerin Giyimi

Helen ve Roma dünyasına ilişkin kaynaklarda, kölelerin özgür insanlardan farklı giyindiklerine ya da farklı bir saç modeline sahip olduklarına ilişkin herhangi bir bilgi yoktur.

Ancak köleleri ilkel, pis ve ahlâksız olarak gören antik dünya insanı, onlarla aynı türde giysilere sahip olmaktan pek hoşnut kalmamıştır.

Romalıların 3. yüzyıl imparatorlarından Alexander Severus, sarayındaki kölelerin farklı bir giysi giymelerini önermiş ama dönemin ünlü iki hukukçusu birden -Paulus ile Ulpianus- buna karşı çıkınca düşüncesinden caymıştı.

Romalıların kölelerine farklı giysiler giydirmeyişleri, şöyle bir nedene bağlanabilir: Özgür kitlenin en büyük korkularından biri, sayıları hayli kabarık olan ve kendilerine karşı sürekli öfke duyan kölelerin beklenmedik bir saldırısına uğramaktı. Bir köle, ıssız bir yerde karşılaştığı özgür bir kişiyi nedenli ya da nedensiz olarak öldürebilirdi. Bu yüzden, kölelerce kolayca tanınmamak ve hedef olmamak için onlarla aynı türden giysilerle dolaşmak daha akılcıydı.

Nitekim “de Clemantia” adlı yapıtında Seneca, Romalıların taşıdığı bu korkuyu açık biçimde şöyle dile getirmiştir:

«Bir zamanlar Senato’da, kölelere özgür insanlardan farklı giysiler giydirilmesi önerilmişti. Fakat sonra, eğer köleler bizi sayma olanağına kavuşurlarsa başımıza neler gelebileceğini anladık.»

    

Antik dünyada, eğitim görmüş seçkin kişilerin yazdıkları kitaplarda zaman zaman iyi kölelerden de söz edilmekteyse de, egemen olan genel düşünce onların kötü olduğu yönündeydi.

Ancak kölelerin kendileri hakkında var olan bu olumsuz ön yargılar için neler düşündüğünü bilmemize olanak yok.

Kendisi de bir köle olan Aisopos’un (Ezop) ünlü hayvan öykülerinde, varlıklı efendiler ile alt tabakadaki kölelerin ilişkilerindeki acımasızlık, tolerans ve hoşgörü dışı davranışlar, üstü örtülü bir biçimde işlenmiştir.

Kölelerin özgür vatandaşların devam ettiği idman yerlerinde (palaistra) idman yapmaları yasak olduğu gibi, resim ve heykel yapmaları da yasaklanmıştı. Ancak günümüze kadar ulaşan üstün sanat yapıtlarının üretildiği atölyelerde de birçok kölenin çalıştığı bilindiği için, onların bu konuda tümüyle yeteneksiz oldukları pek kolay öne sürülemez.

Bir köle için aşağılanma, dayak yemek ve işkence edilmek pek sıradan bir olaylardı. Çünkü efendisinin yetki kapsamında onu öldürmek bile vardı.

Kölelere çektirilen acıları, baskıları ve uygulanan işkenceleri anlayabilmek için, Roma ve Helen yasaları ile Antik Çağın kimi yazar ve düşünürlerinin yapıtlarına göz atmak yeter.

Bergamalı büyük tıp bilgini Galenus, “de Animi Morbis” (Ruhun Hastalığı Üzerine) adlı yapıtında, köleleri yumruklama, dişlerini kırma ve gözlerini oymanın yöntemleri üzerinde uzun uzun durmuştur. Bir kölenin asla elle dövülmemesi gerektiğini, el yerine kamçı kullanmanın gerekli olduğunu yazmıştır. Nedeni de efendinin bir köle için elleri incitmemesi...

Ksenophones’in Memorabilia (Hatırlanabilenler) adlı yapıtından öğreniyoruz ki, Antik Çağın o dillere destan ve “özgür düşünce şehidi” sayılan ünlü düşünürü Sokrates de kölelerin gerektiğinde cezalandırılması konusunda diretmiştir.

Kölelerin yalancı ve kötü ruhlu oldukları ön yargısına kapılmış olan Romalılar, onların ancak işkence altında doğruyu söyleyeceklerini düşünmüş, işkenceyi yasal bir sorgulama yöntemi olarak kabul etmişlerdir.

    

Kölelerin en önemli görevlerinden biri, iç ve dış tehlikelere karşı efendilerini korumaktı. 1 ve 2. yüzyılın Romalı tarihçisi Cornelius Tacitus’un belirttiğine göre; zor durumda bulunan bir efendiye yardım etmemenin cezası ölümdü. Gerçekten de, Roma Senatosu’nun 10 yılında çıkardığı bir yasa, köleler açısından ürperticiydi. Buna göre; şayet bir efendi evinde öldürülmüş olarak bulunursa, çevrede bulunan tüm köleler işkence altında sorgulanacak ve sonra tümü öldürülecekti. Bir efendi intihar ederek ölmüş bile olsa, onu bu girişiminden vazgeçirmeyen köleleri sorumlu sayılacaktı. Silanus adında biri tarafından Senato’ya önerilen bu yasa Roma hukukçuları tarafından şöyle yorumlanmıştı:

“Eğer köleler efendilerini içte ve dışta beliren tehlikelere karşı korumanın yaşamlarına mal olacağını bilmezlerse, hiçbir efendi kendini güvende görmez. Bu nedenle öldürülen efendinin kölelerinin sorgulanması yöntemi benimsenmiştir.”

Roma’daki aile reislerinin (pater familias) hem oğullarını hem kölelerini öldürmek gibi mutlak hakları (jus vitae necisque) vardı ama imparatorluk döneminin bazı yasaları bu hakları hayli sınırladı.

Bundan böyle kölesini öldürmek isteyen bir kişiden yargı kararı isteniyor, dolayısıyla acımasız köle sahiplerinin öfkesi biraz olsun frenlenmiş oluyordu.

İmparatorluk dönemindeki Roma yasalarından bazı alıntılar, bize kölelerin cezalandırılıp öldürülmesinde ne gibi yöntemlerin kullanıldığına ilişkin de bilgi vermektedir. Roma Hukukunun klasik döneminde yetişmiş ve yapıt vermiş önemli hukukçuların çalışmalarından parçalar alınıp belli bir sistem içinde derlenmiş 50 kitaptan oluşmuş Digesta’da (Latince düzen anlamına gelir) aşağıdaki maddeler vardır:

   “Suça eğilimli de olsa, efendilerin kölelerini arenada vahşi hayvanlarla dövüştürülmek üzere satmaları yasaktır.” (Digesta, 18, 1. 42).
   “Bir köle vahşi hayvanların önüne atıldığı takdirde, sadece onu satan değil, aynı zamanda satın alan da cezalandıracaktır.” (Digesta, 48, 8. 11)
   “Efendiler kölelerini sopa ile dövmekten, kamçılamaktan ya da güvence altına almak üzere zincire vurmaktan dolayı onların ölümüne neden olursa, bu durumlarda kendilerinin de suçlu sayılmayacağından emin olmalıdır. Bu hakların kullanılmasında aşırıya kaçılmamalıdır. Aşağıdaki suçlardan birini işleyen bir efendi, adam öldürme suçundan yargılanacaktır.

-   Köleyi sopa veya taşla öldürmek;
-   Yüksek bir yerden atılmasını buyurmak;
-   Ağzından zehir akıtmak;
-   Bedenini parçalatmak; vahşi hayvan pençesi ile bedeninin parçalarını kopartmak ya da ateşe atmak;
-   Köleyi kan ve yaraları ile koşmaya zorlamak ve böylece yaralı organlarına acı vererek işkence etmek.”
-   
Antik Roma toplumunun en korumasız durumdaki insanları olan kölelere karşı yürütülen bu acımasız davranışlar, genelde sistemli ya da önceden tasarlanmış bir zulüm değil, daha çok anlık öfkelerin sonucuydu.

Antik Roma’nın tolerans sahibi ender düşünürlerinden biri Seneca, “de Ira” (Öfkeye Dair) adlı yapıtında, kişilerin kölelere karşı bağışlayıcı olmaları konusunda öğütlerde bulunmuş, şöyle demiştir:

«Bana küstahça cevap veren, saygısız davranan veya tam anlayamayacağım bir tarzda homurdanan bir köleyi niçin kamçı veya hapisle cezalandırayım? Ben o kadar özel biri miyim ki, kulağıma hoş gelmeyen her şey suç olsun? Birçok insan vardır ki, yendikleri düşmanı bile bağışlamıştır. Peki ben, tembellik, dikkatsizlik ya da boşboğazlık yapan birini neden bağışlamayayım? Eğer bu bir çocuksa, işlediği suçu onun çocukluğuna, kadın ise kadınlığına, köle değilse özgür oluşuna, kendi ailemden değilse onun aile terbiyesine vermem gerekir... Hiç kuşku yok ki, zavallı küçük bir köleyi hapishaneden çıkarmakla destansı bir iş yapmış oluruz. Neden onları hemencecik dövmeye, ayaklarını oracıkta kırmaya bu kadar hevesliyiz? Onlar üzerinde yapacağımız idmandan cayıp, haklarımızı asla kullanmazlık etmiyoruz.»

Bu tür toleranslı öğütler veren ve kölelere toleranslı davranan efendiler yanında, onlara eziyet etmekten âdeta zevk alan kişiler de vardı. “De re Rustica” (Köy Üzerine) adlı kitabında oğluna bir çiftliğin nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin önerilerde bulunan M. Porcius Cato (M.Ö 234-149), hasta kölelerin üretime katkıları bulunmadığını, bu yüzden gereksiz insanlar olduklarını anlatmıştır. Çağdaşları tarafından bile insafsız efendilere bir örnek olarak gösterilen Cato, hizmette kusurlu gördüğü köleleri kamçılar, kendi aralarında dostluk kurmamalarına özen gösterirdi. Ayrıca, çiftlikte ölüm cezasını gerektiren bir suç işlendiğinde, tüm kölelerini birden yargılar ve suçlu bulduğu her köleyi öldürtürdü.

    

İmparator Claudius döneminde (41-54) çıkarılan yasaların kısmen kölelerden yana olduğu görülür. Bunun olası nedeni, Claudius’un danışmanları arasında bazı azatlıların bulunmasıdır. Aslında acımasız biri olarak tanınan bu imparator, demek ki bir zamanlar kölesi olan azatlı danışmanları tarafından toleranslı bir tutum edinme yolunda etkilenmişti.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, kölelerin evlenmesi yasal olarak olanak dışıydı. Ancak bir köle, efendisi izin vermişse bir diğer bir köle ile karı-koca gibi yaşayabilir, hatta çocuk sahibi olabilirdi. Bu kölelerin çocuklarının köle doğup, yaşamlarını köle olarak sürdüreceklerinden elbette kuşku duyulmamalı.

Hıristiyan dininin “aile” kavramına verdiği önem ve değerden etkilenen İmparator Constantinus, 4. yüzyıl başlarında bir yasa çıkarmış, bir kölenin ancak eşi, çocukları ve ebeveynleri ile birlikte satılması gerektiğini buyurmuştu. Bu buyruk ile birlikte bireysel olarak köle olanların yanı sıra “köle aileler” olgusu doğmuştu.

Kısa bir süre sonra Roma İmparatorluğu üzerinde âdeta tinsel bir egemenlik kuran Hıristiyanlık, yüzyıllardan beri süregelen kölelik olgusunu da allak bullak etti.

Romalı Hıristiyan aydınlar Tanrı’yı herkesin efendisi olarak gördükleri için, efendi-köle ayırımına karşı çıktılar.

Onlara göre Tanrı’nın önünde efendi de köle de eşitti ve her ikisi de aslında köleydi. Tek efendi vardı: İsa.

Bunun sonrasının nasıl olabileceğini uzun boylu düşünüp, varsayımlarda bulunmak gerekmez.

Sonuç belli.

Roma’nın gerek yönetim gerekse ekonomik düzeni tümüyle kölelik kurumunun üzerine oturtulmuştu.

Köleler olmazsa?...

Yanıtını siz verin.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
6715 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 27, 2010, 05:27:39 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3851 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 28, 2010, 01:40:58 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
4034 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 29, 2010, 04:46:02 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3019 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 14, 2010, 12:19:58 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4278 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 16, 2010, 10:37:41 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2926 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 19, 2010, 07:26:17 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3158 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2010, 10:55:14 öö
Gönderen: ADAM
10 Yanıt
7454 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 27, 2013, 09:50:40 öö
Gönderen: karahan
7 Yanıt
6392 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 24, 2014, 06:35:30 ös
Gönderen: Attis
0 Yanıt
3093 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 12, 2016, 04:28:52 öö
Gönderen: Risus