Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MEDİNE BELGESİ - 1  (Okunma sayısı 3880 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 19, 2010, 12:36:24 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Hz. Muhammed’in getirdiği dine inananların Mekke’de giderek çoğalması, putatapar Mekke önde gelenlerini önlem almaya yönlendirmişti. Hz. Muhammed’in köklü bir aileden gelmesi, kendisini izleyen yeni din üyelerinin de Kureyş kabilesinin önde gelenlerinden oluşu, onlara karşı silahlı bir yaptırıma gidilmesini zorlaştırmaktaydı. Mekkeli putataparların, suikastçiler tutarak kendisine yönelik bir saldırı planladığını öğrenen Hz. Muhammed, ilk müminlerle birlikte, daha önce halkı ile görüşmeler yaptığı Medine kentine göç etmeye karar vermişti.

İslâm tarihinde çok önem verilen Medine (Yesrib) kentine göç olayına Hicret adı verilir ve bu olay İslâmî takvimin başlangıcı olarak kabul edilir; miladî takvime göre yıl: 622.

O yıllarda Medine tam bir keşmekeş içindeydi. Kent yönetiminde ağırlığı olan Benî Kayle kabilesi, kendi içindeki sürtüşmelerden ötürü ikiye bölünmüştü. Bu durum nedeniyle güvenlik de yok olmuş, herkes bir bıkkınlık havasına bürünmüştü.

Medineliler, bir merkezî otoritenin oluşup kuşaklardan beri sürmekte olman çatışmalara bir son vereceğini düşünüyor, umutla bekliyordu.

Medine’de bir merkezî otorite olmayışı, Hz. Muhammed’in gelişini kolaylaştırmıştı. Nitekim, sonraları Hz. Ayşe şöyle demiş: «Yevm Buas (iki fraksiyon) arasındaki savaş, Allah’ın elçisi Muhammed’e bir armağanıydı. Resulüllah geldiğinde Medine ahalisi gruplara bölünmüş, ileri gelenleri öldürülmüş veya yaralanmışlardı. Allah, onların İslâma girmesiyle elçisine lütufta bulunmuş oldu.»

Medinelilerin çoğu putatapardı. Ancak hayli Musevî de vardı. İlk Müslümanların Medine’ye göçmesi kent için bir dönüm noktası oldu. Hz. Muhammed, yetenekli bir önder-yönetici de olduğunu burada kanıtladı. Medine’ye gelir gelmez ilk yaptığı işlerden biri, kendisiyle birlikte gelen göçmenleri yerleştirmek, günlük gereksinmelerinin karşılanmasını sağlamak oldu. Bu amaçla Medineli Müslümanlar (Ensar) ile Mekkeli Müslümanlar (Muhacirler) arasında sosyal ve ekonomik bir dayanışma ve yardımlaşma organizasyonu kurdu. Buna “muâhât” (kardeşleşme) adı verilmiştir.

Hicret’in 5. ayında muâhâta katılan ailelerin sayısı 186’ya çıkmıştı. Gelen her bir aileyi Medineli bir aile yanına alıyor, tarım ve ticaret yaşamına, ev geçimine ortak yapıyordu. Hatta kimi Medineliler, birden fazla evli oldukları eşlerinin kimisini boşayıp bekâr muhacirlere nikâhlamayı bile önermişti.

Bir ara ensar, sahip oldukları hurmalıkları muhacirlerle bölüşmek istedi ama Hz. Muhammed, bunun yerine tarımsal ortaklık yapmalarını söyledi. Buna karşın ensar, muhacirleri ev sahibi yapmak için arsa, arazi ve hurmalıklarının kendilerine fazla gelenini onlara hibe etti.

Böylece Medine’de üç toplumsal grup ortaya çıkmıştı: Müslümanlar, Yahudiler ve müşrikler yani putatapar Araplar. Müslümanlar, Mekkeli muhacirler ile Medineli ensardan oluşuyordu. Böyle bir toplumsal yapılanma Arap Yarımadası’nın yüzyıllara dayanan geleneğine aykırıydı. Geleneksel kabile yaşamında, toplumsal örgütlenme kan ve akrabalık bağına dayalı iken, Medine’de coğrafî, etnik ve kültürel kökeni tümüyle birbirinden farklı insanlar bir araya gelerek kendilerini bir “halk” olarak nitelendiriyordu.

Ancak Yahudiler ile Müslümanlığı kabul etmemiş Araplar Hz. Muhammed’in önünde en önemli sorunlardan biri olarak durmaktaydı. Hepsini uyum içinde birleştirmek ve bir arada yaşamalarının çıkar yolunu bulmak gerekiyordu.

Hz. Muhammed işe Medine’nin sosyal, dinî ve demografik yapısını ortaya çıkarmakla başladı. Bu amaçla, gene o günkügelenekler uyarınca anlamsız bir işe girişerek, nüfus sayımı yaptırdı. Bunun sonucunda Medine’de 1.500 Müslüman, 4.000 Yahudi ve 4.500 putatapar (müşrik) Arap bulunduğu anlaşıldı.

Hz. Muhammed bundan sonra Medine’nin dört köşesine birer işaret koydurarak bu Site-Devlet’in toprağını belirledi.

Bu işler Müslümanları hayli hoşnut kılmıştı. Yahudiler de bu yeni sosyal ve siyasal organizasyondan memnundu ama Medineli müşrikler huzursuzluk belirtileri gösteriyordu.

Hz. Muhammed, bir yandan Medine’ye göçen Mekkelilerin yerleştirilmesi ve kendileri için yeni olan bu çevreye uyumlarıyla uğraşırken, diğer yandan Yahudi ve müşrik Araplara güvence vermeye çalışıyor, niyetinin Medine üzerinde mutlak bir egemenlik kurmak olmayıp, cemaatinin güven içinde yaşamasını, dinlerini yayma olanağını sağlamak olduğunu söylüyordu. Bir diğer deyişle ötekileri toleranslı davranıyor ve onlardan da tolerans göstermelerini bekliyordu. Bu bağlamda dinî ve hukukî özerklik temelinde çoğulcu bir toplumsal projeyi uygulamaya koymaya, her topluluğa bir arada yaşamanın yollarını ve erdemini göstermeye çalışıyordu. Elbette İslâm dininin tebliği sürecekti ama hiç kimse zor ve baskı altına alınarak başka bir dine girmeye zorlanmayacak, din değiştirenler de herhangi bir engelle karşılaşmayacaktı.

Önce Medineli ensar ile Mekke’den gelen muhacir ailelerin başkanlarının (Nakib) katıldığı büyük bir meclis toplandı. İşte, Medine Belgesi olarak anılan bir tür anlaşmanın ilk 23 maddesi, bu toplantıda saptandı. Böylece Müslüman topluluğun sosyal ve hukukî ilişkileri yazılı hükümlere bağlandı.

Bundan sonra Hz. Muhammed, Müslümanların ileri gelenleriyle olduğu kadar, Müslüman olmayan Medinelilerin ileri gelenleriyle de durumu görüşmeye başladı. Tümü yeni bir “Kent-Devlet” yapısını ortaya çıkaran temel ilkeler üzerinde anlaştı. Bu yeni devletin anayasası yazılı bir metin haline getirildi. İşte Medine Belgesi…



Bu bölümü, Medine Belgesi’nin nasıl oluşturulduğunu özetlemiş olmakla kapatmak istiyorum. Kapsamını ise izleyecek bölüme bırakıyorum.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
1 Yanıt
4249 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 22, 2010, 09:50:33 öö
Gönderen: ceycet